OSMANLI NEFERİ VE SAVAŞ (1593-1699) İsmail GÜNTAN

Girit ile ilgili Tezler
Kullanıcı avatarı
eyuphuseyin
Site Admin
Mesajlar: 6926
Kayıt: 05 Haz 2019, 22:41
Konum: İstanbul
Teşekkür etti: 1098 kez
Teşekkür edildi: 27 kez
İletişim:

Re: OSMANLI NEFERİ VE SAVAŞ (1593-1699) İsmail GÜNTAN

Mesaj gönderen eyuphuseyin » 13 May 2020, 12:34

askerlerin kıyafetlerinin durumu silahlarından daha iyiydi. Askerler özellikle soğuktan çekiniyor ve korunmak için yaz aylarında dahi üç kat giyiniyorlardı. İçlerine giydikleri gömlek kaba iplikten dokunuyor ve oldukça sıcak tutuyordu. Soğuk ve yağmura karşı daima asker çadırları taşınıyordu. Ordugahtaki çadırlarda her askerin sadece yatacak kadar bir alanı mevcuttu. Bazı çadırlar yirmi beş, otuz civarında yeniçeriyi barındırıyordu. Asker elbiselerinin kumuşları devlet tarafından karşılanıyordu. Askerler arasındaki sürtüşme ve iltimas durumunu ortadan kaldırmak için kumaşların dağıtımı karanlık bir ortamda onların bölükler halinde çağrılarak yaptıkları seçimler sonucunda belirleniyordu. Böylece askerin alacağı iyi ve kötü kumaş onların şansına bağlıydı.356 Orduda taşınan zırhları başlıca kapı kulu sipahileri kullanıyordu. Düşman yakındaysa ve çarpışmaya girilecekse askerlerin zırhları getiriliyordu. Bu zırhların çoğunluğu daha önce savaş alanlarında ganimet olarak toplanmış olup genellikle kapı kulu sipahilerine dağıtılıyordu. Alelacele verilen zırhlar, askerlerin bedenlerine uymayabiliyordu. Ancak askerler yalnız korkakların silahlarına kabahat bulduğunu, teçhizatları ne olursa olsun savaşta kendilerini göstereceklerine dair ant içiyorlardı. Kazanılan zaferler ve savaş tecrübeleri askerde büyük bir güven duygusu oluşturuyordu. 357
Ordugâhta askerlerin bazı ihtiyaçlarını gösterme şekilleri farklıydı. Atları ölen askerler eyerleri başları üstüne koyarak sultanın geçeceği yol boyunca uzun bir sıra halinde diziliyorlardı. Bu davranışları, atlarını kaybettiklerini ve yenisini almak için sultandan yardım istedikleri anlamına geliyordu.358
Osmanlı ordugâhında askerlerin katılımıyla gerçekleştirilen Çevgân veya Cirit gibi oyunlar, özellikle askerlerin hareket kabiliyetini artırmak ve onlara talim yaptırmak amacıyla kullanılıyordu. 1635-36 tarihli Sultan IV. Murat’ın Revan seferinde, sipahilerden iki yüz-üç yüz kadar cirit oynamayı iyi bilenler ağaları tarafından seçilerek bir taraf olmuşlar ve karşılarında Sultanın cirit oyununda hünerli seksen-doksan civarındaki iç oğlanları Sultan ile diğer tarafı oluşturmuşlardı. Sipahiler içinde cirit oyunundaki hünerleri nedeniyle meşhur olmuş Urfalı Gürz dahi bulunuyordu. Sipahiler meydana çıktıkları gibi Sultan IV. Murat, üzerlerine at sürerek beş-altı civarındaki sipahiyi cirit darbesiyle atlarından düşürmüş ve arkasından iç oğlanları dahi gelerek sipahilere dayak atmışlardı bunun üzerine birçok sipahi bir daha cirit oynamayacaklarına





356 Türk Mektupları, s. 122-123.
357 Türk Mektupları, s. 123.
358 Türk Mektupları, s. 121.

84
Ma ida thelis na su ğo,oste va zis çe nase
Se hrisoprasina dendra,na thetis na kimase.

Sana ne dememi istersin,yaşayıp var olman için
Altın yeşili ağaçların altında,yatıp uyuman için

Kullanıcı avatarı
eyuphuseyin
Site Admin
Mesajlar: 6926
Kayıt: 05 Haz 2019, 22:41
Konum: İstanbul
Teşekkür etti: 1098 kez
Teşekkür edildi: 27 kez
İletişim:

