Yolculuk: Maria MAVRIKOU ile Çağla MENDERES

Girit konulu Makaleler
Cevapla
Kullanıcı avatarı
eyuphuseyin
Site Admin
Mesajlar: 6926
Kayıt: 05 Haz 2019, 22:41
Konum: İstanbul
Teşekkür etti: 1098 kez
Teşekkür edildi: 27 kez
İletişim:

Yolculuk: Maria MAVRIKOU ile Çağla MENDERES

Mesaj gönderen eyuphuseyin » 15 May 2020, 10:40

Yolculuk:
Maria MAVRIKOU ile...

Cagla MENDERES


(Atina) "To Taxidi", Türkçe adiyla "Yolculuk" Yunanli yönetmen Maria Mavrikou'ya Türk-Yunan barisini desteklemesi ile Ipekçi ödülü kazandiran tarihi bir çalisma. Belgesel, 1922 yilinda Kurtulus Savas'indan sonra imzalanan Lozan Antlasmasi ile yer degistiren Girit'li Türkler ile Ayvalik'li Rumlarin, dogup büyüdükleri topraklarina 77 yil sonra yaptiklari yolculugu konu aliyor.
Atina'daki evinde yaptigimiz söyleside Mavrikou filminde konu edilen sahislarla ilk tanismasini ve bu filmin ortaya çikisinin ilginç hikayesini söyle anlatiyor:

ATINA-- "Türkiye'nin Bati kiyilarina yaptigim daha onceki seyyahatlerimde Ayvalik yakinlarindan gecmeme ragmen Ayvalik'in artik, cok sevdigim Ayvalik'li yazar Fotis Kontoglou'nun kitaplarinda tasvir ettigi gibi olmadigini bildigimden gitmek istemedim. Egitimim Arkeoloji oldugu ve Yunan tarihini sanli ve parlak oldugu antik donemleri ile hatirlamak istedigimden Ayvalik'a o sene ugramaktan kaçindim. Daha sonraki yil , yani 1996 senesinde gene Pergamum yakinlarinda iken bu sefer Ayvalik'a ugramadan donmemin hata olacagini düsündüm. Kimseyi tanimiyordum ve ne bulacagimi bilmiyordum. Sadece Fotos Kontoglou'nun satirlarini takip ediyor ve eski sehri bulmaya çalisiyordum. O donemde Ayvalik'in çogunlugu Rum idi. Mimarinin degisimi ile aradigima yaklasmakta oldugumu hissettim. Gunlerden Persembe idi, pazar kurulmustu. Taptaze meyve ve sebzelerin renk cümbüsü arasinda dolasirrken iki bayanin Yunanca konustugunu duydum. Ilgimi çekti. Insan yabanci bir ülkede kendi dilini konusanlarin kim oldugunu merak ediyor. Yaz aylarinda günde bir Midilli adasindan teknelerin geldigini bildigim için bu bayanlarin Yunanli turist oldugunu düsündüm. Ancak bir sure sonra yasli, ama dinç yüzlü, sarikli manavla koyu sohbete daldiklarini görünce ilgim daha da artti. Hadi bayanlar turistti ama manav Yunanistan'dan kalkip meyve, sebzesini satmaya Türkiye'ye gelmemisti herhalde. Üstelek Girit aksani ile konusuyorlardi.

