YENİÇERİ KÂTİBİ HASAN EFENDİ’NİN TEVÂRÎH-İ CEZÎRE-İ GİRİD ADLI ESERİ: TAHLİL VE METİN

Girit ile ilgili Tezler
Kullanıcı avatarı
eyuphuseyin
Site Admin
Mesajlar: 6926
Kayıt: 05 Haz 2019, 22:41
Konum: İstanbul
Teşekkür etti: 1098 kez
Teşekkür edildi: 27 kez
İletişim:

YENİÇERİ KÂTİBİ HASAN EFENDİ’NİN TEVÂRÎH-İ CEZÎRE-İ GİRİD ADLI ESERİ: TAHLİL VE METİN

Mesaj gönderen eyuphuseyin » 17 Haz 2019, 09:41

YENİÇERİ KÂTİBİ HASAN EFENDİ’NİN TEVÂRÎH-İ CEZÎRE-İ GİRİD ADLI ESERİ:
TAHLİL VE METİN

HASAN ALİ CENGİZ

T.C
TRAKYA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ TARİH ANABİLİM DALI DOKTORA TEZİ

TEZ DANIŞMANI PROF. DR. İBRAHİM SEZGİN



EDİRNE 2018



Tezin Adı: Yeniçeri Kâtibi Hasan Efendi’nin Tevârîh-i Cezîre-i Girid Adlı Eseri: Tahlil ve Metin
Hazırlayan: Hasan Ali CENGİZ

ÖZET

Bu çalışmada, Yeniçeri Kâtibi Hasan Efendi’nin “Tevârîh-i Cezîre-i Girid” isimli yazma eserin tahlil ve metin çalışması yapılmıştır. Bu eserin iki nüshası bulunmaktadır. Bunlardan biri St. Petersburg The Institute of Oriental Manuscripts the Rusian Academy of Sciences’de 140.B. 1178 numarada kayıtlıdır. Diğer nüsha ise Topkapı Sarayı Kütüphanesi Y. 82 numarada kayıtlıdır.

St. Petersburg nüshası 1197 (1783)’te, Topkapı Nüshası ise 1208 (1793) de istinsah edilmiştir. St. Petersburg nüshası, müellif nüshası olmamasına rağmen daha eski ve daha düzgün yazılmış olduğundan esas nüsha olarak alınmış ve Topkapı nüshasıyla da karşılaştırılması yapılmıştır.
Eserin müellifi Hasan Efendi, Girit’in fethi sırasında adada bulunmamıştır. Fakat fetihten sonra 1682-1697 tarihleri arasında adada kâtip olarak görev yapmıştır. Girit’te uzun süre görev yapmasından dolayı adanın fethiyle ilgili bu eseri kaleme aldığı sanılmaktadır. Müellif eserde, Girit’in fethiyle ilgili dönemin ana kaynaklarındaki bilgileri ya birebir aktarmış ya da kendi yorum ve değerlendirmelerine yer vermiştir.
Eser, Akdeniz’in kontrolü ve güvenliği açısından önemli bir konumda olan Girit’e 1645 yılında yapılacak olan seferin hazırlıkları ile başlar. Adanın tamamının fethedildiği 1669 yılına kadar olan kara ve deniz savaşları, savaş sırasında yaşanan olaylar, fethedilen yerlerdeki kale ve şehirlerin durumu, savaş sırasındaki yazışmalar, azil ve atamalar gibi olaylara gün gün yer verilmektedir. Ayrıca eserde, Kandiye’nin fethinden sonra Venedik ile yapılan anlaşma şartları, Kandiye Seferi sırasında şehit ve gazi olanların sayıları ve harcanan mühimmat miktarları yer almaktadır. Eserin son kısmını ise adanın Osmanlı hâkimiyeti öncesi tarihinden bahseden müstakil bir bölüm oluşturmaktadır.

Anahtar Kelimeler: Girit, Kandiye, Hanya,
Venedik, Fazıl Ahmed Paşa



Name of the Thesis: A Study and Textual Analysis of the Janissary Kaptan Hasan Efendi Named “Tevârîh-i Cezîre-i Girid”
Prepared by: Hasan Ali CENGİZ

ABSTRACT

In this study, a study and textual analysis of the writing of the Janissary Kaptan Hasan Efendi named "Tevârîh-i Cezîre-i Girid" was carried out. There are two copies of this work. One of them is registered in Saint Petersburg, the Institute of Oriental Manucscripts, the Russian Acedemy of Sciences, at 140.B.1178. The other copy is registered at Y.82 in Topkapı Palace Library.
The Saint Petersburg copy was affixed in 1197 (1783), and the Topkapi copy in 1208 (1793). The Saint Petersburg copy, although we do not know whether it is a manuscript or not, was taken as the original version because it was written earlier and more properly and it was compared with the Topkapi copy.
The writer Hasan Efendi was not found in the island during the conquest of Crete. However, after the conquest, he served as a clerk in the island between 1682- 1697. It is believed that he wrote this work about the conquest of the island due to his long service in Crete. The author has included in his work the information in the main sources of the time of the conquest of Crete, either in his own words or in his own interpretations and evaluations.
The work begins with preparations for the campaign to be carried out in Crete in 1645, an important location for the control and security of the Mediterranean. Events such as land and sea battles until 1669, when the whole of the island was conquered, the events that occurred during the war, the state of the fortresses and cities in the conquered places, the correspondences during the war, dismissals and assignments are presented day by day. In addition, the work includes the terms of the agreement with Venice after the conquest of Candia, the number of martyrs and veterans during the Candia Campaign, and the amount of ammunition spent. The last part of the work constitutes a separate section, referring to the date of the pre-Ottoman domination of the island.
Keywords: Crete, Candia, Chania, Venice, Fazıl Ahmed Pasha



ÖNSÖZ

Tarihin doğru şekilde yazılabilmesi ve anlaşılabilmesi için o devirde yazılmış eserlerin gün yüzüne çıkarılması gerekmektedir. Osmanlı tarihinin araştırılması ve hadiselerin tespit ve değerlendirilmesinde de arşiv kaynaklarının yanısıra yazma eserler önemli bir yer tutmaktadır. Ancak bu eserlerden layıkıyla istifade edilebilmesi için bunların günümüz harflerine aktarılıp transkripsiyon ve tahlillerinin yapılması gerekmektedir. Geldiğimiz bu dönemde hala Osmanlı tarihi ile ilgili pek çok yazma eser, özellikle seferleri anlatan gazavatnâmelerin pek çoğu çalışılıp gün yüzüne çıkarılmamıştır.
Bu bağlamda yaklaşık 24 yıl gibi uzun bir süre devam eden Girit seferiyle ilgili pek çok eser bulunmaktadır. Bu eserlerden biri de Hasan Girdî’nin Girit Seferi’ni başından sonuna kadar anlatan “Tevârîh-i Cezîre-i Girid” isimli eseridir. Çalışmamızda bu eserin tahlil ve metin çalışmasını yaparak Osmanlı tarihinde çeyrek asır süren uzun savaş dönemindeki gelişmeleri ortaya koymayı amaçladık.
Çalışmamızın birinci bölüm olan Giriş kısmında Osmanlı öncesi adanın durumu ve Girit’in fethi, ikinci bölümünde temel kaynaklarda ve arşiv belgelerinde Girit Seferi’nin yer alışı, üçüncü bölümde müellifimiz Yeniçeri Kâtibi Hasan Efendi’nin hayatı, eserleri ve çalışmamıza esas teşkil eden “Tevârîh-i Cezîre-i Girid” isimi eserin dili, muhtevası ve nüshaları hakkında bilgiler verilip mevcut olan iki nüsha arsında karşılaştırmaları yapılmıştır. dördüncü bölümde ise, eserin kaynakları verilmiş ve kaynakların değerlendirilmesi yapılmıştır. Beşinci bölümde ise eserin metnine yer verilmiştir.
Metin tesisinde; metinde olmamasına rağmen kolay okunabilirliğini sağlamak maksadıyla noktalama işaretleri kullanılmıştır. Tarafımızdan yapılan eklemeler köşeli parantez [ ] içinde gösterilmiş, okuma konusunda tereddüde düşülen kelimenin yanına (?) konulmuştur. Okunamayan kelimeler ise metindeki haliyle verilmiştir.
Çalışmalarım esnasında metin kontrolü için değerli zamanlarını ayıran, bana her konuda yol
gösteren danışmanım Prof. Dr. İbrahim SEZGİN’e teşekkürlerimi



sunmayı bir borç bilirim. Metindeki Arapça ve Farsça kelimelerin okunmasında yardımcı olan Prof. Dr. Ali İhsan ÖBEK’e, “Azîmet-i Sefer-i Kandiye” isimli eserin İzmir nüshasını edinmemizi sağlayan Yrd. Doç. Dr. Nuri ADIYEKE’ye, tezin yazım kontrolü konusundaki yardımlarından dolayı Dr. Salih Koralp GÜREŞİR’e, eserin S. Petersburg nüshasını getirme konusunda yardımlarını esirgemeyen Türk Tarih Kurumu Kütüphane Müdiresi Sayın Neşecen UYSAL ve kütüphane çalışanlarına, Ayrıca Topkapı Sarayı Kütüphanesi çalışanlarına da sonsuz teşekkürlerimi bildiririm.

İÇİNDEKİLER

ÖZET i ABSTRACT ii
ÖNSÖZ iii İÇİNDEKİLER v KISALTMALAR xi
1. GİRİŞ 1
1.1. Girit Adası’nın Coğrafi Konumu 1
1.2. Osmanlı Hâkimiyetinden Önce Girit Adası 3
1.3. Girit’in Fethi 11
1.3.1. Girit’in Fethini Geciktiren Sebepler 11
1.3.2. Girit Seferi’nin Sebepleri 13
1.3.3. Fetih Hazırlıkları ve Sefere Çıkış 14
1.3.4. Hanya’nın Fethi 15
1.3.5. Deli Hüseyin Paşa’nın Girit’e Atanması ve Faaliyetleri 18
1.3.6. Girit Fethinin Uzama Sebepleri 21
1.1.7. Fazıl Ahmed Paşa’nın Sadrazamlığı ve Kandiye’nin Fethi 23
2. GİRİT’İN FETHİYLE İLGİLİ BAZI ESERLER VE ARŞİV BELGELERİNE GÖRE GİRİT SEFERİ 29
2.1. Girit’in Fethiyle İlgili Eseler 29
2.2. Temel Kaynaklarda ve Arşiv Belgelerinde Girit Seferinin Yer Alışı 32
2.2.1. Girit Seferi’nin Nedenleri 32
2.2.2. Girit Seferi’nin Hazırlıkları ve Sefere Çıkış 34
2.2.3. Hanya’nın Fethi 35
2.2.4. Deli Hüseyin Paşa’nın Hanya Muhafızlığı ve Serdarlık Görevi 37
2.2.5. Sadrazam Fazıl Ahmed Paşa’nın Serdâr-ı Ekrem Olarak Girit Seferi’ne Görevlendirilmesi ve Kandiye’nin Fethi 39
2.2.6. Girit Seferi’ne Gönderilen Yardımlar ve Yardım Talepleri 43
2.2.6.1. Yardım Talepleri ve Gönderilen Bazı Yardımlar 43
2.2.6.2. Venedik’e Gelen Yardımlar 49
2.2.7. Girit Seferi’nin Maktul Paşaları 50
2.2.7.1. Yusuf Paşa’nın Katli 50
2.2.7.2. Deli Hüseyin Paşa’nın Katli 51
2.2.7.3. Serdar Tavukçu Mustafa Paşa’nın Katli 52
2.2.7.4. Kaptan Âmmarzâde’nin Katli 52
2.2.8. Sefer Sırasında Yapılan Yazışmalar 53
2.2.8.1. Hatt-ı Hümayun Örnekleri 53
2.2.8.2. Telhis Örnekleri 54



2.2.8.3. Talep ve Şikâyet Belgelerine Örnekler 55
2.2.8.4. Venedik’ten Gönderilen Nâme ve Mektup Örnekleri 57
2.2.9. Kahramanlıklar 59
2.2.10. Şehirler ve Kaleler 60
2.2.10.1. Hanya 60
2.2.10.2. Kandiye 61
2.2.10.3. Aya Todori Kalesi 62
2.2.10.4. Resmo Kalesi 63
3. YENİÇERİ KȂTİBİ HASAN EFENDİ’NİN HAYATI VE ESERLERİ 64
3.1. Hayatı 64
3.2. Eserleri 65
3.2.1. Sefer-i Moskof 65
3.2.2. Tevârîh-i Cezîre-i Girid 66
3.2.2.1. Eserin Başlığı 67
3.2.2.2. Eserin Telif Tarihi 67
3.2.2.3. Eserin Dili 67
3.2.2.4. Eserin Muhtevası 68
3.2.2.5. Eserin Kaynak Değeri 79
3.3. Tevârîh-i Cezîre-i Girid’in Nüshaları 80
3.3.1. St. Petersburg (P) Nüshası 80
3.3.2. Topkapı Sarayı (T) Nüshası 82 3.3.3.İki Nüshanın Karşılaştırılması 82
4. TEVÂRİH-İ CEZÎRE-İ GİRİD’İN KAYNAKLARI 86
4.1. Kaynakları 86
4.1.1. Târîh-i Naʻîmâ 86
4.1.1.1. Birebir Aktarma 88
4.1.1.2. Konuyu Özetleyerek Verme 89
4.1.1.3. Şiirlerden Yapılan Alıntılar 91
4.1.1.4. Farklı Başlık Altındaki Bilgileri Yeni Bir Başlık Altında Verme 93
4.1.1.5. Eksik Veya Yanlış Aktarma 97
3.1.1.6. Kaynakta Gösterilen Referansları Aynen Verme 97
4.1.1.7. Konu Başlıklarında Yaptığı Değişiklikler 99
4.1.2. Kâtib Çelebi Fezleke 100
4.1.2.1. Birebir Aktarma 101
4.1.2.2. Özetleyerek Verme 102
4.1.2.3. Eksik veya Yanlış Aktarma 107
4.1.2.4. Şiirlerden Yapılan Aktarma 107
4.1.2.5. Farklı Başlıktaki Bilgiyi Yeni Başlıkta Verme 109
4.1.2.6. Yapılan Eklemeler 112
4.1.2.7. Konuların Bazılarına Yer Vermeme ve Konu Başlıklarında Değişiklik Yapma 113
4.1.3. Raşid Tarihi 114



