GİRİT'TEKİ BEKTAŞİ DERGAHLARI

Girit'te bulunan özel ve Devlet Kurumları
Cevapla
Kullanıcı avatarı
eyuphuseyin
Site Admin
Mesajlar: 6926
Kayıt: 05 Haz 2019, 22:41
Konum: İstanbul
Teşekkür etti: 1098 kez
Teşekkür edildi: 27 kez
İletişim:

GİRİT'TEKİ BEKTAŞİ DERGAHLARI

Mesaj gönderen eyuphuseyin » 27 Haz 2019, 00:34

GİRİT'TEKİ BEKTAŞİ DERGAHLARI
ADADAKİ BEKTAŞİ DERGAHLARI



F. Won Margaret Hasluck’un, “Bektaşiliğin Coğrafi Dağılımı/ Christianity And Islam Undar The Sultans” adlı çalışmasından; Adadaki Türk unsurunu göz ardı eden bir çalışma olup rağmen Girit ve Bektaşilik bölümlerinde F. Won Margaret Hasluck’un, “Bektaşiliğin Coğrafi Dağılımı” adlı çalışmasını incelemedin mi ? Eleştirisini karşılamak açısından bu çalışmadan bir bölüm alınmıştır.

“Girit Bektaşi dergahları adanın başlıca üç büyük kentine idi. Kandiye, Resmo, ve Hanya'ya dağılmıştı. Bu tekkelerden öncede Kandiye'nin iki saat güneyinde bulunan Aya Velasyos köyünde bir tekke vardı. Hanya'da Bektaşiliğe bağlı bir kişiden, bu tarikat erbabının 1897 yıllarındaki karışıklıktan önce bu üç kentteki kuvvetleri hakkında edinilen bilgi o günlerden sonra 1898’de Müslüman Giritlilerin birçoğu Anadolu, Trablus ve diğer Akdeniz adalarına önemli miktarda göç etmişlerdir. Bu hareketten önceki durum aşağıdaki istatistikte görülebilir. 1897 tarihinde ilk göçten evvel Kandiye’de 5.000.- kişi, Resmo’da 3.000.- kişi, Hanya’da 200.- kişi idiler. Kandiye güneyindeki bölge, Müslümanların en güçlü bulunduğu bir yerdir. Müslüman Giritlilerin boy olarak Giritli olup (Giritli diye bir boy yoktur. Anadolunun değişik illerinden giden Türkler tarafından Bektaşi dergahları kurulmuştur.) Türk fetih devrinden beri Hıristiyanlıktan Müslümanlığa girmiş yerli unsurlarını temsil ettiklerini söylemeye çok da gerek yoktur, sayıları azdır.
Adanın merkezi ve önemli bir kenti olan Hanya'da Bektaşilerin sayıca azlığı ise burada Mevlevilerin güçlü olması ve aynı zamanda Bingazi'deki Halikuti'den buraya akın eden Trablus halkının, Rufailerin bulunması ile açıklanmaktadır. O tarihlerdeki benzeri durum Anadolu’da da yaşanmaktaydı. Aristokratlar devlet erkanı ve bürokratlar Mevlevi, Bektaşiler halktan kişilerdi.

Horasanlı Ali Dede; Kandiye’deki Tekke şehrin 45 dakika güneyindeki anayol üzerinde Knossos mevkisi ile Forneça (Fortezza) köyü arasında bulunuyordu. Kandiye’nin uzun kuşatması esnasında Türklerin karargahı Forteça idi. Kandiye'nin 1669'dan önce Horasanlı Ali Dede adıyla ünlü ve burada gömülü bulunan bir ermiş tarafından 1650'de kurulmuştur. Halife adını taşıyan şeyhler genellikle Arnavut’tur ve bir çoğu mücerreddir (Kutsal Bekar). Selefleri müteehhil (Evli) de olsa yerine bir mücerredin geçirilmesi tekke için daha uygun olacağı düşünülürdü. On iki kadar dervişin varlığı bilinmekte, bunların çoğunun da Arnavut olduğu eski kaynaklarda geçmekte. Tekkenin güzel bir irade ve iyi bir yönetime sahip olduğu da bilgiler arasında. Kandiye'nin Yeni kapısının dışında Rızk Babanın mezarı vardır ki başlığı üzerinde Bektaşi azizlerine mahsus taç ile temeyyüz eder. Hazinesinin içerisindeki ağaca iliştirilmiş bir yığın bez parçalarından hükmü icbab ederse, halk nezdin de çok saygın bir şefaatçi idi. Mezar yanında yapılmış ufak bir kulübe, maaşsız türbedarın kabridir ki, sahibi olan azizin yanında bulunur. Resmo'daki tekke ise Hasan Babanın kabrini barındırır. Hanya'da, Bektaşilerin göçü dolayısıyla, şimdi hiçbir tekke yoktur. Mustafa Gazi isminde bir cihat eri, şehrin dış kenarında açık bir türbe altında gömülüdür; Başlığının üzerinde tarikatın alameti olan taç vardır. Bu türbe 22 Mayıs günü Trabluslular tarafından kalabalıkla ziyaret edilmektedir. F. Won Margaret Hasluck’un, “Bektaşiliğin Coğrafi Dağılımı/ Christianity And Islam Undar The Sultans” adlı çalışmasında Girit’e giden Türkleri ve Bektaşiliği adeta yok saymış ve Giritteki Müslümanları başka soylardan gelmiş gibi ifadesi doğru bir tespit değildir. Ancak adanın yerli halkı Fenikeliler olup bir çok yönden Türklere benzemekte olup Türk soyundan geldikleri var sayılır.HORASANİ-ZADE DERVİŞ ALİ