Dayanamadim, Yunanca sordum:
-Giritli misiniz?
-Evet Giritliyiz, dedi yasli bayanlardan biri.
Ben Giritli turist misiniz demek istemistim aslinda. Gene basini sallayarak Giritli aksani ile;
-Evet, evet dedi gene Giritliyiz.
-Peki, dedim. Ne zaman geldiniz?
Bize okullarda ögretilmeyen tarihi boyle ogrendim. Manav da bana sordu merakla Giritli miyim, diye!
-Hayir dedim, Atina'liyim.
-Yunanli! dedi Turkce ve heyecanla gulumseyerek.
-Sen de Yunanli degilmisin, dedim. Hala saskinlikla, nereli olduklarini tam anlamayarak.
Gülüstüler, beni kucakladilar, Giritlilere özgü siirsel, uzun atismalarina basladilar. Evlerine davet edildim. Bütün Giritliler geldi. Gene Girit'e özgü raki ve kuru incir esliginde bana Girit'in meshur "Erotokritos" siirini söylediler. Bir kaç kelime ile bütün hayat hikayelerini anlattilar. Girit'te dogup buyuduklerini, komsulari Yunanli Giritliler ile olan baris icindeki günlük yasantilarini, sonra bir gün evlerini, özel esyalarini, dostlarini birakarak çok sevdikleri Girit adasini nasil terk etmek zorunda kaldiklarini...
Bende Ege'nin obur yakasinda ayni hikayeleri Rumlardan dinlemiitim. Ayni sene gene Fotis Kontoglou'nun satirlari beni Ayvalik aciklarindaki Yunanca "Moschonissi" yani kokulu ada, Türkçe adiyla Cunta adasina goturdu. Ben Giritli Turklerin sadece Ayvalik'ta oldugunu dusunurken tesadufen tanistigim bir coban ve balikci bunun yanlis oldugunu kanitladilar. Cunta'da da ayni sicaklik ve sevgi ile karsilastim. Ayvalik'tan ayrlirrken bu insanlarla ilgili bir film yapmaya çoktan karar vermistim. Ancak yasanan acilar ortakti. Mübadele hem Rumlarin, hem de Türklerin kapisini çalmisti. Filmin çekimlerine 1997 yilinda baslamama ragmen daha once pek çok kereler Ayvalik ve Cunta adasina gidip bu kisileri ziyaret ederek önce güven ve dostluklarini kazanmaya çalisitim. Yunanistan'da ise daha onceden tanidigim Ayvalik'li iki kardes Makis ve Antigoni'nin Ayvaligi tekrar ziyaret etmek istediklerini biliyordum. Makis cok yakinda bir açik kalp ameliyati geçirmisti ve bu seyyahate dayanip dayanamayacagini bile bilmiyorduk. Turk yetkili makamlarinin iznini almanin uzun surecegini hatta eski tecrubelerime dayanarak zor olacagini dusunup kaygilaniyordum. Boylece Ayvalik'taki cekimleri daha amatör bir çerçevede gerçeklestirmeye karar verdim. Filmde'de gorulecegi gibi Makis ve Antigoni'nin evlerini bulduk ancak yeni ev sahibi onlari iceri almak istemedi. Bu duygusal seyahate Makis daha fazla dayanamadi, yarida kesip Atina'ya döndü. Bir kaç ay sonra da vefat etti. Makis ve Antigoni'nin ailesi avci idi. Yillar boyunca avcilik nesilden nesile gecmisti. O donemde Ayvalik'in onemli ailelerindendiler. Onlara Kocabas denilirdi. Ayvalik'li yazarlardan Fotis Kontoglou, Ilias Venezis ve Stratis Doukas kitaplarina konu edinmislerdir bu aileleri. Makis'in hayali eskiden oldugu gibi Cunta adasinda arkadaslari ile avlanmakti.
Cekimler dort yilimi aldi. Elimde dogru malzeme yoktu. Kimse ne yaptigimi bilsin istemiyordum. Filmi engellemelerinden korkuyordum. Nihayet film icin mali yardim buldugumuzda Giritli Turkleri de Girit'e goturmeye karar verdim.