4.1.3.1. Birebir Aktarma 114
4.1.3.2. Konu Başlığını Kısaltma 116
4.1.4. Hikayet-i Azîmet-i Kandiye 116
4.1.4.1. Birebir Aktarma 117
4.1.4.2. Değiştirerek Verme 119
4.1.4.3. Yapılan Eklemeler 120
4.1.4.4. Özetleyerek Verme 122
4.1.4.5. Konu Başlıklarını Verme 124
4.1.4.6. Kandiye Seferi ile İlgili Sayısal Veriler 125
4.1.5 Tevârîh-i Ikrıtiş 126
4.1.5.1. Birebir Yapılan Aktarmalar 127
4.1.5.2. Özetleyerek Verme 128
4.1.5.3. Yapılan Eklemeler 131
4.1.5.4. Kaynakların Verilme Şekli 132
5. METİN 133 Metin Tesisinde İzlenen Yol 133 TEVÂRÎH-İ CEZÎRE-İ GİRİD SENE 1055 135 Azîmet-i Asker-i İslâm [be-]Donanma-yı Yusuf Paşa 136 Azîmet-i Asker-i İslâm be-Cânib-i Girid 138 Feth-i Aya Todori 139 Âğāz-ı Muhâsara-yı Hanya 140 Vasf-ı Kal‘a-i Hanya 141 Azm-i Hisâr 142 Rûz-ı Küffâr der-Kühsâr ve Galebe-i Asker-i Aʻdâ-Şikâr 143 Hurûc-ı Küffâr ez-Hisâr 144 Âmeden-i Küffâr be-imdâd-ı Hisâr ve Galebe-i İslâmîyân 144 Âmeden-i Küffâr Berây-ı İmdâd-ı Hisâr ve İnhizâm Firâr 146 Ceng-i Tabya-ı Küffâr 147 Âmeden-i Hil‘ât-ı Pâdişâhî 148 Hücûm-ı Asker-i İslâm Be-Hendek 148 Tedbîr-i Tesviye-i Hendek 151 Tedbîr-i Tesviye-i Hendek 151 İnhizâm-ı Burc-ı Hisâr 151 Yürüyüş-i Sâni 154 Feth-i Hisâr-ı Hanya 155 Hılʻat-ı Umûm-ı Zâbitân 157 Âmeden-i Sefâ’in-i Küffâr 157 Tevcîhât 158 Âmeden-i Hüseyin Paşa 159 Muhârebe-i Sefâ’in der-Balyabadra 159 Muhârebe der-Karlıili 160 Mukātele der-pîş-i Hisâr-ı Hanya 160 Rezm-i Küffâr der-Kûhsâr 161 İrsâl-i İmdâd be-Cezîre-i Girid 162

Ceng-i Küffâr-ı Venedik [be-]Baʻzı Sefâ’in-i İslâm 162 Âmeden-i İtâʻat-ı Kisamo Tâbiʻ-i Hanya 164 Tedbîr-i Küffâr-ı Kandiye 165 Ceng-i Abokron ve Melakşe der-Girid 165 Feth ü Tahrîb-i Esterni 167 Ceng-i Âsiyâb der-Girid 167 Muhâsara-i Suda 168 Zabt-ı Hisâr-ı Abokron 168 Muhârebe der-Metris 169 Feth-i Granbusa 170 Ahvâl-i Muhâsara 170 Muhârebe-i Acısu 171 Muhâsara-i Resmo der-Girid Serdâr Hüseyin Paşa 171 Evsâf-ı Resmo 172 İbtidâ-i Ceng ve İnhizâm-ı Küffâr 173 Feth-i Kal‘a Milapotame 174 Hücûm-ı Asker-i İslâm ve Feth-i Kalʻa-i Resmo 174 Kışlak-ı Asker-i İslâm ve Tedbîr-i Muhâsara-i Kandiye 178 Şehâdet-i Kapudân Musa Paşa 179 Firâr-ı Deli Marko 179 Hedâyâ-yı Hüseyin Paşa be-Cânib-i Hüdâvendigâr 180 Vakāyiʻ-i Girid 180 Ceng-i Deli Kethüdâ 181 Azîmet-i Hüseyin Paşa be-Muhâsara-i Kandiye 181 Ahvâl-i Donanma 182 Vusûl-ı Asker-i İslâm be-Hisâr-ı Kandiye ve İnhizâm-ı Küffâr 182 [Âmeden-i] Kapudân Musâhib Fazlı Paşa be-Cânib-i Girid 183 Ahvâl-i Asker der-Kandiye 184 Ceng-i Harb-i Sinan Bey ve Şahin Ağa 184Âmeden-i Sefâ’in-i Küffâr be-Kandiye ve Avdet-i Donanma-yı Hümâyûn 186 Nakl-i Top be-Hisâr-ı Kandiye 186 Zikr-i Ahvâl-i Muhâsara ve Vasf-ı Kandiye 187 Âmeden-i Elçi-i Ceneral 188 Âmeden-i İstilâ-yı Küffâr ber-Hisâr-ı Meramilo 189 Âmeden-i Zikr-i Muhâsara-i Kandiye 189 Hücûm-ı Küffâr der-Hisâr-ı Selvi 191 Resîden-i Metris be-Hendek 192 Âmeden-i Hurûc-ı Küffâr-ı Ân Hisâr ve İnhizâm ü Firâr 192 Âmeden-i Zikr-i Ahvâl-i Metris ve Muhâsara 193 Âmeden-i Hurûc-ı Küffâr-ı Tabya 194 Âmeden-i Zikr-i Lağamhâ-yı Tabya 194 Âmeden-i Zikr-i Ahvâl-i Donanma 195 Âmeden-i Feth-i Tabya-i Kandiye 195 Âmeden-i Zikr-i Hücûm-ı Guzât be-Hisâr-ı Kandiye 196Âmeden-i İmdâd-ı Küffâr ve Müte’ellim [Şüden-i] Asker-i İslâm 198 Âmeden-i Katl-i Kapudân Ammârzâde 199 Âmeden-i Ceng-i Tuzla der-Girid 200 Âmeden-i Vakāyiʻ-i Girid 202 Fesâd-ı Katırcıoğlu 202 Âmeden-i Habs-i Balyos-i Venedik 203 Âmeden-i Şehâdet-i Kapudân Voynuk Ahmed Paşa der-Girid 204 Âmeden-i Tafsîl 205 Âmeden-i Fitne-i Asker der-Cezîre-i Girid 206 Âmeden-i Muhâsara-i Kandiye Sâniyen 210 Âmeden-i Müşâvere 216 Vakāyiʻ-i Sene Sittîn ve Elf 217 Zikr-i Ahvâl-i Binâ-i Kal‘a-i Cedîd der-Girid 217 Âmeden-i Nakl-i Girid 217 Âmeden-i Keyfiyyet-i Vusûl-i İmdâd be-Cezîre-i Girid 218 Âmeden-i Serdâr [ve] Galebe-i Küffâr-ı Girid 219 Âmeden-i Dimeş 220 Âmeden-i Garîbe 221 Âmeden-i Ahvâl-i Girid 221 Vakāyiʻ-i Sene İhdâ ve Sittin ve Elf 222Vakāyiʻ-i Sene İhdâ ve Sittin ve Elf 222 Vakāyiʻ-i Donanma Tevcîhi 223 Muhârebe-i Donanma 223 Vakāyiʻ-i Sû-i Tedbîr 224 Âmeden-i Vakāyiʻ-i Elçi-i Venedik 225 Vakāyiʻ-i Ahvâl-i Donanma 226 Vakāyiʻ-i Ahvâl-i Cezîre-i Kandiye der-Girid 226 Vakāyiʻ-i Sadâret-i Kā’immakām 227 Vakāyiʻ-i Hikâye-i Garîbe 228 Vakʻa-i Ahvâl-i Donanma-yı Hümâyûn u Küffâr ve Muhârebe-i Azîme der- Cezîre-i Girid 228 Vakāyiʻ-i Deli Hüseyin Paşa 231 Vakāyiʻ-i Tebdîl-i Serdâr-ı Cezîre-i Girid 233 Nasb-ı Kā’immakam 233 Daʻvet-i Kā’immakam Ahmed Paşa be-Edirne 233 Vefât-ı Sadr-ı Âli 233 Vakāyiʻ-i Sadâret-i Köprülüzâde Fâzıl Ahmed Paşa 236 Vakāyiʻ-i İrsâl-i Hılʻat ve Şimşîr be-Cânib-i Serdâr-ı Girid 236 Hikâyet-i Azîmet-i Sefer-i Kandiye berâ-yı Vazîr-i Aʻzâm Köprülüzâde Fâzıl Ahmed Paşa 236 Venedik Cumhûrundan Gelen Nâme Sûretidir. 238 Ezîn Cânib 238 Azîmet-i Fâzıl Ahmed Paşa be-Cânib-i Kandiye 244 Hatt-ı Hümâyûn Sûretidir 247 Ezîn Cânib 255
Ma ida thelis na su ğo,oste va zis çe nase
Se hrisoprasina dendra,na thetis na kimase.

Sana ne dememi istersin,yaşayıp var olman için
Altın yeşili ağaçların altında,yatıp uyuman için

Kullanıcı avatarı
eyuphuseyin
Site Admin
Mesajlar: 6926
Kayıt: 05 Haz 2019, 22:41
Konum: İstanbul
Teşekkür etti: 1098 kez
Teşekkür edildi: 27 kez
İletişim:

Re: YENİÇERİ KÂTİBİ HASAN EFENDİ’NİN TEVÂRÎH-İ CEZÎRE-İ GİRİD ADLI ESERİ: TAHLİL VE METİN

Mesaj gönderen eyuphuseyin » 17 Haz 2019, 09:51

4.1.3.1. Birebir Aktarma 114
4.1.3.2. Konu Başlığını Kısaltma 116
4.1.4. Hikayet-i Azîmet-i Kandiye 116
4.1.4.1. Birebir Aktarma 117
4.1.4.2. Değiştirerek Verme 119
4.1.4.3. Yapılan Eklemeler 120
4.1.4.4. Özetleyerek Verme 122
4.1.4.5. Konu Başlıklarını Verme 124
4.1.4.6. Kandiye Seferi ile İlgili Sayısal Veriler 125
4.1.5 Tevârîh-i Ikrıtiş 126
4.1.5.1. Birebir Yapılan Aktarmalar 127
4.1.5.2. Özetleyerek Verme 128
4.1.5.3. Yapılan Eklemeler 131
4.1.5.4. Kaynakların Verilme Şekli 132
5. METİN 133 Metin Tesisinde İzlenen Yol 133 TEVÂRÎH-İ CEZÎRE-İ GİRİD SENE 1055 135 Azîmet-i Asker-i İslâm [be-]Donanma-yı Yusuf Paşa 136 Azîmet-i Asker-i İslâm be-Cânib-i Girid 138 Feth-i Aya Todori 139 Âğāz-ı Muhâsara-yı Hanya 140 Vasf-ı Kal‘a-i Hanya 141 Azm-i Hisâr 142 Rûz-ı Küffâr der-Kühsâr ve Galebe-i Asker-i Aʻdâ-Şikâr 143 Hurûc-ı Küffâr ez-Hisâr 144 Âmeden-i Küffâr be-imdâd-ı Hisâr ve Galebe-i İslâmîyân 144 Âmeden-i Küffâr Berây-ı İmdâd-ı Hisâr ve İnhizâm Firâr 146 Ceng-i Tabya-ı Küffâr 147 Âmeden-i Hil‘ât-ı Pâdişâhî 148 Hücûm-ı Asker-i İslâm Be-Hendek 148 Tedbîr-i Tesviye-i Hendek 151 İnhizâm-ı Burc-ı Hisâr 151 Yürüyüş-i Sâni 154 Feth-i Hisâr-ı Hanya 155 Hılʻat-ı Umûm-ı Zâbitân 157 Âmeden-i Sefâ’in-i Küffâr 157 Tevcîhât 158 Âmeden-i Hüseyin Paşa 159 Muhârebe-i Sefâ’in der-Balyabadra 159 Muhârebe der-Karlıili 160 Mukātele der-pîş-i Hisâr-ı Hanya 160 Rezm-i Küffâr der-Kûhsâr 161 İrsâl-i İmdâd be-Cezîre-i Girid 162

