ERKEN CUMHURİYET DÖNEMİNDE MODERN DEVLET PRATİKLERİ VE DÖNÜŞEN KİMLİKLER Pınar Şenışık

Kullanıcı avatarı
eyuphuseyin
Site Admin
Mesajlar: 6926
Kayıt: 05 Haz 2019, 22:41
Konum: İstanbul
Teşekkür etti: 1098 kez
Teşekkür edildi: 27 kez
İletişim:

Re: ERKEN CUMHURİYET DÖNEMİNDE MODERN DEVLET PRATİKLERİ VE DÖNÜŞEN KİMLİKLER Pınar Şenışık

Mesaj gönderen eyuphuseyin » 24 Eki 2020, 18:14

Ancak bu noktada, 1920’li yıllarda yönetici elitlerin Türklüğü nasıl tanımladıklarını anlamak da önemlidir. Soner Çağaptay, erken Cumhuriyet dönemi üzerine çalışan bazı tarihçilerin, bu dönemdeki milliyetçiliğin ulusu tanımlarken teritoryal tanım geliştirdiklerini iddia eder. Bazı tarihçiler ise, Türklüğün her şeyden önce İslamiyetle tanımlandığını öne sürdüler. 1920’li yıllar boyunca, yönetici elitin, ulusun daha çok teritoryal tanımına vurgu yaptıklarını söylemek mümkündür. 1924 Anayasası’nın 88. maddesinde “Türkiye ahalisine din ve ırk farkı olmaksızın vatandaşlık itibariyle Türk ıtlak olunur” şeklinde bir ifade bulunmaktadır.45 Bu dönemde Türklüğün bir başka tanımı ise diniydi. Bu tanım, Osmanlı “millet sistemi”nin etkisiyle, ülkedeki tüm Müslümanları Türk olarak kabul ediyordu. Bir diğeri ise, etno-dinseldi. Bu tanıma göre, yalnızca etnik olarak Türk olan kişiler, Türk olarak addediliyorlardı. Bu tanımdaki bir diğer husus ise, nüfusun gayri Türk Müslümanlar ve gayri Müslimler olarak iki farklı kategoriye ayrılmasıdır.46

Mübadillerin İskânı


13 Ekim 1923 tarihinde, göçmenlerinin iskân edilecekleri yerlerin belirlenmesi ve iskân edilmeleri amacıyla Mübadele, İmar ve İskân Vekâleti kuruldu.47 Vekâlet, dahaönceden yapılan çalışmaları da dikkate alarak, göçmenlerin yerleştirilecekleri bölgelerin sayısını on olarak belirledi. Göçmenleri, yaptıkları işlere göre tütüncü, çiftçi, bağcı, zeytinci olarak sınıflandırdı.48 Bu minvalde, göçmenlerin kategorilere ayrılması ve sınıflandırmaya tabi tutulması, hem tek parti rejiminin nüfus üzerinde uyguladığı gözetleme pratikleri hem de yönetici elitin yönetim zihniyetini göstermesi açısından önemlidir.


45 Soner Çağaptay, “Kemalist Dönemde Göç ve İskân Politikaları: Türk Kimliği Üzerine Bir Çalışma”, Toplum ve Bilim, No. 93 (Yaz 2002), s. 220; “Türklüğün” nasıl tanımlandığına dair bkz. Soner Çağaptay, Islam, Secularism, and Nationalism in Modern Turkey: Who is a Turk? (London and New York: Routledge, 2006), s. 56-57. Ayrıca bkz. Ahmet Yıldız, Ne Mutlu Türküm Diyebilene: Türk Ulusal Kimliğinin Etno-Seküler Sınırları (İstanbul: İletişim Yayınları, 2001); Başak İnce, Citizenship and Identity in Turkey: From Atatürk’s Republic to the Present Day (London: I.B.Tauris, 2012).
46 Çağaptay: “Kemalist Dönemde Göç ve İskân Politikaları: Türk Kimliği Üzerine Bir Çalışma”,
s. 237.
47 Arı: Büyük Mübadele, s. 33.
48 Yıldırım: Diplomasi ve Göç, s. 237.
Ma ida thelis na su ğo,oste va zis çe nase
Se hrisoprasina dendra,na thetis na kimase.

Sana ne dememi istersin,yaşayıp var olman için
Altın yeşili ağaçların altında,yatıp uyuman için

Kullanıcı avatarı
eyuphuseyin
Site Admin
Mesajlar: 6926
Kayıt: 05 Haz 2019, 22:41
Konum: İstanbul
Teşekkür etti: 1098 kez
Teşekkür edildi: 27 kez
İletişim:

Re: ERKEN CUMHURİYET DÖNEMİNDE MODERN DEVLET PRATİKLERİ VE DÖNÜŞEN KİMLİKLER Pınar Şenışık

Mesaj gönderen eyuphuseyin » 24 Eki 2020, 18:21

Resmi istatistiklere göre, Yunanistan’dan getirilen toplam göçmen sayısı 456.720 idi.49 Mübadiller, Mübadele İmar ve İskân Vekâleti’nin yerel bürolarına vardıklarında, ellerinde geldikleri yerlerdeki Karma Komisyon bürolarının verdiği tasarruf senetleri bulunuyordu. Bu senetlerin olmaması durumunda ise, aile fertlerinin sayısı ve geride bıraktıkları mallarla ilgili ayrıntılı bilgiler içeren bir tasfiye talebnamesinin İstanbul’daki Karma Komisyon bürolarından alınması gerekiyordu. Aile reisi, Vekâlete geldiğinde, talebname ile tapu senedini, geride bırakmış oldukları mallara değer biçen Takdir Kıymet Komisyonu’na gösteriyordu.50 Sonra bu belgeler bir diğer komisyon olan Tefviz51 Komisyonu’na gönderiliyordu. Komisyon, aileye geride bıraktıkları malların yüzde 17.5’ine (1924’te % 20’ye çıkarılmıştır) karşılık gelecek şekilde, terk edilmiş Rum emvâl-i metrukesini (Rumların terk ettiği mallar) veriyordu. Tüm bunların sonucunda, göçmenler kayıtlarının yapıldığı şehirlerin merkezine veya çeperine yerleştiriliyorlardı. Şehir merkezine yerleşecek olan aile reislerine, Rum emvâl-i metrukesinden ev ve işyerleri, kırsal alana yerleşecek olanlara ise terk edilmiş tarlalar veriliyordu. Kısacası, Türkiye’ye gelen mübadiller, hem şehir merkezlerinde hem de kırsal alanlara yerleşitildiler ve yaşadıkları bölgelerdeki ev, işyeri ve arazilerden yararlandılar.52
Gelen mübadillerin iskânında en önemli sorun, terk edilmiş mülklerin durumuydu. Rum ve Ermeni emvâl-i metrukesi, mübadillerin gelişinden önce, çeşitli kişiler tarafından işgal edilmişti. Rum emvâl-i metrukesine el koyanlar harikzedeler (Türk-Yunan Savaşı sırasında evleri yananlar), önceleri Yunan işgalindeki bölgelerden İzmir’e göç edenler (felaketzedeler), ordu mensupları ve askerlerden oluşuyordu. Ayrıca mübadele kapsamında olmayan göçmenler de, Rum emvâl-i metrukesine el koymuşlardı. Pek çok sayıda göçmenin Türkiye’ye yığılması, göçmenlerin yerleştirilmesini zorlaştırıyordu. Burada en önemli faktörlerden biri, Rum emvâl-i metrukesinin bütünüyle fuzuli işgallerden arındırılmamış olmasıydı. Ayrıca mübadillere yerleşim bölgelerinde dağıtılacak taşınmaz malların yetersiz kalmasıydı. Bu nedenle, bir bölgeye gönderilen göçmenlerin, oradaki terk edilmiş malların yetersizliği yüzünden başka bir yerleşim bölgesine gönderilmesi durumuyla karşı karşıya kalınmaktaydı. Örneğin, birçok tütüncü ailesi, dağlık bölgelere, serbest meslek sahipleri ise köylere yerleştiriliyordu. Kırsal kökenli bir aile, bir şehrin terk edilmiş bir evine, zeytincilikle uğraşan bir aile ise zeytin yetiştirme imkânı bulunmayan başka bir yere iskân ettiriliyordu.53


49 Arı: Büyük Mübadele, s. 92.
50 Yıldırım: Diplomasi ve Göç, s. 242.
51 Osmanlı döneminde tefviz, rakabesi devlette kalmak şartıyla, tasarruf hakkının bir bedel karşılığında ve müddetsiz olarak devletçe şahıslara ve kişilere devrilmesidir. Nüfus mübadelesinde, kendilerine Muhtelit Mübadele Komisyonu’nca tasfiye talepnamesi verilmiş olan mübadiller istihkaklı mübadil kabul edilir. İskân-ı adi derecesinde verilen mallar mübadillerin eski hayat şartlarını iade hususunda yeterli olmadığından bu durumu gidermek için Yunanistan’da terk ettikleri mallarına karşılık kendilerine Türkiye’de taşınmaz mal verilmesini talep etme hakkı tanındı. Bu şekilde mallarına karşılık verilmesine tefviz denir. İpek: Mübadele ve Samsun, s. 134- 135. Tefviz hakları konusundaki ayrıntılar için bkz. Ellinor Morack, “Refugees, Locals and ‘the’ State: Property compensation in the Province of İzmir Following the Greco-Turkish Population Exchange of 1923”, Journal of the Ottoman and Turkish Studies Association, Vol. 2, No. 1 (Bahar 2015), s. 147-166.
52 Arı: Büyük Mübadele, s. 115.
Ma ida thelis na su ğo,oste va zis çe nase
Se hrisoprasina dendra,na thetis na kimase.

Sana ne dememi istersin,yaşayıp var olman için
Altın yeşili ağaçların altında,yatıp uyuman için

Kullanıcı avatarı
eyuphuseyin
Site Admin
Mesajlar: 6926
Kayıt: 05 Haz 2019, 22:41
Konum: İstanbul
Teşekkür etti: 1098 kez
Teşekkür edildi: 27 kez
İletişim:

Re: ERKEN CUMHURİYET DÖNEMİNDE MODERN DEVLET PRATİKLERİ VE DÖNÜŞEN KİMLİKLER Pınar Şenışık

Mesaj gönderen eyuphuseyin » 24 Eki 2020, 18:24

Yeni Sosyo-Ekonomik Dinamikler ve Kutuplaşmalar

Nüfus mübadelesi, Anadolu’nun demografisinde ve mülkiyet ilişkilerinde bir altüst oluşu yaşatırken aynı zamanda toplumsal ilişkileri, önemli ölçüde etkilemişti. Çoğu kentli mübadil, iskân edildikleri bölgelere gittiklerinde, yaşayacakları evlerin yerli halk tarafından işgal edildiğini veya evlerin durumunun çok kötü olduğunu düşünüyorlardı.
Yerli halkın, mübadillere verilen mülkleri işgal etmesi hem mübadillerle yerli nüfus arasında sürekli bir sürtüşmeyi hem de evsiz göçmenlerin ortaya çıkmasına neden oluyordu. Evsiz göçmenler, kendilerine verilen mallar üzerindeki haklarından vazgeçmek ve başka bir yerde ev kiralamak zorunda kalıyorlardı.54 Mübadele sürecinde ortaya çıkan bu yerli-göçmen ayrışması, ağırlıklı olarak mülkiyet ilişkilerine dayanan ekonomik nedenlerden dolayıydı.
Savaştan yeni çıkmış olan yerli halk ile mübadiller arasında yaşanan anlaşmazlığın nedenlerinden biri de, Nüfus Mübadelesi Protokolü gereği geride bıraktıkları taşınmazlar karşılığında Yunanistan’dan gelen mübadillere Anadolu’dan bazı malların verilmiş olmasıydı. Öte yandan, mübadele kapsamında Anadolu’dan ayrılan 150.000 kadar Rum’un, Batı Anadolu’da sahip olduğu verimli topraklar Müslüman toprak sahiplerinin eline geçmişti. Toprağın bir kısmı ise Balkanlar’dan ve Rusya’dan gelen göçmenlere dağıtılmış, merkezi iktidarla yakın ilişkide olan eşraf da büyük ölçüde toprak sahibi olmuştu.55
Mülkiyet ve üretim ilişkilerinin kökten dönüşüme uğradığı bu dönemde yerli nüfus, mübadilleri tehdit olarak görüyordu. Bu nedenle, Ayvalık gibi bölgelerde özelikle de zeytinliklerin dağıtımıyla ilgili büyük sorunlar yaşanıyordu. Bazı mübadiller, önceden sahip oldukları malların karşılığını alamıyorlardı. Bazıları ise haksız servet ediniyorlardı. Bir arşiv belgesine göre, mübadiller devlet tarafından ayrıcalıklı muamele görüyorlardı ve bunun sonucunda yerli halk “mağdur” duruma düşüyordu. En azından böyle bir algı ortaya çıkmıştı.
Belgenin detaylarına gelince: Kuşadası Halk Fırkası mutemedi Selçuk ve Çirkince ahalisi adına Maliye Vekâleti’ne bir rapor göndermişti. İzmir Defterdarlığı’ndan gönderilen müfettiş raporuna göre, Selçuk ve Çirkince ahalisinden olan ve mübadeleye tabi olan Rumlardan kalan bahçelerin bir bölümü, bu bölgede iskân edilmiş olan zengin birkaç mübadile verilmişti. Bu durumdan şikâyetçi olan yerli halk, kasaba halkından pek çok kişinin bu nedenle işsiz kaldığından şikâyet ediyordu. Rapordaki detaylardan taleplerinin, halkın geçim kaynakları olan bu bahçelerden mübadillerin uzaklaştırılması ve bahçelerin müzayede yoluyla satılması yönünde olduğunuz görürüz.56 Mübadele İmar ve İskân Komisyonu yerli halkın ileri sürdüğü gerekçeleri haklı bulmadı çünkü mübadillerin tazminat hakkı bulunuyordu ve bu da çok azdı. Bu nedenle de verilen bu toprakların başkalarına satılması söz konusu değildi. Bu belgeden ayrıca, Maliye Vekâleti’nin bahçelerin müzayede yoluyla satılmasına sıcak baktığını fakat Dâhiliye Vekâleti’nin mübadillerin isteklerinin giderilmesine öncelik verdiğini görmekteyiz.57



