Ahmed Tevfik Efendi’nin Tesalya Savaşı İle İlgili Yazıları Ve Şiirleri Emin Onuş

Girit ile ilgili Tezler
Kullanıcı avatarı
eyuphuseyin
Site Admin
Mesajlar: 6926
Kayıt: 05 Haz 2019, 22:41
Konum: İstanbul
Teşekkür etti: 1098 kez
Teşekkür edildi: 27 kez
İletişim:

Re: Ahmed Tevfik Efendi’nin Tesalya Savaşı İle İlgili Yazıları Ve Şiirleri Emin Onuş

Mesaj gönderen eyuphuseyin » 02 Eki 2019, 00:41

gönderilerek İngiltere’nin Osmanlı’ya karşı Yunanistan’ı destekleyeceğini

bildirmişlerdir. Bir taraftan da Atina’da kurulan Giritlilerin teşkil ettiği bir cemiyet, Girit’in Yunanistan’a ilhakı için Etniki Eterya ile işbirliği içine girmiştir. Tüm bu gelişmeler yaşanırken yabancılaın destek ve yardım vaatlerine güvenen Girit halkı 1896’da yeniden isyan etmişti. Yunan halkı da hükümetin kuvvet kullanarak Girit’in işgal edilmesini istemekteydi.


Avrupa devletleri böyle bir hareketin Osmanlı ile Yunanistan arasında bir savaşın çıkmasına neden olabileceği için Osmanlı’ya teklifte bulunarak Girit’e muhtariyet konusunda yeni haklar verilmesini istemişti. Hatta, Avrupa devletleri 3 Şubat 1897 tarihinde adaya harp gemileri göndererek Yunanistan’ın Girit’i zaptetmelerini engellemeye çalışsa da Yunan hükümeti bir filonun himayesinde birkaç taburdan oluşan askerini Girid’in işgal edilmesi için göndermiş ve Albay Vassos komutasında karaya çıkarma yaparak adayı Yunanistan’a ilhak ettiklerini ilan etmişti. Avrupa Devletleri komutanları ise bu emri vakiyi kabul etmeyerek Yunan kuvvetlerinin Girit’ten çıkmasını istediler. Bunun üzerine Yunan hükümeti yönünü Balkanlar
üzerine çevirmiş ve Etniki Eterya’nın teşkil ettiği Milis Kuvvetleri 9 Nisan tarihinden itibaren Tesalya hududunda ve Makedonya’da bulunan Osmanlılara karşı saldırmaya başlamışlardır.


O sırada Osmanlı Devletinin başında bulunan II. Abdülhamid harp taraftarı değildi. Ancak Yunanistan’ın Girit, Makedonya ve Epir’e saldırmasını karşılıksız bırakması bu olaylar dolayısıyla sarsılmış bulunan itibarı daha da sarsacaktı. Bundan dolayı padişah 17 Nisan 1897 tarihinde Yunanistan’a harp ilân etti. Osmanlı halkı da devletin şeref ve haysiyetine gelen tecavüzlüğe karşı ne olursa olsun savaş


18

istemekteydi. Birtakım Avrupa Avrupa Devletleri de kendi menfaatleri için geri duracaklardı ki; Bulgaristan ile Sırbistan Yunanistan’ın Makedonya üzerindeki tavırlarına karşı kendi menfaatleri için tarafsız kalmayı tercih edecek, diğer yandan Avusturya nüfuz sahası olarak kabul ettiği bir bölgeye Yunanistan’ın yayılmak istemesini istemeyecek, Almanya da, geçmişte İngiltere ile Fransa’nın oynadığı rolü benimseyerek Osmanlı ile siyasi ve iktisadi münasebetlerini geliştirmek isteyerek Osmanlı topraklarının bütünlüğü prensibini savunacaktı. İngiltere ile Fransa ise büyük bir Yunanistan devletinin kurulmasını henüz istememekte idi. Son olarak Rusya’ya gelince Yunanistan’a yardım etmeyi, Almanya ve Avusturya ile arasının bozulabileceği düşüncesiyle göze alamıyordu. İşte devletlerin bu durumu Osmanlılar için elverişli bir siyasi ortam hazırlamış ve devlet bundan dolayı Yunanlılara harb ilân etmeyi uygun bulmuştu.


1897 Türk-Yunan Savaşı, Tesalya ve Epir bölgeleriyle denizlerde cereyan etmiştir. Osmanlı kuvvetleri Ethem Paşa idaresinde 192 tabur ve 350 toptan oluşmakta idi. Ayrıca Osmanlı ordusu, General Von der Goltz’un Alman subayları tarafından teşkilatlandırılmıştı. Yunan ordusu ise Konstantin komutasında yaklaşık 40.000 kişilik bir kuvvetten oluşuyordu. Yunan ordusu başlangıçta heyecanlı ve morali yüksek olmakla beraber düzgün bir harp yapmaktan çok bozuk arazide çete savaşı yapmaya hevesli idi. Yunan’ın donanması ise Osmanlı donanmasından kuvvetli olmasına rağmen hakimiyetimizde bulunan adaları işgal edecek güce sahip değildi. Bu yüzden harbin ağırlık noktası Tesalya ve Epir bölgelerine kaydı.32




32 Enver Ziya Karal, “Osmanlı-Yunan Harbi”, Birinci Meşrutiyet Ve İstibdat Devirleri (1876-1907), Ankara, 1995, s. 115-116-117.



19
Ma ida thelis na su ğo,oste va zis çe nase
Se hrisoprasina dendra,na thetis na kimase.

Sana ne dememi istersin,yaşayıp var olman için
Altın yeşili ağaçların altında,yatıp uyuman için

Kullanıcı avatarı
eyuphuseyin
Site Admin
Mesajlar: 6926
Kayıt: 05 Haz 2019, 22:41
Konum: İstanbul
Teşekkür etti: 1098 kez
Teşekkür edildi: 27 kez
İletişim:

Re: Ahmed Tevfik Efendi’nin Tesalya Savaşı İle İlgili Yazıları Ve Şiirleri Emin Onuş

Mesaj gönderen eyuphuseyin » 02 Eki 2019, 00:43

Tesalya ve Epir bölgelerinde harbin ağırlık noktasının olma nedenlerinden biri de bölgenin coğrafi özelliklerinin müsait olması idi, Çünkü bölge Pindos dağlarıyla Tesalya ve Epir olmak üzere ikiye ayrılmıştır. Ayrıca Osmanlılar Goltz Paşa’nın 1886’da yaptığı savaş plânını esas almıştı:33
Bu plana göre, Teselya bölgesinden Atina’ya doğru ilerlenecek ve Atina’nın alınmasıyla nihai sonuca ulaşılacaktı. Epir bölgesi ikincil konumda bir cephe olacaktı. Ayrıca, Batılı devletlerin savaşa müdahil olmalarını önlemek için kısa sürede sonuca ulaşılmaya çalışılacaktı.


Denizlerdeki savaşta Yunan donanması gerek korkaklığı ve gerek savaş bilmeyişi yüzünden Osmanlı donanmasının zaafından faydalanamamış ve karada zaten gösteremediği başarıyı denizlerde de gösterememiştir.


Yunanistan Devleti’nin donanması Osmanlı’dan daha güçlü durumdaydı. Zaten Yunan’ın savaşa girmesindeki en büyük etken de donanmasının bu dönemdeki gücü ve büyüklüğü idi.


Yunan donanmasının savaşta en etkin faliyet gösterdikleri noktalardan biri Preveze

ve civarı olmuştur. 13 kıtalık Yunan filosu Preveze önüne gelerek, Preveze kalesini

topa tutmuştur. Düşman zırhlılarına Hamidiye ve Yenikale siperlerinden yapılan dört

buçuk saatlik savunma neticesinde 19 Nisan 1897’de Makedonya adlı bir Yunan

vapuru batırılmıştır. İlerleyen günlerde Yunan gemileri Narda körfezi ve Preveze’de

mahsur kalmıştır. Bu durum Osmanlı’nın Yunan’a deniz gücüyle yapmış olduğu

faaliyet değil Osmanlı kara kuvvetlerinin Narda ve Golos’u zapt etmelerinden dolayı

idi. Donanması Osmanlı’dan güçlü olsa da Yunanlılar, Osmanlı hakimiyetindeki

33 Adem Ölmez, 1897 Osmanlı-Yunan Savaşında Epir Cephesinin Savaşın Sonucuna Etkileri, www.e- sarkiyat.com/makaleler/ademolmez.pdf.



20

adaları işgal edecek ve limanlara taarruzda bulunacak derecede yeni bir hareket yapma kuvvetini bulamamıştır. Donanmaları savaş boyunca Preveze müstesna olmak üzere savunmasız bazı iskele ve yerlere taarruz etmekten başka önemli bir hareket icrasında bulunamamış, Osmanlı donanmasının zaafından da faydalanamamıştı. Bu durum kesin barış antlaşması imzalanana kadar da devam etmiştir. Yunan’ın Denizlerdeki hareketsizliği savaşın akıbetini Yunan kara kuvvetlerinin başarısına terk etmiştir. Ancak donanmanın yardımından mahrum kalan kara kuvvetleri de Osmanlı kara kuvvetleri karşısında sürekli başarısız olmaları dolayısıyla
Yunanistan’ın mağlubiyeti kaçınılmaz hale gelmiştir.34




Kara kuvvetlerinde ise iş deniz kuvvetlerinden farklı bir durumdaydı. İki tarafın kuvvetleri arasında büyük bir fark vardı, Yunanlıların dağlık bölgelerde Osmanlı’yı uğraştıracağına ihtimal veriliyordu, ancak harp üç haftalık kısa bir zamanda birbirini takip eden Osmanlı zaferleriyle son buldu.


Ethem Paşa kuvvetleri 18 Nisan’da Milano muharebesini kazandılar ve 25 Nisan’da Yenişehir, 26 Nisan’da Tırhala zaptedilerek Yunan Kuvvetleri Varda’ya çekilmek zorunda kaldılar. 14 Mayıs’ta Ethem Paşa Epir ordusu kumandanlığına tayin edildi.
17 Mayıs’da Dömeke mevkiinde toplanan büyük Yunan kuvvetlerine karşı Ethem Paşa’nın kurmay reisi Seyfullah Paşa’nın dirayetli hareketleriyle Dömeke de zaptedildi. Böylece Tesalya ve Epir ordularının irtibatı sağladı ve Atina yolu açıldı. Artık Osmanlı’nın Atina’ya girmesine karşı koyacak güç kalmamsı Atina’da bir heyecan ve korku yarattı. Halk bu durumdan Kral Corc’u sorumlu tutmakta idi.


34 Metin Hülagü, Sultan 2.Abdülhamid Dönemi Osmanlı Donanması Hakkında Bir Değerlendirme 1897 Osmanlı- Yunan Savaşı Örneği, www.metinhulagu.com/images/dosyalar/201 ... 1849_0.pdf.
Ma ida thelis na su ğo,oste va zis çe nase
Se hrisoprasina dendra,na thetis na kimase.