Ceng-i Küffâr-ı Venedik [be-]Baʻzı Sefâ’in-i İslâm 162 Âmeden-i İtâʻat-ı Kisamo Tâbiʻ-i Hanya 164 Tedbîr-i Küffâr-ı Kandiye 165 Ceng-i Abokron ve Melakşe der-Girid 165 Feth ü Tahrîb-i Esterni 167 Ceng-i Âsiyâb der-Girid 167 Muhâsara-i Suda 168 Zabt-ı Hisâr-ı Abokron 168 Muhârebe der-Metris 169 Feth-i Granbusa 170 Ahvâl-i Muhâsara 170 Muhârebe-i Acısu 171 Muhâsara-i Resmo der-Girid Serdâr Hüseyin Paşa 171 Evsâf-ı Resmo 172 İbtidâ-i Ceng ve İnhizâm-ı Küffâr 173 Feth-i Kal‘a Milapotame 174 Hücûm-ı Asker-i İslâm ve Feth-i Kalʻa-i Resmo 174 Kışlak-ı Asker-i İslâm ve Tedbîr-i Muhâsara-i Kandiye 178 Şehâdet-i Kapudân Musa Paşa 179Firâr-ı Deli Marko 179 Hedâyâ-yı Hüseyin Paşa be-Cânib-i Hüdâvendigâr 180 Vakāyiʻ-i Girid 180 Ceng-i Deli Kethüdâ 181 Azîmet-i Hüseyin Paşa be-Muhâsara-i Kandiye 181 Ahvâl-i Donanma 182 Vusûl-ı Asker-i İslâm be-Hisâr-ı Kandiye ve İnhizâm-ı Küffâr 182 [Âmeden-i] Kapudân Musâhib Fazlı Paşa be-Cânib-i Girid 183 Ahvâl-i Asker der-Kandiye 184 Ceng-i Harb-i Sinan Bey ve Şahin Ağa 184 Âmeden-i Sefâ’in-i Küffâr be-Kandiye ve Avdet-i Donanma-yı Hümâyûn 186 Nakl-i Top be-Hisâr-ı Kandiye 186 Zikr-i Ahvâl-i Muhâsara ve Vasf-ı Kandiye 187 Âmeden-i Elçi-i Ceneral 188 Âmeden-i İstilâ-yı Küffâr ber-Hisâr-ı Meramilo 189 Âmeden-i Zikr-i Muhâsara-i Kandiye 189 Hücûm-ı Küffâr der-Hisâr-ı Selvi 191 Resîden-i Metris be-Hendek 192 Âmeden-i Hurûc-ı Küffâr-ı Ân Hisâr ve İnhizâm ü Firâr 192 Âmeden-i Zikr-i Ahvâl-i Metris ve Muhâsara 193 Âmeden-i Hurûc-ı Küffâr-ı Tabya 194 Âmeden-i Zikr-i Lağamhâ-yı Tabya 194 Âmeden-i Zikr-i Ahvâl-i Donanma 195 Âmeden-i Feth-i Tabya-i Kandiye 195 Âmeden-i Zikr-i Hücûm-ı Guzât be-Hisâr-ı Kandiye 196Âmeden-i İmdâd-ı Küffâr ve Müte’ellim [Şüden-i] Asker-i İslâm 198 Âmeden-i Katl-i Kapudân Ammârzâde 199 Âmeden-i Ceng-i Tuzla der-Girid 200 Âmeden-i Vakāyiʻ-i Girid 202 Fesâd-ı Katırcıoğlu 202 Âmeden-i Habs-i Balyos-i Venedik 203 Âmeden-i Şehâdet-i Kapudân Voynuk Ahmed Paşa der-Girid 204 Âmeden-i Tafsîl 205 Âmeden-i Fitne-i Asker der-Cezîre-i Girid 206 Âmeden-i Muhâsara-i Kandiye Sâniyen 210 Âmeden-i Müşâvere 216 Vakāyiʻ-i Sene Sittîn ve Elf 217 Zikr-i Ahvâl-i Binâ-i Kal‘a-i Cedîd der-Girid 217 Âmeden-i Nakl-i Girid 217 Âmeden-i Keyfiyyet-i Vusûl-i İmdâd be-Cezîre-i Girid 218 Âmeden-i Serdâr [ve] Galebe-i Küffâr-ı Girid 219 Âmeden-i Dimeş 220 Âmeden-i Garîbe 221 Âmeden-i Ahvâl-i Girid 221 Vakāyiʻ-i Sene İhdâ ve Sittin ve Elf 222Vakāyiʻ-i Donanma Tevcîhi 223 Muhârebe-i Donanma 223 Vakāyiʻ-i Sû-i Tedbîr 224 Âmeden-i Vakāyiʻ-i Elçi-i Venedik 225 Vakāyiʻ-i Ahvâl-i Donanma 226 Vakāyiʻ-i Ahvâl-i Cezîre-i Kandiye der-Girid 226 Vakāyiʻ-i Sadâret-i Kā’immakām 227 Vakāyiʻ-i Hikâye-i Garîbe 228 Vakʻa-i Ahvâl-i Donanma-yı Hümâyûn u Küffâr ve Muhârebe-i Azîme der- Cezîre-i Girid 228 Vakāyiʻ-i Deli Hüseyin Paşa 231 Vakāyiʻ-i Tebdîl-i Serdâr-ı Cezîre-i Girid 233 Nasb-ı Kā’immakam 233 Daʻvet-i Kā’immakam Ahmed Paşa be-Edirne 233 Vefât-ı Sadr-ı Âli 233 Vakāyiʻ-i Sadâret-i Köprülüzâde Fâzıl Ahmed Paşa 236 Vakāyiʻ-i İrsâl-i Hılʻat ve Şimşîr be-Cânib-i Serdâr-ı Girid 236 Hikâyet-i Azîmet-i Sefer-i Kandiye berâ-yı Vazîr-i Aʻzâm Köprülüzâde Fâzıl Ahmed Paşa 236 Venedik Cumhûrundan Gelen Nâme Sûretidir. 238 Ezîn Cânib 238 Azîmet-i Fâzıl Ahmed Paşa be-Cânib-i Kandiye 244 Hatt-ı Hümâyûn Sûretidir 247 Ezîn Cânib 255

Ezîn Cânib 258 Hatt-ı Hümâyûn Sûretidir 260 Ezîn Cânib 261 Hatt-ı Hümâyûn Sûretidir 262 Ezîn Cânib 264 Ezîn Cânib 265 Ezîn Cânib 269 Ezîn Cânib 275 Ezîn Cânib 276 Sûret-i Telhîs-i Sadr-ı Aʻzam 276 Ezîn Cânib 278 Sûret-i Hatt-ı Hümâyûn 279 Şenlik İçün Sudûr Bulan Hatt-ı Hümâyûn Sûretidir 281 Feth-i Cedîd-i Girid Münâsebetiyle Târihî Maʻlûmât 288
SONUÇ 297 BİBLİOĞRAFYA 301 EKLER 307


KISALTMALAR


AÜ :Ankara üniversitesi
BOA :Başbakanlık Osmanlı Arşivi
B :Receb
bknz :Bakınız
C :Cemâziye’l-âhir
Ca :Cemâziye’l-evvel
Çev. :Çeviren
DİA :Diyanet İslâm Ansiklopedisi
EÜ :Ege Üniversitesi
EOÜ :Eskişehir Osman Gazi Üniversitesi Haz. :Hazırlayan
İÜ :İstanbul Üniversitesi
İA :İslam Ansiklopedisi, MEB.
nşr. :Neşreden
(P) :St. Petersbug Nüshası
R. :Ramazan
Ra :Rebiü’l-evvel
s :Sayfa
S :Sayı
(T) :Topkapı nüshası
TTK :Türk Tarih Kurumu
Ty. :Türkçe Yazmalar Yay. Haz. :Yayına hazırlayan vd. :ve diğeri
vr. :Varak

1. GİRİŞ

1.1. Girit Adası’nın Coğrafi Konumu

Akdeniz’in büyük adalarından birisi olan Girit, tarih boyunca farklı milletler tarafından farklı isimlerle adlandırıldı. Adayı Yunanlılar Krete (Kriti), Araplar Ekritiş (Ikritiş), İtalyanlar Kandia, Türkler ise Girit1 olarak isimlendirdi. Akdeniz’in doğusunda yer alan Girit Adası, bir taraftan Mora’ya, diğer taraftan Anadolu’nun batı, güneybatı ve Afrika’nın da kuzey sahillerine bağlıdır2.
Yüzölçümü 8261 km2 olan Girit Adası’nın, batıdan doğuya uzunluğu yaklaşık 240 km ve genişliği de 50 km kadardır. Bu genişlik yer yer 15- 20 km’ye kadar düşer. En dar olduğu iki nokta sayesinde ada üç doğal kısma ayrılabildiği gibi, doğu-batı yönünde uzanan sıradağlar sayesinde de ikiye bölünmüş durumdadır3. Akdeniz ikliminin hâkim olduğu Girit Adası’nda, yazın gündüzleri ekseriyetle poyraz, geceleri keşişleme, kışın ise lodos rüzgârları esmektedir. Adanın iki kıyısında yağış durumu birbirinden oldukça farklıdır. Kuzey kıyısındaki Hanya’da 694 mm. kadar olan yıllık ortalama yağış, adanın güneydoğu bölgelerinde 200 mm’nin altına düşmektedir. Bu nedenle adada ziraat daha çok kuzey bölgelerde yoğunlaşmıştır. Zeytin ve keçiboynuzu ağaçları kıyılarda yaygın iken ovalarda ise buğday, mısır, tütün, pamuk, turunçgiller ve muz yetiştiriciliği yapılmaktadır. Dağlık bölgelerde ise genellikle kestane ve çam fıstığı yetişmektedir4.



1 Girit ismiyle ilgili Tevârîh-i Ikritiş’te şu bilgiler yer almaktadır. “Cezâyir deryâ-yı Rumdan dördüncü iklimde Ikritiş ki tahfîf-i ibâret içün evvelinden hemze’ii hazf ve âhirinden kaf kâfa ve gâh dâl ve gâhî tâya kalb ü tebdîl kılınmakla Girid denilmiştir”. Tevârîh-i Ikrıtiş (Girid), İ.Ü. Nadir Eserler Kütüphanesi, Ty., No: 2536, vr. 2a; Tevârîh-i Cezîre-i Girid, P., vr. 136a.
2 Hüseyin Kami Hanyevi, Girit Tarihi, I, İstanbul 1288, s. 8; Şemsettin Sami, Kâmüsül-aʻlâm, V, İstanbul 1314, s. 3752; Girit’in (Mazisi-Hali-İstikbali), I, İstanbul 1328, s. 3.
3 Girit’in (Mazisi-Hali-İstikbali), s. 6.
4 Cemal Tukin, “Girit”, DİA, XIV, İstanbul1996, s. 85. Hanya’da yetişen ürünler ile ilgili Kâtib Çelebi şu şekilde bahsetmektedir. “Bu şehrin havası temiz ve çevresi verimli bağ ve bahçelerle doludur. Verimli bağ ve bahçelerin olduğu yaylaklar şehre dört saatlik mesafededir. Eylül başına kadar meyvelerle dolu olan bu verimli topraklarda çam fıstığı, kestane, turunç ve limon yetişmektedir. Çamfıstığı ve kestane yaylalara özgü ağaç iken turunç ve limon ise genellikle sahillerdeki bahçelerden toplanmaktadır” Kâtib Çelebi, Fezleke, Yay. Haz. Zeynep Aycibin, İstanbul 2016, II, s. 863; Tevârîh-i Cezîre-i Girid, P., vr. 8a-8b.

Adanın arazi şekli genellikle dağlıktır. Dağlar, doğudan batıya doğru uzanmakta, kuzey ve güney yönünde sahilde girinti ve çıkıntıları meydana getirmektedirler. Adanın batısından başlamak üzere dağ sırasının en göze batan yükseltisi Akdağlar’dır. Bu dağın yüksekliği yaklaşık 2400 metredir. Adanın orta kesimlerinde yer alan en yüksek dağı 2. 497 metre ile İdea (Psiloriti) Dağı’dır. Doğudaki dağ silsilesi ise Estiyye ve Laşid dağları ile çeşitli tepelerden oluşmaktadır5.
Adanın kuzey ve güney kıyıları arasında fiziki coğrafya açısından farklılıklar olduğu gibi siyasi ve beşeri coğrafya açısından da farklılıklar görülmektedir. Güneyde dağlar denize dik olarak inerken kuzeyde kademeli bir biçimde inmektedir. Bundan dolayı kuzeyde, dağlık kesimle kıyı arasında küçük ovalar yer aldığı için ulaşım da daha elverişlidir. Bu coğrafi şekillerin bir sonucu olarak kuzey kıyılarında Suda6, Kandiye, Hanya ve Kisamo gibi önemli doğal limanlar ile Kandiye, Hanya ve Resmo gibi önemli şehirler yer almaktadır7.
Adanın ırmakları ise Kidonya’daki Platanya, Apokoron kazasındaki Kilyaris ve Kandiye yakınlarından geçen Yufirus nehridir. Girit Adası’nın etrafında irili ufaklı çeşitli adalar bulunmaktadır. Bu adaların çoğu kayalıklardan oluşmakla birlikte, bir kısmında da güzel meralar bulunmakta ve buralarda hayvancılık yapılmaktadır. Gerek coğrafi gerekse idari açıdan Girit’e bağlanan bu adacıkların en önemlileri Granbosa, Suda, Dia, Gavdos ve Todoro adalarıdır8. Granbosa, adanın batısında ve Granbosa Burnu karşısında yer almaktadır. Suda adası ise Suda Limanı’nın tam ağzında yer alır. Kandiye’ye yaklaşık yedi mil uzaklıkta bulunan Dia Adası, Kandiye için önemli bir mevkide bulunmaktadır. Gavdos Adası, adanın güney-batısında önemli bir ulaşım noktası üzerindedir. Girit’in korunması için stratejik bir öneme sahip Todora adası ise Hanya’nın kuzey batısında sahile yarım mil uzaklıkta bulunmaktadır9.