Re: OSMANLI NEFERİ VE SAVAŞ (1593-1699) İsmail GÜNTAN

Mesaj gönderen eyuphuseyin » 13 May 2020, 12:36

dair tövbe etmişlerdi.359 Çevgân veya Polo, konak yerlerinde askerler tarafından oynanmaktaydı. Bu oyunda, atlı askerler farklı yerlere dağılarak ortaya bir top atıyor ve son sürat atlarını koşturtarak topu mızraklarının ucuyla yakalamaya çalışıyorlardı.360
Konak yerlerinde gerçekleştirilen etkinliklerin biri de askerlerin katılımıyla gerçekleştirilen sultanların avlarıydı. İstanbul’da köle olarak bulunan Michael Heberer, Padişahın askeri alaylarla birlikte ava gidişini tasvir etmişti. Buna göre, önde Yeniçeri Ağası atıyla hareket ediyordu. Atın tüm eğer takımı altın kaplamaydı ve değerli taşlarla süslenmişti. Ağanın giysisi, altın ve gümüş tellerle işlenmiş çiçekli bir kumaştan yapılmıştı ve başında beyaz büyük bir tuğ bulunuyordu. Onun peşinden yüz kadar yeniçeri hareket ediyordu. Ardından üç yüksek rütbeli bey onları izliyordu. Üzerlerindeki sırma işlemeli kıyafetleri ve başlarındaki kavukları onları görkemli gösteriyordu. Atlarının eğer ve koşum takımları altın kaplamaydı ve değerli taşlarla süslüydü. Bunların arkasından Padişah gelmekteydi. Üzerinde altın iplikle dokunmuş bir giysi vardı ve olağanüstü güzel bir ata binmişti. Eğer ve koşum takımları oldukça değerliydi. Sultanın yanı sıra hareket eden kırk uşak bulunuyor ve bunların üzerinde çok gösterişli, el işi giysiler vardı. Padişahın arkasından yaklaşık altmış kadar okçu gelmekteydi, başlarında yüksek beyaz külahları ve bunların üzerinde tuğları bulunuyordu. İkişer kişilik sıralar halinde sultanın yakın koruyuculuğu görevini yerine getiriyorlardı. Bunların bellerinde bir kılıç takılıydı, bir ellerinde yay, bir ellerinde ok tutuyorlardı. Bazı atlılar şahin ve atmaca gibi yırtıcı kuşları beraberinde getiriyorlardı. İki tarafta köpekler yürütülüyordu. Alaylarla tepeye varıldığında halka geride durması emredilmişti. Ardından köpekler salıverilmiş ortaya ansızın çıkan tavşanları yakalamaya koyulmuşlardı. Her yerde bir hareketlenme ve kovalamaca başlamıştı.361
1620-21 tarihli Hotin seferinde, yol güzergâhı üzerinde Sultan II. Osman tarafından Çorlu’da kuş avı, Burgaz’da ve Çömlek Köyü yakınlarında sürek avı


359 Revan ve Tebriz Seferi Ruznâmesi, s. 19.
360 Türk Mektupları, s. 9. Ferruh Dinçer-Aşkın Yaşar, “Osmanlı Döneminde Atlı Sporlar”, Türkler, c. 10, Ankara 2002, 616-624. Cirit ve çevgan gibi oyunların dışında Osmanlı ordugâhında askerler tarafından oynanan diğer bir oyun da kabak oyunuydu. Kabak oyunu, meydanın ortasına dikilmiş uzun sırığın üzerindeki bir hedefe (kabak), dört nala giden at üzerinden geriye dönerek ok atma esasına dayanıyordu. Lala Mustafa Paşa’nın Şirvan seferinde, Erzurum yakınlarında Osmanlı askerleri tarafından kabak oyunu oynandığı görülmekteydi. İbrahim Yıldıran, “Türk Kültüründe Atlı Hedef Okçuluğu Olarak Kabak Oyunu ve Osmanlılardaki Görünümü”, Türkler, c. 10, Ankara 2002, 625-634.
361 Michael Heberer. (2003). Osmanlıda Bir Köle Brettenli Michael Heberer’in Anıları 1585-1588, (çev. Türkis Noyan), Kitap Yayınevi, İstanbul s. 283-285.

85
Ma ida thelis na su ğo,oste va zis çe nase
Se hrisoprasina dendra,na thetis na kimase.

Sana ne dememi istersin,yaşayıp var olman için
Altın yeşili ağaçların altında,yatıp uyuman için

Kullanıcı avatarı
eyuphuseyin
Site Admin
Mesajlar: 6926
Kayıt: 05 Haz 2019, 22:41
Konum: İstanbul
Teşekkür etti: 1098 kez
Teşekkür edildi: 27 kez
İletişim:

Re: OSMANLI NEFERİ VE SAVAŞ (1593-1699) İsmail GÜNTAN

Mesaj gönderen eyuphuseyin » 13 May 2020, 12:37

düzenlenmişti. Sefer dönüşünde ise Edirne’de sürek avı gerçekleştirilmişti.362 Sultan IV. Murat’ın Bağdat seferinde, İznik yakınlarında avlanılmış balaban, şahin ve doğanlar kullanılarak ördekler avlanmıştı.363 1672-73 tarihli Kamaniçe seferinde, Sultan IV. Mehmet, sefer süresince birçok konak yerinde askerle birlikte avlanmıştı. İzbrance menzilinde halk tarafından koruya ağ gerilmek suretiyle sürek avı yapılmıştı. 364 Bunun yanında Döne ve Kozluca menzillerinde vüzera ve reayanın katımlıyla avlanılmıştı.365
Avusturya Elçisi Busbecq’e göre askerler konak yerlerinde uyurken, öncelikle atın örtüsüyle birlikte taşıdığı yaygıyı seriyor üstüne bir örtü örtüyorlardı. Burada atın eyeri yastık vazifesi görüyordu. Gece ve gündüz giydikleri içi kürk kaplı kaftanlara sarılıyorlardı. Askerler uyurken rahatlıklarını gözetmiyorlardı.366 1634-1635 tarihli Polonya seferine katılan Henry Blunt’a göre, askerler önce atının dizginlerini bir duvar ya da ağaca bağlar, ardından yere bir battaniye serer ve bunun üzerinde elbiseleriyle uyurlardı. Atlarının eyerlerini başları altına koymak suretiyle yastık gibi kullanırlardı.367
Olumsuz hava şartları, ordugâh veya konak yerlerinde bulunan askerlerin zor zamanlar geçirmelerine neden oluyordu. Şiddetli kar ve yağmur yağışı, sert rüzgârlar veya aşırı sıcak askerlerin hareket kabiliyetini oldukça kısıtladığı gibi moral ve motivasyonlarının da düşmesine neden oluyordu. Gerçekten de olumsuz hava şartlarının askerler üzerindeki yıpratıcı etkisi büyüktü. 1598-99 tarihli Varat Kalesi kuşatmasında, bir aydan fazla süre devam eden yağmurlar neticesinde, kale etrafındaki toprakların çamurlaşarak ekseriyetle bataklık haline dönmesi nedeniyle askerler şaşkına dönmüşlerdi. Yeniçeri metrislerini sel basmış ve askerlerin çoğu çadırlarına geri dönmek durumunda kalmışlardı. Onları metriste tutmakla görevli yeniçeri zabitleri oldukça güçlük çekiyorlardı. Şehir içerisindeki nehir her gün taşıyor ve geçit vermiyordu. Bunun yanında ordugâhtan bir çadırdan diğerine geçmek bir haydi güçtü. Şiddetli rüzgâr, çadır kazıklarını söküp atıyor, bataklık alanlarda hayvanlar karınlarına varıncaya kadar yere batıyordu.368
1629-30 tarihli Bağdat ve Hemedan seferinde, Musul yakınlarında sürekli devam eden yağmur nedeniyle Dicle nehri taşkın yapmış ve nehir kenarındaki çadırlar sular altında kalmıştı. Bunun yanında Fırat nehrinin de taşkın yapması üzerine Irak-ı Arap ve Cezire toprakları sular