Sana ne dememi istersin,yaşayıp var olman için
Altın yeşili ağaçların altında,yatıp uyuman için

Kullanıcı avatarı
eyuphuseyin
Site Admin
Mesajlar: 6926
Kayıt: 05 Haz 2019, 22:41
Konum: İstanbul
Teşekkür etti: 1098 kez
Teşekkür edildi: 27 kez
İletişim:

Re: Ahmed Tevfik Efendi’nin Tesalya Savaşı İle İlgili Yazıları Ve Şiirleri Emin Onuş

Mesaj gönderen eyuphuseyin » 02 Eki 2019, 00:47

]Ancak Rus Çarı II. Abdülhamid’e elçi göndererek harekatın durdurulmasını rica etti. Diğer büyük devletler de olaya müdahale ederek Osmanlı’dan harbe son vermesini dilediler. 20 Mayıs 1897’de de savaş sona erdi.35


Osmanlı kuvvetlerinin zaptettiği yerlerle ilgili olarak Yunanistan kuvvetleri birçok

yerden püskürtülerek kaçmak zorunda kalmışlardı. Zaptedilen yerlerde harp şu

şekilde cereyan etmiştir: Milano muharebesinde Memduh Paşa ve Haydar Paşa’nın 5 taburdan oluşan askerleri düşmanla süngü süngüye gelerek Yunanlılara ağır bir darbe vurmuş ve düşman askerine 2400 telefat vedirmiştir. Zayiatın büyümesinden korkan Yunanlılar firar etmişlerdir. Böylece Milano geçidi ve Menekşe tepeleri ele geçirilmiş, Kırçova Köyü zaptedilmiş ve birçok harp malzemesi de ele geçirilmiştir. Yine Naim Paşa 8 tabur piyade ve 6 tabur seyyar batarya ile onun idaresinde bulunan Hakkı Paşa’nın suvari kolordusuyla Yunanlıların kaçış yolunu kesmek suretiyle birleşip Hamdi Paşa’nın bulunduğu mevkide savunma yaparak düşmanı püskürttüler. Haldun Paşa fırkası da Yenişehir ovasına doğru ilerleyerek Hamdi Paşa fırkasıyla şiddetli hücumları def ettiği gibi düşmanı huduttan geri çekilmeye mecbur bırakmış, daha sonra da Yenişehir ovasında Memduh ve Hakkı Paşa’nın askeriyle birleşmiştir. Yanya civarındaki muharebelerde de Yunanlılar savaş hattının her cephesinde yaptıkları şiddetli saldırılara rağmen Loros ve civarında bulunan Osmanlı kuvvetlerinin mukavemeti sonunda Narda köprüsü istikâmetinde birhayli asker kaybederek geri çekilmeye mecbu kalmışlardı. Bu savaşların neticesinde Yunanlıların elinde bulunan siperler de tamamen ele geçirilmiştir. Preveze üzerine de Yunan donanmalarının ateşine karadan atılan toplarla verilen karşılık sonucu
[/size]


35 Enver Ziya Karal, “Osmanlı-Yunan Harbi”, Birinci Meşrutiyet Ve İstibdat Devirleri (1876-1907), Ankara, 1995, s. 117.


Makedonya vapuru batırılmıştır. Beşpınar’da da şiddetli savaşlar neticesinde Yunanlılar 300 telefat, 219 yaralı, 62 esir vererek bulundukları kaleyi terk ederek kaçmayı tercih etmişlerdi. Yine Kervansaray civarında yapılan mücadelelerde perişan olan Yunanlılar firar etmişlerdi. Yine Loros’un yeni caddesinde bulunan Paşahanı’nın arkasında Osmanlı askeriyle karşılaşan Yunanlıların geri çekilmeye mecbur olmuşlardı. Osmanlı askerleri, 21 Nisan 1897’de Loros kasabasını işgal etmiş, Narda karşısındaki Faik Paşa sırtlarına hakim Gülperi Tepesi’ni de ele geçirmiştir. Bu bölgelerde devam eden birçok tepe ve köylerde yapılan muharebelerde de Yunanlılar binden fazla ölü vermiştir. Yanya civarında cereyan eden muharebelerde Osmanlılar karşısında mağlup olan Yunanlılar kaçmaktan başka çare bulamamışlardı.


Tesalya topraklarında yapılan muharebelerde de 12 Nisan’da Tırnova, 13 Nisan’da da Yenişehir zapt edilmiştir. 1. Fırka kumandanı Hayri Paşa Tırhala üzerine yürüyerek Büyük Zarak köyünü zaptetmiş ve ertesi gün Yenişehir’den gelen Memduh Paşa ve onun 3. Fırkasıyla beraber Tırhala’yı feth etmişlerdi. Yunanlılar yine buraları terk edip kaçmak zorunda kalmışlardı ki Prens Kostantin’in komutasında bulunan 30 bin kişi 6 adet topla birlikte Çatalca’ya, Miralay Smolenski kumandasında olan 18 bin kişiyle 24 topla birlikte Veles’tine çekilmiş ve bu suretle ikinci hattı orada kurarak savunmaya hazırlanmışlardı.


Çatalca muharebelerinde de Yenişehir’den gelen Neşat Paşa’nın 2. fırkasıyla Hamdi Paşa’nın 6. Fırkası Çatalca’ya ilerleyerek, suvari fırkasıyla Tırhala’dan gelen Hamdi ve Memduh Paşa fırkaları Çatalca’ya hareketle beş bin kişilik bir piyade kuvveti, bir suvari alayı ve iki batarya topçudan oluşan Osmanlı birlikleri büyük bir Yunan


23


kuvvetiyle karşılaşır. İki saat süren muharebede Yunanlılar geri çekilmekten başka çere bulamazlar. Osmanlılar tarihte ender görülen bir kahramanlıkla saldırıya geçerek Yunanlılar’ı perişan etmişlerdi. Fethedilen birçok köy ve tepeden sonra Prens Kostantin ümidini yitirerek geceleyin askeriyle sessizce Dömeke’ye kaçmaya başlamışlardı. Osmanlı askeri Çatalca civarında 80 kadar köyü Osmanlı topraklarına katmıştı.


Velestin muharebelerinde, Ayvalı ovasında cereyan eden büyük kapışmalarla çok kanlı geçen muharebelerde Yunanlılar çok fazla ölü ve yaralı bırakmışlar ve firar etmişlerdi.


Bu arada Hakkı Paşa fırkası 10 tabur piyade ve 2 tabur batarya dağ toplarıyla, Yenişehir’den hareket ederek Velestin üzerine yürümüşler 30 Nisan’da da başlayan çatışmalarla kanlı bir mücadeleye tutuşulmuştur. Hasan Paşa’nın iki bin kişilik küçük birliklerinin gelmesi üzerine takviye alan Osmanlı birlikleri, sekiz bin kişilik Miralay İsmokenç fırkasını üç istihkâmı ve dört avcı siperini ele geçirerek Yunanlıları bir kez daha perişan etmişlerdi. Yunanlılar Velestin’in müdafa etmek için dağlık ve ormanlık bir alanda siper kazarak sipere çekilmişlerdi. Bu siper Yunan için güzel bir savunma alanı olmuş Naim Paşa’yı da zor durumlara düşürmüştür. Ancak 1 Mayıs’ta Osmanlı askeri tarafından atılan toplarla Velestin ve etrafındaki siperler tahrip edilerek büyük ormanda bulunan Yunanlıları yine kaçmaya mecbur etmişlerdi. Osmanlı kuvvetleri, Yunanlıların elinde bulunan bütün istihkâm ve mühim mevkileri ele geçirmişlerdi. Oralardan da firar etmeye mecbur olan Yunanlılar yardımcı kuvvetlerle takviye edilerek Osmanlılara karşı bir kez daha saldırmışlar ancak Naim Paşa’nın kuvvetlerinin büyük saldırılarıyla Yunanlılar bir kez daha geri çekilmeye mecbur


24

kalmışlardı. Canlarını kurtarmak için Golos ve Ermiye istakâmetine kaçan Yunanlılar cephelerini de terk etmişlerdi.


Velestin’den kaçan Yunanlılar Golos’a firar etmişlerdi. Burada asla savunma yapamayacağını anlayan Yunanlılar, hapishanede bulunan mahkumları serbest bırakmışlar, serbest kalan mahkumlar da dükkan ve evleri yağmalamaya başlamışlardı. Bunun üzerine konsoloslar bir heyet kurarak şehri serserilerden korumak için 26 Nisan’da Müşir Ethem Paşa’yı ziyeret etmiş ve şehrin bir an önce işgal edilmesi için ricada bulunmuşlardı. Bunun üzerine miralay Enver Bey ve 10 tabur Osmanlı askeri Golos üzerine hareket ettirilmişti. Ancak kaçmayı daha önceden planlayan Yunanlılar bu arada bir gün önceden mevcut toplarını ve erzaklarını tren vagonlarına doldurarak kaçmışlardı. Gelen Osmanlı kuvvetleri ise hiçbir kuvvet kullanmadan Golos’u zaptetmişti.


Dömeke’nin zaptedilmesinde ise, Çatalca muharebesinde kaçarak böylece esir düşmekten kurtulan Prens Kostantin, 25 bini aşan askerle Dömeke ve civarında bulunan tepelere yerleşerek geçitleri tutmuştu. Bu durumla müdafa etmek için fevkalade müsait üçüncü bir hattı kurmaya başarılı olmuşlardı. Çatalca’dan Dömeke önlerine kadar gelen Osmanlılar 1 Mayıs’ta Yunanlıların iki tarafına birden aynı anda hücum ettiler. Konstantin’in askerleri Osmanlı kuvvetlerine gülle ve mermi
yağdırmıştı, ancak Osmanlı askerlerinin etkili şekilde karşılık vermeleri ve Neşet

Paşa fırkasının sonuç alıcı hücumuyla 5 mayıs’ta Döemeke zapt edildi. Yunanlılar

160 ölü, 2 top, 10.5 ve 7.5’lik 3 kıta balyemez topu ve toplara ait sayısız tüfenkle 3

Ma ida thelis na su ğo,oste va zis çe nase
Se hrisoprasina dendra,na thetis na kimase.

Sana ne dememi istersin,yaşayıp var olman için
Altın yeşili ağaçların altında,yatıp uyuman için

Kullanıcı avatarı
eyuphuseyin
Site Admin
Mesajlar: 6926
Kayıt: 05 Haz 2019, 22:41
Konum: İstanbul
Teşekkür etti: 1098 kez
Teşekkür edildi: 27 kez
İletişim:

Re: Ahmed Tevfik Efendi’nin Tesalya Savaşı İle İlgili Yazıları Ve Şiirleri Emin Onuş

Mesaj gönderen eyuphuseyin » 02 Eki 2019, 00:50

bin sandık cephaneyi hatta kaledeki erzak depolarını içindekilerle beraber yakarak yine perişan bir halde savaş alanını terk ettiler.36


Devletler savaş sırasında Osmanlı ile Yunan kuvvetlerine müdahale etmediler, ama barış aşamasında barış şartlarının tespiti için devletlerarası bir konferansın toplanmasını istediler. Bu maksatla toplanan İstanbul konferansı 4 ay süren
görüşmelerden sonra 18 Eylül tarihinde Tesalya hududunda bir takım stratejik mevkilerin bırakılması şartıyla önceki yürürlükte olan anlaşmalara geri dönülmüştü. Ancak kesin olarak barış antlaşması 13 Kasım 1897 tarihinde imzalanmıştır. Antlaşmaya göre Yunanistan, Osmanlı’ya yüz milyon frank harp tazminatı ödeyecekti, bu yüzden Yunanistan’a karşı kazanılmış olan bu zafer Osmanlı’ya sadece maddi bir kazanç sağlamış, ancak herhangi bir bölgenin geri alınmasına temin edememişti.


Osmanlı Devleti ve II. Abdülhamid savaşın zaferle bitmesi sonucunda itibar kazanmış, Yunan ordusunun ise ne kadar güçsüz olduğu anlaşılmıştı. Yunan kralı Corc ise itibar kaybına uğramıştı. Savaşı kaybetmeleriyle birlikte zaten kötü olan mali durumları üzerine bir de savaş tazminatı eklenince Yunan maliyesi iyiden iyiye batağa saplanmıştı. Ancak bütün bunlara rağmen rağmen Yunanlılar yine de Megali İdea’ya bağlı kaldılar ve büyük devletlerin işgali altında bulunan Girit’in ilhakı için çalışmaya devam ettiler.37







36 Metin, Hasırcı. Büyük Osmanlı Tarihi 6, İstanbul, 2003, s. 103-112.
37 Enver Ziya Karal, “Osmanlı-Yunan Harbi”, Birinci Meşrutiyet Ve İstibdat Devirleri (1876-1907), Ankara, 1995, s. 117-118.



26

3 Bölüm 3






TESALYA SAVAŞI’NIN AHMED TEVFİK EFENDİ’NİN YAZI ve ŞİİRLERİNE YANSIMASI




Osmanlılarla Yunanlılar arasında yapılan Tesalya savaşını Osmanlılar kazanmıştır. Ancak antlaşma masasında Avrupa devletlerinin çeşitli politakaları ile kazanılan savaş kaybedilmiş ve Osmanlılar kazandığı toprakları iade etmek zorunda kalmıştır. Tesalya savaşının başlangıcından bitişine kadar hatta sonrası da doğal olarak bir çok yazar tarafından kaleme alınmış telgraf, mektup, gazete gibi haberleşme araçlarıyla öğrenilen bilgiler gerek düzyazı, gerek şiir, gerek roman veya destan gibi edebî türlerle aktarılarak edebiyata yansımıştır.


Tesalya savaşı dönemin edebiyatına geniş bir şekilde yansımıştır. Dönemin önemli şairleri arasında savaşla ilgili şiirler yazan Recaizade Mahmut Ekrem, Abdülhâk Hamid, Tevfik Fikret, İsmail Safa, Ali Ekrem gibi isimler vardır. Bu şairler arasında Tevfik Fikret’in yazmış olduğu “Hasan’ın Gazası” başlıklı şiiri bu yolda yazılan şiirlerin en güzelleri arasındadır.