5 Hanyevi, Girit Tarihi, s. 11-12.
6 Suda Limanı kapalı liman özelliğinde olup her çeşit harp ve ticaret gemilerinin korunması için elverişli bir yerdir. Ali Cevad, Memâlik-i Osmaniye’nin Tarihi ve Coğrafya Lugatı, III, İstanbul 1314, s. 661- 662.
7 Cemal Tukin, “Girit”, DİA, XIV, İstanbul 1996, s. 85.
8 Hanyevi, Girit Tarihi, s. 15-16.
9 Nükhet Adıyeke, Osmanlı İmparatorluğu ve Girit Bunalımı, Ankara 2000, s. 9.
Ma ida thelis na su ğo,oste va zis çe nase
Se hrisoprasina dendra,na thetis na kimase.

Sana ne dememi istersin,yaşayıp var olman için
Altın yeşili ağaçların altında,yatıp uyuman için

Kullanıcı avatarı
eyuphuseyin
Site Admin
Mesajlar: 6926
Kayıt: 05 Haz 2019, 22:41
Konum: İstanbul
Teşekkür etti: 1098 kez
Teşekkür edildi: 27 kez
İletişim:

Re: YENİÇERİ KÂTİBİ HASAN EFENDİ’NİN TEVÂRÎH-İ CEZÎRE-İ GİRİD ADLI ESERİ: TAHLİL VE METİN

Mesaj gönderen eyuphuseyin » 17 Haz 2019, 09:56

1.2. Osmanlı Hâkimiyetinden Önce Girit Adası

Coğrafi bakımdan önemli bir mevkide bulunan ve verimli topraklara sahip olan Girit Adası, tarih boyunca önemli uygarlıkların temellerinin atıldığı ve yaşatıldığı bir yer olmuştur. Adanın ilk sakinleri Küçük Asyalı Karlar’dır. Bunlar M.Ö. 3000 ile 1400 seneleri arasında bugünkü Avrupa medeniyetlerin başlangıcı kabul edilen Girit veya Minos olarak adlandırılan kültürü meydana getirmiştir. Bu medeniyetin izleri Kandiye’nin yakınlarında, Knossos’ta yapılan arkeolojik kazıda ortaya çıkarılmıştır 10. Buna göre Girit uygarlığı Helen uygarlığından bir önceki dönemde yer alarak ona altyapı oluşturmuştur. Yapılan araştırmalarda aynı dönemdeki bu uygarlık ile Anadolu uygarlıkları arasında bir benzerlik görülmektedir. Bu benzerlik için arkeologlar iki bölge arasında bir göç olabileceği ihtimali üzerinde durmaktadırlar11.
M.Ö. 1400’den itibaren Peleponnes’ten gelen Akaların Girit’teki egemenliği iki yüz yıl kadar sürmüştür. M.Ö. 1200 yılından itibaren bütün Balkanları ve Yunanistan’ı istila eden Dorlar’ın akınları başlamıştır. Dorlar, büyük kalabalıklar halinde Girit’i istila ederek burada yaşayan yerlileri toprağa bağlamışlardır. Adada bundan sonraki dönemde aralarında her hangi bir bağ bulunmayan ve birbirleriyle mücadele eden şehir devletleri kurulmuştur. Romalıların adayı fethine kadar geçen bu dönemde, ada ne siyaset ne de kültür bakımından M.Ö. 2000 yılındaki önemini hiçbir zaman yakalayamamıştır12.
Roma İmparatorluğu, Yunanistan ve Makedonya’yı kendi egemenliğine alırken Girit hemen Roma Devleti’nin egemenliğine girmemiştir. Adanın korsanlara ev sahipliği yapması nedeniyle Roma İmparatorluğu’nu tehdit eder hale gelmiştir. M. Ö. 67-66 yıllarında Girit’i işgal eden Romalılar, Minos Kanunlarını kaldırıp yerine kendi kanunlarını koymuşlardır. Adada korsanlığı önlemek için dört oturaktan büyük olan gemi kullanımını yasaklamışlar. Roma egemenliğinde kaldığı süre içinde


10 Cemal Tukin, “Osmanlı İmparatorluğunda Girit İsyanları”, Belleten, IX, S. 34, 1945, s. 164; Tukin, “Girit”, DİA, s. 85.
11 S. Maritanos, “İkinci Bin Yılında Girit Adası ve Girit Anadolu Dünyası”, II. Türk Tarih Kongresi,
Ankara 1937, s. 4; Arif Müfit Mansel, Ege ve Yunan Tarihi, Ankara 1984, s. 12.
12 Tukin, “Girit”, DİA, s. 85, Adıyeke, Osmanlı İmparatorluğu ve Girit Bunalımı, s.10; Mansel, Ege ve Yunan Tarihi, s. 84.

İmparatorluğun zahire ambarı durumuna gelen ada, iskân bölgesinden çok bir üs olarak kullanılmıştır. Romalılar, adanın ticaret yönünden gelişmesine önem vermişler, özellikle Mesera Ovası’ndan elde edilen tahılın çoğunu Roma’ya gönderip ihraç etmişlerdir. Ada, bu dönemde Barka ve Bingazi ile birlikte bir Roma eyaletini oluşturmuştur. Daha sonra ise Girit, Konstantin tarafından İllyria (Selanik) eyaletine katılmıştır. Roma İmparatorluğunun ikiye ayrılmasından sonra ise ada, Doğu Roma İmparatorluğunun egemenliğinde kalmış ve Makedonya eyaletinin altı vilayetinden birini oluşturmuştur13.
Girit, İslamiyetin Bizans topraklarına doğru genişlemeye başlamasından itibaren Müslüman Arap akınlarına uğramıştır. Adaya yönelik ilk Arap akınları Emeviler zamanında olmuştur. Muâviye döneminde, Cünade Bin Ebu Ümeyye el-Ezdi kumandasındaki Arap ordusu (673-674) yılında Girit’e bir sefer düzenlemiş, köy ve kasabalarını yağmaladıktan sonra geri dönmüştür. Adaya yapılan bu ilk İslam akınlarını diğerleri de takip etmiştir. İtalya’nın fethinden sonra, Halife Velid bin Abdülmelik (705-715) döneminde de adanın fethi için akınlar yapılmıştır. Endülüs’ün fethinden sonra Tarık bin Ziyad komutasındaki İslam orduları, Akdeniz’deki Malta, Mayorka ve Minorka gibi bazı adaları da zapt etmişlerdir. Bu dönemde Girit’e de bir takım kuvvetler gönderilerek bazı mevkileri ele geçirmişlerse de buralar sonradan elden
çıkmıştır14.
Adanın fethiyle ilgili Emeviler döneminde yapılan akınlar, Abbasiler döneminde de devam etti. Halife Harun Reşid döneminde (786-809) adaya seferler düzenlenip bazı yerler ele geçirildi. 818 yılında Kurtuba’da çıkan Rabaz vakası üzerine Endülüs’ten sürülen binlerce kişiden bazıları İskenderiye’ye gitmiştir. Burada da olay çıkarmaları üzerine15 Mısır Valisi İbn Tahir tarafından şehirden gönderilmişlerdir. İskenderiye’den ayrılanlar bu kişiler, Ebu Hafs Ömer liderliğinde kırk parça gemiyle Girit’e gelerek adayı 823 yılında fethettiler. Adanın Arap egemenliği altında kaldığı


13 Tukin, “Girid”, DİA, s. 85.
14 Tukin, “Girid”, DİA, s. 85.
15 İskenderiye’deki olay Tevârîh-i Ikritiş’te şu şekilde yer almaktadır. “Bir gün anlardan biri iştirâ-i lahm ederken kazâ ile aralarında nizâʻ vâkiʻ olup kassab mülevves bağarsağı ol şahsın yüzüne urmakla Endülüsyalılar kassâbı telef ettiler. Ve ehli İskenderiye ile anlar beyninde fitne-i azîme peydâ olup nice bin nefs hâk-i helâka düştü”. Tevârîh-i Ikrıtiş (Girid), vr. 3b.

yaklaşık 150 yıllık dönemde, Rabazulhandak (Kandiye) şehri kurulmuş16 ve aynı zamanda birçok İslam eserleri meydana getirilmiştir. Şehirde yer alan büyük kale de bu eserlere bir örnektir17.
Müslümanların adayı fethinden sonra, Doğu Roma’nın (Bizans) adayı tekrar ele geçirme mücadelesi başlamıştır. 961 yılında Roma İmparatoru Nikepheros’un “Girit’de yaşayan Müslüman halka aman verilmesi, askerlerin ise kılıçtan geçirilmesi18” emri ile başta Arap vali Abdulaziz olmak üzere askerler kılıçtan geçirilmiş ve ada tamamen Bizans hâkimiyetine girmiştir. Bu dönemde adadan Müslümanlığın izlerini silmek için büyük bir mücadele başlatılmıştır. Bu mücadele esnasında uygulanan baskılar nedeniyle adadan göçler olmuş ve adanın nüfusu azalmıştır. Bu dönemde ada halkının birçoğu, yönetimin Hıristiyanlaştırma girişimleri ve ağır vergilerden dolayı isyan etmiştir19.
IV. Haçlı seferlerinde İstanbul’un Haçlılar tarafından işgalinden sonra Bizans İmparatorluğu toprakları Haçlılar arasında taksim edilmiştir. Bu taksimat sırasında Girit, Haçlı komutan Montferrat Markisi’ye verilmiştir. Ancak Markisi adadaki zorlukları bildiğinden dolayı adayı satmaya karar vermiştir. Cenevizliler adayı satın almak istedilerse de bu mümkün olmamıştır. Ada, 12 Ağustos 1204’te yapılan bir anlaşma ile 100.000 gümüş karşılığında Venediklilere satılmıştır20.
Venedik, zamanla egemenliğini sağlamlaştırmak amacıyla Romalılar gibi adayı kolonize etmeye başladı. Bu amaçla Venedik’ten buraya bir kısım insanlar getirilip yerleştirildi. Bu gelenler asilzâdeler, burjuva sınıfı ve askerlerden oluşmaktaydı21. Venedik bu dönemde, sahil şehirlerinin tamamını tahkim ettiği gibi adanın iç kısmında da yeni kaleler yaparak küçük garnizonlar kurdu. Adanın idaresi, emrinde bir büyük komutan ve iki müşavir bulunan Dük unvanlı bir genel valiye verildi. Bu dönemde ada, Hanya, Resmo, Kandiye ve Sittia adlı idari bölgelere ayrıldı.


16 Etrafı hendeklerle çevrili olan bu şehre “El-Hendek” adı verilmiştir.
17 Ersin Gülsoy, Girit’in Fethi ve Osmanlı İdaresinin kurulması, İstanbul 2004, s. 4.
18 Tevârîh-i Ikrıtiş (Girid), vr. 7b; Tevârîh-i Cezîre-i Girid, P., vr. 140a.
19 Silahdar Târîhi, Yay. Haz. Ahmet Refik, I, İstanbul 1928, s. 536; Tukin, “Girid”, DİA, s. 86.
20 Gülsoy, Girit’in Fethi ve Osmanlı İdaresinin kurulması, s. 5; Tukin, “Girid”, DİA, s. 86.
21 Şerafettin Turan, Türkiye-İtalya İlişkileri I, Ankara 2000, s. 37; Gülsoy, Girit’in Fethi ve Osmanlı İdaresinin kurulması, s. 5.

Kandiye bölgesi doğrudan doğruya umumi vali tarafından, diğer bölgeler ise emrinde birer müşavir bulunan idareciler tarafından yönetiliyordu. Ada yönetimine yardımcı olarak bir meclis, bir senato ve bir de Consilyum yer almaktaydı22. Savunma ve güvenliğinin temini için de 20.000 kişilik bir ordu vardı.
Venedik, ada halkının ürettiği tahıldan üçte bir oranında vergi aldığı gibi tahılın fiyatını belirlemiş ve bu tahılı ihraç edilmesi sürecinde bir çok prosedür getirmiştir. Diğer ürünlerden de ağır vergiler almakla beraber dönem dönem ilave vergiler koymuşlardır. Bu gibi uygulamalar, halkı zor durumda bırakarak huzursuzluğu arttırmıştır. Bu huzursuzluk Ortodoks kilisenin mallarına da el konulmasıyla iyice arttı. Adada, Cenevizlilerin de kışkırtmaları ile 150 yılda yirmiden fazla isyan çıktı. Çıkan bu isyanlar, Venedik’i oldukça uğraştırsa da her seferinde bastırılabildi. İsyan dönemlerinde Cenevizlerden istediği yardımı alamayan ve ayaklanmaların kendilerine zarardan başka bir şey getirmediğini gören ada halkı, nihayetinde Venedik egemenliğini benimsemek zorunda kaldı23.
İlerleyen süreçte Girit, gerek büyüklüğü gerekse coğrafi konumu nedeniyle Venedik’in ileri karakolu olarak seçilecek ve Venedik’in Doğu Akdeniz’deki ticari ilişkilerini yürüten bir merkez haline gelecektir. Venedik, gerek Anadolu Selçuklu Devleti dönemi ve gerekse de bu devletten sonra ortaya çıkan Anadolu sahillerindeki Aydınoğulları, Menteşeoğulları gibi Türkmen beylikleriyle siyasi ve ticari ilişkileri Girit Dükalığı aracılığıyla yapmıştır24.
Venedik, Menteşe Beyliği ile siyasi ve ticari ilişkileri 1270’lerden başlayarak giderek arttırmıştır25. 1331’de Menteşe Beyliği topraklarında Venedikli tüccarların mallarının yağmalanması üzerine Girit Dükalığı misilleme olarak Türk mallarına yasaklama getirdi. Bu yasaklamalar uzun sürmeyerek iki taraf arasında görüşmeler yeniden başladı. Venedik, bu görüşmelere Kandiye Dükası Morosini’yi görevlendirdi.