DEDE’NİN BEKTAŞİLİĞİ GİRİT’E GETİRİŞİ



Usta-zade Girid’li Yunus Beyin Kandiya’da aldığı notlarından, ileriki yıllarda Orhan F. Köprülü tarafından; Bektaşiliğin Girit’e intişarı adıyla yayımlanır. Oradan sunuyorum;

“Bektaşi tarikatını Girit’e getiren, Horasani-zade Mevlana Derviş Ali Dede’dir.(Mevlana adı olup Mevlevilik ile bir ilgisi yoktur.) Bu zat Ankara Vilayeti Kırşehir müftüsü, Horasan’ın Türkmen aşiretlerinden; Horasanlı Mehmed Hüdabende’nin büyük oğludur. Tahsilini bitirdikten sonra İstanbul’a geldi. İmtihan vererek Süleymaniye darülhadisine girdi. Orayı da bitirdi icazet aldı. Sonra memleketine dönerek babasının yanına gitti. Maneviyata merakı sebebiyle babasının tarikatına girdi. Kırşehir sancağı Hacı Bektaş nahiyesinde Suluca Karahöyük mevkiinde (Şimdi Nevşehir’e bağlıdır.) tarikatın piri Hacı Bektaş-ı Veli hazretlerinin Pir evi adıyla bilinen Büyük Tekkesine gitti. Her şeyi terk ederek tarikata katıldı ve derviş oldu. Sırayla tüm aşamalardan geçti. Osmanlının Kalyon vakasıyla 1054 (1664) Girit’i feth etmek için harekete geçmesiyle, Her yerde harekete geçildi. Pir evi Osmanlı ordusunun Hazreti Pirin hamisi olduğunu bilir ve itikat ederdi. Bu nedenle Pir evi postunda bulunan Dimetokalı Vahd Dede bu eski gelenek üzerine Girit seferi için kafileyi teşkil etti ve ehliyeti herkesçe bilinen Horasani-zade’yi hilafet payesiyle halife yaptı ve kafileye kafile başı yaptı. Horasani-zade kafilesiyle Girit’e (25 Rebiülahir 1055(1645) )gitti. Orada dergahın kurulması ise 1060 (1650) dir. Doğum tarihi belli olmasa da Hakka yürümesi (vefatı) 1082 (1671-1672) dir. Kandiye yakınlarında güneyinde (45 dakika) ismine izafe olunan Horasanlı dergahının cennet misali bahçesinde bir türbe içindedir.”

Baki Öz ise “Balkanlarda Alevi – Bektaşilik” yazısında; Girit’e Bektaşiliği, Horasan Türkmenleri soyundan Kırşehirli Horasanlı Mevlana Derviş Ali Dede sokar. 1664’de Girit’in alınması sırasında orduya “Bektaşi yoksulları kafilesi”nin başı olarak katılmıştır. Derviş Ali Girit’te Bektaşiliği örgütler, kurumlarını (dergâhlarını/ tekkelerini) açar, babalar atar. Böylece Horasanlı Degâhı, Girit’te Bektaşiliği halka benimseten merkez olur. Girit’te Bektaşiler Kandiye, Resmo ve Hanya kentlerinde yoğunluktadırlar.



DERGAHTA BİRİNCİ DEVRE



Horasani-zade Derviş Ali Dede devresi (1060-1122)



Bu devre ismini veren zatı muhterem Fukara-yı bektaşiye kafilesinin başında gördüğümüz Horasani-zade Mevlana Derviş Ali Dedenin kendisidir. Dergahta ilk serilen posta oturmuş ve yirmi iki sene kadar mürşitlik sürdürmüştür. 1082 yani 1671-1672 de kardeşi Hasan Dedeyi yerine tayin ederek inzivaya çekilmiş ve aynı yıl hakka yürümüştür. Hasan Dede posta geçmesiyle birlikte canı gönülden çalışarak kendini tarikata adamıştır.