Tesalya savaşını konu alan romanlar arasında da Ahmed Mithad Efendi’nin Gönüllü(1896) romanını söyleyebiliriz. Savaşa gönüllü olarak katılmak isteyen


27


gençlerin anlatıldığı bir eserdir. Ayrıca Ahmet Rasim’in Asker Oğlu (1897) adlı romanını da gösterebiliriz.38


Ali Muzaffer ve müstecabizade İsmet gibi bazı yazarlar, savaş hakkında yazılan şiir ve nesir parçalarını derleyerek kitap haline getirmişlerdir. Ayrıca savaşla ilgili gözlemleri anlatan seyehat eserleri de yazılmıştır. Bunlar arasında dikkati çeken bir kitap, Sabah gazetesinde aynı konudaki yazıları çıkmış olan Süleyman Tevfik Efendi’nin Tesalya’da Bir Cevelan Ve Dört Aylık Seyahatım adlı kitabıdır. Bu kitap “Harid Fedai” tarafından 2011’de Lefkoşa’da yayımlanmıştır.


Görüldüğü gibi Tesalya savaşıyla ilgili birçok yazar gerek destan, gerek şiir gerek roman, gerekse seyahatname tarzındaki eserleriyle bu savaş hakkındaki duygu ve düşüncelerini dile getirmişlerdir. Ahmed Tevfik Efendi de Kokonoz ve Akbaba gazetelerinde Tesalya savaşıyla yakından ilgilenmiş bir yazar olarak gerek şiirleri gerekse düzyazılarıyla birçok konu hakkında düşüncelerini, görüşlerini, eleştirilerini ifade etmiştir.


Ahmed Tevfik Efendi’nin yazı ve şiirlerinde bu savaşın oldukça doğrulukla yansıtıldığını da görmekteyiz. Cephede yaşanan gelişmeler ve zaptedilen yerlerle ilgili olarak Yenişehir, Golos, Dömeke, Tırhala, Tırnava vs. gibi yerlerin zaptedildiğine değinmektedir. Ayrıca Osmanlı askerlerinin zaptettiği yerlerde yaptıkları kahramanlıklar Yunan donanma gemilerinin batırılması gibi haberleri de verdiğini görmekteyiz. Yine bir çok yerden kaçan Yunan askerlerine değinmekle beraber Prens’in kaçışı, verilen can kayıplarının sayısı, Velestin’in terk edilip


38 Harun Duman-Salih Koralp Güreşir, “Yeni Türk Edebiyatının Kaynakları: Savaş Ve Edebiyat 1828-1911” turkoloji.cu.edu.tr/YENI%20TURK%20EDEBIYATI/haluk_duman_...

28
Ma ida thelis na su ğo,oste va zis çe nase
Se hrisoprasina dendra,na thetis na kimase.

Sana ne dememi istersin,yaşayıp var olman için
Altın yeşili ağaçların altında,yatıp uyuman için

Kullanıcı avatarı
eyuphuseyin
Site Admin
Mesajlar: 6926
Kayıt: 05 Haz 2019, 22:41
Konum: İstanbul
Teşekkür etti: 1098 kez
Teşekkür edildi: 27 kez
İletişim:

Re: Ahmed Tevfik Efendi’nin Tesalya Savaşı İle İlgili Yazıları Ve Şiirleri Emin Onuş

Mesaj gönderen eyuphuseyin » 02 Eki 2019, 00:52

Golos’a kaçtıkları, Preveze’ye top atan Yunan zırhlıları, Yunan esirleri gibi konuları

Ahmed Tevfik’in de ele aldığını biliyoruz.

Ahmet Tevfik Efendi ayrıca Tesalya savaşı hakkında 100 dörtlükten oluşan bir de

destan yazmıştır.

3.1 Diayalog ve Makaleler

Ahmed Tevfik Efendi’nin çıkardığı Kokonoz ve Akbaba dergilerinde çoğunluğu “Ciddi Muhavere” başlığını taşıyan diyaloglardan ve makalelerden oluşan 30 tane yazı vardır. Yazıların çoğunluğunun teşkil eden diyaloglarda yazarın kendisini temsil eden bir kişi ile bir yakını savaş hakkında konuşur ve bu konuda gelen telgraflar, başka kaynaklardan aldıkları haber ve bilgiler üzerine konuşurlar. Böylece
1) Muhteva

Tesalya savaşı 17 Nisan 1897 yılında Osmanlı Devleti ile Yunanistan arasında yapılmış ve yaklaşık 1 ay süren savaş sonucunda Osmanlıların zaferi ile sonuçlanmıştır. Kokonoz ve Akbaba gazetesi savaşla ilgili olarak çeşitli gazete ve telgraf haberlerine göre savaşın cereyanı hakkında olayları aktararak zaptedilen yerler, Osmanlıların kahramanlıkları, Yunan’ın başarısızlığı ve cesaretsizlikleri vb. konular hakkında bilgi verilmektedir. Ayrıca Osmanlı ve Yunan halkının savaştaki durumları hakkında bilgiler de verilmiştir.
3.1.1 Cephede Olup Bitenler

Ahmed Tevfik Efendi, Kokonoz gazetesinde 1897 Türk-Yunan Savaşı sırasında cephede olup biten olayları aktarırken bir taraftan cephede yaşanan gelişmeler hakkında bilgi vermekte bir taraftan da cephede yaşanan olaylara rağmen bunu basında türlü yalanlarla nasıl takdim edildiğini anlatılmaktadır. Ayrıca Yunanlıların mağlup oldukları halde tutumlarının nasıl olduğuna değinilmektedir. Bu konulara en çok Kokonoz’un 11,12,13 ve 15. sayılarında yer verdiğini görmekteyiz.

29


Cephede yaşanan gelişmelerle ilgili Kokonoz; 25 Nisan Pazar günü saat sekizde Rumlara gelen bir telgrafa göre Osmanlı askerlerinin büyük zaferler kazandığı beyan edilerek, Madi ovasında gayet kanlı ve uzun süren bir harp neticesinde Yenişehir’in Osmanlılar tarafından zaptedilip Yunanlıların üç bin can kaybı verdiğini ayrıca Preveze’ye top atan İpsara adında Yunan zırhlısının kaleden atılan toplar üzerine fena halde zarar gördüğünü ve kralın da bu olaylardan haberdar olduğunu anlatmaktadır. Ancak bu telgrafın Hristiyanlara geldiğini vurgulayarak Hristiyanların bu haberleri yayımlamayıp gizli tuttuğunu, Mısır’da yayımlanan Egyptienne adlı gazetede ve İngilizce gelen bir telgrafda da Osmanlı askerlerinin kahramanlıklarını doğruladığını belirtmektedir. Hatta telgrafta can kayıplarının gazete muhabirleri
tarafından canlarının istediğine göre yazıldığı, evvelki telgraflarda da Yanya’nın yakında kuşatılacağını söylemeye bile cesaret ettiklerini, bu telgrafların hep düzmece olduğu bu yazılarda söylenmektedir.


24 Nisan’da İstanbul’dan gelen bir telgrafa göre Osmanlı kuvvetlerinin Yinişehir ovasına hakim oldukları, İstanbul’dan gelen bir başka telgrafta da 26 Nisan 1897’deki son muharebelerde dahi askerlerin galip gelerek Yenişehir’i zapt ettiği, Yanya’ya doğru yürümekte olan Yunanlıların can kaybına uğrayarak geri çekildikleri anlatılmaktadır. Yine Kokonoz’daki yazıda mühim bir mevki olan Yenişehir’in elde edilmesiyle artık ileriye doğru adım atılarak padişahın en kuvvetli donanmasının bir kısmının Selânik yönüne gideceği, bir rivayete göre de iki kıta geminin Girit sularına, iki geminin de Preveze yönüne hareket ettiği söylenmektedir. Yine bu yazıda şimdiye kadar gelen telgrafların Osmanlıların zaferlerinin sürekliliğini gösterdiği da kaydedilmektedir.


30


Kokonoz’un bir başka sayısında da cephe olayları ele alınırken savaşta alınan yerlerle ilgili bilgi verilmektedir. Kokonoz yazıda, Yunan’lıların ele geçirilmesi en zor yeri olan Farsala’nın elden gitmesiyle en ziyade güvendikleri dalın kırıldığı, Prens Jörj’ün fena halde korktuğunu belirterek hedefin artık Atina olduğunu vurgulamaktadır.


Kokonoz, başka bir telgrafda da 7 mayıs 1897’de Dömeke’de Yunanlıların zor durumda kaldığını, Esmulenski’nin Osmanlılar tarafından yediği darbeden sonra Velestina’yı terk ederek Galos’a doğru hareket ettiğini, Yunan Kralı’nın büyük devletlere başvurmaya vaktinin bile kalmadığına yer vererek Yunan’ın artık hududu falan kalmadığı, en güvendikleri yer olan Farsala’nın alındıktan sonra Dömeke’nin de fethedildiği artık Atina’ya gitmek için bir engelin de kalmadığı görüşlerini savunmaktadır.


Kokonoz, gerek savaştan önce, gerek savaş esnasında, gerekse savaştan sonra Yunanlıların kendilerini nasıl gördükleri hakkındaki görüşlerini aktarırken ilk başlardaki cesurluklarını, sonrasında umduğunu bulamayıp kaçışlarını, şaşkın ve amaçsız hareketlerini anlatmakta ve bu hallerin gülünç bir durum olduğu söyleyerek Yunanlılarla alay etmektedir.


Kıbrıs Palikaryalarının savaşa gitmeden önce her birinin 50-60 Türk keseceklerini, hatta sokaklarda gezerek “İki bin köpek yirmi paraya” diye bağırarak
müslümanlardan köpek diye söz edip mahallelerinde de Yunan kralının resmini yapıp Osmanlı bayrağını ayaklar altında gösterdiklerine değinmektedir. Bununla birlikte aslında gerçekte böyle olmadığını, Yunanlıların harpte umduğunu bulamayarak harp meydanından kaçtıkları, çok cesur görünmekle birlikte gerçekte


31


korkak ve zayıf oldukları belirtilmekte ve onların durumuna örnek olarak şu fıkra anlatılmaktadır:39
Bir vakit burada bir kaçkın Arap vardı. Her nasılsa bu Arabı bir gece Camî-i Cedid kabristanı içerisinde birisi yakalamış. Halbuki Arap gayet cesur ve kuvvetli olduğundan kendisini yakalamak isteyen adamı tuttuğu gibi yere çarparak dövmeye başlamış. Dayağı yemekte olan adam dövüldüğünü bildirmemek ve fakat bu vesileyle Arabın elinden kurtulmak üzere feryada koyulmuş. Bu feryadında adamcağız ne diyordu bilir misin ?
-Ümmet-i Muhammed, geliniz Arabı kurtarınız da, geberteceğim ha”Herifin bu hali Arabın hoşuna giderek bırakıp savışmış. İşte bu yadigarlar da o cinsten sopa başlarına indikce “Aman başım!” demek yerine “Kanlarını akıttım ya” demekten başka bir şey bilmezler.


Yine benzer konuda Yunan’ın savaşla ilgili tutumlarına değinen Kokonoz, Yunanlıların savaştan kaçtığını Yunanca ifadeler de kullanarak belirtirken bu kadar sıkıya gelemediklerini, korkularından Atina’ya doğru kaçtıklarını anlatır. Bu arada onu asıl öfkelendiren bir konu olarak Osmanlı Devleti’nin tebasında bulunanların aleyhimize hareket edip, Osmanlı memleketinde oturdukları halde mahvımızı istediklerinden söz eder.


Görüldüğü gibi Tevfik Efendi, Yunan’ın savaştaki korkak ve şaşkın haline sık sık vurgu yapmakta, ancak kendi gazetelerinin bunu bir türlü kabullenemeyip askerlerin cesaretine vurgu yapmalarının garipliğine atıfta bulunmaktadır.


Kokonoz gazetesi bu diyaloglarda Yunan askerlerinin esareti konusuna da değinmektedir. Bir yazıda diyalogu yürüten kişi –ki bu şüphesiz Ahmet Tevfik Efendi’dir-, Servet-i Fünun dergisinde Yunan esirlerinin resimlerini gördüğünü, Osmanlılar’ın Yunan’ın dörtte üçünü esir aldığını söyler. Bu resimler karşısında bazı akıllı hristiyanlar Osmanlı’nın haklı olduğunu söylemektedirler. Bazı hristiyanlar ise

39 “Ciddi Muhavere”, Kokonoz, S. 12, 30 Nisan 1313.