362 Şenol Çelik, “Osmanlı Padişahlarının Av Geleneğinde Edirne’nin Yeri ve Edirne Kazasındaki Av Alanları (Hassa Şikâr-gâhı), XIII. Türk Tarih Kongresi 4-8 Ekim 1999/Ankara, Bildiriler, c. 3, TTK, Ankara 2002, 1-15, s. 6.
363 Topçular Kâtibi Tarihi, s. 1077.
364 Vekâyi'-nâme, s. 389.
365 Tarih-i Kamaniçe, s. 19, 124.
366 Türk Mektupları, s. 19.
367 Üçel-Aybet, Osmanlı Ordusu (1530-1699), s. 437.
368 Fezleke Tahlil ve Metin, s. 337; Tarih-i Nâimâ, I, s. 141.

86
Ma ida thelis na su ğo,oste va zis çe nase
Se hrisoprasina dendra,na thetis na kimase.

Sana ne dememi istersin,yaşayıp var olman için
Altın yeşili ağaçların altında,yatıp uyuman için

Kullanıcı avatarı
eyuphuseyin
Site Admin
Mesajlar: 6926
Kayıt: 05 Haz 2019, 22:41
Konum: İstanbul
Teşekkür etti: 1098 kez
Teşekkür edildi: 27 kez
İletişim:

Re: OSMANLI NEFERİ VE SAVAŞ (1593-1699) İsmail GÜNTAN

Mesaj gönderen eyuphuseyin » 13 May 2020, 12:38

ile kaplanmıştı. Şiddetli yağmur nedeniyle ordugâhta çadırlar çürümeye yüz tutmuştu. Askerler bir çadırdan diğerlerine geçmeleri için at kullanmaları gerekiyordu. Musul halkı ömürlerinde kar yağdığını görmemişlerken bu kez şiddetli bir kar yağışı meydana gelmişti. Diyarbakır’da dahi, kar yağışı sokakları doldurmuştu. Yollar kapanıp kale içi karlarla dolmaya başlayınca halk yalvarıp yakarmaya ve duaya başlamıştı. Kale dışında yapılan ölçümlerde dokuz karış kar yüksekliği tespit edilmişti. Askerler yetmiş gün Musul’da olumsuz hava şartları altında konaklamışlardı.369
1635-36 tarihli Revan seferinde, Konya yakınlarında meydana gelen şiddetli rüzgâr, asker çadırlarının yıkılmasına ve birçoğunun da çadır muşambasının havaya uçmasına neden olmuştu. Bir yandan askerlerin feryatları, diğer yandan çadırların tekrar kurulumu için kazık çakma sesleri ordugâhı kaplamıştı.370 Yine aynı seferde, Sivas yakınlarında şiddetli rüzgâr ve dört-beş saat süren yağmur yağışı nedeniyle toprak zemini yumuşamış ve çadır kazıklarını tutamayacak hale gelmişti. Şiddetli rüzgâr çadırların ayakta durmasını güçleştiriyordu. Bu nedenle has odalı, zülüflü teberdarlar ve mehterler, otağ-ı hümayunun kazık iplerine yapışıp iki- üç saat devam eden rüzgâr ve yağmur geçene kadar kazık iplerini gergin bir şekilde tutarak otağın yıkılmasını önlemişlerdi.371
Yine 1662-63 tarihli Uyvar seferinde, kuşatmanın devam ettiği sırada şiddetli bir rüzgâr eserek ordugâhtaki birçok çadırı paramparça etmişti. Rüzgârla birlikte kendini gösteren yağmur, tecrübeli askerler tarafından daha önce bunun bir örneğinin görülmediği şeklinde yorumlanmıştı.372 1672-73 tarihli Kamaniçe seferinde, Karinabad menzilinde sabaha kadar aralıksız devam eden yağmur nedeniyle büyük bataklıklar oluşmuş askerlerin büyük zahmet ve meşakkat çekmelerine neden olmuştu.373 Yine aynı seferde sıcak savaş esnasında askerler metrislerdeyken ikindi vakti şiddetli yağmur yağışı askerlerin büyük zorluklar yaşamalarına neden olmuştu. Bunun üzerine askerler yalvarıp yakarmaya ve dua etmeye başlamışlardı. Gece yarısı hava açılmasıyla birlikte askerler bu kez şükrediyorlardı.374 Yağmur yağışı asker kıyafetlerinin rutubetlenmesine neden oluyordu. Bu yüzden Kamaniçe seferi dönüşünde Nadir Derbendi menzilinde, askerler odun fazlalığından da faydalanarak büyük ateşler yakmışlar ve giysilerindeki rutubeti gidermeye çalışmışlardı.
375



369 Fezleke Tahlil ve Metin, s. 798-799; Tarih-i Nâimâ, III, s. 650-651.
370 Revan ve Tebriz Ruznâmesi, s. 8.
371 Revan ve Tebriz Seferi Ruznâmesi, s. 13.
372 İsa-zade Tarihi Metin ve Tahlil, s. 78.
373 Tarih-i Kamaniçe Tahlil ve Metin, s. 16.
374 Tarih-i Kamaniçe, s. 62.
375 Tarih-i Kamaniçe, s. 125.