22 İlber Ortaylı Türkiye İdare Tarihine Giriş, Ankara 1996, s. 116.
23 İsyanlar hakkında geniş bilgi için Bkz. Cemal Tukin, “Osmanlı İmparatorluğunda Girit İsyanları”,
s.174-176; Tukin, “Girit” DİA, s. 86.
24 Turan, Türkiye-İtalya İlişkileri, s. 80, 202.
25 Anadolu Selçuklu Sultanları, Kıbrıs Krallığı'na ve Venedikliler'e 1207 gibi erken bir tarihte ticari imtiyazlar tanıdı. Bize ulaşabilen en erken ahidnâme metni ise 1210 tarihlidir. Halil İanlcık, “İmtiyazat”, DİA, İstanbul 2000, XXII, s. 247.

İki taraf arasında 13 Nisan 1332’de anlaşma yapıldı. Venedik, aldığı bu ahidnâmeler26 ile Anadolu Selçuklu Devleti zamanında Venedikli tüccarlara tanınan hakları Menteşe topraklarında da elde ederek ticaretin canlanmasını sağladı27. Girit Dükası Giovanni Sanudo bu anlaşmanın devamı niteliğinde önce Aydınoğlu Hızır Bey ile 9 Mart 1337’de bir anlaşmaya vardı. Birkaç hafta sonrada aynı anlaşma Menteşeoğlu İbrahim Bey ile yapıldı28. Bu anlaşma, 1358’te Menteşeoğlu Musa Bey döneminde de yenilendi29.
Venedik, yapılan bu anlaşmalar neticesinde elde ettiği imtiyazlar ile Anadolu’dan ucuz hububat, pirinç, mısır, balmumu, kereste, üzüm ve kenevir almaktaydı. Aldıkları bu ürünlerin karşılığında ise daha çok para eden; yağ, limon, portakal suyu, kaba ipek, keten, bal, amber, sabun, kalay, şarap, sedir ve selvi ağacı ihraç etmekteydi. Girit özellikle hububat konusunda tamamen Anadolu’ya bağımlıydı. Ada yönetimi üzüm bağlarını söküp buğday ekmeyi sağlamaya çalışsa da buğdayın Anadolu’da daha ucuz olması ve bunun yerine satacakları ürünlerin daha pahalı olması nedeniyle bu pek mümkün olmadı. Venedik tüccarlarına yasaklama getirilip Anadolu’dan buğday alamadıkları dönemlerde adada açlık baş göstermiştir30.
Menteşe ve Aydın Beylikleri’nin Osmanlı hâkimiyetine geçmesinden sonra da Venedik tüccarları, Osmanlı topraklarında serbest ticaret yapma hakkı tanıyan imtiyazlar elde etmişlerdir. Ankara Savaşı’ndan sonra Aydın ve Menteşe Beylikleri’nin yeniden canlanmasıyla Menteşeoğlu İlyas Bey’le 24 Temmuz 1403’te yeni bir anlaşma yapıldı. 1416’da Gelibolu Deniz Savaşı’nı Venediklilerin kazanmasından sonra Çelebi Mehmed, Venedik’e 6 Kasım 1419’da öncekilerden daha


26 Ahidnâme, yabancı devletlere verilen ticari imtiyazlar veya sulh antlaşmalarını ihtiva eden bir
belgedir. Geniş bilgi için bkz Mübahat S. Kütükoğlu, “Ahidnâne”, DİA, I, İstanbul 1988, s. 536-540.
27 Turan, Türkiye-İtalya İlişkileri, s. 202; Tukin, “Girid”,DİA, s. 86.
28 Menteşeoğlu İbrahim Bey ile yapılan bu anlaşma ahidnâme biçimindedir. 13 Nisan 1331 tarihli anlaşma maddelerini yenilediği gibi kimi maddelerini de daha da genişletmektedir. Venedik, bu anlaşma ile daha önce kaybetmiş olduğu Balat(Milet)’ta yerleşme hakkı elde ederek burada yeni binalar yapabilecekti. Bu anlaşmada dikkat çeken bir diğer konu ise, Girit Dükası’nın Menteşe’nin düşmanlarıyla dost olamayacağı ve onlara yardım edemeyeceği gibi hükümlerinin yer almasıdır. Turan, Türkiye-İtalya İlişkileri, s. 208.
29 Bu anlaşma, Girit Dükası’nın Balat (Milet)’a gönderdiği Bentivegna Traversio ile Musa Bey’in temsilcisi olan Milaslı Halil arasında yapıldı. Turan, Türkiye-İtalya İlişkileri, s. 211.
30 Bruno Simon, “Onaltıncı Yüzyıl Otalarında Osmanlı İmparatorluğu ve Girit İlişkileri Konusunda Birkaç Not”, X. Türk Tarih Kongresi Kongreye Sunulan Bildiriler, IV, Ankara 1993, s. 1816-817.

geniş imtiyazlar içeren bir ahidnâme vermiştir. Venedik bu imtiyazlardan 1423’te Selanik meselesinin ortaya çıkışına kadar yararlandı. II. Murat’ın Selanik’i 1423 yılında kuşatmasıyla başlayan, hem karada hem denizde yedi yıl sürecek olan Osmanlı Venedik savaşı 4 Eylül 1430’da imzalanan anlaşma ile sona ermiştir. Bu anlaşma ile Venedik, Selanik’i Osmanlı Devleti’ne verirken, İnebahtı ve Arnavutluk’taki bazı bölgeler için haraç ödemeyi kabul etmiştir. Ancak Venedik, bazı topraklarını geri almak ümidiyle Varna Savaşı’nda Haçlı birliğine girdi. Varna Savaşı’da Haçlı birliği ağır bir yenilgiye uğrayınca iki ülke arasındaki ilişkiler bozulmaya başladı31.
II. Murat’ın vefatı üzerine tahta çıkan II. Mehmet ile Venedik arasında 10 Eylül 1451’de daha önceki ahidnâmenin yenilenmesini sağlayan bir anlaşma yapılmıştır. İstanbul’un fethinden sonra da Venedik’e, 18 Nisan 1454’te yeni bir ahidnâme verilmiştir. Venedik, Bu ahidnâme ile Adadolu’dan buğday ithalatını sağlayıp hububat ihtiyacını gidermiş, II. Mehmed ise verilen bu imtiyazlarla Venedik’i Haçlı birliğinden uzaklaştırmaya çalışmıştır.
Osmanlı Devleti’nin Akdeniz’de genişlemeye başlamasıyla sıranın kendisine geldiğini bilen Venedik, Macarlar ve Arnavutluk beyi İsa Bey ile anlaşarak Osmanlıya karşı savaş ilan etmiştir. Uzun süren bu savaşın sonunda 25 Ocak 1479 tarihinde Venedik ile bir anlaşma yapılmıştır. Bu anlaşma göre Venedik, Osmanlı Devleti’ne yıllık 10000 duka altın verecek ve İstanbul’da da bir Balyos bulundurabilecektir32.
II. Bayezid döneminde de Venedik ile Fatih döneminde yapılan anlaşmayı Venedik lehine genişleten yeni bir anlaşma 1482’de yapıldı. Fakat Venedik Osmanlı hazinesine vermekte olduğu yıllık 10.000 dukayı vermeyince Osmanlı-Venedik ilişkileri bozuldu. Bunun üzerine Bayezid, Venedik tüccarlarına yasaklamalar getirdi. Venedik'in Osmanlı Devleti’ne karşı Fransa ile ittifak yapması üzerine de İstanbul'daki Venedikli tüccarlar tutuklanıp mallarına el konuldu. Böylece dört yıl sürecek Osmanlı Venedik savaşı 1498’de başladı. Bu savaşta Osmanlı donanması, Modon, Koron limanlarını ele geçirdi. Venedik, Papa’nın çağrısı ile gelen destek ile Midilli ve Çeşme’ye saldırdıysa da desteğin yetersiz olması nedeniyle bir sonuç alamadı. Bunun


31 Gülsoy, Girit’in Fethi ve Osmanlı İdaresinin kurulması, s. 9-10.
32 Halil İnalcık, “Mehmed II”, DİA, XXVIII, İstanbul 2003, s. 402-403.

üzerine Venedik, Osmanlı Devleti’yle yeniden görüşmeler başlattı. Her iki ülke arasında 20 Mayıs 1503’te onaylanan bir anlaşma yapıldı. Venedik, bu anlaşmayla daha önceden Osmanlı Devleti’ne ödediği 10000 dukayı ödemeyi kabul ederek önceki ticari ayrıcalıklarını yeniden elde etti33.
Yavuz Sultan Selim döneminde de Venedik’e verilen imtiyazlar yeni ahidnâmelerle yenilendi. Bu ahidnâmelerin birincisi 18 Ekim 1513 tarihinde, ikincisi ise 17 Eylül 1517’de yapıldı. Bu ahidnâmelerde önceki imtiyazlar aynen devam etmekle birlikte ikinci ahidnâmede buna ilave olarak Kıbrıs için Memlüklüler’e ödenen haracın Osmanlı Devleti’ne ödeneceği yer almaktaydı34.
Kanuni Sultan Süleyman döneminde de 17 Aralık 1521’de ahidnâme yenilenerek Osmanlı-Venedik ilişkileri 1537’e kadar iyi şekilde devam etmiştir. Venedik’in Osmanlı Devleti ile Habsburg İmparatorluğu arasındaki deniz savaşında Şarlken tarafını tutması, Venedik’e gönderilen Osmanlı elçisinin saldırıya uğraması gibi gelişmelerle iki ülke arasındaki ilişkiler yeniden bozulmuştur. Osmanlı Devleti, bunun üzerine ilk önce Korfu’ya sefer yapar fakat başarısız olur. Daha sonra ise Kaptan-ı Deya Barbaros Hayrettin Paşa’nın, 1538 yılında çıktığı sefer ile Paros, Antiparos, Skyros, Egina (Ekin), Naksos (Nakşe), Andros, Scarpanthos (Kerpe) ve Kasos (Kaşot) adaları ile Girit açıklarındaki adacıklardan oluşan toplam yirmi sekiz ada ve iki kaleyi Osmanlı hâkimiyetine katmıştır. Böylece Venedik’in Sakız, Kıbrıs ve Girit dışındaki Doğu Akdeniz’deki üstünlüğüne son vermiştir35. Bunun üzerine Venedik, Osmanlı Devleti ile 3 Ekim 1540 tarihinde barış anlaşması yapmıştır.
II. Selim döneminde ise 25 Haziran 1567 tarihinde yenilenen ahidnâme ile Osmanlı-Venedik ilişkileri Kıbrıs’ın fethi dönemine kadar iyi bir şekilde devam etti. Doğu Akdeniz ticaret yolları üzerinde bulunan Kıbrıs’ta korsanlar yol güvenliğini zaman zaman tehlikeye atmaktaydılar. 1570 yılında da bir tüccar gemisinin bu korsanlar tarafından ele geçirilmesi adaya yapılacak seferi zorunlu kıldı. Lala Mustafa Paşa komutasındaki Osmanlı ordusu sırasıyla Limasol, Tuzla, Girne, Lefkoşa ve


33 Şerafettin Turan, “Bayezid II”, DİA, V, İstanbul 1992, s. 235.
34 Geniş bilgi için bakınız. M. Tayyip Gökbilgin, “Venedik Devlet Arşivlerindeki Türkçe Belgeler Kolleksiyonu ve Bizimle İlgili diğer Belgeler”, Belgeler, V-VIIII, S. 9-12, ayrı basım.
35 Şerafettin Turan, “Barbaros Hayrettin Paşa”, DİA, V, İstanbul 1992, s. 66.

Magosa’yı aldı. Venedik’in yardım çağrıları üzerine hareket eden Papa, İspanya ve Malta’nın oluşturduğu 206 gemilik bir yardım gücü Kıbrıs’ın Osmanlı hâkimiyetine girmesine engel olamadı ve 1571’de Kıbrıs tamamen Osmanlı hâkimiyetine girdi. Kıbrıs seferi sırasında oluşturulan bu Haçlı ordusu, Osmanlı donanmasını İnebahtı’da mağlup etmesine rağmen daha sonra aralarında anlaşmazlıklar çıkması üzerine Venedik, Osmanlı devleti ile 18 Mart 1573 tarihinde anlaşma yaptı36.
II. Selim’den sonra da Osmanlı-Venedik ilişkileri genelde dostane yürütülmüş ve her padişah döneminde ahidnâmeler yenilenerek ilişkiler sürdürülmeye çalışılmıştır. Girit, Venedik’in Akdeniz’deki ileri karakolu ve korsanların sığınma merkezi olması nedeniyle Osmanlı Devleti adayı almak için uygun zaman için beklemeye başlamıştır. Sultan İbrahim zamanında gelişen Sümbül Ağa hadisesini değerlendiren Osmanlı Devleti, adaya sefer düzenleyecektir. 1645'te başlayan Girit seferi, Venediklilerin Çanakkale Boğazını kapaması nedeniyle adaya asker ve malzeme sevkiyatındaki aksamalar, İstanbul'da çıkan askeri isyanlar ve diğer nedenlerden dolayı 24 yıl sürecektir. Girit Seferi’ne serdâr-ı ekrem olarak atanan Fazıl Ahmed Paşa’nın 1669'da Kandiye'yi almasıyla sonuçlanan Girit’in fethi, Osmanlı tarihinin en uzun süreli savaşlarından biri olmuştur.
Girit seferi, gerek çeyrek asır sürerek Osmanlı tarihinde en uzun süren savaşlardan biri olması gerekse verilen kayıplar ve Osmanlı Devleti’ne getirdiği ekonomik yükten dolayı Osmanlı tarihinde büyük yankı uyandırmıştır. Bundan dolayıdır ki Girit seferini anlatan çalışmamızın esasını teşkil eden Yeniçeri Kâtibi Hasan Efendi’nin kaleme aldığı Tevârîh-i Cezîre-i Girid gibi özellikle de Kandiye’nin muhasarasını anlatan pek çok eser kaleme alınmıştır. Bu eserlerin çoğu, Girit’in fethini günü gününe anlatan fetihnâme ve gazavatnâme türü eserlerdir.
Çalışmamızın esasını teşkil eden eser incelemesine geçmeden önce Girit’in fetih süreci ile birlikte adanın fethini konu edinen eserler hakkında bilgi vermeye çalışacağız. Söz konusu bu eserlerde yer alan bilgileri arşiv belgleriyle de teyit etmenin faydalı olacağı kanısındayız.