32
Ma ida thelis na su ğo,oste va zis çe nase
Se hrisoprasina dendra,na thetis na kimase.

Sana ne dememi istersin,yaşayıp var olman için
Altın yeşili ağaçların altında,yatıp uyuman için

Kullanıcı avatarı
eyuphuseyin
Site Admin
Mesajlar: 6926
Kayıt: 05 Haz 2019, 22:41
Konum: İstanbul
Teşekkür etti: 1098 kez
Teşekkür edildi: 27 kez
İletişim:

Re: Ahmed Tevfik Efendi’nin Tesalya Savaşı İle İlgili Yazıları Ve Şiirleri Emin Onuş

Mesaj gönderen eyuphuseyin » 02 Eki 2019, 00:54

kesinlikle Yunan mağlubiyetini teslim etmeyip o esirlerin yaralı olduğunu iddia ederek güya Yunan palikaryalarının yaralanmadığı sürece esir düşmeyeceği iddiasında bulunurlar.


Yine bu yazılarda Yunanlıların bir takım resimler çıkararak Osmanlıları mağlup edip esir tuttukları, hatta diğerlerini de kestikleri iddiasını isbat etmek istedikleri söylenir. Kokonoz’a göre bunlar yalandır. Onlar bu yalanlarla bir nevi kendi egolarını tatmin etmeye çalışmaktadırlar.
3.1.2 Osmanlı Tebasında Bulunan Çeşitli Halklarla Yunan Halkının Savaşla

İlgili Tutumları:

Kokonoz ve Akbaba gazeteleri, savaşta bozguna uğrayan Yunan askerleri konusunun Yunan halkına nasıl yansıdığı meselesiyle birlikte Osmanlı halkı ve Osmanlı tebasındaki çeşitli halklara nasıl yansıdığı meselelesini de ele almaktadır.


Kokonoz’un bir sayısında “Bir Osmanlı ile Bir Yunan’lı Beyninde” başlıklı mizahi yazıda şavaşan iki milleti temsil eden kişiler konuşturularak mensup oldukları halkların durumu ve tutumu ortaya konmaya çalışılmaktadır.


Yazıda Osmanlı’yı temsil eden kişi, Yunan’ın bir milyon lira borcu olduğunu ve borcunu ödemediği takdirde Tesalya’yı vermeyeceklerini söyler ve Girit’te yaptıkları barbarlığın sonunda karşılığının verildiğini, Osmanlıyla savaştıkları için hata ettiklerini de ilave eder. Ona göre Yunanlılar bu durumdan ders çıkarma basiretini de gösterememektedirler.
Yazıda Yunanlıları temsil eden kişi ise savaş tazminatını ödemeye paralarının olmadığını, paraları olsa karınlarını doyuracaklarını, açlıktan öldüklerini, bir milyon


33

lira değil bir milyon taş bile verecek güçlerinin olmadığını söyler. Ona göre Alman alacaklıları enselerine binerek para istemişler, paraları olmayınca da Tesalya’ya göz dikmişlerdir. Yunanlı, pişmanlıklarını dile getirerek bu halleri hak ettiklerini, savaştan önce İstanbul’a kadar gideceklerini sandıklarını ama şimdi esir olarak gittiklerini, Osmanlılarla savaşmanın ne olduğunu anladıklarını, mahvolup gittiklerini de söyler.


Savaşın Osmanlı tebası altında bulunan Yahudilere nasıl yansıdığı meselesi bu kez Akbaba gazetesinde “Yunan Muharebesinden Gelmiş Biriyle Bir Yahudi Beyninde Mükaleme” başlıklı yazıda Osmanlı taraftarı bir Yahudi’nin savaştan dönen bir Yunanlı ile dalga geçmesi suretiyle aktarılmaktadır.


Yazıda Yunan’ın korkudan savaşta bir şey yapamadığı, çoğunun açlıktan öldüğü, anlatılırken gene de mağlubiyetlerini kabul etmeyerek cesur asker rolü yapmaları karşısında Yahudi, yüzlerinin kızarmadığını, bu kadar şeye rağmen hala daha utanmadıklarını söyler.


Bilindiği gibi Osmanlı’nın toplumsal hiyerarşisinde Ermeni, Yahudi ve Rum gibi gayri müslim unsurlar arasında en çok değer verilen Rumlar ve en az değer verilen Yahudilerdir. Bu yazıda da Yahudiler, konuşan Yahudi vasıtasıyla bir nevi kendi egolarını tatmin etmekte, savaşı kaybeden Rumları küçümseyerek dalga geçmekte ve durumdan hoşnutluğunu ifade etmektedirler.



34


Yine Akbaba’da “Tuhaf Değil midir?” başlıklı yazıda da savaş sonrası Yunan

halkının tutumu ele alınmakla beraber savaşın Yunan halkına nasıl kötü bir şekilde etkilediği anlatılmaktadır. Yazıda Yunanistan halkının ne duruma düştüğü hikâye şeklinde anlatılır. Yunanistan’dan gelen sekiz Rum’un kahvehaneye giderek diğer müşteriler gibi birer sandalye alıp oturmaları yerine sekizi birden bir sandalye alarak hep birden o sandalyeye oturmaya çalışırlar. Kahveciden lokum isterler, sadece bir lokum alarak paylaşırlar. Böylece Akbaba, Yunanistan’ın sandalyeye sekiz kişi oturttuğu gibi bir lokumu da sekize böldürecek kadar halkını düşürdüğü, halkın cebinde iki lokma yiyecek para kalmadığı söylenmek istenir.


Ayrıca Akbaba, Pallikaryaların savaşa giderken Türk başı kesmek ve Türk ganimeti almak için gittiklerini hatırlatarak işin şimdi tam tersi olduğunu, savaştan her gelenin uğradıkları felaketleri şimdi hepsinin bir bir anlattığını ve savaştan kaçtıklarını vurgular. Ancak yine de Rum dükkanlarında, mağazalarında Yunan’ın galibiyeti ve Osmanlıların mağlubiyetini gösteren resimler asılmaktadır. Gazeteye göre bu, Yunanlılar için utanç verici bir durumdur ve onlar sadece kendi kendilerini aldatmaktadırlar.


Yazıda anlatılanlara baktığımız zaman kaybedilen savaş sonucunda Yunan devletinin halkını zor durumda bıraktığı kesin bir olgu olarak görünür. Savaş halkı büyük sıkıntılara sokmuştur. Ancak tüm bunlara rağmen Yunanlılar yine de mağlubiyeti kabul etmek istemeyerek kendi askerlerinin kahramanlıklarından dem vururlar.
3.1.3 Antlaşmalar

Tesalya savaşında Osmanlı Devleti Yunanistan’ı mağlup ederek Yenişehir, Golos, Tırhala, Tırnava, Dömeke vb. birçok yer zaptetmiş ve topraklarını genişletmişti.


35

Ancak başta Rusya devleti olmak üzere Avrupa devletleri Osmanlı’ya karşı ittifak etmişler ve Osmanlı’nın toprak kazanmasını ve güçlenmesini engellemek için ne lâzımsa yapmışlardır. Kokonoz ve Akbaba gazetelerinde incelediğimiz yazılarda savaştan sonraki barış antlaşması konusunda bu büyük devletlerin tutumu konusuna genişce yer verilmiştir.

3.1.3.1 Osmanlı ve Yunan Devletlerinin Tutumu

Kokonoz ve Akbaba, antlaşma şartlarıyla ilgili olarak Osmanlı ve Yunan devletlerinin tutumlarını aktararak çeşitli görüş ve fikirlere yer vermektedir.
Yunanistan savaşı kaybedince barış istemiş ve bunun için de büyük Avrupa devletlerinin yardımına başvurmuştu. Yunan devleti, Avrupa devletlerinin desteğini alacağını ve yenilgiden en az kayıpla kurtulacağını biliyordu. Avrupa devletleri de bu doğrultuda Yunan milletine her türlü desteği vermişlerdir.


Savaşta son olarak Dömeke ve Elmiro’nun Osmanlılar tarafından zaptedilmesiyle beraber Kokonoz, Yunan’ın yenildiğini anladığını söyleyerek çaresiz büyük
devletlere barış için ricada bulunduklarını ifade etmektedir. Büyük devletlerin de araya girerek barıştırmak istedikleri, sadece Almanya’nın bu çabalardan uzak durduğunu söylemektedir.


Kokonoz’un bildirdiğine göre Yunanistan büyük devletleri araya koymuştur. Osmanlı Devleti sekiz milyon lira tazminat ve Tesalya kıtasının kendisinde kalmasını istemiş, ama buna karşılık Avrupa Devletleri de Osmanlı’ya savaş tazminatını kabul etmemiş, üstelik de Tesalya’nın iade edilmesini istemişlerdir. Ayrıca Girit’e de muhtariyet verilmesini istemişlerdir. Kokonoz bundan alay ve öfkeyle bahseder. Ancak




36

Ma ida thelis na su ğo,oste va zis çe nase
Se hrisoprasina dendra,na thetis na kimase.

Sana ne dememi istersin,yaşayıp var olman için
Altın yeşili ağaçların altında,yatıp uyuman için

Kullanıcı avatarı
eyuphuseyin
Site Admin
Mesajlar: 6926
Kayıt: 05 Haz 2019, 22:41
Konum: İstanbul
Teşekkür etti: 1098 kez
Teşekkür edildi: 27 kez
İletişim:

Re: Ahmed Tevfik Efendi’nin Tesalya Savaşı İle İlgili Yazıları Ve Şiirleri Emin Onuş

Mesaj gönderen eyuphuseyin » 02 Eki 2019, 00:57

Padişah’ın bu şartların hepsini reddettiğini hatta diğer devletlerin idaresinde bulunan mülkünü de tamamıyla geri alacağı cevabını verdiğini söyler.


Kokonoz bir başka sayısında ise farklı bir durumdan söz eder. Bu yazıda Yunanistan’ın barış istemesi meselesini tekrar ele alır ve alınan bir habere dayanılarak Avrupa Devletlerinin barış konusundaki tekliflerini Osmanlı Devletine bildirdikleri söylenir. Buna göre; Tesalya kıtası Osmanlı’ya kalacak, Yunanistan on milyon lira tazminat verecek, Yunan vapurları Osmanlı limanlarına giremeyecek, Osmanlı ile Yunan hududunda Yunanlılar kale veya siper inşa edemeyecektir. Bu tekliflere inanmayan gazete, bu sözlerin yalan olduğunu, Avrupa devletlerinin böyle bir yükü Yunan’a yükleteceğine inanmadığını söyler; çünkü Yunan’ın on milyon lira değil on frank verecek geliri yoktur, dolayısıyla bu haber asılsızdır. Avrupa
devletlerinin anlaşma konusundaki tutumunun tamamen aleyhimize olduğu açıktır. Zaten iki tarafın askeri de tamamen cephelerden çekilmemiştir. Bu yazıda Ahmed Tevfik Efendi kendi kanaatlerini de ifade eder ve Osmanlı’nın izlemesi gereken tutumu açıklarken dünyadaki bütün islâmların Tesalya’nın geri verilip
verilmeyeceğini merakla beklediğini, hakkaniyet ve adalet açısından bakıldığında bu bölgenin iade edilmemesi gerektiğini, çünkü Yunan’ın saldırgan tutumu üzerine oraları kan dökerek zapt ettiklerini söyler ve Avrupa devletlerinin de bu konuda ısrarcı davranmalarına karşı çıkar.


Kokonoz, Yunan’ın anlaşmayı kabul etmeyip Tesalya’nın iadesini geri istemesi, devletlerin de son dereceye kadar ısrarlarını sürdürmesine karşılık buna katiyyen razı olunmaması gerektiğini yazar. Osmanlı milletinin duyguları bu yöndedir. Avrupa

37
devletlerinin taleplerine kulak asılmamalı, Osmanlı askerinin şanlı zaferinin kötü bir anlaşmayla sonuçlanmasına izin verilmemelidir.


Kokonoz’un bir başka sayısında Osmanlı ile Yunan arasındaki anlaşma şartlarından söz edilirken Osmanlı’nın Yunan’a teklif ettiği şartlar üzerinde de durulmaktadır. Yazıda işitilen haberlere göre yorum yapan Kokonoz, Osmanlı’nın Yunan’a teklif ettiği barışla ilgili şartları altı devletin onayladığını, Yunan’ın dışişleri bakanının o şartları kabul etmediğini, mutlaka Tesalya kıtasının iade edilmesini istediğini ve bu fikrini de devletlere doğrudan bildirdiğini, büyük devletlerin ise dışişleri bakanının sözüne önem vermeyerek işi üstüne alan kendileri olduğu için “Sana söz düşmez” cevabını verdiğini, çünkü Yunanlı idarecilerin kendi milleti yanında dahi öneminin kalmaması dolayısıyla devletlerin gözünde de öneminin kalmamasının normal olduğunu söyler.