Saat sabah 5.30 sularinda feribot Girit limanina yaklasirken ayni korkuyu gene içimde hissettim. Bu sefer Türkleri getirmistim Yunanistan'a. Nasil tepki gösterecekler hiç bir fikrim yoktu. Limana vardigimizda bir beyin beni görmek istedigini söylediler. Heyecanla gittim. Yunanistan'daki Küçük Asya Mülteciler Dernegi'nin baskani idi. Bizi büyük bir cosku ile karsiladilar ve Girit'teki konaklamamiz süresince diger bazi yerel kuruluslarla birlikte bizi misafir ettiler. Girit'te kaldigimiz süre icinde Turklerin Girit halkindan gördügü ilgi, iki halkin yakinligi ve benzerligi kelimelerle anlatilamaz. Çok duygusal anlar yasadik. Sarkilarin ve danslarin hiç eksik olmadigi toplantilardan birinde genç bir çocuk yanima geldi ve sordu:
-Bayan Mavrikou, bunlardan hangisi Turk, hangisi Yunanli?
Iste o zaman bu film ile baris mozaigine küçük bir tasi da benim koyabildigime inandim.
Yunan televizyonlarinda çoktan yayina giren bu film büyük ilgi ile karsilandi. Filmin Turkiye'de gösterimi icin Bogazici ve Ankara Üniversitelerinden davet alan Mavrikou filmin ayrica gelecek sene Istanbul Film Festival'inde yabanci filmler kategorisinde sergilenecegini de açikladi. Ancak arzusu daha genis kitleye yayin yapan televizyon kanallarindan birinde göstermek "Yolculugunu" . Her sene dönüsümlü olarak verilen "Abdi Ipekçi Baris Odülü"nü bu yil alan Maria Mavrikou 50`ye yakin film gerceklestirmis. Maria, Türkiye'yi konu alacak diger kitap ve film çalismalarina destek olmasi açisindan Ipekçi ödülünün onemli bir katki saglayacagina inaniyor.
Maria, Izmir'in tam paralelinde yer alan Yunan adasi Skiros`lu ,ilk filmi de gene bu adaya özel geleneksel bir dügün töreni. 16 yasinda ailesi ile birlikte Amerika'ya gidiyor. Arkeoloji ve Yunan edebiyati tahsili goruyor. Ancak daha sonra çagdas Yunanistan, insani ve sorunlari ile daha çok ilgileniyor ve sinemaya, özellikle belgeselcilige yöneliyor. UCLA ve Berkeley gibi Amerika'nin önemli üniversitelerinde Etnografik film uzerine de egitim goren Maria, esinin isi dolayisiyla kisa bir sure için Yunanistan'a yaptigi donusu hem kariyeri hem de hayati icin onemli bir donum noktasi olarak animsiyor. Ilk filmi "Skiros Dügünü" ilk defa Selanik Film Festivali'nde oy çogunlugu ile birinciligi aliyor. Daha sonraki sene ise Istanbul'da Balkan odulu gene "Skiros Dügünü" icin.
Yeni Çalismalar: Türkiye hep ön planda
Maria'nin yolu tekrar ve pek çok kez geçecek Türkiye'den. Baharda cekimi baslamasi planlanan yeni bir belgeselin calismalari icinde. Konusu Izmir bölgesinden gelen Yunanli bir yazarin portresi. Maria bir anda birkaç proje üzerinde birden çalisiyor. Bu tür çalismanin kendisini daha çok motive ettigini belirtiyor. Sürekli seyyahat ediyor ve tanistigi insanlarin hikayelerini kaydediyor. Yunanistan, Turkiye ve Balkanlar ilgi alani icinde. Yeni bitirdigi kitap projelerinden bir tanesi 1809'dan 1923 yilina kadar Amerika'ya göç eden Yunanli mültecilerin agizdan agiza, nesilden nesile dolasan hikayeleri. Balkan savaslari ve Küçük Asya felaketini yasayan Yunanistan'in ve Yunanlilarin hikayesi. Yunan azinliginin çogunlukta oldugu Arnavutluk da Maria'nin uzun zaman harcadigi ve arastirmalar yaptigi bir ülke. "Arnavutluk hosuma gidiyor" diyor, "ama daha cok insanini ve dogasini seviyorum. Geçtigimiz üç seneyi orada geçirdim. Pek çok film yaptim ve çok iyi elestiriler aldim. Ancak son derece üzücü görüntülerle karsilastim. Insanlari sistem tarafindan hirpalanmisti. 