36 Feridun Emecen, “Selim II”, DİA, XXXVI, İstanbul 2009, s. 417.
Ma ida thelis na su ğo,oste va zis çe nase
Se hrisoprasina dendra,na thetis na kimase.

Sana ne dememi istersin,yaşayıp var olman için
Altın yeşili ağaçların altında,yatıp uyuman için

Kullanıcı avatarı
eyuphuseyin
Site Admin
Mesajlar: 6926
Kayıt: 05 Haz 2019, 22:41
Konum: İstanbul
Teşekkür etti: 1098 kez
Teşekkür edildi: 27 kez
İletişim:

Re: YENİÇERİ KÂTİBİ HASAN EFENDİ’NİN TEVÂRÎH-İ CEZÎRE-İ GİRİD ADLI ESERİ: TAHLİL VE METİN

Mesaj gönderen eyuphuseyin » 17 Haz 2019, 10:02

1.3. Girit’in Fethi

İstanbul’u fethetmesinden sonra Osmanlı Devleti, Akdeniz’deki hâkimiyetini geliştirmek için adımlar atmaya başlamıştır. Fatih döneminde, 1458’de Mora’nın alınması, 1462’de Midilli’nin fethi ve 1479’da Eğriboz’un fethi ile Ege’de tam bir hâkimiyet sağlanarak bunun ilk adımı atılmıştır. Yavuz Sultan Selim döneminde, öncelikle 1517’de Mısır’ın fethi, arkasından Tunus ve Cezâyir’in alınması ile Osmanlı Devleti Akdeniz’de etkin olmaya başlamıştır. Kanuni döneminde; 1522’de Rodos, II. Selim döneminde de 1571 yılında Kıbrıs alınmıştır. Böylece Osmanlı Devleti, Akdeniz’deki hâkimiyetini büyük ölçüde güçlendirmişse de Akdeniz’e tam olarak hâkim olabilmesi için Girit’i alması gerekmektedir. Fakat Girit’in fethi, Osmanlı Devletin’nin içinde bulunduğu sosyal ve ekonomik sıkıntılar ve Venedik ile olan ticari ilişkilerin bozulmaması gibi sebepler neticesinde yaklaşık bir asra yakın bir süre gecikmiştir.
1.3.1. Girit’in Fethini Geciktiren Sebepler

İstanbul’un fethinden sonra Osmanlı Devleti’nin, Akdeniz’de egemenlik kurma çalışmalarının son aşamasını Girit’in fethi oluşturmaktadır. İstanbul’un fethedilmesiyle ekonomik ve stratejik önemi bir kat daha artan Girit, XV. ve XVI. yüzyıllarda Türk akınlarına uğradıysa da bu akınların çoğu fetihten çok yağma amacı taşımaktaydı37. Osmanlı Devleti’nin bir kara devleti olması, bunun yanında Venedik ile olan ticari ilişkileri Girit’in fethini geciktirmiştir. Fakat Rodos’un 1522’de, Kıbrıs’ın 1571’de alınıp Osmanlı Devleti’nin sınırlarının Malta’ya kadar uzanmasına rağmen Girit’in fethinin yaklaşık bir asır kadar geciktirilmesi mutlak surette incelenmesi gereken bir konudur.
Girit’in fethini geciktiren nedenleri birkaç grupta toplamak mümkündür. Birincisi, Osmanlı Devleti ile Venedik arasındaki ticari ilişkilerdir. Anadolu Beylikleri dönemi ve Osmanlı’nın ilk zamanlarında Venedik Anadolu’dan hububat ticareti

37 1560 tarihinde Karaca Ali ve Divane Yusuf ismindeki reisler Girit Adasını basıp, Venediklilerden aldıkları 200 esiri Midilli Adasında sattıklarından dolayı Balyoz’un müracaat etmesi üzerine bunların iade edilmesi kararlaştırılmıştır. BOA., A. DVNSMHM.d., 4/1593, 23 Safer 968(14 Kasım 1560).

yapmaktaydı. Hububat ticareti özellikle Girit Adası için büyük bir önem taşımaktaydı. Bunun yanında Osmanlı Devleti’nin Akdeniz’e hâkim olmasından sonra Uzak Doğu mallarını Avrupa’ya taşımak için yaptığı Levant38 ticareti Venedik için büyük bir önem arz etmekteydi. Venedikli tüccarlar, Uzak Doğu ve Hindistan’dan aldıkları Şeker, Hurma, fildişi, kıymetli taşlar, boya, çeşitli madenler, ucuz elyaflı yün ve Avrupa için vazgeçilmez olan baharatları Avrupa’ya taşımaktaydı. Bu ürünler Akdeniz limanları vasıtasıyla Venedik gemileri ile önce Venedik’e oradan da Avrupa içlerine aktarılmakta ve bu ticaret tüccarlara büyük kârlar getirmekteydi. Venedik, bu ticaretten mahrum olmamak için Osmanlı Devleti ile ilişkilerini iyi tutmaya özen göstermekte, ilişkileri bozulduğu zaman mutlaka ilişkileri düzeltmenin bir yolunu bulmakta ve yeni ahidnâmeler ile ticari imtiyazlarını sürdürmekteydi39.
Portekiz, XV. yüzyılın sonlarında coğrafi keşiflerle birlikte Ümit Burnu’nu dolaşarak Afrika sahilleri ve Hint Okyanusu bölgelerinde hâkimiyet kurmaya başlamasıyla Akdeniz ticaretinde Osmanlı Devleti’nin hâkim olduğu Levant bölgesi önemini kaybedip Atlas Okyanus’unda bulunan Lizbon önem kazanmıştır40. Bu durum, hem Osmanlı Devleti ekonomisini hem de Venedik ekonomisini etkiledi. Osmanlı Devleti, Akdeniz ticaretini canlandırmak için Nil Nehri ile Kızıldeniz arasına bir kanal (Süveyş Kanalı) açma girişiminde bulunduysa da başarılı olamadı. Fakat Osmanlı’nın, hem Hint Okyanus’u bölgesinde Portekizlere karşı kazandığı askeri başarıları ve hem de Portekizli tüccarların Avrupa’ya taşıdığı malların uzun süren yolculuk sebebiyle özellikle baharat türü ürünlerin kalitelerini olumsuz etkilemesi gibi sebepler doğrultusunda tekrar Akdeniz limanları önem kazanmaya başladı41.


38 Latince "meydana çıkma, yükselme" anlamındaki levareden türetilen kelime İtalyanca levante Fransızca ve İngilizce’ye levant şeklinde girmiştir. Avrupa literatüründe X. yüzyıldan başlayarak Akdeniz'in doğu kıyılarındaki ülkelere verilen bir isimdir. Levant kavramı içine hangi ülkelerin girdiği hususunda farklı görüşler olmakla birlikte başlangıçta Ege adaları ile Türkiye'nin Ege ve Akdeniz kıyıları için kullanıldığı anlaşılmaktadır. Geniş bilgi için bakınız. Şerafettin Turan, “Levant”, DİA, XXVII, İstanbul 2003, s. 143.
39 Ersin Gülsoy, “Akdeniz’de Osmanlı-Venedik Savaşları”, CİEPO XIV. Sempozyomu Bildirileri, (18- 22 Eylül 2000), s. 259; Ersin Gülsoy, “Girit Seferi ve Sonrasındaki Politik Gelişmeler”, Türk Denizcilik Tarihi, I, İstanbul 2009, s. 255-260.
40 Fernand Braudel, Akdeniz ve Akdeniz Dünyası, Çev. Mehmet Ali Kılıçbay, İstanbul 1990, II, s. 353- 354.
41 Cengiz Orhonlu, “XIV. Yüzyılın İkinci Yarısında Kızıl Deniz Sahillerinde Osmanlılar”, İÜTD,
XII/16, İstanbul 1962, s. 9-11.

Akdeniz limanlarından ticaret mallarının Avrupa’ya taşınması en büyük ticaret filosuna sahip Venedik gemileri ile yapılmaktaydı. Bundan dolayıdır ki Akdeniz ticaretinin canlanmasında ve malların Akdeniz limanlarından Avrupa’ya taşınmasında Venedik büyük önem taşımaktaydı. Osmanlı Devleti’nin Girit’in fethini bir asra kadar varan süre geciktirmesi, Venedik ile ilişkilerini bozmak istememesinden kaynaklanmaktaydı. Fakat 1580 yılındaki ahidnâme ile Osmanlı topraklarında ticaret yapma imtiyazı elde eden İngilizler ve akabinde Hollandalılar da Akdeniz ticaretinde etkin olmaya başladılar. Böylece Venedik’in Akdeniz ticaretinde yaptığı taşımacılığın alternatifi bulunmuş oldu.
Girit’in fethini geciktiren ikinci neden ise XVI. yüzyıldan itibaren Osmanlı Devleti’nde başlayan sosyal ve ekonomik sıkıntılardır. Bu sıkıntıların temelinde, hızlı nüfus artışı, bunun sonucunda oluşan enflasyon, tahıl sıkıntısının yarattığı iç isyanlar, köylünün toprağı ekmemesi nedeni ile üretimdeki düşüş, nihayetinde bütçe açıkları ve rüşvetin önlenemeyişi yer almaktadır. Üçüncü bir neden ise Osmanlı İmparatorluğu’nun en geniş sınırlara ulaşması, batıda güçlü bir Avusturya ve doğuda ise güçlü bir İran ile komşu olması ve bu devletlerle yapılan uzun süren savaşların etkileridir42.
1.3.2. Girit Seferi’nin Sebepleri

Akdeniz ticareti güvenliği için önemli bir noktada olan Girit Adası’na sığınan Malta ve Floransa korsanları Osmanlı ticaret gemilerine saldırmaktaydı. Akdeniz ticaretine önem veren ve adayı alma konusunda fırsat kollayan Osmanlı Devleti, bu korsan saldırılarını değerlendirecektir43. IV. Murat zamanında çıkan Avlonya hadisesi Osmanlı Devleti’ne fırsat vermişse de IV. Murat’ın Bağdat Seferi’ne çıkması ve aynı zamanda Venedik’in Osmanlı Devletine yüklü miktarda tazminat ödemesi ile bu olay sona ermiştir. Sultan İbrahim dönemindeki Sümbül Ağa olayı ise iki devlet arasında


42 Adıyeke, Osmanlı İmparatorluğu ve Girit Bunalımı, s. 12-13.
43 Venedik, Osmanlı Devleti’nin Girit’i alma konusunda fırsat kolladığını sezmektedir. Kıbrıs Savaşı sırasında Girit Generali olan Marin Cavalli bu konuda şöyle diyerek bunu göstermektedir: “Türkler adayı elegeçirmek için sadece bir fırsat bekliyorlar. Emniyette kalmanın tek yolu ise onlara bu fırsatı vermemektir”. Simon, “Onaltıncı Yüzyıl Ortalarında Osmanlı İmparatorluğu ve Girit İlişkileri Konusunda Birkaç Not”, s. 1819-1820.

başlayacak olan savaşın görünürdeki sebebini oluşturmuş ve Osmanlı Devleti Girit’e sefer düzenlemek için bunu fırsat olarak değerlendirmiştir.
Daraüssaade Ağası olan Sümbül Ağa, görevinden azledilerek Mısır’a sürgün edildi. Sümbül Ağa’yı Mısır’a götürecek İbrahim Reis kalyonu, Sümbül Ağa’nın malları, cariyeleri ve seçkin atları ile birlikte Mekke-i Mükerreme’ye kadı tayin edilen Bursevî Mehmed Efendi ve o sene hacca gidecek olan üç bin kadar hacı adayını da alarak yola çıktı. Bu kalyonun sadece dört top ile yola çıktığını öğrenen Malta korsanları kalyona saldırdı. Malta korsanları ile girilen savaşta Sümbül Ağa, İbrahim Çelebi ve pek çok insan öldü. Bu geminin mallarına el koyan korsanlar, gemiyi Girit’in Hanya Limanı’na götürdüler. Korsanlar tarafından gasp edilen geminin malların bir kısmı Girit valisine hediye edildiği gibi bir kısım da Girit’te satıldı. Bu olay, bir çeyrek asır devam edecek olan Girit Savaşı’nın başlamasına neden oldu44.
1.3.3. Fetih Hazırlıkları ve Sefere Çıkış

Sümbül Ağa olayının İstanbul’da duyulması üzerine hemen Malta45 üzerine sefer ilan edildi. Serdarlık görevine Kaptan-ı derya Silâhdar Yusuf Paşa tayin olunarak sefer hazırlıkları başladı. Tersane-i Ȃmire’de de sefer hazırlıkları çerçevesinde kadırga, baştarda ve mavna46 gibi yeni gemilerin yapımına başlandı. Baharda çıkılacak sefer için Rumeli askerlerine Selanik’te, Anadolu askerlerine ise Çeşme’de toplanmaları için emirler gönderildi.47 Bunun yanında Cezâyir, Tunus beylerine de