Yunanistan’ın kesin antlaşma karşısındaki tutumu ise Akbaba’nın 3.sayısında aktarılmaktadır. Yazıda Yunan’lıların asıl maksatlarının devletler tarafından gelirlerinin kontrol altına alınıp idare edilmesini engel olmak olduğunu, Osmanlı ile Yunan arasında imzalanacak olan kesin antlaşmaya delegesini göndermediğini ve Osmanlı’ya karşı 20.000 askerle tekrar savaş açma niyetinde bulunduklarını anlatan Akbaba, bunun gülünç bir durum olduğunu belirtir. Daha önce yüz bin askerle Tesalya’da bir şey yapamayan Yunan’ın şimdi yirmi bin askerle tekrar harbe kalkışması akılsızlıktır. Böyle bir durumda Alasonya ordugahından hareket ettiği halde 29 günde Dömeke’ye kadar uzanan Osmanlı orduları, şimdi daha yakından, yani Dömeke’den hareket edecekleri ve Atina önüne kadar uzanacakları açıktır.

38

Akbaba’ya Yunanlıların bu hareketlerinin gerisinde Hristiyan fanatizmi vardır ve Yunanlılar bu hareketin kendilerinin tamamen bitireceğini de görememektedirler.

3.1.3.2 Diğer Devletlerin Tutumu

İncelediğimiz yazılarda Kokonoz ve Akbaba gazetelerinde Tesalya savaşından sonra antlaşma şartları ile ilgili birçok Avrupa devletinin olaya nasıl yaklaştıları meselesi de ele alınır. Osmanlı Devletinden pay çıkarmak isteyen başta Rusya olmak üzere İngiltere, Fransa ve İtalya gibi Avrupa Devletlerinin Yunan taraftarlığı yaptığını görmekle beraber bu devletlerin dışında kalan Almanya ve onun müttefiki olan Avusturya’yı farklı menfaatlerinden dolayı Osmanlı yanında durduğunu belirtir.


Yazılara genel olarak baktığımız zaman Kokonoz ve Akbaba, gelen haberlere göre devletlerin Osmanlı devletine karşı izledikleri politikaları aktararak görüşlerini söyler. Haberler şu konularda yoğunlaşır: Devletlerin Osmanlı’ya Tesalya’yı iade etmesi için yaptıkları ısrar, Osmanlı devletinin başlangıçta karşı çıkması, büyük devletlerin Osmanlı’yı kuvvet kullanmakla tehdit etmeleri, Osmanlı’nın Girit meselesinde izlediği yol, Almanya’nın bu konuda büyük devletlere, yani İngiltere, Fransa ve Rusya karşısındaki muhalif tutumu, Rusya’nın Osmanlı aleyhindeki niyetleri, Yunan devletinin kendi maliyesinin kontrol edilmesini istememesi, Avrupa devletlerinin her birinin kendi menfaati doğrultusunda Yunan’a tazminatı ödemesi için borç vermesi, Rusya ve Bulgaristan’ın Osmanlı ile olası harp durumu. İşte tüm bu konulara Kokonoz; devletlerin antlaşma şartlarındaki tutumu ile ilgili yazılarında gelen telgraf ve gazete haberlerinin halkı zehirlediğini söyleyerek bu haberleri yorumlamaktadır.
Kokonoz gazetesi, devletlerin tutumuna yer verirken ele aldığı önemli konulardan biri Tesalya kıtasının Yunan’a iadesi için devletlerin ısrar etmesi meselesidir. Bununla

39
ilgili olarak Kokonoz, Almanya’nın Osmanlı’ya Tesalya’nın Yunan’a iadesi için mektup yazarak tavsiyede bulunduğunu, ancak bunun yalan olduğunu ve bu gibi yalan haberlerin halkı zehirlediğini söylemektedir.


Kokonoz, Osmanlı’nın Teslaya’yı iade etmeye razı olmadığını, bu konuda kesin kararlı olduğunu, ancak İtalya, Fransa ve İngiltere devletlerinin halâ bu konuda ısrarcı olmalarını geçmiş olayları göz önüne alarak irdelemektedir. Gazete Osmanlı’nın Girit asilerinin ıslahı için devletler ne teklif ettiyse kabul ettiğini söyleyerek duruşunun bu olmaması gerektiğini ima eder. Halbuki burası Osmanlı’nın mülküdür ve ıslahı da Osmanlı’ya aittir. Devlet böyle söylemediği için hatalıdır ve bundan dolayı Avrupa devletleri Osmanlı’nın her isteğe evet demesi yüzünden sürekli ısrarcı davranmaktadırlar. Almanya ve onun müttefiki Avusturya ise belki de çıkarları dolayısıyla bu konuda tarafsız davranmaktadırlar.


Kokonoz, son olarak devletler ısrarlarını son dereceye vardırsalar bile harple aldığımız yerleri zorla elimizden alamazlar diyerek bu devletlerin Fransa, İngiltere ve İtalya olduğunu söylemekte ve sözü edilen devletler hakkında ayrı ayrı görüşlerini aktarmaktadır. Almanya’nın Fransa’nın ensesinde olduğunu, İngiltere’nin ise Osmanlıyla ittifak hevesi olduğu için Yunan yüzünden düşman olmayı göze almadığını, İtalya’nın ise (Habeş sillesinden) uğradığı sersemlik yüzünden yapayalnız bir iş göremeyeceğini ifade eder. Gazete Teselya’nın Yunanistan’a verilmeyeceğinden emindir, Osmanlı bu boş tehdit ve ısrarlara pabuç
bırakmayacaktır. Ancak daha sonra anlaşmanın imzalanması ve Teselya’nın beklenmedik şekilde Yunanistan’a iade edildiği ortaya çıkınca gazete bu konuda

40
büyük bir hayal kırıklığına ve üzüntüye kapılır ve bu durum onun Osmanlı’yı eleştirmesine yol açar.


Kokonoz, başka bir sayısında da gelen yalan haberlerin her hafta farklı bir şekil aldığını, bu haberlerin halkta bir şaşkınlığa yol açtığını belirtmektedir. Yazıda, Almanya dışındaki devletlerin Osmanlı’ya bir nota göndererek Tesalya’nın iadesini bu kez şiddetli ifadelerle istedikleri, ancak padişahın ve sadrazamın Tesalya’nın geri verilmeyeceğine peygamberin üzerine yemin ettikleri, dolayısıyla devletlerin ısrarlarının etkili olamayacağı, Yunan hükümetinin Tesalya’yı istemesinin ise kaale alınacak bir şey olmadığını belirtir.


Yazıda ayrıca, Rusya devletinin Osmanlı’ya karşı tutumu da yorumlanmaktadır. Dostumuz diye gözüken Rusya’nın Tesalya’nın Yunan’a iadesi için devletlerin
gönderdiği notayı imzalayarak düşmanımız olan devletlerin fikrine hizmet ettiği, zaten Rusya’nın en sonunda böyle yapacağının bilindiği, Rusya’nın bizimle hiçbir vakitte dost olmadığı ve olamayacağı, Rusya’nın hiç bir zaman Osmanlı devletinin kuvvetlenmesini istemediği yazıda önemle vurgulanır.


Kokonoz’un bir yazısında da telgraf havadislerinde Tesalya’nın iadesini güya Padişahın istediği, elçilerin de bu isteği kabul ederek ilânını teklif ettiği ve tahliye edilmesi için de bir vakit tayin edecekleri yolunda bir haberden söz edilir. Gazetelerde görülen başka bir habere göre ise devletler Osmanlı’ya bir nota gönderip Tesalya’nın iadesini kati şekilde istemiş, Almanya bile padişaha gönderdiği bir mektupta bunun kabulünün uygun olacağını, aksi takdirde işin kötüleşeceğini bildirmiş, bunun üzerine padişah büyük devletlere bir mektup yazarak hududun hiç


41


Ma ida thelis na su ğo,oste va zis çe nase
Se hrisoprasina dendra,na thetis na kimase.

Sana ne dememi istersin,yaşayıp var olman için
Altın yeşili ağaçların altında,yatıp uyuman için

Kullanıcı avatarı
eyuphuseyin
Site Admin
Mesajlar: 6926
Kayıt: 05 Haz 2019, 22:41
Konum: İstanbul
Teşekkür etti: 1098 kez
Teşekkür edildi: 27 kez
İletişim:

Re: Ahmed Tevfik Efendi’nin Tesalya Savaşı İle İlgili Yazıları Ve Şiirleri Emin Onuş

Mesaj gönderen eyuphuseyin » 02 Eki 2019, 01:01

olmazsa Cezalı Dere adlı yerden ayrılması için teklifte bulunmuş, ancak bu teklifin bile reddedilmiş olduğunu söyler.


Kokonoz, Avrupa devletlerinin Tesalya’yı iade etme konusundaki ısrarlarına bir mana veremez. Rusya’yı örnek göstererek onlarla harp ettiğimiz zaman bize mülkümüzden bir karış yer vermediği görüşünü savunur. Gazetelerde harpten önce padişahın isteğiyle Osmanlı’nın devletlere gönderdikleri bir notada güya
Yunanistan’dan toprak almak için değil onu terbiye etmek için harp edileceği beyan edildiğinden şimdi de o notayı devletlerin senet makamında ellerinde tutup o notaya dayanarak ısrarlarını sürdürdükleri yolunda bir dedikodu bulunduğundan söz ederek bunların hep uydurma haberler olduğunu söyler.


Kokonoz yine gelen haberlerin karışıklığına değinerek devletlerin antlaşmalarla ilgili birbirleri karşısında izledikleri siyasi politikaların gazeteler tarafından farklı farklı aktarıldığını ve bunların hangisine inanmak gerekeceğinin bilinmediğini söyler.


Yazıda siyaset olaylarının hergün farklı bir boyut kazandığı ve her gazetenin farklı şeyler söyleyerek kimisinin Tesalya kıtasının iade edileceği yönünde, kimisinin Girit meselesi son bulana kadar Tesalya meselesinin tamamlanamayacağı yönünde olduğu, Dışişleri bakanı Tevfik Paşa’nın elçilere bir-takım tekliflerde bulunduğu ancak bu tekliften kimsenin bilgisi olmadığı, Osmanlı gazetelerinin de Girit meselesine dair dolaylı şeyler yazdığını söyleyerek ortalığın karma-karışık bir hal alarak işlerin belirsiz bir hale geldiği belirtilir. Siyaset sahnesinde bir oyun oynanmakta ve bu oyunun son perdesinin nasıl olacağını kimse bilememektedir. Bu yazılarda O


42

sıralarda Osmanlı Devletinin en önemli problemlerinden birini oluşturan Girit meselesine de sık sık atıflar yapılmaktadır.


Kokonoz, Tesalya’nın Yunan’a terk edilmesi meselesini bir yazısında biraz Almanya’nın ağzından şöyle anlatır:40
Tesalya’nın terkini Osmanlılara kabul ettirdik, lâkin tazminât-ı harbiyyeyi Yunan’ın hemen tesviye etmesi iktiza ediyor. Halbuki Yunanistan’ın mâliyesi bu vazifeyi icrâya muktedir olamadığı gibi farz-ı muhâl olarak olsa bile, bu aralık Almanya dayinleri ayaklandığından evvelâ onların alacakları tesviye edilmek ve bade tazmînât-ı harbiyyenin çaresine bakılmak lâzım geliyor. Osmanlılar ise tazminatı almadıkca Tesalya’yı terk ve tahliye etmeyecekleri gibi, bizim de icbar etmekliğimiz mesleğimize bütün bütün mugayir düşeceğinden tazmînât-ı harbiyye tediye olununcaya değin, Osmanlıların Tesalya’yı işgal-i askeri altında bulundurması tabii görünüyor.


Yine aynı yazıda geçen bir telgrafa değinerek Avrupalılar’ın Yunan’ın istediği borcu vermek üzere para hazırlamakla meşgul olduğunu söyleyen Kokonoz, Avrupalıların bu işe dört el ile değil sekiz elle sarılsalar bile arada Almanya olduğu sürece amaçlarına ulaşamayacaklarına değinir. Yunan’ın patlasa da tazminatı
ödeyemeyeceğini söyler. Yunanistan’ın bütün gelirinin toplam bir buçuk milyon Osmanlı altını olduğu, bu paranın ne askerine, ne memuruna, ne eğitime yetmeyeceği, Almanya’ya olan borçları ödeyince artan paranın Osmanlılara zaten yetmeyeceği, yolunda bir açıklama yapar.


Kokonoz, bu defa da “Tazminat-ı Harbiyye” başlıklı yazıda harp tazminatı ile ilgili devletlerin tutumu hakkında bilgi verirken İngiltere, Fransa ve Rusya devletlerinin



40 “Ciddi Muhavere”, Kokonoz, S. 19, 06 Ağustos 1313.

43
tutumlarına karşı Almanya devletinin de tutumunu karşılaştırmalı olarak verip görüşlerini aktarmaktadır.