53 A.g.e., s. 110.
54 Yıldırım: Diplomasi ve Göç, s. 243-244.
55 Yılmaz: “Türk-Yunan Nüfus Mübadelesi ve Ayvalık”, s. 105.
56 CA 272 00 12 110-7 28.12.1926.
57 Morack:“Refugees, Locals and ‘the’ State: Property compensation in the Province of İzmir Following the Greco-Turkish Population Exchange of 1923”, s. 157.
Ma ida thelis na su ğo,oste va zis çe nase
Se hrisoprasina dendra,na thetis na kimase.

Sana ne dememi istersin,yaşayıp var olman için
Altın yeşili ağaçların altında,yatıp uyuman için

Kullanıcı avatarı
eyuphuseyin
Site Admin
Mesajlar: 6926
Kayıt: 05 Haz 2019, 22:41
Konum: İstanbul
Teşekkür etti: 1098 kez
Teşekkür edildi: 27 kez
İletişim:

Re: ERKEN CUMHURİYET DÖNEMİNDE MODERN DEVLET PRATİKLERİ VE DÖNÜŞEN KİMLİKLER Pınar Şenışık

Mesaj gönderen eyuphuseyin » 24 Eki 2020, 18:26

Yaşanmakta olan çatışmalar hem ekonomik, hem mülkiyet hem de kültürel temelliydi. Yerli halkın gözünde mübadiller, ana akım Müslüman geleneğinden ve Türk dilinden sapmışlardı. Bu bakış açısı, kültürel farklılıkları belirgin hale getiriyordu.58 Daha da önemlisi, Türk Hükümeti’nin ülkede etnik ve dilsel türdeşliğin sağlanması yönündeki politikaları hem yerel düzeyde hem de toplumsal ilişkiler bağlamında etkiliydi. Şöyle ki, yerli halk, Türkçe konuşmayan veya farklı kültürel pratikleri bulunan mübadillere karşı dışlayıcı ve ayrımcı bir söylem kullanıyordu. Örneğin, Giritli mübadillerin büyük bölümünün Yunanca konuşuyor olması, hem yerli halk hem de diğer göçmenler tarafından pek de hoş karşılanmıyordu. Bu nedenle Giritliler, “yarım gavur”, “gavur tohumu” gibi aşağılayıcı ifadelere maruz kalıyorlardı.59
Mübadele kapsamında Girit’ten Türkiye’ye gelenler, kendilerini “Giritli” olarak tanımlıyorlardı. Giritli olmayı, ortak bölgesel ya da kültürel kimlik duygusunun bir göstergesi olarak kullanıyorlardı. Bu bağlamda, Giritli kimliği onları yalnızca yerel halktan ayıran bir kendini tanımlama biçimi olarak değil, aynı zamanda diğer mübadil ve göçmenlerden ayıran bir kategori olarak anlaşılmalıdır. Mübadele kapsamında Girit’ten Türkiye’ye gelen birinci nesil Giritli Müslümanların kendilerini her şeyden önce “Giritli” olarak tanımlamaları ve bununla gurur duymaları, Giritli kimliğinin her türlü etnik atfın ötesine geçiriyor ve ortak bir aidiyet duygusunu da yaratıyordu. Giritli kimliği, gelinen yere60 yani Girit Adası’na duyulan aidiyetle muhafaza ediliyordu. Kısacası, mübadele kapsamında Türkiye’ye getirilen Giritli Müslümanlar aidiyetlerini, Girit’le ve Türkiye’de yerleştikleri bölgelerle kurdukları ilişki aracılığıyla ve her defasında da bu kimliği yeniden üretiyorlardı. Yerli-mübadil çatışmasının yanı sıra mübadillerin kendi aralarında da çeşitli rekabetler ve çatışmalar söz konusuydu. Örneğin, Ayvalık’ta iskân edilen Giritli mübadiller ile Midilli’den gelen mübadiller çatışıyorlardı. Midillili mübadiller, Ayvalık’a Giritlilerden bir yıl önce gelmeye başlamış ve en güzel evleri ve zeytinlikleri almışlardı. Giritlilerle yaşadıkları çatışmalar hem ekonomik hem de kültürel kaynaklıydı. Giritliler, Adalıların (Midillililerin) iyi yemek pişirmediklerini ve köylü olduklarını söyleyerek onlardan farklı olduklarını göstermek istiyorlardı. Giritlilerin Yunanca konuşmaları, Rum adetlerini devam ettirmeleri, siyah kıyafetler giymeleri Midillili mübadiller tarafından yadırganıyor ve kuşkuyla karşılanıyordu.61 Başka bölgelerde de mübadiller birbiriyle çatışıyorlardı. Çanakkale Valisi’nin İmar ve İskân Vekâleti’ne gönderdiği rapora göre, Ayvacık kazasına bağlı Küçükkuyu nahiyesinde iki farklı bölgeden yani Midilli ve Girit’ten gelen göçmenler bulunuyordu. Daha önce geldikleri için Midilli’den gelenlerin daha iyi evlere, Giritli göçmenlerin ise harap durumdaki evlere yerleştirilmiş oldukları anlaşılmaktadır. Giritlilerin çoğu, devlet tarafından “ta’mîrât-ı cü’ziyye” olarak gönderilen parayla ancak birer odalarını tamir edebildikleri evlere yerleştirildiler. Giritli Müslümanların büyük bir bölümünün Küçükkuyu’da iskân edilmeyi talep ettikleri ve bunların köylere gitmek istemedikleri anlaşılmaktadır. Küçükkuyu’da fazla ev olmadığından dolayı birden fazla ailenin aynı evi paylaşmayı tercih etikleri de bu raporda belirtilmektedir.62