44 Evliya Çelebi, Seyahatnâme, II. Kitap, Haz. Zekeriya Kurşun-Seyit Ali Kahraman-Yücel Dağlı, İstanbul 1998, s. 75.
45 Seferin Girit üzerine değil de Malta üzerine şeklinde duyurulması, Girit üzerine yapılacak seferi gizlemek içindir. Venedik’te seferin Malta’ya olacağına inandı. Venedik’e ait olan Çuka Adası’nın önünden geçerken Venedik Valisi Osmanlı donanmasını selamladığı gibi Yusuf Paşa’ya şeker, kahve ve taze erzak gönderdi. Ekkehard Eickhoff, “Denizcilik Tarihinde Kandiye Muharebesi”, Atatürk Konferansları II 1964-1968, Ankara 1991, s. 150.
46 Osmanlı donanmasında yer alan bu gemilerden kadırga; XVII. Yüzyılın sonuna kadar Osmanlı donanmasında ençok kullanılan harp gemisidir. Kadırganın iki bodoslama arası 55-56 zira, anbar ağzı 22 karış, kıç yüksekliği 18 karış ve kuşak yüksekliği 6 karıştır. Baştarda ise 26-36 oturaklı olan ve her küreğinde 5-7 kürekçi bulunmaktadır. Büyüklükleri itibariyle Orta baştarda, paşa baştarda ve hünkar baştarda olarak üçe ayrılır. Mavna; baştardalardan daha geniş ve yüksektir. 26 oturaklı ve iki katlı olarak inşa edilen bir harp gemisidir. İdris Bostan, Osmanlı Bahriye Teşkilatı (XVII. Yüzyılda Tersâne-i Ȃmire), Ankara 2003, s. 85-87; İdris Bostan, “Gemi Yapımcılığı ve Osmanlı Donanmasında Gemiler”, Türk Denizcilik Tarihi, I, İstanbul 2009, s. 323-325.
47 Sefer için Anadolu ve Rumeli’ye gönderilen emirler şöyledir. Rumeli ümerasına; “evvelbahârda mahruse-i Selanik’e varıp âlât-ı piyâde ile mîr-i mîrânları yanında mevcûd ola”. Anadolu Eyâleti’ne
sefere katılmaları konusunda fermanlar gönderildi.

Hılʻatler giydirilen Yeniçeri ve çorbacılar hazır olan donanmaya bindirildi. Donanma İstanbul’dan, Malta seferi adı altında 4 Rebiʻü’l-evvel 1055 (30 Nisan 1645)’te padişahın da katıldığı törenlerle uğurlandı. Donanma 12 Rebiʻü’l-ahir 1055 (7 Haziran 1645)’te Navarin Limanına geldi. Tunus ve Trablus askerleri de sekiz çektiri kadırga ile burada donanmaya katıldı. Yusuf Paşa, beyler ve kaptanları toplayarak seferin Malta’ya değil de Girit’e olduğunu bildiren Hatt-ı Hümayun’u burada duyurdu. Seferin Girit’e olduğunun duyurulmasından sonra Venedik’in olaydan haberdar olmaması için Venedik konsoloslukların bulunduğu yerlerdeki kadılara ferman gönderilerek konsoloslarının tutuklanması ve Venedik mallarına yasak uygulanması emredildi48. Seferin Girit’e olduğu emri çerçevesinde donanma buradan Manya Burnu’na doğru hareket ederek Hanya’yı muhasara hazırlıkları yapılmaya başlandı. Öncelikle Hanya muhasarası için önemli bir noktada olan ve güvenliğini sağlayan Aya Todori49 kalelerinin muhasarasına başlandı. 28 Rebiʻü’l-ahir 1055 (23 Haziran 1645)’te bu kaleler alınarak Hanya’nın muhasarası için önemli bir adım atıldı.
1.3.4. Hanya’nın Fethi

Girit’in fethine Hanya’dan başlanmıştır. Bunun temel sebebi, Hanya’nın konum itibariyle Mora sahilindeki iskelelere yakın olmasıdır. Bu iskelelerden kısa sürede malzeme desteği sağlanarak
seferin devam ettirilebileceği düşünülmüştür.

Kastamonu ve Saruhan ve Hamid ve Teke ve Ankara ve Aydın sancaklarına ve Eyâlet-i Karaman Kırşehri ve Niğde ve Aksaray beylerine ve Eyâlet-i Sivas ve Çorum ve Amasya ve Bozok beylerine ve sâ’ir askerîye gönderilen hükümlerde; “cümlesi Sakız mukābelesine Çeşme demekle maʻruf iskeleye varıp mîr-i mîrânlara me’mur olmağla serdârları olan mirahur-ı sâbık Amasya Beyi Ahmed Paşa yanında mevcûd bulunalar ve Vâli-i Vilâyet-i Karaman Durak Paşa bu cümlesi sefâʻine koyup göndere”. Tevârîh-i Cezîre-i Girid, P., vr. 2a, Nâimâ Mustafa Efendi, Târîh-i Naîmâ, Yay. Haz. Mehmet İpşirli, III, Ankara 2007, s. 1028; Kâtib Çelebi, Fezleke, II, s. 855.
48 Gülsoy, Girit’in Fethi,s. 31. Girit seferi çerçevesinde bazı yasaklamalar getirilmiştir. Bunlardan birinde; Gümilcine kadısına gönderilen hükümde, Marula iskelesinde bulunan hurda, şap ve yapağı almak için bekleyen Flemenk gemisinin Girid seferi dolayısıyla beklemeye devam etmesi ve zahire verilmemesi bildirildi. 91 Numaralı Mühimme Defteri, s. 201. BOA, M.D., No: 91, Hk. 337, İstanbul 2015, 201.
49 Biri tepede biri sahilde bulunan Ayatodori kalelerinin birbirine uzaklığı bir mil kadardır. Her iki kale de birer yalın kaya üzerine bina olunmuştur. Duvarların genişliği altı, yüksekliği on ziradır ve mühimmat yönünden zengindir. Tevârîh-i Cezîre-i Girid, vr. 5b; Kâtib Çelebi, Fezleke, s. 860.
Adanın orta noktasında bulunan Kandiye’nin seçilmeme sebebi ise buranın savunma bakımından hem daha güvenli hem de buraya asker ve malzeme sevkinin daha zor olmasıdır. Dolayısıyla burada muhasaranın başarısız olma ihtimali daha yüksektir50.
Hanya Kalesi ise dışarıdan gelecek tehlikelere karşı oldukça korunaklıdır. Her burcunda yirmişer balyemez topun yer aldığı yedi yüksek burcu, her birinde de on beşer balyemez top yer alan taştan yapılmış dokuz tabyası bulunmaktadır. Tabyaların iki yanı toprak doldurularak tepe oluşturulup her tepeye yirmişer büyük top yerleştirilerek şehir denizden ve karadan gelecek tehlikelere karşı korumuştur. Hanya Limanı’nın sadece bir kadırga girecek genişlikte bir kapısı ve kapının önünde de yüz kadar top yer almaktadır51.
Hanya’nın fethine 3 Cemâziye’l-evvel 1055 (27 Haziran 1645)’te Hanya Kalesi’nin karşısında yer alan Konstantin Kilisesi Tepesi’ne metrisler açılarak ve kale toplarla dövülerek başlandı. 8 Cemâziye’l-evvel 1055 (2 Temmuz 1645)’te Trablus ve Mısır’dan yardım gemileri gelerek asker ve mühimmat takviyesinde bulunmuş52 ve muhasara her geçen gün şiddetini arttırmıştır. Bunun üzerine Hanya Kalesi’nden yardım talepleri Girit’e ve Venedik’e ulaştırılmış, bu taleplere zaman zaman cevap verilip yardım gönderildiyse de bunlar karakol hizmetindeki Osmanlı askerleri tarafından geriye püskürtülmüştür53. Osmanlı ordularının sürdüğü tabyalar kale hendeği önüne kadar vardığında, kale hendeğinin çok geniş ve çok derin olduğu görüldü. Bunun üzerine Yusuf Paşa ve diğer komutanlar bu hendeğin toprakla doldurulmasının çok zaman alacağından dolayı orduya yürüyüş emri vermiştir. Bu

50Gülsoy, Girit’in Fethi, s.31. Kâtib Çelebi, Girit’in fethine Hanya ile başlanmasının bir hata olduğunu şu ifadelerle dile getirmektedir: Bir memlekete sefer söz konusu olduğunda o memleketin merkezi her neresi ise doğrudan oraya saldırılması gerekmektedir. 1565’teki Malta seferi sırasında Malta Kalesi’nden önce Santamaria’nın kuşatılması ciddi bir hata olduğu gibi, Hüsrev Paşa’nın Bağdat’tan önce Şehrizol ve Hille’yi ele geçirmesinde bir hatadır. Tarihi masal yerine koyup geçmişte yaşanan hadiselerden ders çıkarılmadığından Yusuf Paşa’nın Girit seferinde, Kandiye dururken diğer kalelerin fethi ile işe başlamasını da bir hatadır. Kâtib Çelebi, Tuhfetü’l-Kibar Fi Esfari’l-Bihar, Yay. Haz. İdris Bostan, Ankara 2008, s. 107.
51 Hanya Kalesi’nin duvarlarının genişliği, beş atlının yan yana yürüyebileceği kadardır. Hanya Limanı’nda ise yirmi üç tane kârgîr kubbeli tersanesi vardır. Bu tersanelerin bir benzeri yoktur. Hanya şehrinde saf mermerden yapılan binalar ve saraylar vardır. Şehrin her tarafının da kestane, turunç ve limon türlerinin yetiştirildiği bağ ve bahçelleri vardır. Tevârîh-i Cezîre-i Girid, P., vr. 7b; Kâtib Çelebi, Fezleke, s. II, 862-863; Târîh-i Naîmâ III, s. 1035-1036.
52 Kâtib Çelebi, Fezleke, II, s. 865; Tevârîh-i Cezîre-i Girid, P., vr. 10a.
53 Tevârîh-i Cezîre-i Girid, P., vr. 12b; Târîh-i Naîmâ, III, s. 1038.
yürüyüşler ile kale duvarına daha da yaklaşmak ve top atışları ve lağımlarla gedikler açılması amaçlanmıştır.
13 Cemâziye’l-âhir 1055 (6 Ağustos 1645) muhasaranın kırk birinci günü 150 kantar barut konularak bir lağım açılarak kalede büyük bir gedik açılmıştır. Fakat kaleden açılan topçu ateşi nedeniyle zaman zaman çok kayıp verilmiş ve kaleye girilememiştir. Yusuf Paşa, verilen bu kayıplar nedeniyle ordunun moralinin bozulup muhasaradan vazgeçilmesini engellemek için beylerbeyi ve ocak ağalarına hılʻatlar giydirerek ve askerlere hediyeler dağıtarak ve zaman zaman da metrislere girerek askerlere moral vermeye çalışmıştır54. Muhasaranın elli ikinci günü 24 Cemâziye’l- âhir 1055 (17 Ağustos 1645)’te yapılan ikinci yürüyüşte Osmanlı askerleri kale burçlarını almışlardır. Fakat tabyalar alınamadığından dolayı buradan yapılan topçu ateşi nedeniyle geri çekilmişlerdir.
Yeni bir yürüyüş hazırlığında olan Osmanlı ordularına karşı kaleyi koruyamayacaklarını anlayan Venedik, kaleyi teslim etmeye karar verdi. 26 Cemâziye’l-âhir 1055 (19 Ağustos 1645)’te yapılan barış görüşmeleri neticesinde kaleden ayrılacak olanların can ve mallarına dokunulmayacak ve istedikleri yere gitmelerine müsaade edilecekti. Kalede kalanların da can ve mallarına dokunulmayacağına dair amannâmeler verilerek elli dört günlük bir muhasaranın sonunda kale 29 Cemâziye’l-âhir 1055 (22 Ağustos 1645)’te teslim
alındı55.
Hanya’nın fethedilmesinden sonra adet olduğu üzere Hanya’nın en büyük kilisesi olan Santa Nikola Kilisesi camiye çevrilerek Sultan İbrahim’e atfen Hünkâr Camii olarak adlandırılıp ilk Cuma namazı burada kılındı. Bunun yanında iki kilise daha camiye çevrilerek bunlardan birine Serdar Yusuf Paşa’nın, diğerine ise Vezir Musa Paşa’nın isimleri verildi. Fetihten sonra Yusuf Paşa, Hanya’da iki hamam yapılmasını emrettiği gibi kalenin yıkık yerlerinin ve su kemerlerin onarılmasına da başlandı. Bu tamiratta ada halkı da çalıştırıldı56. Hanya’nın fethi haberinin İstanbul’a

54 Tevârîh-i Cezîre-i Girid, P., vr. 13b; Kâtib Çelebi, Fezleke, II, s.870; Târîh-i Naîmâ, III, s. 1041.
55 Tevârîh-i Cezîre-i Girid,.P., vr. 20a-20b; Kâtib Çelebi, Fezleke, II, s.878-879; Târîh-i Naîmâ, III, s. 1048.
56 Hanya muhafızı olan paşaya ve Hanya kadısına gönderilen hükümde; Hanya Kalesi’nin tamirinde görevli kişiler ve bu işlerde kullanılacak malzemelerin teminiin gönderilen akçeden karşılanması istenmektedir. Ödenen ücretlerin ve gerekli kereste ve malzemenin deftere işlenerek gönderilmesi

ulaşmasıyla beraber padişah adaya çeşitli hılʻatlar ve hediyeler gönderdiği gibi memleketin her yerinde üç gün üç gece kutlama yapılması emrini verdi. Sadrazam Yusuf Paşa, muhasara sırasında boşalan sancak ve alaybeylerinin yerlerine atamalar yaparak eksiklikleri giderdi. Kendisi de İstanbul’a doğru yola çıkarak 6 Şevval 1055 (25 Kasım 1645)’te İstanbul’a geldi57.
1.3.5. Deli Hüseyin Paşa’nın Girit’e Atanması ve Faaliyetleri