Akbaba gazetesinde yer alan bir yazıda ise yine alınan gazete haberlerine göre devletlerin tutumu ile ilgili olarak olası bir Osmanlı-Rus savaşı hakkında bilgi verilerek iki devletin harp hazırlıkları yaptığından söz edilmektedir.


Akbaba’nın bir başka sayısında ise yine devletlerin kışkırtmasıyla bu kez Bulgaristan’ın Osmanlı devletine karşı savaş hazırlıkları içinde olduğu
anlatılmaktadır.




Bu yazıda Akbaba, Bulgaristan’ın harp hazırlıklarına başladığını, Makedonya komitelerinin mitingler yaptığını ve arabalarla hudutlara asker gönderdiklerini söylerken Bulgaristan’ın devletlerden aldığı teşviğin bedelini ağır ödeyeceğini, Yunan’ın paraları geri aldığını, Bulgaristan’ın ise bundan mahrum olacağını, Bulgaristan’ın Yunan gibi yardım alsa bile savaşta kaybedeceği yerlerin geri verilmeyeceğini ve bunun Yunanistan için bir defa yapıldığını, ama her zaman böyle olmayacağını “Hımar lâyemut” başlıklı bir hikâyeyle anlatmak ister. Hikâye şöyledir:41
Efendim köfte yapıp satmakta olan adamın birisi bir gün Taşra’da bir merkep ölüsü bularak etlerinin kaba taraflarından bir çok yerlerini yani kıymalarını toplayıp hanesine getirir ve birçok köfte yaparak dokuzunu on paraya satmaya başlar. Tabii ucuz şeyin müşterisi çok olacağından o gün ne kadar köfte yapmış ise kaffesini de satar. Ertesi gün yine Taşra’yı bir dolaşır ise de eşek ölüsüne tesadüf edemez ve mecburen koyun eti alır. Koyun eti para ile olmak hasebiyle her vakitki gibi bir tanesini on paraya vermek ister, fakat müşteriler buna itiraz ederek “Bu nasıl lâkırdı? Dün dokuzunu on paraya veriyordun,


41 “Ciddi Muhavere”, Akbaba, S. 13, 01 Nisan 1314.

44
bugün neden bir tanesine on para istiyorsun?” Sualine herif “Ey babam, hergün Hımar layemut cevabını vermiştir ki hergün eşek ölmez demektir.



3.1.3.3 Devletlerin Girit Meselesi ile ilgili Tutumu

Akbaba’da bu savaş vesilesiyle Girit meselesi ile ilgili Avrupa devletlerinin çıkarları doğrultusunda izledikleri farklı politikalara da değinilmektedir. Osmanlı devletinin idaresinde bulunan Girit adasında Avrupa devletlerinin gözü olduğu için başta Rusya olmak üzere Girit adası için çeşitli politikalar izlenmektedir. Rusya Girit adasında yaşayan hristiyanlara Müslümanları katletmelerine rağmen hoşgörüyle davranması ve diğer devletlerin Girit adası için Rusya’ya karşı izledikleri politikalar bu
yazılarda kendini gösterir.




Akbaba, 7. Sayısındaki “Muahede-i Kat’iyye” başlıklı yazıda Osmanlı devletinin antlaşmanın sonuçlanmasından sonra Girit konusunda şimdi rahat hareket edeceğini söyler, Devlet kendi mülkü olan Girit’in kontrolünü ele alacak, büyük devletleri oradan çıkaracak ve Müslümanların hukuku artık kendi hükümdarları tarafından temin edilecektir. Rusya’nın samimi dost gibi gözükmekte, ama Giritteki yangında kiliseleri yanan hristiyanlara kilisesini inşa ederek yardımcı olmakta ve müslümanları katleden Hristiyan unsuru teşvik edici şekilde davranmaktadır. Bu konuda gazete padişahtan ümitlidir.


Yazının sonunda Girit Müslümanlarının büyük zarar gördüğü, çok çileli bir hayat yaşadıkları söylenerek artık bu meselenin halledilmesi gerektiği arzusu dile getirilir.

45

3.1.3.4 Antlaşmadaki Kayıplar :

Kokonoz, 12. Sayısındaki yazının son bölümünde savaşın sonunda Osmanlı Devleti’nin barış görüşmelerinde istediği tazminatı alamayacağına söyleyerek bu konudaki görüşlerini dile getirir.


Yazıda harbin neticesinde hiç bir şey elde edilemeyeceği, çünkü Yunan’ın parası olmadığı, zaten fakir bir ülke olduğu için tazminatı ödeyebilecek durumu olmadığından harp için yapılan masrafların boşa gittiği, hatta büyük devletler barış ve tazminata dair bir karar verseler bile fayda etmeyeceği belirtilir ve bu durum ünlü şairlerden Nabi’nin bir beyitiyle şöyle tesbit edilmek istenir:42


Sende yok mihr-i vefa bende sefadan zerre İki yokdan ne çıkar fikr edelim bir kerre


3.1.3.5 Antlaşma Şartları İle İlgili Osmanlı Halkının Tutumu:

Antlaşma şartlarıyla ilgili olarak Osmanlı tebasında bulunan halkların tutumuna bakarsak, Kokonoz’un öncelikle Arnavutların bu konudaki tutumlarına yer verdiğini görürüz.


Kokonoz, müslümanların her gün bir avuç kan yutarak kederlerinden işlerine, güçlerine bakamadıklarını, antlaşma görüşmelerinin akıbetini merak ettiklerini, görüşmeler uzadıkca Yunanlıların daha çok zarar görerek askerinin açlıktan kırıldığını söyledikten sonra Arnavutların Tesalya konusunda çok hassas olduklarını vurgular. Gazetenin verdiği bilgilere göre bu konuya dikkatle takip eden Arnavutlar,

42 “Ciddi Muhavere”, Kokonoz, S. 12, 30 Nisân 1313.


46
Tesalya’nın verilmesine asla razı değildirler ve hatta eğer verilirse bizzat harp başlatarak Tesalya’yı geri alacaklarını söylemektedirler. Bu bakımdan gazete Tesalya’nın verilmesinin özellikle Arnavutluk’ta büyük bir öfkeye yol açacağını belirtir.


Yine Arnavut’larla ilgili İstanbul’dan gelen bir telgraftan haber veren Kokonoz, Arnavut reislerinin Tesalya’nın iade edilmesi durumunda Osmanlı hükümetine isyan ederek başlarının çaresine bakacaklarını padişaha telgrafla bildirdiklerini
söylemektedir.

3.1.4 Antlaşmaya Yönelik Eleştiriler:

Ahmed Tevfik Efendi, Kokonoz ve Akbaba gazetelerinde Tesalya savaşı ve antlaşma şartları ile ilgili olarak taraflara çeşitli eleştiriler de yöneltmektedir.

3.1.4.1 Yunan ve Batılı Devletlere Eleştiriler:

Osmanlı devletinin topraklarında gözü olan Avrupa devletleri gerek savaş gerekse barış görüşmeleri ve antlaşma şartları konusunda Yunan’a destek çıkmışlar ve hem kendileri hem Yunanlılar lehine bir sonuç alınıncaya kadar bu tutumlarını sürdürmüşlerdi.


Kokonoz’daki “Utanmıyorlar” başlıklı yazıda gördüğümüz üzere Osmanlı

Devleti’nin topraklarında gözü olan Avrupa devletlerinin her birinin çıkarları peşinde koştuğu belirtilir. Yunanistan, Fransa, İtalya ve Rusya devletlerinin Osmanlı’ya karşı tutumlarını eleştirilir. Yazıda Yunanistan’ın savaşta uğradığı bozguna rağmen mağlubiyeti kabul etmemesi, hatta askerlerin açlıktan nefeslerinin kokmasına rağmen Atina gazetelerinin yazdıkları bendlerde Yunanlıların tekrar harbe gitme niyetinden söz etmeleri eleştirilir. Kokonoz ayrıca diğer devletlerin izledikleri politikaları da ele

47


Ma ida thelis na su ğo,oste va zis çe nase
Se hrisoprasina dendra,na thetis na kimase.

Sana ne dememi istersin,yaşayıp var olman için
Altın yeşili ağaçların altında,yatıp uyuman için

Kullanıcı avatarı
eyuphuseyin
Site Admin
Mesajlar: 6926
Kayıt: 05 Haz 2019, 22:41
Konum: İstanbul
Teşekkür etti: 1098 kez
Teşekkür edildi: 27 kez
İletişim:

Re: Ahmed Tevfik Efendi’nin Tesalya Savaşı İle İlgili Yazıları Ve Şiirleri Emin Onuş

Mesaj gönderen eyuphuseyin » 02 Eki 2019, 01:04

alır. Ona göre Almanya Fransa devletinin ensesinde olduğu halde Fransızlar Yunanistan’ı yanına çekmeye çalışmakta, İtalyanlar ise Habeşlilerden yediği darbelerden şaşkına döndükleri halde Yunan’ın haline çare aramakta, Rusya ise Osmanlı’ya dost gözükerek onu arkadan hançerlemeye çalışmaktadır. Aslında bu devletler kendi çıkarları doğrultusunda birbirlerine de oyunlar oynamaktadırlar.


Kokonoz ayrıca Yunan devletinde başta kral olmak üzere, Mösyö Rali, Vasu ve Jör gibi devlet adamlarını da alaylı bir dille eleştirmektedir. Yazıda Yunan maliyesinin kontrol altına alınmak istenmesinden dolayı kralın yönetimden ayrılacağı söylenirken Mösyö Rali’nin de intihar edeceği söylenerek alay edilmektedir. Yine kumandan Vasu ile dalga geçilirken;43 “Vasu cenabları yolda giderken ayağı taşa çarparak yüzü üstü düştüğü gibi ön dişlerinden altı tanesi birden kırılmış. Nöbet kafasına geldi.” Denir.


Bir başka kumandan Jör’ün de Osmanlı tarafından zaptedilen toplarla harp malzemeleri ve erzak için gözyaşlarına mendil dayandıramadığı anlatılarak dalga geçilmektedir.


Kokonoz, Atina’daki halkın da açlık içinde olduğunu vurgulayarak, başkumandanın muharebede ölen askerlerin sayısını bulamadığı için üzüldüğünü belirtmekte ve alaylı bir dille savaş sonundaki halleri anlatılmaktadır. Ayrıca Yunanistan’ın borcuna karşılık da savaş gemilerini (següstro) edeceğini söyleyerek alaylı bir dille eleştirmektedir.




43 “Başlıksız Makale”, Kokonoz, S. 19, 06 Ağustos 1313.

48

Akbaba’da ise Yunan ve batılı devletler eleştirilirken Papagallu gazetesindeki çıkan resimler yorumlanarak Avrupa devletlerinin her birinin izledikleri politikaları ile arzu ettikleri topraklardan söz edilmektedir. Akbaba yazıda İtalya’nın Almanya’yı kucaklaması, Almanya’nın Avusturya’yı koltuğuna takması, Avusturya’nın Yunan’ı tutması, Yunan’ın Kandiya(Girit)’yı yakalaması, Bulgaristan’ın Makedonya’ya sarılması, Rusya’nın diğer tarafları kollarının arasına alması, Fransa’nın da yardımda bulunması gibi konuları gösteren resimlerin olduğunu söyler. Yunan’ın Girit’i, Bulgaristan Makedonya’yı ,Rusya da Türkiye’yi zaptetme hayalini kurmaktadır. Gazete bütün bu arzulara karşı bir atasözüyle cevap verir:44


Meşhur değilmidir ki köpeklerin duası makbul olsa gökten kemik yağardı derler.Köpeklerin de istediği kemiktir.Hep o kuduz gibi havlamalar bir parça kemik arzusundan değil mi? Köpeğin karnı doysa hav demez.


3.1.4.2 Osmanlı Devletine, Padişaha ve Çevresindekilere Eleştiriler: İncelediğimiz yazılara genel olarak baktığımız zaman Osmanlı Devleti, padişah ve onun çevresindeki birtakım kişilerin antlaşma şartları konusunda izledikleri yanlış tutumların Kokonoz ve Akbaba gazetelerinde eleştirildiğini görmekteyiz.


Bilindiği gibi Osmanlı Devleti Tesalya savaşını kazanarak Yunanistan’a ağır bir darbe vurmuştu. Ancak savaş sonunda başta Rusya olmak üzere İngiltere, Fransa, İtalya gibi büyük devletler Osmanlı devletinin zaptettiği toprakları vermemek ve Yunanistan’ı en az zararla kurtarabilmek için büyük çaba harcamışlar ve bu çabalarında da başarılı olmuşlardır. Anlaşma sonucunda Yunanlılar kaybettikleri




44 “Başlıksız Diyalog”, Akbaba, S. 15, 29 Nisan 1314.