58 E. Tutku Vardağlı, “Birinci Kuşak Mübadillerin Siyasal Katılım Stratejileri Üzerine Bir
Deneme”, Toplumsal Tarih, No. 190 (Ekim 2009), s. 88.
59 Müfide Pekin, “Twisted Memories of a Lost Homeland: The Turkish Cretan Community of
Turkey”, http://www.mubadele.org/ingilizce/en_mu ... mories.htm; Sophia
Koufopoulou, “Muslim Cretans in Turkey: The Reformulation of Ethnic Identity in an Aegean Community”, içinde Renée Hirschon (der.), Crossing the Aegean; s. 209-220. Biray Kırlı, “From Ottoman Empire to Turkish Nation-State: Reconfiguring Spaces and Geo-Bodies”, (New York: Yayınlanmamış Doktora Tezi, Binghamton University, 2002). 1930’lu yıllarda “Vatandaş Türkçe Konuş!” kampanyasından Giritli Müslümanların da etkilendiği bilinmektedir. Bkz. Çağaptay: Islam, Secularism, and Nationalism in Modern Turkey; Rıfat Bali, Cumhuriyet Yıllarında Türkiye Yahudileri: Bir Türkleştirme Serüveni, 1923-1945 (İstanbul: İletişim Yayınları, 2001).
60 Coğrafi kökene ve yere dayalı aidiyetler ve kendini tanımlama biçimleri için bkz. Iğsız: “Documenting the Past and Publicizing Personal Stories” ve Aslı Iğsız, “Polypony and Geographic Kinship in Anatolia: Framing the Greek Turkish Population Exchange”, Esra Özyürek (der.), The Politics of Public Memory in Turkey içinde (Syracuse, New York: Syracuse University Press, 2007), s. 162-190.
Ma ida thelis na su ğo,oste va zis çe nase
Se hrisoprasina dendra,na thetis na kimase.

Sana ne dememi istersin,yaşayıp var olman için
Altın yeşili ağaçların altında,yatıp uyuman için

Kullanıcı avatarı
eyuphuseyin
Site Admin
Mesajlar: 6926
Kayıt: 05 Haz 2019, 22:41
Konum: İstanbul
Teşekkür etti: 1098 kez
Teşekkür edildi: 27 kez
İletişim:

Re: ERKEN CUMHURİYET DÖNEMİNDE MODERN DEVLET PRATİKLERİ VE DÖNÜŞEN KİMLİKLER Pınar Şenışık

Mesaj gönderen eyuphuseyin » 24 Eki 2020, 18:46

Mübadillerin İskânı Sırasında Çıkan Sorunların Meclis’e Yansıması

Birçok mübadil, meslek ve sanatlarına uygun olmayan bölgelere yerleştiriliyorlardı. Bundan dolayı, Büyük Millet Meclisi’ndeki bazı mebuslar, hükümeti ve Mübadele, İmar ve İskân Vekâleti’ni sert bir dille eleştiriyorlardı. Örneğin, Sivas Mebusu Halis Turgut Bey, Meclis’te yaptığı konuşmasında, Sivas’a sevk edilen göçmenlerin Yunanistan’ın Kayalar bölgesinden olduğunu ve göçmenlerin iskânı sırasında bunların çiftçi olanlarının kasabalara, ticaret ve sanayiyle uğraşanlarının ise zorla köylere sevk edildiğini söyledi. Halis Turgut Bey ayrıca, Sivas’ın Ayş nahiyesine sevk edilen göçmenlerin “Orada arazi yoktur. Biz orada geçinemeyeceğiz" diyerek itirazda bulunduklarına fakat hükümetten ret yanıtı aldıklarına dikkat çekti. Bu bölgenin daha önceki sakinleri olan Rumların taşçı olduklarını, dolayısıyla tarıma uygun olmayan bir bölgeye çiftçilikle uğraşan göçmenlerin sevk edilmesinin kabul edilemez olduğunu vurguladı. Sözlerine, şikâyette bulunan göçmenlerin “emre itaat etmediklerinden, iaşeleri kesilerek, hususiyle Gürün’de eski Hükümet konağına doldurularak aç ve sefil” bırakıldıklarını söyleyerek devam etti.63 Bazı mebusların Giritlilerin Marmara Adaları’nda iskân edildikleri ve bu nedenle perişan olduklarına dair yapmış oldukları eleştirilere cevaben Bursa Mebusu Refet Bey de şöyle der: “Efendiler! ne yapılabilirdi? Girit halkını iskân etmek lâzım gelse başka ne düşünülebilirdi? Tabiîdir ki, adaların mukabili Marmara sevahili idi. Bahrisefit sevahili idi.”64
Canik Mebusu Cavit Paşa da, Meclis’te yaptığı bir konuşmayla bölgesindeki şikâyetleri dillendirdi. Çiftçi olan Kayalar kazası göçmenlerinin Samsun’da bulunan Akdağ madenine sevk edildiklerini ifade etti. Ona göre göçmenler, kendilerine uygun olmayan bölgelere sevk edilmişlerdi. Bu durumun sorumlusu olan Mübadele, İmar ve İskân Vekâleti’ni ve Vekalet’te istihdam edilen memurları sorumlu tutuyordu. Bu vekâlette eskiden beri toplama ve kanun korkusu olmayan memurlar bulunduğunu söyleyerek bu savını güçlendirmeye çalıştı.
Kayseri Mebusu Ahmet Hilmi Bey de aynı hususa dikkat çekti. Kayseri gibi arazisi az fakat ticaretle geçinen bir yere sadece çiftçi göçmenlerin sevk edilmesini eleştirdi. Ona göre, hâlbuki Kayseri’ye Serez’den Drama’dan, Serdiçe’den gelenler yerleştirilebilirdi. Cavit Paşa gibi o da, bu durumda doğrudan doğruya vekâleti ile orada görevli memurları sorumlu tutuyor ve adaletsiz tutumlarından yakınıyordu.65