87
Ma ida thelis na su ğo,oste va zis çe nase
Se hrisoprasina dendra,na thetis na kimase.

Sana ne dememi istersin,yaşayıp var olman için
Altın yeşili ağaçların altında,yatıp uyuman için

Kullanıcı avatarı
eyuphuseyin
Site Admin
Mesajlar: 6926
Kayıt: 05 Haz 2019, 22:41
Konum: İstanbul
Teşekkür etti: 1098 kez
Teşekkür edildi: 27 kez
İletişim:

Re: OSMANLI NEFERİ VE SAVAŞ (1593-1699) İsmail GÜNTAN

Mesaj gönderen eyuphuseyin » 13 May 2020, 12:40

Osmanlı sefer organizasyonlarında konak yerleri ve ordugâh, askerlerin önemli uğrak ve dinlenme noktalarıydı. Konak yerleri yalnızca askerlerin barınma, dinlenme ihtiyaçlarının görüldüğü alanlar değil, aynı zamanda sosyal ve askeri amaçlı yapıları içinde barındıran büyük inşa faaliyetlerinin gerçekleştirildiği alanlardı. Menzillerde gerçekleştirilen ordu talimleri ve ödüllendirmeler, sefer mahalline kadar askerlerin maddi ve manevi olarak canlı tutulmasını sağlayan bir anlamda sıcak savaş öncesi yapılan savaş provalarıydı. Askerin sefer yürüyüşünde görüldüğü gibi, konak yerlerinde ve ordugâhta da olumsuz hava şartlarından kaynaklanan zorluklar yaşanabiliyordu.

2.3. Askerin Beslenmesi


Osmanlı seferlerinin devlet açısından en önemli sorununu ordunun iaşesi meselesi oluşturuyordu. Sayıları yüz bini bulan geniş askeri birliklerin yanında orduda yük ve binek hayvanlarının beslenmesi için bol miktarda zahire ihtiyacı duyuluyordu. Bu ihtiyaç Osmanlı hazinesi üzerinde büyük bir mali yük meydana getiriyordu. Merkezi yönetim tarafından devlet hazinesinin masrafını azaltmak, aynı zamanda ordu iaşesini karşılamak amacıyla zahire temin yöntemleri geliştirilmişti. Bu yöntemlerin temelini devletin zaruret halinde halktan her türlü hizmet ve yardım isteme yetkisini ifade eden “avarız-ı divaniye” yükümlülüğü oluşturuyordu.376 Avarız mükellefiyeti kapsamında askerin iaşesini temin etmek maksadıyla uygulanan usullerin başında nüzul yöntemi gelmekteydi. Avarızhane sistemine bağlı olarak geliştirilen nüzul zahiresinin önemli bir kısmını arpa temini oluşturuyordu. Arpanın yanında un ve kullanım kolaylığı nedeniyle un yerine bazen buğday vergi mükelleflerinden istenebiliyordu. Bununla birlikte nüzul zahiresi ayni olarak talep edilmesinin yanında bunların sefer güzergâhı üzerindeki menzillere ulaştırılması sorumluluğu da halka yüklenmişti. Zahire naklinin masrafları olması ve sefer güzergâhı dışında bulunan yükümlüleri zor durumda bırakması nedeniyle uygulamada değişliğe gidilmiş ve sefer bölgesine yakın alanlardan ayni, uzak bölgelerde yaşayan halktan ise nakdi bir vergi haline dönüştürülmüştü. XVI. yüzyıl sonlarında nüzul zahiresinin büyük oranda nakdileşmesi üzerine bu kez sürsat yöntemi uygulanmaya başlanmıştı.
377

376 Murphey, Osmanlı’da Ordu ve Savaş, s. 108-109.; Ertaş, Sultanın Ordusu, s. 119; Ertaş, Osmanlı Devleti’nde Sefer Organizasyonu, s. 592. ; Ömer İşbilir, XVII. yüzyıl başlarında Şark Seferlerinin İaşe, İkmal ve Lojistik Meseleleri, s. 11-12; Kurtaran, Osmanlı Seferlerinde Organizasyon ve Lojistik, s. 2271.
377 Ertaş, Sultanın Ordusu, s. 120.; İşbilir, a.g.t., s. 15-16.; Ömer İşbilir, “Osmanlı Ordularının İaşe ve İkmali: I. Ahmet Devri İran Seferleri Örneği”, Türkler, c. 10, Ankara 2002, s. 151-158.; Hans Georg Majer, “17. Yüzyılın Sonlarında Avusturya ve Osmanlı Ordularının Seferlerdeki Lojistik Sorunları”, Osmanlı

88
Ma ida thelis na su ğo,oste va zis çe nase
Se hrisoprasina dendra,na thetis na kimase.

Sana ne dememi istersin,yaşayıp var olman için
Altın yeşili ağaçların altında,yatıp uyuman için

Kullanıcı avatarı
eyuphuseyin
Site Admin
Mesajlar: 6926
Kayıt: 05 Haz 2019, 22:41
Konum: İstanbul
Teşekkür etti: 1098 kez
Teşekkür edildi: 27 kez
İletişim:

Re: OSMANLI NEFERİ VE SAVAŞ (1593-1699) İsmail GÜNTAN

Mesaj gönderen eyuphuseyin » 13 May 2020, 12:41

Sürsat yöntemi, devletin belirlediği belli bir fiyat üzerinden zahirenin istenilen yere ulaştırılmasını ifade ediyordu. Sürsat, nüzulden farklı olarak un ve arpanın yanında diğer iaşe maddelerini de içine alıyordu. Nüzul gibi sürsat de zaman içerisinde özellikle XVII. yüzyıl sonlarına doğru uzun zaman süren seferlerin finansmanını karşılamak amacıyla nakdi bir vergi haline gelmişti. Nüzul ve sürsat yönteminden farklı olarak ordu iaşesinin temini amacıyla uygulanan diğer bir yöntem mübayaa veya iştiraydı. İştira, nüzul ve sürsat yükümlülüklerinin nakdi bir vergi haline dönüşmesi üzerine merkezi yönetimini ayni zahire ihtiyacını karşılamak üzere başvurduğu bir uygulamaydı. Mübayaa usulünde devlet, sefer yürüyüşündeki askerin iaşesini sağlamak, aynı zamanda güzergâh üzerindeki menzillere zahire depolamak amacıyla mübaaya yani satın alma yoluna gidiyordu. Bununla birlikte mübayaa kapsamında yapılan zahire temininde piyasa fiyatları ya da devletin belirlediği fiyatlar esas alınıyordu. Nüzul ve sürsat gibi iştira uygulaması da avarız-ı divaniye dâhilinde düşünülen bir mükellefiyetti ve burada da devletin satın aldığı zahirenin istenilen yerlere nakli halkın sorumluluğu altındaydı. Bununla birlikte vakayinamelerde genellikle askerin beslenmesi hususunda problemlerin yaşandığına dair örnekler ağır basmaktadır.378
Merkezi yönetim tarafından ordunun ihtiyacı olan beslenme maddelerinin temini için halkın katılımının yanında merkezden zahire satın alınması için mübayaacılar görevlendirilebiliyordu. 1620-21 tarihli Hotin seferi öncesinde Rumeli vilayetine bağlı kazalara askerin ihtiyacı olan zahirenin sürsat olarak temini ferman olunmuştu. Buna bağlı olarak arpa, koyun, ekmek, yağ, bal, ve odun gibi askerlerini ihtiyaç maddeleri sürsat bedeli olarak halk tarafından ordu-yu hümayuna getirilip belirlenen fiyat üzerinden satılması istenmişti. Böylelikle askerin ihtiyacı giderildiği gibi halkın satıştan elde edeceği ticaret gelirinin faydası da düşünülüyordu.379 Aynı şekilde 1672-73 tarihli Kamaniçe seferinde Musa Bey Köyü menzilinde, arabalarla ordugâha ekmek ve arpa taşımanın yanında altı akçeye bir at yemi satmak suretiyle çevre halkı, ticari gelir elde ettiği gibi askerlerin ihtiyacı olan besin maddelerini de karşılamışlardı.380 1688-89 tarihli Belgrat seferi öncesinde Tuna yalıları olarak tabir edilen Kili, Rusçuk, Niğbolu ve Silistre iskelelerine mübayaacılar gönderilmişti. Bu bölgede yüksek fiyatlardan zahire satarak




Araştırmaları, II, İstanbul 1981, 185-194, s. 192. Ayrıca Majer, Osmanlı Devleti’nin iaşe temini konusunda
Avusturya’dan üstün olduğunu belirtmektedir. Majer, a.g.m., s. 193.
378 Ertaş, Sultanın Ordusu, s. 120-121.; İşbilir, a.g.t., s. 28-29.; Murphey, a.g.e., 109.
379 Topçular Kâtibi Tarihi, s. 715. Halaçoğlu, a.g.m., s. 125; Ömer İşbilir, “Savaş ve Bölgesel Ekonomi:
İran Savaşlarında Doğu Karadeniz ve Doğu Anadolu”, OTAM, S. 21, Ankara 2007, 19-40. s. 20.
380 Tarih-i Kamaniçe, s. 21.

89
Ma ida thelis na su ğo,oste va zis çe nase
Se hrisoprasina dendra,na thetis na kimase.

Sana ne dememi istersin,yaşayıp var olman için
Altın yeşili ağaçların altında,yatıp uyuman için

Kullanıcı avatarı
eyuphuseyin
Site Admin
Mesajlar: 6926
Kayıt: 05 Haz 2019, 22:41
Konum: İstanbul
Teşekkür etti: 1098 kez
Teşekkür edildi: 27 kez
İletişim:

Re: OSMANLI NEFERİ VE SAVAŞ (1593-1699) İsmail GÜNTAN

Mesaj gönderen eyuphuseyin » 13 May 2020, 12:42

vurgun yapma amacında olanların tasarrufunda bulunan maddelerin zorla satın alınması emr olunmuştu.381
Sefer hazırlıkları sürdürüldüğü dönem, aynı zamanda askerin iaşe ihtiyacının karşılandığı hazırlık evresini kapsıyordu. 1620-21 tarihli Hotin seferinde, Belgrat’tan zahire gemileri ve miri ambarlı gemilerle Tuna Nehri üzerinden zahire getirilerek İsakçı menzilinde hazır bulundurulmuştu. Bunun yanında mekkâre382 bölüğünden yüz civarında sirem koçuları kiler ve mutfak ihtiyacı için tutularak Edirne’de zahire yüklemesi yapılmıştı.383 Aynı seferde devlete bağlı beyliklerin bir yükümlülüğü olarak ordunun iaşe ihtiyacı karşılanmıştı. Eflak Beyi, dört-beş bin civarındaki askeriyle Prut Nehri yakınına gelerek vilayetinden sağladığı zahireyi arabalarla ordugâha taşıtıyor ve iaşe konusunda sorumluluğunu yerine getiriyordu.384 Yine 1638-39 Bağdat seferi öncesinde ordunun ihtiyacı olan zahirenin sefer mahalline nakliyatı için Yeni-il ve Halep Türkmenlerinden toplam yedi yüz otuz deve kiralanmış ve kira bedeli olarak on sekiz bin iki yüz elli kuruş ödenmişti.385
Askerin iaşe ihtiyacının sorunsuz temini, ordunun sefer yönünü belirleyici etkenlerden biri olabiliyordu. 1694-95 tarihli Lipva-Lugoş-Titel Kaleleri seferinde, ordunun hareket yönünü belirlemek üzere Belgrat’ta meşveret meclisi kurulmuştu. Sava nehrinden Zemun yakasına geçilip Varadin’in muhasara edilmesi mi yoksa, Tuna nehrinden Temeşvar yakasına geçilerek burada bulunan Lipva Kalesinin muhasarasının mı uygun olacağına dair görüşler alınmıştı. Bununla birlikte Lipva Kalesinde Avusturyalıların mahzenler kurarak mühimmat ve zahire depoladığı biliniyordu. Görüş birliğine göre, öncelikle Lipva Kalesi’nin kuşatılıp kurtarılmasıyla Temeşvar Kalesinin







381 Zübde-i Vekayiât Tahlil ve Metin, s. 381.
382 Mekkâre, yük taşıyan hayvan, araba ve bunların sahipleri için kullanılan tabiri ifade ediyordu. Ömer
İşbilir, “Mekkâre”, DİA, c. 28, 2003, 554-555.
383 Topçular Kâtibi Tarihi, s. 726.
384 Topçular Kâtibi, s. 726. Osmanlı seferlerine yerel düzeyde lojistik destek sağlayan alanlara dair yapılan çalışmalara örnek olarak bkz. Hakan Karagöz, “Venedik (1716) ve Habsburg (1716-1717) Seferlerinde Vidin Şehrinin Askeri ve Lojistik Önemi”, Hacettepe Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Dergisi, c.30, S. 2, Ankara 2013, 83-116; Şenol Çelik, “Osmanlı Devleti’nin Kıbrıs Seferi’ndeki Asker ve Zahire Naklinde İçel Sancağı’nın Rolü”, İkinci Uluslararası Kıbrıs Araştırmaları Kongresi 24-27 Kasım 1998/Gazimağusa, Türkçe Bildiriler, c. II, Doğu Akdeniz Üniversitesi Yayınları, Gazimağusa 1999, 107-125; Süleyman Polat, “XVI. Yüzyılın İkinci Yarısı ve XVII. Yüzyılın İlk Yarısında Osmanlı Devleti’nin Doğu Seferlerinde Cizre’nin Yeri”, AÜDTCF Tarih Araştırmaları Dergisi, 32/53, Ankara 2013, 249-263.
385 İlhan Şahin, “1638 Bağdad Seferinde Zahire Nakline Memur Edilen Yeni-il ve Halep Türkmenleri”, İÜEFTD, S. 33, İstanbul 1981, 227-236, s. 230; Serdar Genç, “III. Ahmet Dönemi İran Seferlerinde Nakliyenin Sağlanması ve Nakliye Vasıtaları (1722-1725), History Studies, Volume 4/1, 2012, 235-249, s. 237.

90
Ma ida thelis na su ğo,oste va zis çe nase
Se hrisoprasina dendra,na thetis na kimase.

Sana ne dememi istersin,yaşayıp var olman için
Altın yeşili ağaçların altında,yatıp uyuman için

Kullanıcı avatarı
eyuphuseyin
Site Admin
Mesajlar: 6926
Kayıt: 05 Haz 2019, 22:41
Konum: İstanbul
Teşekkür etti: 1098 kez
Teşekkür edildi: 27 kez
İletişim:

Re: OSMANLI NEFERİ VE SAVAŞ (1593-1699) İsmail GÜNTAN

Mesaj gönderen eyuphuseyin » 13 May 2020, 12:44

dahi korunmasının kolaylaşacağı ve bu süreçte askerlerin yiyecek sıkıntısı yaşamayacağı öngörülerek ordunun Temeşvar bölgesine hareketi kararlaştırılmıştı.386
G. Marsilli Osmanlı askerinin beslenmesine dair ayrıntılı bilgi vermektedir. Yazara göre, askerler için hazineden yapılan harcamalarla alınan erzak arasında ekmek ve peksimetin yanında bunların yapımı için alınan un, ayrıca pirinç, bulgur, yağ, sığır ve koyun eti ile hayvan yemi olarak arpa bulunuyordu. Ekmek çabuk küflendiğinden dolayı orduda bulunan ve genellikle Ermenilerden meydana gelen fırıncılar tarafından günlük olarak pişirilmekteydi. Ekmek pişirilmeye vakit bulunmadığı takdirde askerlere peksimet veriliyordu. Eğer ekmek pişirilecekse her nefere günlük yüz dirhem ekmek, elli dirhem peksimet, altmış dirhem koyun veya sığır eti, yirmi beş dirhem yağ, elli dirhem pirinç verilirdi.387 Bununla birlikte hazine hesabına et dağıtılan meydana her bölüğün arabası gönderilerek bölüğün mahsus memuru da beraberinde gelirdi. Meydan çavuşunun elinde her bölüğe verilecek et miktarını gösteren defter bulunur ve bölük memurunu çağırarak kaç okka verilecekse bunların verilmesini emrederdi. Marsilli, bölüklere dağıtılan ve aşçılara teslim edilen erzakın günde iki kısma ayrılarak sabah saat onbirde ve akşam saat sekizde pişirilerek dağıtılmasından bahsetmektedir. Bu yemekler her iki vakitte pişmiş etten ve bir miktar pirinç çorbasından oluşuyordu. Askerlere haftada iki kez pilav verilmekteydi. Her bölüğün aşçı ve hademesi altı kişiden meydana gelmekteydi. Hizmetçiler yemekleri iki bakır kabın içerisinde meşin serilmiş bir sofraya koyalardı ve bu sofralarda yedi-sekiz civarında nefer yemek yemekteydi.388
Avusturya elçisi Busbecq’e göre Osmanlı ordusu sefere çıktığında, yaklaşık kırk bin deve ve bir o kadar da yük katırı götürülüyordu. Eğer düzenlenen sefer özellikle İran üzerine ise bu hayvanların büyük kısmı çeşitli tahıllar ve genellikle pirinç taşıyordu. İran coğrafyası çoğunlukla engebeli ve verimsiz arazilerden oluşmasının yanında düşmanın İran içlerine çekilerek yol üzerindeki yiyecek ve içecek kaynaklarını yok etmesi Osmanlı ordusu için ciddi problemler yaratabiliyordu. Askerlerin yiyecek sıkıntısının zirveye ulaştığı noktada erzak çuvalları açılarak yiyecekler askerlerin açlıktan ölmeyecek ölçüde tartılarak yeniçeriler ve diğer kapıkulu bölüklerine dağıtılıyordu. Bununla birlikte kapıkulu ordusu dışında kalan özellikle tımarlı sipahiler yiyeceklerini kendileri karşılamak durumundaydılar. Bu nedenle yanlarında ihtiyaçları olan malzemelerle yüklü



386 Zübde-i Vekayiât Tahlil ve Metin, s. 553.
387 G. Marsilli, Osmanlı Zuhurundan İnhitatına Askeri Vaziyeti, s. 188. Ancak İşbilir bu rakamları sıhhatli bulmamakta ve IV. Murad’ın Bağdat seferinde her nefere günlük 700 gram peksimet verildiğini ifade etmektedir. İşbilir, Osmanlı Ordularının İaşe ve İkmali, s. 153.
388 Marsilli, a.g.e., s. 188-189.

91
Ma ida thelis na su ğo,oste va zis çe nase
Se hrisoprasina dendra,na thetis na kimase.

Sana ne dememi istersin,yaşayıp var olman için
Altın yeşili ağaçların altında,yatıp uyuman için

Kullanıcı avatarı
eyuphuseyin
Site Admin
Mesajlar: 6926
Kayıt: 05 Haz 2019, 22:41
Konum: İstanbul
Teşekkür etti: 1098 kez
Teşekkür edildi: 27 kez
İletişim:

Re: OSMANLI NEFERİ VE SAVAŞ (1593-1699) İsmail GÜNTAN

Mesaj gönderen eyuphuseyin » 13 May 2020, 12:46

yedek bir at bulunduruyorlardı. Yedekte bulunan malzemelerin içinde yiyecek maddesi olarak un, küçük bir kutuda tereyağı, baharat ve tuz yer alıyordu. Birkaç kaşık unu suyla karıştırarak içine biraz tereyağı ile tat versin diye tuz ve baharat katıyorlardı. Bu yemek ateşte piştiğinde büyük bir tencereyi dolduracak kadar kabarıyor ve bu yemeği askerler miktarına göre günde bir veya iki öğün yiyorlardı. Bu şekilde bir ay ya da daha fazla bir sürede askerler karınlarını doyuruyorlardı. Bunun yanında bazı askerler de yanlarına bir torba içinde kurutularak ufalanmış sığır eti alıyor ve onu da un gibi kullanıyorlardı. Askerlerin diğer bir yiyecekleri de at etiydi. Sefer sırasında çeşitli şekillerde ölen veya ölecek durumda olanlardan iyi ve uygun durumda olanlar askerler tarafından tüketiliyordu.389
Kanuni Sultan Süleyman döneminde Amasya ordugâhını ziyaret eden Busbecq, ordugâhta yaklaşık dört bin civarında yeniçeri olmasına rağmen yeniçerilere ait bir mezbahada birkaç koyunun bulunmasını hayretle karşılamıştı. Buna karşılık askerlerin pek azının et yediği ve çoğunun tayinlerinin İstanbul’dan gönderildiği söylenmişti. Elçinin gönderilen yiyeceklerin neler olduğunu sorduğunda ise o sırada yemek yemekte olan bir yeniçeriyi gösterilerek, önünde toprak çanak içinde tuz ve sirke ile karıştırılmış şalgam, soğan, sarımsak, havuç ve hıyar karışımı olan salata yediğini görmüştü. Yiyeceğin tam olarak karın doyurmak değil de en azından açlığını biraz olsun gidermek yönünde olduğu tahmin ediliyordu. Bununla birlikte ordugâhta askerin başlıca içeceği suydu. Bu yöndeki bir beslenme şekli Busbecq’e göre asker için hem sağlıklı hem de az maliyetliydi.390
Askerler sıcak savaş sırasında savaştıkları mekânlarda yemeklerini yiyebiliyorlardı.1593-94 tarihli Yanık Kalesi kuşatmasında Veziriazam Sinan Paşa tarafından metrislere mutfak ve çadır kurdurularak askerlerin burada yemek yemeleri sağlanmıştı.391 Sefer sırasında askerlerin kendi yiyeceklerini kendilerinin temin ettiği de oluyordu. 1629-30 tarihli Hüsrev Paşa’nın Bağdat seferinde, askerler yol üzerinde bulunan köylerdeki ekinleri biçiliyorlardı. Menzillere ulaşıldığında ise askerler, çadırları önünde arpa ve buğdayı harman ederek bunları el değirmeninde çekiyor ve un haline getiriyorlardı. Bunlardan ekmek ve yemek yapıyorlardı. Böylece ordu Bağdat’a varana dek yiyecek konusunda sıkıntı çekilmemişti.
392



389 Busbecq, Türk Mektupları, s. 120-121.
390 Türk Mektupları, s. 162.
391 Fezleke Tahlil ve Metin, s. 251.
392 Tarih-i Nâimâ, III, s. 669.