49
toprakları geri almışlar, sadece bir miktar savaş tazminatı ödemeye mahkûme edilmişlerdir.


Ahmed Tevfik Efendi de antlaşma meselelerinde Kokonoz ve Akbaba aracılığı ile yaşanan gelişmeleri aktararak gördüğü yanlışları korkusuzca eleştirmiş ve halkı uyarma görevini yerine getirmeye çalışmıştır. Kokonoz ve Akbaba’da bu konuda çıkan yazılarda Tesalya’nın haksız şekilde iadesi, tazminatın düşürülmesi, II. Abdülhamid idaresinin pasifliği ve korkak duruşu, devletlerin her sözüne boyun eğilmesi, birtakım rütbe nişan sevdasında olan kişilerin millete yaptıkları zulümler, istibdad yönetimi vb. meseleler ele alınmıştır.


Kokonoz, sessiz kalan Osmanlı devletini şöyle ifade etmektedir: Savaş tazminatını ödemek için teminat gösteren Yunanistan’a destek çıkan İtalya, Fransa ve İngiltere Tesalya’nın iadesi hakkında ısrarlarını sürdürürler. Almanya önce tazminatın bağışlanmaması ve Tesalya’nın iade edilmemesi için gerekirse devletlerle dostluk münasebetlerini bozacağını söyler. Osmanlı devleti bütün bunlara karşı sessizdir. Kendisini Almanya’nın savunmasına katlanmaktadır. Halbuki Tesalya Almanların değil, Türklerindir ve bu uğurda kan döken Osmanlı Türk askerleri olmuştur. Yazıda son olarak Tesalya’nın geri verilmesinin bu bölge müslümanlarının felaketi olacağı söylenir.


Kokonoz, Osmanlı devletinin antlaşma meselesindeki halihazır tutumunu büyüme dönemlerindeki Osmanlı’nın tutumuyla kıyaslar. Geçmişte kanlar dökerek şehit vererek aldığımız bu yerlerin altı devlet tarafından tehdit ve zorbalıklarla elimizden alınacak olmasına hayıflanır. Bizim müdafa için bir tedbir almadığımızı söyler.


50

Osmanlı sayesinde devlet namını alan devletlerin şimdi zorbalıkla bizi miskince yaşatmak istediklerini, bize yakışanın da onların bu tutumuna karşı aynı muameleyi yapmamız gerektiğini ifade eder. Ölümden hiç bir vakit korkmamak gerektiğini, zaten bir gün öleceğimizi hatırlatır. Ölmenin zillet içinde yaşamaktan daha evlâ olduğunu, ecdadın yaptığı gibi Allah için savaşıp ölmenin müslümanların en yüce isteği olduğunu söyler.


Kokonoz, padişahın çevresindeki bir takım rütbe nişan sevdalısı kişilerin yaptıkları namus ve haysiyet sahibi kişilere karşı yaptıkları zulümlerden de söz eder. İstibdad idaresi devleti ve milleti zayıf düşürmekte ve birtakım alçak kişilere fırsat vermektedir. Bunun için de şöyle bir örnekten bahseder:45
Hatırınızda değil midir ki geçende valideyninin ellerini öperek hayır dualarını almak ve birader ve akraba ve talukatıyla görüşmek ve bu vesile ile vatanını da ziyaret etmek üzere Kıbrıs’a gelmiş ve geçirdiği üç ay müddet zarfında ağzından fena bir söz çıktığını kimse işitmemiş iken rütbe veya nişan almak sevdasıyla yine vatandaşlarından iki hayinin isnad ettikleri efal-i mekruha üzerine İstanbul’a gider gitmez daha vapurda iken yakalanarak hapse atılmış olan bahriye mülazımlarından Muhittin efendinin bugün ne halde olduğuna kimse vakıf değildir.


Tüm bunların suçlusunun bu rütbeleri vaat eden devlet olduğu görüşüne varan Kokonoz, böyle cahil, iki yüzlü, alçak olarak nitelediği kişilere kumandan, vali, bey vs. gibi rütbe ve makam verilmesini eleştirerek bunların insanlığı, müslümanlığı unutarak haksız ve zalimane davrandıklarını, halkı kandırdıklarını, Tesalya savaşında da yapılanın bu olduğunu söyler. Avrupa her gün ileriye doğru gitmekte, bizim ise rütbe nişan kazanmak için yapmadığımız zalimlik kalmamaktadır. Bir gazete doğru





45 “Ciddi Muhavere”, Kokonoz, S. 22, 17 Eylül 1313.


51

bir söz söylediğinde derhal takibe alınarak engellenmeye çalışılmakta, istibdad en fazla da basında kendini göstermektedir.


Son olarak gerçeklerin saklanmaması, milletin uyarılmasının gerekliliğini vurgulayan Kokonoz, bunun insanlığın ve Müslümanlığın bir gereği olduğunu belirtir. Tesalya savaşı konusunda da olması gereken budur. Söylenmesi gereken şudur: Tesalya devletlerin oyunuyla elimizden alınmış, tazminatın azaltmak veya ödetmemek için birtakım yollar bulunmuştur. Bizim hissemize kalan “Tesalya meydanında kanlar içinde bıraktığımız şühedâ-yı ‘azâmımıza, aileleriyle beraber ağlamak ve rahmetle yâd etmek” olmuştur.46


Akbaba gazetesinde de “Muahede-i Katiyye” başlıklı yazıda antlaşma şartları sonucunda Osmanlı’ya bırakılan dağlık tepelik yerlerin hatta harp tazminatının 12 milyon yerine dört milyon düşürülmesinin alaylı bir şekilde sözü edilir.


Yazıda İzmir’de çıkan İzmir gazetesinin söylediklerini aktaran Akbaba, kuzeyden, güneyden, doğudan vs. bir takım yerlerin Yunan’a bırakıldığının yazıldığını son olarak da Yunan’ın Osmanlı’ya on iki milyon lira tazminat yerine dört milyon lira mağlubiyet peşkeşi vereceğini alaylı bir dille nakleder ve Yunanlılardan alınan şeylerle ilgili olarak şunları söyler:47


-Evet uzun entariden bozma kısa bir hırka
-Öyle ya galoş fotinden bozma bir çift tahta papucu.





46 “Ciddi Muhavere”, Kokonoz, S. 22, 17 Eylül 1313.
47 “Muahede-i Katiye”, Akbaba, S. 7, 24 Aralık 1313.


52

Akbaba gazetesi, başka yazılarında da diğer bir İzmir gazetesi olan Hizmet gazetesinden, İzmir gazetelerinin daha güvenilir oldukları gerekçesiyle birtakım haberler naklederek bunlardan üzüntüyle bazen de alayla söz eder.
Akbaba’nın başka yazılarında da Girit meselesi ile Tesalya’da kazanılan savaş sonunda hiçbirşey kazanmadığımızdan dolayı Osmanlı Devleti’ni eleştirdiğini görmekteyiz.
Bir yazıda ilk olarak Girit meslesi ele alınır, sonra söz Tesalya savaşına gelir. Girit’te büyük devletlerin son teşebbüsleri de bu adanın Osmanlı’nın elinden çıkışını hızlandırmaktadır. Akbaba’ya göre devletlerin gayesi Girit’i Osmanlı’nın elinden almaktır. Kıbrıs, Bosna-hersek ve Mısır’ın gidişi gibi şimdi de Girit elden çıkacaktır. Bu yerler Osmanlının hiç bir direnişi olmadan elden çıkmıştır. Yazının sonunda sözü Tesalya Savaşına getiren gazete şu eleştirisini dile getirir:48


Yunan muharebesini ettik ne kazandık? Galip gelmişiz! Galibiyetimize delil olmak üzere yazılan tarihlerden başka elimizde ne kaldı! Tesalya’nın toprağı şüheda kanıyla yoğruldu! Aileler mahvoldu. Hanümanlar söndü, sekiz günlük gelinler dul kaldı. Sözde verilecek olan dört milyon lira tazminatın birinci taksiti tesviye olunurken öte taraftan da Tesalya tahliye edilerek yine Yunan’a iade olundu.

Bulgaristan’da çıkan Muvazene gazetesinde de bu yolda bir yorumun yer aldığını yazan Akbaba şunları söyler:49
Filibe’de neşrolunan Muvâzene cerîde-i muteberesi Tesalya’nın tahliyesi hakkında yazdığı bir makale-i hakikat-isâlede diyor ki “Tesalya’da olanlar Sadrazamın, Bahriyye Nâzırının araba bârgîrlerine olsa idi, kıyametler
kopardı! , Hanımlarının Van kedilerine olsa civar mahalle yaygaralardan, feryatlardan, kalkar-oturur idi.” Ne kadar doğru söz!






48 “Ciddi Muhavere”, Akbaba, S. 17, 27 Mayıs 1314.

49 “Ciddi Muhavere”, Akbaba, S. 17, 27 Mayıs 1314.



53
Akbaba “Haksızlığın Neticesi” başlıklı yazıda ise millete ve kendisine yapılan haksızlıkları anlatarak Padişahı ve çevresindekileri eleştirmektedir.


Yazıda Akbaba gazetesinin Osmanlı ülkesine girişinin yasaklandığı haberini aldığını söyleyen Tevfik Efendi, bundan evvel yayımladığı “Kokonoz” gazetesinin kapatılma nedeninin Tesalya’nın verilmemesi için millet tarafından ettiği ricalar olduğunu açıkça ifade eder. Ahmed Tevfik Efendi her iki gazetedeki yazılarında da Avrupa devletlerinin Osmanlılar hakkında neşrettikleri uydurma haberleri boşa çıkarmaya çalıştığını, Tesalya savaşında Osmanlı askerlerini yüreklendirmek için yazdığı şiirlerin millet tarafından beğenildiğini, ancak doğru söylediği için padişahın hışmına uğrayıp gazetesine yasak getirildiğini söyleyerek şu ironiyi yapar:50
Meğer padişahımız efendimiz hazretlerinin maksad-ı mülükaneleri Tesalya’yı iade ederek yüzbinlerce müslümanları Yunan zalemesinin zir-i payı zulmünde ezdirmek imiş!! Ben bunu nereden keşfedeyim?


Aynı yazıda yazar yine de Akbaba gazetesinin yasaklanması olayını tam çözemediğini, olayın muhtemelen Kıbrıs’daki hafiyelerin padişaha verdikleri yalancı jurnallerden ileri geldiğini söyler. Her iki gazetenin yasaklanması da birtakım bahaneler, oyun ve hilelerden ileri gelen bir sansür işlemidir. İfade hürriyetine kimsenin yasak koyamayacaktır. Bütün bunlar birtakım hafiyelerin padişaha verdiği jurnaller sonucu olmakta ve konuşma özgürlüğü yasaklanıp İslâm milleti baskı ve zulümlere kurban edilmektedir. Gazete şu tezata dikkati çeker:51
Düvel-i ecnebiyeden her biri kişverler zabtetmek, cihangirlik ihraz eylemek için ellerinden gelse milletlerinin ölmüşlerini diriltecekler biz elimizde bulunanları ihsana, ahrar-ı ümmeti de kurbana çalışıyoruz.





50 “Haksızlığın Neticesi”, Akbaba, S. 17, 27 Mayıs 1314.

51 “Haksızlığın Neticesi”, Akbaba, S. 17, 27 Mayıs 1314.

54

Ma ida thelis na su ğo,oste va zis çe nase
Se hrisoprasina dendra,na thetis na kimase.

Sana ne dememi istersin,yaşayıp var olman için
Altın yeşili ağaçların altında,yatıp uyuman için

Kullanıcı avatarı
eyuphuseyin
Site Admin
Mesajlar: 6926
Kayıt: 05 Haz 2019, 22:41
Konum: İstanbul
Teşekkür etti: 1098 kez
Teşekkür edildi: 27 kez
İletişim:

Re: Ahmed Tevfik Efendi’nin Tesalya Savaşı İle İlgili Yazıları Ve Şiirleri Emin Onuş

Mesaj gönderen eyuphuseyin » 02 Eki 2019, 01:07

Başka bir yazıda da padişahın etrafındakilerin halkı soyup soğana çevirdikleri anlatıldıktan sonra gazetecilerin bunları görmezden geldikleri, hatta gerçeği yazan meslektaşlarını Malumatçı Baba Tahir’in yaptığı gibi jurnalledikleri ya da rüşvet alarak bu gerçekleri sakladıkları söylenir ve bunların yaptıkları hakkında şu keskin hüküm verilir:52
Elhasıl dünyada ne kadar rezalet, cinayet, cebanet, hiyanet, denaet, mezellet, şenaet, melanet varsa herbirini birer vasıta ile icra ettirmekten ibarettir.