61 Yılmaz: “Türk-Yunan Nüfus Mübadelesi ve Ayvalık”, s. 168-170.
62 CA 272 00 11 96-14 6.10.1924.
63 TBMM Zabıt Ceridesi, Devre II, Cilt: 10, İçtima: 2, 5.11.1341, s. 35.
64 A.g.e., s. 43.
Ma ida thelis na su ğo,oste va zis çe nase
Se hrisoprasina dendra,na thetis na kimase.

Sana ne dememi istersin,yaşayıp var olman için
Altın yeşili ağaçların altında,yatıp uyuman için

Kullanıcı avatarı
eyuphuseyin
Site Admin
Mesajlar: 6926
Kayıt: 05 Haz 2019, 22:41
Konum: İstanbul
Teşekkür etti: 1098 kez
Teşekkür edildi: 27 kez
İletişim:

Re: ERKEN CUMHURİYET DÖNEMİNDE MODERN DEVLET PRATİKLERİ VE DÖNÜŞEN KİMLİKLER Pınar Şenışık

Mesaj gönderen eyuphuseyin » 24 Eki 2020, 18:50

Öte yandan iskân konusunda ortaya çıkan bir diğer sorun da, bölünmüş köy, akrabalıklar ve ailelerdi. Bu, daha göçmenler vapurlara binerken ortaya çıkmış, yerleştirme esnasında da devam etmişti. Eleştirilere Bursa Mebusu Refet Bey cevap vermişti. Refet Bey, göçmenlerin kendilerine uygun olan yerlere yerleştirildiklerini, örneğin tütüncü olan Dramalılar’ın Anadolu’nun en iyi tütünün yetiştirildiği yerleri olan Samsun ve İzmir bölgesine sevk edildiklerini, Giritlilerin ise Marmara sahilleri ile Bahrisefid yani Akdeniz sahiline yerleştirildiklerini söyledi. İskân sırasında ailelerin dağıtıldığı, çocukların annelerinden, babaların ise oğullarından ayrıldığı yönündeki eleştirilere ise şöyle yanıt verir:
Efendiler! [ailelerin] parçaya ayrılması şundan neşet ediyor;…Seyrisefain kumpanyalarıyla mukaveleler yaptığımız vakit bunların yani kumpanyaların tahsis ettikleri vapurların kudret-i istiabiyelerini İstanbul Liman Dairesine takdir ettiriyor. Farz ediniz ki, bir vapur bin muhacir alabilecektir, işte bunun üzerine alabilecektir, işte bunun üzerine biz bin kişiden fazla olarak tek bir kişi bile almadık. Meselâ dört yüz kişilik bir köy geldi. Diğer dört yüz kişilik bir köy daha geldi. Biz izdaham olmasın diye o dört yüz nüfusun yarısını aldık, İzmir'e getirdik. İkinci bir kafile ile köyün nısfı diğeri geldi. Meselâ evvelkiler Dikili'ye iskân edilmişti. Diğerleri de geldi. Bunları da İzmir vilâyetinin başka bir mahalline yerleştirdik. Hiç bir köyü bir yere tamamiyle iskân etmeye maddeten imkân yoktur. Ayrılmış köyler varsa nihayet belki zaruret neticesi olmuştur ve bu da bir kaç köyden ibarettir. Sonra babanın evlâttan ananın evlâttan ayrılması meselesine gelince, hakikaten bu vardır. Ve hem de binlercedir. Anadolu'da da böyledir. Rumeli'de de böyledir. Bizde köyler daima kızlarını başka bir köyden alırlar, bu adet her köyde vardır. Kız dışardan, erkek içerden olur. Bu bir adettir. Şimdi bu vaziyette gelin olarak gitmiş kızların, kadınların had ve hesabi yoktur. Şimdi bittabi bunlar geldikleri vakit peder ve validelerinden aryı olarak geldiler. Meselâ babası Samsun'a gönderildi. Kızı kocasıyla beraber İzmit'te iskân edildi.66
Hükümet, mübadilleri yerleştirmek amacıyla felaketzedeler tarafından işgal edilen evleri boşalttırıyordu. Boşaltma esnasında hükümetin subayları ve diğer memurları kollayan bir tavır içinde olduğu iddia edilmekteydi. Mübadiller geldikçe, felaketzedeler tarafından işgal edilmiş evlerin tahliyesi hızlandırıldı.


65 A.g.e., s. 41.
66 A.g.e., s. 44.
Ma ida thelis na su ğo,oste va zis çe nase
Se hrisoprasina dendra,na thetis na kimase.

Sana ne dememi istersin,yaşayıp var olman için
Altın yeşili ağaçların altında,yatıp uyuman için

Kullanıcı avatarı
eyuphuseyin
Site Admin
Mesajlar: 6926
Kayıt: 05 Haz 2019, 22:41
Konum: İstanbul
Teşekkür etti: 1098 kez
Teşekkür edildi: 27 kez
İletişim:

Re: ERKEN CUMHURİYET DÖNEMİNDE MODERN DEVLET PRATİKLERİ VE DÖNÜŞEN KİMLİKLER Pınar Şenışık

Mesaj gönderen eyuphuseyin » 24 Eki 2020, 18:53

Ancak bir yandan tahliye işlemleri yapılıyor, diğer yandan ise terk edilmiş bazı evler ve taşınmazlar kiraya veriliyor ve bu yolla gelir elde edilmeye çalışılıyordu.67 Bu koşullar altında, mübadilleri gönderildikleri iskân bölgelerinde tutmak göründüğü kadar kolay olmamıştır.
Mübadiller, çeşitli nedenlerden dolayı iskân edildikleri yerlerde zorlandılar. Büyük mali ve sosyal sıkıntılarla karşı karşıya kaldıklarından geçim ve yaşam koşullarının daha iyi olduğu yeni yerler aramaya başladılar. Bu durum, önemli bir iç göç dalgasına yol açtı. Bu iç göç olayının sebeplerinin başında göçmenlerin hoşnutsuzluğu geliyordu. Göçmenler, kendilerine verilen toprağı, iş imkânlarını ve taşınmaz türdeki diğer malları beğenmiyorlardı. O halde, iç göç dalgasının en önemli nedenlerinden birinin göçmenlerin içine düştükleri geçim sıkıntısı olduğunu söyleyebiliriz.
Bazı mübadillerin geldikleri yerlerdeki mal mülkleri veya genel olarak durumları daha iyiydi. Ayrıca evlerini terk etmek durumunda kalan insanların psikolojisi de beğenmeme şeklinde kendini göstermiş olabilir. Bazı mübadiller ise terk etmek zorunda kaldıkları toprakları, toplumsal çevreyi ve ilişkide oldukları insanları özlüyorlardı. Bu nedenle kendilerine sunulan olanaklardan vazgeçiyor ve Türkiye’nin başka bir bölgesine yerleştirilmiş olan göçmen akrabalarının ya da komşularının yanlarına göç ediyorlardı.68
Bu durum iskânın sınırlandırması ihtiyacını doğurdu
.
Ma ida thelis na su ğo,oste va zis çe nase
Se hrisoprasina dendra,na thetis na kimase.

Sana ne dememi istersin,yaşayıp var olman için
Altın yeşili ağaçların altında,yatıp uyuman için

Kullanıcı avatarı
eyuphuseyin
Site Admin
Mesajlar: 6926
Kayıt: 05 Haz 2019, 22:41
Konum: İstanbul
Teşekkür etti: 1098 kez
Teşekkür edildi: 27 kez
İletişim:

Re: ERKEN CUMHURİYET DÖNEMİNDE MODERN DEVLET PRATİKLERİ VE DÖNÜŞEN KİMLİKLER Pınar Şenışık

Mesaj gönderen eyuphuseyin » 24 Eki 2020, 18:57


İç Göçün Sınırlandırılması ve 1926 İskân Kanunu

Mübadele, İmar ve İskân Vekâleti, göçmenlerin yerleştirildikleri yerleri terk etmelerini engellemek amacıyla bir kez daha yerleştirilme haklarının bulunmadığını açıkladı. 1924 ve 1925 yıllarında bir dizi yasal düzenleme yapıldı ve bu çerçevede tüm mübadil, muhacir ve mültecilerin iskân bölgeleriyle ilgili sınırlamalar getirildi. Mübadillerin iç göçünü sınırlamak ve bir an önce üretime geçmeleri amacıyla 17 Ocak 1924 tarihli bir genelge yayınlanarak mübadillerin hareketliliğini kontrol altına alan şartlar getirildi.69
Bu genelgeye göre, 1913 yılından sonra Anadolu’ya göç eden fakat iskân edilmemiş olanlar, ulusal sınırların dışında kalan yerlerden gelen mülteciler, savaş ve işgal nedeniyle evleri yanan ve yıkılan istilazedeler, doğu vilayetleri göçmenlerinden sayıldılar. Bunlardan, kendi çabalarıyla geçimlerini sağlayamayacak kadar yoksul olanlarına, iskân hakkı verilmesi kabul edildi.70
Bu genelgenin sekizinci maddesinin A bendine göre, akrabalarının yanına gitmek isteyenler olursa onların gitmek istedikleri yerlerdeki akrabaları tespit edilecekti. B bendine göre ise akrabalarının yanına gitmek isteyenlerin iskân hakkından feragat etmeleri ve iskân hakkından feragat ettiklerine dair taahhüt senedi almaları gerekiyordu. Genelgenin dokuzuncu maddesinde savaş ve işgal gibi zorunlu durumlar dışında “mahalli iskânlarını hotbehot terkettikleri” anlaşılanların muhtaç dahi olsalar tekrar iskân edilemeyeceği belirtiliyordu.71
Mübadele, İmar ve İskân Vekâleti 11 Aralık 1924’te lağvedilip, yetkileri Dâhiliye Vekâleti’ne devredildi. İskân yerlerini terke dair kapsamlı bir yasa 28 Ekim 1925 tarihinde çıkarıldı. 675 numaralı bu yasaya göre, “mahalli iskânlarını bilâmezuniyet tebdil eyleyen muhacir ve mültecilerle aşair hakkında kanun” ile Türkiye’ye gelen ve daha sonra gelecek olan mübadil, muhacir, mülteci ve aşiretler beş sene süresince kendilerine gösterilen iskân mahallerinde oturmaya mecbur tutuldu. İskân yerlerini değiştirmeleri Dâhiliye Vekâleti’nin iznine tabiydi. İskân yerlerini izinsiz terk edenler ise mahallerine iade olunacaklardı.72
Türkiye Cumhuriyeti’ne gelmiş ve gelecek olan muhacirler, mübadiller ve mültecilerin iskânlarında tatbik edilecek kanunları açık bir dille ifade eden, 31 Mayıs 1926’da 885 numaralı bir kanun yayımlanmıştır. Bu kanun, Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk iskân kanunudur. Kanunun birinci maddesinde, Türkiye Cumhuriyeti’ne yalnız veya toplu olarak gelmek isteyenlerin iskân yerlerinin tespiti ve bu yerlere sevklerinin Dâhiliye Vekâleti’ne ait olduğu belirtilmiştir.




67Arı: Büyük Mübadele, s. 117.
68 A.g.e., s. 156.
69Gürboğa: “1923 Nüfus Mübadelesi ve Mübadil Romanlara Yönelik İskân ve Denetim
Politikaları”, s. 41.
70 Arı: Büyük Mübadele, s. 118.
71 İskân Tarihçesi (İstanbul: Hamit Matbaası, 1932), s. 37.
72 Arı: Büyük Mübadele, s. 156.
Ma ida thelis na su ğo,oste va zis çe nase
Se hrisoprasina dendra,na thetis na kimase.