DERGAHTA İKİNCİ DEVRE



Horasani-zade Şeyh Mehmed Devresi (1123-1225)



Şeyh Mehmedin; fakirler ve misafirler için yaptırdığı zaviyesinde Zaviyedar olan ve birinci devrede görülen Hasan Dedenin oğlu Mehmeddir. İkinci devrenin beyan olunan son on senesi muhipler arasında ; Süleyman Babanın türbedarlığı diye bilinmektedir.



DERGAHTA ÜÇÜNCÜ DEVRE



Horasani Derviş Ali Baba Devresi (1226 1342)



Bektaşiliğin Girit’te en fazla gelişimi bu devrede olmuştu. Mübadeleye kadar sürmüştü ve Post Girit’ten kaldırılıp götürülmüştür. Dergahtaki gelişmeler bir ve ikinci devreden çok daha fazla olmuştur. Horasani (Horasanlı) Derviş Ali Baba ikinci devrenin sonunda türbedarlığı görülen Türkmen Süleyman Baba’nın oğludur. 1187 tarihinde Horasan’ın Meşhed şehrinde doğmuştur.Babasıyla birlikte Hazreti Pir’in tekkesine gelerek orada ikamet etmiştir. Aldığı icazetname ile Pir evinden doğru Kandiye’ye gelmiştir. Eşraftan Patar oğlu İbrahim Bey’in misafiri olmuştur. (1226) Dergahta bir çok yenilik ve çalışma yaptı bu sırada kimseden para kabul etmedi. 10 zilhicce 1226 da akşam post serildi ayin yapıldı. Horasani Derviş Ali Baba Türkçe’den başka Arapça, Farsça, Arnavutça ve Rumca’yı da bilirdi. Bir müddet sonra Baba iki eser daha meydana getirdi. Bunlar çeşme ve camii idi. Camiinin üzerindeki hat yazısı kendi el yazısıyladır. Bu çalışması bizlere hattat olduğunu göstermektedir.

Camii üzerindeki yazı şöyledir; V(e) a’büd Rabbeke hatta ye’tiyke’l-yakin ...

Açıklaması: Ve Rabbine ibadet et. Ta ki yakin (ilmi’l yakin,ölüm sana gelinceye kadar) gelinceye kadar... (Ölüm sana gelinceye kadar Rabbine ibadet et.)



Camii üzerindeki bu yazı Hicr Suresi 99. ayettir. F. Won Margaret Hasluck’un, “Bektaşiliğin Coğrafi Dağılımı/ Christianity And Islam Undar The Sultans” adlı çalışmasında her ne kadar Camii geleneğinin olmadığını bu eserinde şöyle dile getirse de; “Hacı Bektaş (Pir Evi).- Tarikatın ünlü kurucusu olan Hacı Bektaş, Orta Anadolu'da Kırşehir civarında ismini taşıyan köyde gömülü bulunmaktadır. Mezarın bitişiğinde Pir evi denilen bir tekke vardır ki, Bektaşi tarikatının ve müridlerinin genel karargâhını oluşturmaktadır. Burası, kurucunun mezarından başka Balım Sultan adıyla ünlü ve tarikatın bölünmüş bulunduğu dört şubeden birinin kurucusu olan çok önemli bir Bektaşi evliyasının da mezarını içermektedir: Bu mezar tekkenin mücerred denilen bekâr dervişlerine ayrılmış olan kısmındadır. Bundan başka, dikkat çekici bir nokta olmak üzere, Sünni tarikatlarından Nakşibendi tarikatına bağlı bir hocanın imamlık ettiği, minareli bir camisi de vardır. Bu, 2. Mahmud zamanında, 1826'da Hacı Bektaş'ı Sünni ve Nakşibendi şeyhi olarak gösteren şekilde açıklamak isteyen bir yeniliktir. “ Bu tespiti ben Mustafa Enhas Dede’den de dinlemiştim.

Şevki Koca ise 2. Mahmut dönemi ile ilgili; Yunanistan’da İrşâd Ocakları: Reni (Durbâlî) ve İskeçe (Khoutceh) Hasib Baba Bektaşi Dergâhları adlı makalesinde



şu paragraf ile yer verir.