50 yil boyunca kendi topraklarinda hapis hayati yasadilar. Arnavutluk'un neredeyse yari nüfusunu teskil eden Yunanlilar ise yillarca kendilerine ozgu aksanlarini, törelerini hatta bir kisim mimarilerini bile koruyabilmislerdi. Bunlari kaybolmadan kaydetmek istedim. 1992'den 1994-95 yilina kadar bu insanlarin dillerini, geleneklerini, essiz Balkan mimarisini ve hayat hikayelerini kaydedebildigim icin cok sansliyim."
TR'>Diger bir proje ise Maria'nin ilk uzun metrajli, konulu filmi olacak. Senaryosu hazir olan filmin cekimlerine onumuzdeki sene baslamayi planliyor. Kapadokya, Romanya, Yugoslavya, Üsgüp ve Yunanistan'da cekilecek filmin konusu bir Balkan Mitolojisi. Mavrikou bu film ile, her ne kadar Balkan ülkeleri içinde ve arasinda anlasmazliklar yasaniyorsa da ortak bir tarihin ve kulturun bulundugunu ve filmin bu noktalarda yogunlastigini belirtiyor.
Geçen seneki çalismalarinin içinde bir kitabin da yer aldigini belirten Mavrikou bu sene kitabi hem Yunanca, hem Turkce bastirmayi hedefliyor. Kitabin simdilik adi "Ölümcül bir aska inlemek". Bir Turk erkek ile Yunanli kadin arasinda dis engellerden dolayi yasanilamayan aski anlatiyor ve Mavrikou bu hikayeyi Turkiye ve Yunanistan arasindaki iliskiye benzetiyor. Her ne kadar birlikte olmak isteseler dahi, iliskileri, kendi cikarlarini on planda tutan daha buyuk güçler tarafindan engelleniyor. "Erkek kitapta zayif bir karakter" diyor Mavrikou ve devam ediyor:" Turkiye'de aile yapisinda kadinin, özellikle ana olarak sözü degerli. Erkek karakterin babasi yok. Dolayisiyla surekli anne ve kiz kardeslerini memnun etmeye calisiyor. Anlasilacagi üzere Yunanli kadini ogullarina istemiyorlar. Ancak ayni durum bir Yunanli aile icin soz konusu olsaydi farkli olurdu. Yuzyillar boyunca bu iki kultur birlikte, iç içe yasadilar. Birbirlerinden alip, verdiler. Evlilikler oldu, kan zaten karisti. Daha sonra tarihte yasanan acilar daha çok Yunan halki için agirlikta olmasina ragmen gene de Yunanli bir aile bir Turk`u daha kolay kabul eder hanesine. Bu da bazi seyleri asabilmeyi, ileri bir dusunce tarzini gosterir."
Buyuk asklarin devam etmedigine inanan Maria Mavrikou Turk-Yunan askini anlatan kitabini Nobel ödüllü Elitis'in su dizeleri ile noktaliyor:

"Perimeno, ta pento, ya panda
"M'akus
Monimu, stin paradiso"

"Bekliyorum, yastayim, sonsuza kadar
Duyuyor musun
Cennette tek basima"

E-mail: cmenderes@hotmail.com

Not: Bu roportaj, Isik Binyili Sonbahar 2001 sayisinda yayinlanmistir. Konu itibariyle amac'a destek veren bir ornek olmasi itibariyle, ayni zamanda Turkish & Greek Synergy sitesinde de ilginize sunuyoruz.
Maria Mavrikou, "To Taxido" (Yolculuk) adli belgeseli
ile ABDI IPEKCI BARIS ODULU'nu aldi, 2001.
http://www.turkishgr...s_yolculuk.html
Ma ida thelis na su ğo,oste va zis çe nase
Se hrisoprasina dendra,na thetis na kimase.

Sana ne dememi istersin,yaşayıp var olman için
Altın yeşili ağaçların altında,yatıp uyuman için

Kimler çevrimiçi

Bu forumu görüntüleyen kullanıcılar: Hiç bir kayıtlı kullanıcı yok ve 2 misafir