Sana ne dememi istersin,yaşayıp var olman için
Altın yeşili ağaçların altında,yatıp uyuman için

Kullanıcı avatarı
eyuphuseyin
Site Admin
Mesajlar: 6926
Kayıt: 05 Haz 2019, 22:41
Konum: İstanbul
Teşekkür etti: 1098 kez
Teşekkür edildi: 27 kez
İletişim:

Re: ERKEN CUMHURİYET DÖNEMİNDE MODERN DEVLET PRATİKLERİ VE DÖNÜŞEN KİMLİKLER Pınar Şenışık

Mesaj gönderen eyuphuseyin » 24 Eki 2020, 18:58

Kanunun ikinci maddesinde ise “Türk harsına dâhil olmayanlarla, sirayet devrindeki frengililer, cüzama müptela eşhas ve aileleri, ceraimi siyasiye ve askeriye müstesna olmak üzere cinayetle mahkûm olanlar, anarşistler, casuslar, çingeneler ve memleket haricine çıkarılmış olanlar kabul edilemezler” deniliyordu.73
Kanunun Millet Meclisi’ndeki müzakereleri sırasında mebuslar Türkiye’ye yapılacak göçlerin temelinde Türk harsının (kültür) yer alması konusunda anlaştılar. Burada kullanılan hars kavramı, Ziya Gökalp’in hars kavramından esinlenerek kullanılmıştır. Gökalp’e göre hars halkın geleneklerinden, örflerinden, sözlü ve yazılı edebiyatından, dilinden, müziğinden, dininden, ahlâkından, estetik ve ekonomik ürünlerinden oluşur. Hars, birlik ve dayanışma duygusunu güçlendirir. Ulus ise aynı harsta olan fertlerin bütünüdür. Dolayısıyla, Gökalp ulusu tanımlarken etnisiteyi göz ardı etmiş ve ortaklaşa değerlere vurgu yapmıştır.74 Soner Çağaptay’ın da dediği gibi, 1926 İskân Kanunu’nda geçen “hars” kavramı, İslamı ve Türk dilini kapsadığı gibi, aynı zamanda Osmanlı Türk Müslümanlarının ortak geçmişine, değerlerine ve geleceğine atıfta bulunur. 1926 yılında çıkarılan bu kanun, ülkedeki nüfus hareketliliğini kontrol etmenin yanı sıra “gayri Türk” olanlarla, topluma entegre edilmesi zor olan bireyleri gözetleme altına almayı ve nüfusa dahil etmemeyi amaçlıyordu.
Ma ida thelis na su ğo,oste va zis çe nase
Se hrisoprasina dendra,na thetis na kimase.

Sana ne dememi istersin,yaşayıp var olman için
Altın yeşili ağaçların altında,yatıp uyuman için

Kullanıcı avatarı
eyuphuseyin
Site Admin
Mesajlar: 6926
Kayıt: 05 Haz 2019, 22:41
Konum: İstanbul
Teşekkür etti: 1098 kez
Teşekkür edildi: 27 kez
İletişim:

Re: ERKEN CUMHURİYET DÖNEMİNDE MODERN DEVLET PRATİKLERİ VE DÖNÜŞEN KİMLİKLER Pınar Şenışık

Mesaj gönderen eyuphuseyin » 24 Eki 2020, 19:03

Giritli Mübadillerin Nüfus Hareketliliği

İç göçlerin çoğunlukla ekonomik nedenlere bağlı olduğu anlaşılmaktadır. Arşiv belgelerine göre Giritli mübadiller, daha iyi iş imkânlarının bulunduğu yerlere veya akrabalarının yanına gitmek istiyorlardı. Örneğin, Girit Kandiye mübadillerinden ve yağcı olarak kendini tanımlayan Ahmed oğlu Hüseyin, Tarsus’tan Menemen Hamidiye Mahallesi’nde vefat etmiş olan kardeşi Halime Hanım’ın yaşadığı yerde iskân edilmeyi talep etmişti.75 Benzer şekilde, Hanya mübadillerinden Ali Ağa, Darıca’da bulunan çocuklarının yanına naklini istemişti.76 Girit Kandiye mübadillerinden İskenderzâde Hüseyin Haki Efendi’nin de talebi Bodrum’da bulunan akrabalarının yanına gitmekti.77