92
Ma ida thelis na su ğo,oste va zis çe nase
Se hrisoprasina dendra,na thetis na kimase.

Sana ne dememi istersin,yaşayıp var olman için
Altın yeşili ağaçların altında,yatıp uyuman için

Kullanıcı avatarı
eyuphuseyin
Site Admin
Mesajlar: 6926
Kayıt: 05 Haz 2019, 22:41
Konum: İstanbul
Teşekkür etti: 1098 kez
Teşekkür edildi: 27 kez
İletişim:

Re: OSMANLI NEFERİ VE SAVAŞ (1593-1699) İsmail GÜNTAN

Mesaj gönderen eyuphuseyin » 13 May 2020, 12:48

Sefer sırasında ordunun hareket yönü, yol üzerindeki yörelerin topografik özellikleri ve iklim şartları ile yıllara göre değişen tarımsal verimliliğe bağlı olarak, iaşe maddelerinin fazlalığı ya da tam tersine azlığı karşısında bu maddelerin fiyatları oldukça değişkenlik gösterebiliyordu. 1598-99 tarihli Varat muhasarasında, yirmi günlük kuşatma sonunda Varat ve yöresindeki yiyecek maddelerinin tükenmesi üzerine Kırım askerleri tarafından uzak mesafeden getirilen bir kile arpa üç-beş altın gibi çok yüksek fiyata satılmıştı.393 Yine 1629-30 tarihli Hüsrev Paşa’nın Bağdat seferinde, Bağdat’a gidiş yolunda iaşe maddelerinin bolluğu nedeniyle düşük fiyatlarda satılıyorlardı. Bir adet nal dört kuruş, bir okka kahve beş kuruş, bir okka et yarım kuruş ve peksimet iki kuruş değerindeydi.394
Sefer sırasında farklı menzillerde iaşe fiyatlarının değişkenliği göstermesi bakımından 1672-73 tarihli Kamaniçe seferi önemlidir. Bu seferde, İsakçı menzilinde, peksimetin bir okkası on akçe, alt kalite yağın okkası otuz beş, yüksek kalitelisi kırk akçe, balın okkası yirmi beş, yüksek kalitelisi yirmi yedi akçe, pirincin kilesi yüz yetmiş akçe, kahvenin okkası üç yüz akçe, arpanın İstanbul kilesi yirmi dört akçe, tere ve diğer sebzelerin kilesi elli-altmış akçeye satılıyordu.395 Aynı seferde Karinoş yöresi yakınındaki Papas menzilinde, arpanın İstanbul kilesi yirmi beş-otuz akçe civarında satılıyordu. Kırım Tatarları yük arabarıyla ordugâh içinde yağın okkasını otuz-otuz beş akçeye satıyorlardı.396 Piskopos sahrası menzilinde, bu yörenin Prut nehri yakınında olması nedeniyle askerler tarafından zahirenin bol miktarda bulunacağı düşünülüyordu. Fakat öyle olmamış, üç-dört konak geçilmesine rağmen zahire satacak halkın da gelmemesi üzerine arpanın İstanbul kilesi yüz yirmi akçeye çok nadir bulunuyordu. Boğdan vilayetinde bu derece zahire kıtlığı yaşanmasının sorumlusu olarak Boğdan voyvodası gösteriliyor ve bu durum askerler arasında konuşuluyordu.397
Berurşen menzilinde, daha önce İsakçı’da yirmi dört akçe olan arpanın kilesi burada yüz altmış akçe ve üzerine çıkmıştı. Askerler tarafından yine Boğdan voyvodası suçlanarak yol üzerinde bulunan köy halkını kaçırtması nedeniyle bu kıtlığın yaşandığı düşünülüyor ve en yakın zamanda katl edilmesi isteniyordu.398 Dönüş yolunda ihtiyaç maddelerinin fiyatlarında önemli derecede düşüşler görülmüştü. İzberice palankası menzilinde, peksimetin okkası on beş akçe, pirincin kilesi yüz seksen akçe, kahvenin okkası yüz elli akçe, arpanın bir yemi on sekiz-yirmi akçeyi bulmuştu.399 İzvanca menzilinde, askerlerin Hotin ve çevresinde zahire çokluğundan


393 Fezleke, s. 338.
394 Fezleke, s. 807.
395 Tarih-i Kamaniçe Tahlil ve Metin, s. 24-25.
396 Tarih-i Kamaniçe, s. 28.
397 Tarih-i Kamaniçe, s. 29.
398 Tarih-i Kamaniçe, s. 30.
399 Tarih-i Kamaniçe, s. 93.

93
Ma ida thelis na su ğo,oste va zis çe nase
Se hrisoprasina dendra,na thetis na kimase.

Sana ne dememi istersin,yaşayıp var olman için
Altın yeşili ağaçların altında,yatıp uyuman için

Cevapla

Kimler çevrimiçi

Bu forumu görüntüleyen kullanıcılar: Hiç bir kayıtlı kullanıcı yok ve 18 misafir