Görüldüğü gibi Osmanlı’nın Girit meselesindeki kayıtsızlığından dolayı bu toprakların kaybedilecek olması yüzünden topraklarını savunmak yerine bir-takım yolsuzluklar yaparak milletin mahvedilmesine tahammül edemeyen Akbaba gazetesi Padişah ve yönetimini korkusuzca eleştirmektedir.


Akbaba’nın Padişahı eleştiren en uzun yazısı ise “Zat-ı Şahaneye Açîk Arıza” başlıklı yazısıdır. Tevfik Efendi bu yazısında padişaha adeta içini döker ve genel olarak milletin hak, adalet, özgürlük ve basın özgürlüğü istemesine karşı padişahın istibdad yoluna saparak yaptığı zulüm ve baskılardan, tahta çıktığından bu yana ne karada ne de denizde hiçbir ilerleme olmadığından, Tesalya’nın da iade edildiğinden söz eder.


Ahmed Tevfik Efendi dilekçesinde padişaha seslenerek bu yazıyı gözyaşları içinde yazdığını söyler. Padişahtan altı-yedi asırdan beri devam eden bu büyük devleti korumasını, Müslümanların uğradığı zulüm ve haksızlara karşı merhamet etmesini ister. Padişahın istibdad yönetimiyle devlete ve millete söz hakkı, hareket serbestliği vermediği için Tevfik Efendi, ilerleme gösterememelerinin sorumlusu olarak

52 “Ciddi Muahavere”, Akbaba, S. 19, 24 Haziran 1314.




55
padişahı görmektedir. Peygamber dininin kendisine emanet olduğu padişaha hatırlatılır, Tesalya savaşında 45.000 müslümanın şehit olduğu dile getirilerek Tesalya’nın iadesine nasıl razı olunduğu ima edilir. Atalarının yaptıkları padişaha hatırlatılır. Bu arada Kuran’daki meşveret, meşrutiyetle ilgili ayetlerden söz edilir. Ahmed Mithad’ın Üss-i İnkılap kitabından da söz edilerek bu kitapta yer alan padişahın tahta çıkışı sırasında verilen sözler ve vaadler hatırlatılır. Bu zulüm ve haksızlıkların yanı sıra yazarı üzen başka bir konu da Osmanlı deniz kuvvetlerinin yetersizliği ve savaşta Yunan deniz kuvvetlerine doğru dürüst bir karşılık veremediğidir. Osmanlı donanması savaşta Çanakkale’den öteye geçememiş, Preveze ve Dedeağaç kıyılarında üstüne düşeni yapamamıştır.


Tevfik Efendi geçmişteki padişahları anarak II. Selim, Fatih ve Kanuni Süleyman gibilerinin artık mazide kaldığını, onların artık dönmesinin mümkün olmadığını ifade ederek aslında geçmişteki güçlü Osmanlı devletini şimdiki yönetimin çok arattığını söyler.


Akbaba yine padişah ve çevresindeki birtakım kişileri eleştirirken, menfaatci

gazetecilerin Şeriat hakkında yazdıkları makalelerle küfre gittiklerini, bunları okuyan cahillerin de aynı yola saptığını, bu hallerin üzüntü verdiğini söyler. Çıkar peşinde olan gazeteciler, bunu yaparak dinlerine leke sürmüşlerdir.


Akbaba, Tesalya savaşında da yapılan masrafların boşa gittiğini üzüntüyle belirterek israftan kaçınılmasının gerekliliği üzerinde de önemle durur. Şeriata uygun davranmayan bir padişaha itaatın caiz olmadığı, padişahın şeriatın israf konusundaki hükümlerini de dinlemediği söylenerek bir-takım olgulardan söz edilir. Buna göre


56
padişahın sarayda nikahsız olarak 600 cariye bulundurmaktadır, selamlığa çıkma gerekçesiyle de 20-30 bin müslüman Cuma namazından mahrum edilmektedir.

3.1.4.3 Osmanlı Tebası Altında Bulunanları Eleştiriler:

Kokonoz’un 16.sayısındaki başlıksız diyalogta Osmanlı tebası olan Rumların tutumunun eleştirildiğini görmekteyiz.


Kokonoz, yazıda Rumların yalancılıklarından bahseder ve palikaryalar savaştan kaçtığı ve açlık çektikleri halde Osmanlı Rumlarının Yunan’ın mağlubiyetini kabullenemediklerini söyler. Rumların bu tavırlarına karşı Müslüman halkı arasında sık kullanılan;53( alâ lanetullahi alel kazibin-Allah yalancılara lanet etsin) hadisini hatırlatır.


Kokonoz, Rumların Osmanlı Devleti’nin tebası altında yıllarca ekmek yediğini, ırzları, namusları, malları, canları muhafaza edildiği halde Yunan gibi haysiyetini ve itibarını korumadan yoksun bir devletin yanında yer aldıklarını söyler. Onlar hatta Kıbrıs’ın İngiliz idaresinde bulunmasından dolayı da İngiliz tarafındadırlar. İngiliz kraliçesinin 60.yıldönümü şerefine neşrolunan gazetelerde Osmanlı aleyhinde yazılar ve resimler yayımlarlar. İngiliz sömürgesinin kalkması durumunda bir gün Osmanlıların Kıbrıs adasına tekrar hakim olmasıyla “Zito Sultan” (Yaşasın Sultan) diyebilecek kadar da dönek bir millettirler.





Kokonoz yazıda son olarak birçok aklı başında bilgili Rum’un savaşta



başarısızlıklarını kabul ettiklerini, hatta hiç fena söz söylemediklerini belirtir. Aslında bu rezaletlerin suçlusu avam takımınındır. Bilgili kısmın suçu, avam

53 “Başlıksız Diyalog”, Kokonoz, S. 16, 25 Hazîrân 1313.

57


takımına doğru yolu göstermemesidir. Bu kesimin Kıbrıs’ta Türk ve Rumları milleti birbirine düşüren bu fenalıkları ortadan kaldırmaya gayret etmeleri gerekir. Halbuki kulağa gelen haberlere göre gerek avam takımının gerek ileri gelen kişilerin sokaklarda tesadüf ettikleri müslümanlara ihtiyar, kadın, çocuk demeden saldırmakta, hakaret etmekte, hatta bazılarını darp edip yaralamaktadırlar. Gazeteye göre bu tutumlar takınıldığı, bu yapılanlar devam ettiği takdirde vahim neticeler doğabilir.


İncelediğimiz yazılarda Kokonoz ve Akbaba gazeteleri savaş ve antlaşma konularına değinerek düşünce, fikir ve eleştirilerini savaşa yansıttığını görmekteyiz. Yazılarda genel olarak yer verdiği görüşler arasında savaş meselesinde Yunanlıların
şaşkınlıkları, becerisizlikleri, kurtulmak için devletlere sığınmaları vb. görüşlerle beraber Osmanlı askerlerinin zapt ettiği yerler ve kahramanlıkları, yolumuzun Atina olduğu vb. görüşlere yer verilmektedir. Antlaşma meselelerinde ise padişahın kararlı olarak Tesalya’yı ve tazminatı bağışlamaması, Yunan’ın tazminatı vermeye parası olmadığı ve sefillikleri, Rusya ile dost olunamayacağı, Almanya’nın Osmanlı Devleti adına yaptıkları fedakârlıklar, devletlerin her birinin ayrı menfaatleri olduğu vb. görüşlere yer verilmektedir. Tevfik Efendi antlaşma şartlarındaki eleştirilerinde ise Avrupa devletlerinin Yunan’a taraftarlık yapması, Yunan’a tazminat için kefil girmesi gibi eleştirilerini dile getirirken en fazla eleştirdiği devletin Rusya olduğunu görmekteyiz. Yunanistan’ı eleştirdiği yazılarında ise yalancılıkları, yüzsüz bir devlet olduğu vb. eleştirilere yer vermektedir. Eleştirilerinde en çok yer verdiği konular ise Osmanlı, padişah ve çevresindeki kişilerdir. Tesalya ve tazminatın verilmesinden dolayı birçok eleştiriler yapan Kokonoz ve Akbaba büyük bir devletin bu hallere düşmesini ve Avrupa devletlerine boyun eğmesini hazmedemeyerek çok ağır eleştirilere yer vermektedir. Osmanlı Devletini eleştirirken geçmiş dönemlerdeki


58
devlet yönetimiyle kıyaslamalar yapılarak uygulanan istibdad rejiminin eleştirilmesi en dikkat çekici olanıdır. Padişahı ise Avrupa devletlerinin yapmış olduğu baskılardan dolayı korkaklığı ve sessizliğinden dolayı eleştirirken Tesalya ve

tazminatın verilmesi, müslümanlara yapılan zulümler vb. birçok konuda



eleştirmektedir. Padişah çevresindeki birtakım kişileri eleştirdiği yazılarında ise birtakım rütbe-nişan sevdalısı kişilerin rüşvet yemeleri, gizli hafiyelerin casuslukları ve bazı gazetecilerin çıkar düşkünlüğüyle müslümanlara yapılan zulümler eleştirilmektedir.


Sonuç olarak Ahmed Tevfik Efendi, Kokonoz ve Akbaba gazetelerinde devletin ve milletin istikbalini yakından ilgilendiren savaşla ilgili birçok konuya yer vererek olayları yakından takip etmiş, savaş ve antlaşma konularıyla Osmanlı-Yunan ve Avrupa Devletleri arasında yaşanan münasebetlere birçok yazısında yer vermiştir.
3.2 Haberler

Tesalya savaşı ile ilgili Kokonoz ve Akbaba gazetelerinde bazı kısa haberlere de yer verilmiştir. Haberlerde Atina gazetelerinin yalan ve gülünç haberleri, Gazi Ethem Paşa’nın gazilik ünvanı ve Yunan devletinin savaşla ilgili durumları söz konusu edilir. Bu konulardan bazen de alaylı bir şekilde söz edilir.


Ahmed Tevfik Efendi Kokonoz’un 15.sayısındaki başlıksız yazısında tazminat parası olarak üç Yunanlı’nın 150 milyon frank ödemelerini hükümete bildirdikleri söylenir ve Atina gazetelerinin çıkardığı bu haberlerin yalan ve gülünç olduğunu söyleyerek “Ben gördüm bir pire bir minareyi arkasına almış gidiyordu”54 sözleriyle böyle pararayı verebilecek adamın olmadığını söyler.

54 “Başlıksız Haber”, Kokonoz, S. 15, 11 Hazîrân 1313.

59


Akbaba’nın 18. sayısındaki “Havadis” başlıklı yazıda da Ethem Paşa’nın padişahın emriyle gazilik unvanı verildiği, paşanın savaşta çarpışmasına rağmen ancak padişahın emriyle bu unvanı alabildiği söylenerek padişah eleştirilir. Gazete bu unvanın savaşta hak edilen bir unvan olduğunu, halbuki padişah bu unvanı vermeden gazi olunmadığını hayretle yazarken Ziya Paşa’nın ünlü “Terci-i Bent” şiirindeki şu nakarat beytini zikreder:55


Subhâne men tahayyere fi sun’ihi’l-ukûl Subhane men bikudretihi ya’cüzü’l-fuhûl


Akbaba’nın 23.sayısındaki “Havadis” başlıklı yazıda Kırkkilise’den alınan bir bilgiye dayanılarak Yunan muharebesinden dönen doktor binbaşı Vasil’in anlattığı hikayelere yer verilir. Buna göre önceki yıllarda Ahmed Eyüp Paşa zamanında Yunanlılarla yapılan bir savaşta Osmanlı askerleri Rumların attıkları kurşunlarla yaralanmış ve Rum hastanelerine yatırılmıştır. Doktor Vasil bu askerleri güya tedavi etmiş, aslında ise onlara kimsenin anlayamayacağı şekilde eziyet etmiştir. Vasil bunları etrafındakilere iftiharla anlatır ve56 “Ben Türklerle muharebeyi hastahanede yaptım” der. “Eden bulur, inleyen ölür”.


Gazete bu hikaye vasıtasıyla Rum veya Yunanlıların yaralılara karşı bile zalimce davrandıklarını söyleyerek onların İnsanlıktan nasibi olmadığını belirtmektedir.




55 “Havadis”, Akbaba, S. 18, 10 Haziran 1314.
56 “Havadis”, Akbaba, S. 23, 19 Ağustos 1314.

60


Ma ida thelis na su ğo,oste va zis çe nase
Se hrisoprasina dendra,na thetis na kimase.

Sana ne dememi istersin,yaşayıp var olman için
Altın yeşili ağaçların altında,yatıp uyuman için

Cevapla

Kimler çevrimiçi

Bu forumu görüntüleyen kullanıcılar: Hiç bir kayıtlı kullanıcı yok ve 11 misafir