Bir başka arşiv belgesi, Girit mübadillerinden Necib kızı Ayşe Hanım hakkındadır. Ayşe, Aksaray vilayetine bağlı Gelveri köyünde iskân edilmişti. Ancak eşi Behzat Emin’in beş ay önce vefat etmiş bu nedenle de üç aydır Niğde’deki eniştesi Mehmed oğlu Zekeriya’nın yanında ikamet ediyordu. Kocası öldükten sonra Gelveri’yle hiçbir alakası kalmadığını, ev ve emlak istemediğini söyleyerek merhameten Niğde’de iskânına izin verilmesini istiyordu.78
Örnekleri çoğaltmak mümkündür. Hanya mübadillerinden Feyzizade Hüseyin Zeki, Salih Ağazade Mehmed ve Garibzade Mehmed Efendi, iskân edilmek üzere İzmir’e geldiklerini, ellerinden on bin altın liradan fazla senetleri olduğu halde on üç nüfus, dört odalı bir evde oturduklarını ve fakat oturmakta oldukları evden çıkarılmak üzere olduklarını belirtiyorlardı. Buna ilaveten, ellerinde bulunan nakitle, sabun fabrikası açtıklarını ve Avrupa’ya sabun ihraç ettiklerini ifade ederek bulundukları yerde neden kalmaları gerektiğini anlatmaya çalışıyorlardı. Şöyle diyorlardı: “şimdi bizi İstanbul’a göndermek istiyorlar. Emr-i âlîleri üzerine İzmir’de iskân edileceğimizden fabrika yapmış idik. Bizim bu kadar masarif ile yaptığımız fabrikayı İstanbul’a nakl etmek imkânı olmadığından on dört nüfuslu bir ailenin sefil olmaması için” İzmir’de bulunan İskân Müdüriyeti’ne tekrar talepte bulunulmasını istemişlerdi.79 Mübadillerin “muhtâc-ı himâyet” ve “şâyân-ı merhamet” bir durumda olduklarına dair ifadelere de dilekçelerde rastlamak mümkündür. Girit mübadillerinden Zehra Hanım, babasının vefatı nedeniyle “bîkes” ve “muhtâc-ı himâyet” kaldığını belirterek Elaziz’de bulunan akrabasının yanına gitmek için talepte bulunmuştu.80
Yapılan müracaatlardan Giritli mübadillerin memleketlerinde bıraktıkları gayrimenkullere mukabil tefviz talebinde bulundukları görülmektedir. 26 Mayıs 1924 tarihinde Ankara vapuruyla Girit Kandiye’den gelmiş olan Ömer oğlu Hasan, geçici iskândan (adiyen iskân) feragat şartıyla, Girit’teki gayrimenkul mallarına mukabil akrabalarının yaşadığı Erdek’e tefvizini istiyordu. İstanbul Valisi’nden Dâhiliye Vekâleti’ne gönderilen raporda, Ömer oğlu Hasan’ın Erdek’te akrabalarının bulunduğu ve tefvizen iskânının mümkün olacağı belirtilmişti.81
Mübadiller, geçimlerini sağlayamadıklarını ve iskân muamelesi görmediklerini dilekçelerinde açıkça yazıyorlar ve başka yerlere göç etmelerine izin verilmesini istiyorlardı. Hanya mübadillerinden Halil Petraki, annesi, babası ve diğer akrabalarını Hanya’da bıraktığını ve eşiyle birlikte birinci mübadil kafilesiyle Ayvalık’ın Ali Bey nahiyesine geldiklerini söylüyordu. Orada bir yıl kadar ikâmet ettikten sonra yalnız kaldığını ve bu nedenle geçimini sağlayamadığını (maîşetini temin edemeyerek) ve hiçbir şekilde iskân edilmediğini, iki buçuk sene önce Çanakkale’nin Erenköy nahiyesinde iskân edilen babasının yanına giderek orada ikâmet ettiğini belirtiyordu. Söylediğine göre, Annesi, babası, amcaları, kardeşleri ve diğer akrabaları tamamen Çanakkale vilayetinde iskân edilmişlerdi. Kendisinin henüz Ayvalık’ta iskân edilmediği ve ayrıca akrabalarının yardımından yararlanmak ve elbirliğiyle çalışıp üretici konumuna gelmek üzere Çanakkale vilayetine bağlı Erenköy nahiyesine iskânını talep ediyordu.82
Bazı arşiv belgelerinde kanunların tam anlamıyla uygulanmadığına dair şikâyetlere rastlanmaktadır. Örneğin, Kandiye mübadillerinden Cafer bin Derviş üç kişilik ailesiyle birlikte Kandiye’den Bodrum’a gönderilmişti. Cafer dilekçesinde, Bodrum’un küçük bir kasaba olmasından, yerli halkın işsizlik hallerinden ve de çok sayıda mübadilin buraya yerleşmiş olmasından dolayı sefil düştüklerini belirtiyordu. Yaşamlarını sürdürebilmek için Bodrum’u terk etmek istediklerini, ancak kendilerine izin verilmediğini söylüyordu. Bu durum onu geçici iskândan feragat etmek zorunda bırakmış sonrasında İzmir Bornova’ya yerleşmişti. Altı aydır yaşadığı Bornova’nın Şadırvan Çarşısı’nda bir kahvehaneyi geçimini sağlamak için kiralamıştı. İskân hakkından feragat ettiğini söyleyerel göç ettikleri yerlerde geçimlerini sağlayanlara (üretici durumuna gelen) terk edilmiş emlak ve arazi verileceğini belirten 16 Nisan 1924 tarihli kanunundan83 yararlanmak istiyordu. Bu amaçla, Mübadele, İmar ve İskân Vekâleti’ne başvurmuştu.84
Giritli mübadillerden bazıları akrabalarını kendi yanlarına almak amacıyla dilekçe veriyorlardı. Örneğin, Girit Kandiye eşrafından İbrahim Efendi, İmar ve İskân Vekâleti’ne gönderdiği dilekçede, “hasb-el mübadele hükûmet-i milliyemiz tarafından düşman elinden tahlîs edilerek” ve Girit’te birçok emlak ve arazisini terk ederek mübadele neticesinde Bodrum’a sevk edildiğini yazıyordu. Daha sonra, İzmir’e yerleşmek için müraccat etmiş ve müracaatı olumlu sonuçlanmıştı. Şimdi ise, Bodrum’da bıraktığı kardeşi İbrahim Beranaki’nin sokağa atılarak duçar bir durumda düştüğünü ve sefalet içinde kaldığını söyleyerek yanına gelmesini talep ediyordu.85 Ailelerini ve akrabalarını yanlarına aldırmak isteyen birçok Giritli mübadilin olduğu göze çarpmaktadır. Bunlardan biri de Giritli fırıncı Mehmet Efendi idi. Daha önce Burhaniye kazası nüfusuna kayıtlı bulunan bu adam, sonrasında geçimini sağladığı yer olan Çanakkale’ye göç etmek zorunda kalmıştı. Kardeşi ve onun ailesi ise Konya’da kalmıştı. Onları, yol masrafları kendilerine ait olmak üzere ve yalnız iskân hakkı saklı kalmak şartıyla yanına aldırmayı istiyordu.86





73 İskân Tarihçesi, s. 76-77.
74 Taha Parla, Ziya Gökalp, Kemalizm ve Türkiye’de Korporatizm (İstanbul: İletişim Yayınları, 2001), s. 63-70; Ziya Gökalp, Türkçülüğün Esasları (İstanbul: Kum Saati Yayınları, 2001), s. 35- 60.
75 CA 272 00 12 73-4 17.6.1925.
76 CA 272 00 12 74-34 29.6.1925.
77 CA 272 00 12 85-25 12.12.1925.
78 CA 272 00 12 88-15 18.2.1926.
79 CA 272 00 12 152-10 15.3.1928.
80 CA 272 00 12 130-8 9.7.1927
81 CA 272 00 12 78-20 22.9.1925.
82 CA 272 00 12 155-6 7.4.1928.
Ma ida thelis na su ğo,oste va zis çe nase
Se hrisoprasina dendra,na thetis na kimase.

Sana ne dememi istersin,yaşayıp var olman için
Altın yeşili ağaçların altında,yatıp uyuman için

Cevapla

Kimler çevrimiçi

Bu forumu görüntüleyen kullanıcılar: Hiç bir kayıtlı kullanıcı yok ve 1 misafir