MÜBADELE GERÇEK HİKAYE Sertaç Öztepe Cihan

Girit konulu Makaleler
Cevapla
Kullanıcı avatarı
eyuphuseyin
Site Admin
Mesajlar: 6926
Kayıt: 05 Haz 2019, 22:41
Konum: İstanbul
Teşekkür etti: 1098 kez
Teşekkür edildi: 27 kez
İletişim:

MÜBADELE GERÇEK HİKAYE Sertaç Öztepe Cihan

Mesaj gönderen eyuphuseyin » 03 Oca 2020, 12:42

MÜBADELE GERÇEK HİKAYE
Sertaç Öztepe Cihan


Aşağıda okuyacağınız hikaye mübadele hikayeleri arasında en çok içimi acıtanlardan biridir.
"Müezzin İsmail Efendi yıllardır hergün beş defa çıktığı minareye bu defa adımlarını zorlukla atarak yavaş yavaş çıktı.
Gecenin sessizliği ve serinliği içinde ovanın karanlığına, aşağıdaki evlerin zayıf ışıklarına baktı.
Daha önce yüzlerce defa okuduğu ezanın, atalarının yüzyıllardır yaşadığı bu küçük kasabada son defa yankılanacağını düşünerek ellerini kulaklarına götürdü. Derin bir iç geçirerek gözlerini kapattı. Sicim gibi yaşlar kır düşmüş sakallarına doğru süzülürken, yanık bir sesle yatsı ezanını okumaya başladı.
Yağ kandilleri ile aydınlatılmış camide imam efendi ve cemaat başları öne eğilmiş gözlerinden süzülen yaşlarla İsmail efendinin okuduğu yatsı ezanını son defa dinlediler. Kasabanın en uçtaki evlerine kadar bütün kasabalılar aynı hüzün ve sessizlikle başları önde ezanın bitmesini beklediler.Bir daha bu topraklarda ezan sesinin duyulmayacağı düşüncesi hepsinin yüreğine taş gibi oturmuştu.
İmam Şefik efendi son rekatı kıldırıp selam verdiğinde cemaatin hıçkırıkları sessizliğin içinde yankılanırken sanki yarın her biri bir tarafa dağılmayacakmış gibi belki de birbirlerini bir daha hiç göremeyeceklerini düşünmeden birbirleriyle konuşmadan başları önde kafalarında bin birşey evlerinin yolunu tuttular.
📷
Cemaatin tamamı dağılınca Şefik Efendi kapıda dikilen müezzin İsmail Efendi'den başka kimsenin kalmadığını gördü.
"Sende gidebilirsin İsmail efendi" dedi
Kapıyı ben kapatırım.
İsmail Efendi boğazına düğümlenen acıyla hiçbir şey diyemeden ağır adımlarla çıktı.
İmam Şefik efendi cübbesi ile olduğu yere çöktü. Sarığını çıkardı. Usulca yanına koydu. Küçücük bir çocukken dedesi ile bu camiye geldiklerini, camide kılınan bayram namazlarını, avluda bayramlaşmalarını, cami hocasından gördüğü dersleri aklından geçirdi.
Birisi bu tarihi camide son namazı kendisinin kıldıracağını söylese idi herhalde kötü bir rüya diye düşünürdü. Ama işte önce söylenti şeklinde duydukları sonra jandarma kumandanı ve cemaat liderleri tarafından resmen de bildirilen o gün gelmişti.
Yüzyıllardır yaşadıkları bütün atalarının gömülü olduğu bu toprakları yarın terk edeceklerdi.Bu tarihi camide son namazı kıldırmak ta ona düşmüştü.Kaç nesil görmüş bu tarihi cami kendi kaderine, yalnızlık içinde yok olmaya terk edilecekti.
İmam Şefik Efendi çöktüğü yerden yavaşça kalktı.
Sarığını kafasına geçirdi. Kandilleri tek tek söndürdü.Son kalan kandilin titrek ışığında ağır ağır mimbere çıktı. İçinde Kuran-ı Kerim bulunan bohçayı yavaş yavaş açtı.Bohçanın içinde sarılı eskimiş ciltli kitabı öpüp başına koyduktan sonra koynuna soktu.
Kasabadaki bütün evlerin pencerelerindeki solgun ışıklardan kimsenin yatmadığını, yatamayacağını anladı. Gecenin serinliğinde içinden "Allah yardımcımız olsun, camimiz de atalarımızın ruhlarına emanet olsun" diyerek gözlerinden süzülen yaşlarla arkasına bakmadan ağır adımlarla karanlığın içinde kayboldu.
.........
Hikaye burda bitti mi, aslında yeni mi başlıyor.......
2006 senesinde ilk defa Yunanistan'a gittiğimde eskiden Osmanlı'nın olan vatan topraklarında kalan camilerin, türbelerin, bedestenlerin bakımsız acıklı halleri içimi çok acıtmıştı. Hele camları kırık, döşemeleri çıplak, şerefesi yıkık, etrafı telle çevrili bir cami beni çok etkilemişti. Caminin önünde düşüncelere daldım. Bu camide kim bilir ne bayram namazları kılınmış, insanların huzur içinde asırlarca ibadetlerini yerine getirmişlerdi. Ama şimdi cemaatsiz, bakımsız, duvarlarında incir ağaçları bitmiş durumda yok olmayı bekliyordu. Caminin insanlarının oraları nasıl bırakıp gittiklerini düşündüm. O camide son defa ezan okunmuş,son defa namaz kılınmıştı. Sonra kapıyı kapatıp gitmişlerdi.
Sanki bir güç belki de atalarımın ruhları adeta fısıldadılar ve bu öyküyü yazdım.
[/i


Zafer Begakis beyin sayfasından alıntıdır.
Ma ida thelis na su ğo,oste va zis çe nase
Se hrisoprasina dendra,na thetis na kimase.

Sana ne dememi istersin,yaşayıp var olman için
Altın yeşili ağaçların altında,yatıp uyuman için

Kimler çevrimiçi

Bu forumu görüntüleyen kullanıcılar: Hiç bir kayıtlı kullanıcı yok ve 1 misafir