“Tanınmış müverrik ve gezgin Hasluck “Bektaşiliğin Coğrafi Dağılımı” isimli çalışmasında bu dergâha İsevilerin Aya Yorgi ve Aya Dimitri isimli Ortodoks azizlerinin ismini atfederek, ziyarette bulunduklarını zikreder. Ayrıca kaynağını belirtmeksizin (1888) yılında 54 dervişin olduğunu kaydeder. Yine M. 1914 yılında yaptığı tesbitlere göre dergâhın postnişini ile bizzat görüştüğünü ve Durbali Sultan ile Cafer ve Mustafa Babalara ait türbelerin ziyaret mekânları olduğundan söz eder. Ayrıca dergâh hazeresinde birçok gazinin medfün olduğundan bahseder. Dergâh; 2. Mahmud dönemi yapılan Bektaşi katliamı esnasında Nakşibendi kökenli Bektaşi babalarının postnişinlik yapmaları nedeniyle 1826-1840 yıllarını hasarsız atlatmıştır. Dergâhın, kuruluşundan çağımıza kadar olan postnişin lahikası, A.B.D. Detroit Tekyesi postnişini Recep Ferdi Baba tarafından açıklanmış olup bilinen rivayetlerin aksine Durbali Babayı (M. 1480-M. 1522) yılları arasına yerleştirmektedir. “
Ancak Anadolu’da kendisini Hanefi Alevi olarak ta tanımlayan Alevilerin camiye gittiğini Cuma namazlarına katıldığını bilmekteyiz. O dönemlerde Türklerin Sünnileştirilişine tanıklık eden tarih elbetteki hızla camii yapımı ve benzeri gelişmelere de tanıklık edecektir. Şevki Koca’nın da işaret ettiği gibi 2. Mahmud dönemi yapılan Bektaşi katliamı esnasında Nakşibendi kökenli Bektaşi babalarının postnişinlik yapmaları nedeniyle o yıllar hasarsız atlatmıştır. Bektaşilik bünyesinde Kısmi olarak Sünniliği ve Sünnilikten gelenleri de barındıran bir oluşumdur.



Bektaşiliğin toplumdaki gizli yerini koruyabildiğini ve Şeriat – tarikat farkının ayırt edilmesini sağlamak üzere Bektaşi babalar evlatlarını Bektaşi tarikatına girmemeleri halinde sıradan müslümanın bilmesi gereken bilgileri öğretmişler bunu Halife Baba Nurettin ölmez’in söyleşisinden görüyoruz. “Biz çocukluğumuzdan beri bu yolu gördük. Babamız bizi daha evvel camiye gönderirdi çocukluğumuzda. "Oğlum cuma namazlarına, teravihe gidin, oruç tutun" derdi ve biz bunu sonra anlamaya başladık. Nasip aldıktan sonra, yani şeriatla tarikatı ayırabilmemiz için, o şekilde bizi mukayese yapmamız için göndermişti. Yani şeriatı öğrendik, ondan sonra tarikata daha iyi sarılalım diye. Onun söylediklerine de uyduk, camilere gittik geldik. İşte birkaç dualar öğrendik sonra da geldik tarikata mensup olduk.”



Horasanlı Ali Baba, otuz üç sene mürşitlik etmiştir ve 1259 senesinin zilhiccesinde Hakka yürümüştür. Dergahın ilk kurucusu olan Horasani-zade Mevlana Ali Dede’nin, Horasani Derviş Ali Babanın şahsında olduğunu düşünenlerde olmuştur. Bu devrede sekiz yada dokuz mürşit gelip geçmiştir. Manastırlı Hacı İslam Baba (1283-1292) ve Manastırlı İbrahim Baba (1293-1298) ve daha niceleri. Bunlardan sonuncusu yani Sadık Babadan önce Abidin Baba dergahın mürşidi idi. Abidin Babanın doğum tarihi bilinmemekle birlikte (vefatı) 1334’de hakka yürüdü.



Horasanlı dergahına yakın (bir buçuk km) bir yerde İbrahim isimli bir zat dergah kurar fakat dergah bir gece Rumların saldırısı sırasında başı kesilerek şehit edilir.



Dergahın kapısında yazanlar



Ulum-i zahirede bir imam (humam) ve funun-ı batınede bir mürşid-i al-i makam Kırşehirli Horasani-zade Mevlana Derviş Ali Dede Hazretlerinin inzivagah-ı mukaddesleridir.

Hakka Yürümeleri Dergahı tesisleri Girid’e teşrifleri

1082 1060 1055



Dergahın kapısında yazanların günümüz Türkçe’siyle



Zahiri ilimlerde bir imam-ı himam (hümam) ve batıni mesleklerde yüksek mevkide bir mürşid Kırşehirli Horasani-zade Mevlana Derviş Ali Dede Hazretlerinin kutsal inziva yeridir.



Hakka Yürümeleri Dergahı kurmaları Girid’e gelişleri

1082 1060 1055





gazeteci yazar Mehmet Reşat Ata



www.horasali.com sitesinden alınmıştır
Ma ida thelis na su ğo,oste va zis çe nase
Se hrisoprasina dendra,na thetis na kimase.

Sana ne dememi istersin,yaşayıp var olman için
Altın yeşili ağaçların altında,yatıp uyuman için

Kimler çevrimiçi

Bu forumu görüntüleyen kullanıcılar: Hiç bir kayıtlı kullanıcı yok ve 4 misafir