Deli Hüseyin Paşa58, Budin Beylerbeyliği’nden sonra Mora Sancağı kendisine arpalık olarak verilerek ikinci vezirlik payesiyle Hanya muhafızlığına atandı. 15 Zilhicce 1055 (1 Şubat 1646)’te Anabolu üzerinden Hanya’ya ulaştı59. Hüseyin Paşa, Hanya muhafazası yanında çevredeki kalelerin alınması konusunda da çalışmalara başladı ve 22 Muharrem 1056 (10 Mart 1646)’da Kisamo Kalesi’ni aldı. Resmo kuşatması sırasında Serdar Sultanzâde Mehmed Paşa hastalanıp vefat etti. Bunun üzerine Hüseyin Paşa, Evâil-i Şaʻban 1056’da beratını alarak serdar oldu.
Hüseyin Paşa, adadaki diğer komutanlarla istişare ederek Suda’nın denizin açıklarında olmasından dolayı öncelikle Resmo’nun alınmasını kararlaştırdı. Muhasara edilen Resmo Kalesi, Venedik’in barış istemesi üzerine 7 Şevval 1056 (16

emredilmiştir. BOA, C.AS, 501/20935, 29 Z 1055 (15 Şubat 1646), Kalenin kısa sürede onarılmasıyla ilgili Tevârîh-i Cezîre-i Girid’de şu bilgiler yer almaktadır. “Fethin üçüncü günü hisâr meremmâtına tenbîh ve âğāz olunup herkes kale muhâsarasında ne yerden metrise girdi ise fermânı dahi öyle emr edip Murad Ağa feth olunan gediğe, Samsuncıbaşı lağım atılan duvara, Köstendil ve Tırhala askerleri Ali Ağa ile ebvâb-ı hisâra ve Amasya Beyi Ahmed Paşa Hanya’ya gelen su kemerlerine ta‘yîn olunup üstâd mî‘mâr ve neccârlar gedikler ve harâb olan yerleri tecdîd-i ihtimâm edip altmış günde bu maslahatı gāyete erdi”. Tevârîh-i Cezîre-i Girid, P., vr. 21b-22a.
57 Bu kutlamalarla ilgili Tevârîh-i Cezîre-i Girid’de şu bilgiler yer almaktadır. “Üç gün üç gece donanma fermân olunup her yere emirler gönderildi. İstanbul şehri tezyîn olup Haliç Galata kanâdil ve tayarât ile müzeyyen zevraklar ile memlu olup barutlardan maʻmûl kalʻalar ve toplar ve fişenkler ile müretteb atılıp azîm şenlikler olmuştur”. Tevârîh-i Cezîre-i Girid, P., vr. 22a-22b.
58 Bursa Yenişehir'de doğdu ve genç yaşta İstanbul'a gitti. Önce Eski Saray'da, ardından Topkapı Sarayı'nda eğitildi. Zülüflü baltacılar sınıfına girerek burada ağa dairesinde hizmet etti. Enderun'da bulunan pehlivanlar arasında adı geçen ve bedenen çok güçlü bir yapıya sahip olan Hüseyin Ağa, İran elçisinin kimsenin kuramayacağını iddia ettiği yayı kurunca IV. Murad'ın dikkatini çekti ve onun yakınları arasında yer aldı. Kendisine bu gücünden dolayı da Deli lakabı verilen Hüseyin Paşa, vezirlik rütbesiyle kaptan-ı deryalığa ve sadrazamlığa kadar yükselmiştir. Mücteba İlgürel, “Deli Hüseyin Paşa”, DİA, XIX, İstanbul 1999, s. 4.
59 Hüseyin Paşa’nın Hanya’ya ulaşması meşakkatli bir yolculuk sonrası olmuştur. Bunun için bakınız;
Târîh-i Naîmâ, III, s. 1058-1059.

Kasım 1646)’da teslim alındı60. Hüseyin Paşa, Resmo muhasarası sırasında engel teşkil eden Milepotema Kalesi’ni de aldı.
Kandiye muhasarası beklenen yardım61 gelmediğinden dolayı belirli bir süre için ertelendi. Bu dönemde Girit Adası’nın çevresinde yer alan Yerapetra ve Mirenbelo kaleleri de Osmanlı hâkimiyetine girdi. İstanbul’dan beklenen yardım Venedik’in Çanakkale boğazını kapamasından dolayı bir türlü gelemiyordu. Buna rağmen serdar ve komutanlar donanma ile yardım gelene kadar, Kandiye Kalesi’nin topla dövülmesi kararını verdiler. 6 Rebiʻü’l-ahir 1058 (30 Nisan 1648)’de iki balyemez ve altı kolonborna top ile kale dövülmeye başlandı. Venedik tabyaları kazılan lağımlarla etkisiz hale getirilip, kale duvarlarında küçük delikler açıldı. İstanbul’dan gelecek yardımların boğazdaki Venedik donanması nedeniyle sürekliliğin olmayışı, buna rağmen Venedik’in sürekli yardım alması nedeniyle istenilen başarı elde edilemediği gibi ordudaki huzursuzlukta giderek arttı62.


60 Resmo Kalesi leb-i deryâda ve iç kalesi bir yalın kaya üzerindedir. Dışarı kalesi tahminen Tophâne’den Südlüce mâbeyni kadardır. Ekseri hâneleri kârgîr binâ ve gayette şık ve ma‘mûr olup on bin bâbdan mütecâviz hâne, kırk elli kilise ve yüz elliden ziyâde mükellef ve münakkaş saray gibi Frenk evleri vardır. Hüseyin Paşa kışlamak için burasını seçip burada ki bir saray tamir edilerek burada oturdu. Buradaki kiliseler camiye çevrilerek biri Sultan İbrahim, birine de kendi adı verildi. Kâtib Çelebi, Fezleke, II, s. 911-912.
61 Boğazdan Venedik donanması geçilebildiği sürece Girit seferi için gerekli olan malzeme ve asker gönderilmeye çalışıldı. 1056-57 senesi Girit seferi Masraf Defteri kayıtlarına göre; Bu sefer için 5 bin Yeniçeri, Anadolu ve Rumeli’den toplam 10760 Yörük savaşa katılmıştır. Yeniçeri, Sipahi ve diğerlerine ödenen mevâcib miktarı olarak 29391085 Akçe gönderildi. 1000 bargir, 250 camus, 750 karasığır, 200000 kile hınta, 50000 kile Şair, 40000 kıyye Nemek, 27781 Kantar Peksimet, 250 tane Camus, 750 adet karasığır gönderildi. Eğriboz’dan 30 kadırga, Sakız’dan 5 Mavna, 22 kadırga, Akdeniz’deki gemi sahipleri 40 gemi, Ücretli tüccar gemilerinden 40 gemi, Cezâyir ve Tunus ve diğer yerlerden 18 çekdiri, 5 kıta zahîre gemisi ve zahîre taşımak için İstanbul’dan 20 Rençber gemisi gönderildi. Sefer için Budin, Temeşver, Bosna, Eğri, Kanije nüzül vergileri kullanılacaktır. BOA, KK.d.5642, Zilhicce 1057 (Aralık-Ocak 1647-1648), s. 1-11, Yine Girid seferi ihtiyaçlarını gidermek için Valide Sultan’ın İzdin’deki paşmaklık haslarından elde edilen buğdaydan Girit Seferi için zahîre tedariki için görevlendirilen Mustafa tarafından üç bin kile satın alınıp Girid’e gönderilmesi emredildi. BOA, M.D., No: 91, Hk. 453, İstanbul 2015, s. 253.
62 Girit seferi için gerekli olan peksimet ve zahîre ihtiyacını karşılamak amacıyla boğazdaki Venedik donanmasına yakalanmamak için ücretle gemi kiralama yoluna gidilmekteydi. Girit seferi için ferman olunan miri peksimetin Karaferye kazasına tabi olan Çitroz Nahiyesinde işlenen 1422 kile peksimedin Çitroz İskelesinden Sakız iskelesine götürmek için gemi kiralanmıştır. Kira ücreti ve diğer masraflar için 78600 akçe gemi Reisi Mehmed Ağa’ya ödenmiştir. BOA, AE.SMMD. IV 94/11086, 8 Receb 1061 (27 Haziran 1651); Sefer sırasında adaya geçiş Anabolu üzerinden gemilerle yapılmakta ve Anabolu halkı bu geçişi sağlamaktaydı. Bu geçiş sırasında zaman zaman sıkıntılar yaşanmıştır. Bunların birinde; Anabolu’dan Girit’e ferman gereğince beş kürekli kayık ile ulak götürmekteydi. Fakat bu ulaklar biz kayık ile geçmek itemiyoruz, çektiri veya fırkate istiyoruz diye kayıkçıları taciz etmişlerdir. BOA, A. DVNSMHM.d., 93/43, 29 Şevval 1069 (26 Temmuz 1659)

Remeli Beylerbeyi Mustafa Paşa’nın, serdarlık makamını elde etmek maksadıyla ordudaki huzursuzluğu kullanarak askeri kışkırtması63 Hüseyin Paşa’ya karşı bir isyan başlatmıştır. Surnazen Mustafa Paşa, yanına Sekbanbaşı Mahmud Ağa’yı da alarak Hüsyin Paşa’nın Venedik’le anlaştı gibi iddialar ile askerleri daha da kışkırtması ile 22 Receb 1059 (1 Ağustos 1649)’da Hüseyin Paşa’nın sarayı basıldı. Olayların büyümesi nedeniyle düşman karşısında zor durumda kalınacağını gören Surnazen Mustafa Paşa ve Sekbanbaşı Mahmud Ağa’nın girişimleriyle olaylar yatıştırıldı64. Olayların yatışması ve Suda muhasarasında olan askerlerin de katılımıyla tekrar Kandiye muhasarasına girişildi ise de yardımın gelmemesi nedeniyle istenilen sonuç alınamadı. Hüseyin Paşanın isteği doğrultusunda Kandiye yakınlarına yeni bir kale inşası kararı alındı65. Bu karar üzerine masrafı Girit malından karşılanmak üzere kalelerin yapına başlandı.
Hüseyin Paşa, adada Kandiye dışındaki diğer kaleleri alarak Osmanlı Devleti’ne kattı. Kandiye’yi alamasa da Hüseyin Paşa’nın asıl başarısı, İstanbul’dan beklenen yardımlar tam olarak gelmediği halde ve içeride bazılarının fitnesine ve şikâyetlerine rağmen ordunun güvenini kazanıp, eldeki imkânları çok iyi değerlendirip Venedik’in saldırılarını bertaraf edebilmesi ve kazanılan yerlerin korunabilmesidir66.



63 Mustafa Paşa Rumeli beylerbeyisi olup Girid’e vardıkda “eyâletim defterhânesi bana teslîm olunmak lâzımdır”. demesi üzerine Hüseyin Paşa‘nın “ben serdârım mahlûlât ve tevcîhât bana mufavvazdır. Senin alâkan nedir edebin ile otur” demesiyle aralarında husumet başlamıştır. Tevârîh-i Cezîre-i Girid, P., vr. 63b; Târîh-i Naîmâ, III, s. 1238.
64 Hüseyin Paşa, bu isyan sırasında askerlerin bir an önce adadan ayrılma isteklerini; Müslümânlar “bu âna dek çekilen zahmet ve meşekkat hebâ olur ve kabza-i teshîre giren memleketlerde kâfire verilip bu kadar cebehâne ve toplar nice olur” diyerek aralarında temsilci seçip durumlarını bizzat anlatmaları için İstanbul’a gönderdi. Hüseyin Paşa, kendisine Venedik ile anlaştı ithamında bulunan Surnazen Mustafa Paşa’ya; “bire Allah’dan hayâ etmezler ırz-ı devlet ve nâmus-ı vüzerânın hürmet ve ri‘âyetin bilmezler bu ettiğiniz bî-edeblik nedir ben pâdişâh-ı İslâmın vekîli ve vezîri ve cümlenizin serdârı ve müşîri değilmiyim benim cürmüm ve kusûrum nedir ki bu eziyyet ve hakârete müstahak oldum. Kâfire şâtır (casus) gönderdi demişsiniz tutulan şâtırı getirin göreyim”. diyerek cevap verdi Tevârîh-i Cezîre- i Girid, P., vr. 65a-66a, Târîh-i Naîmâ, III, s. 1240.
65 Fermân-ı hümâyûn üzerine yapılan müşavereden sonra biri Kastera denilen küçük kale yakınına, biri Kandiye’nin doğu tarafında Nazarta denilen yere ve bir diğeri de Kandiye karşısına top erişir bir yere yapılması kararlaştırıldı. Tevârîh-i Cezîre-i Girid, P., vr. 72b, Kâtib Çelebi, Fezleke, II, s. 1024-1025.
66 Hüseyin Paşa imkânsızlıklar içinde de olsa hiçbir zaman umutsuzluğa düşmemiştir ve her zaman bir çözüm üretmiştir. 1058 yılında cephanenin bitmesi üzerine Serdâr Hüseyin Paşa askerle beraber düşmana baskın verip düşmandan altı adet şayka topu, beş yüz tüfenk, yüz barut kesesi ve pek çok savaş malzemesi ele geçirerek belli bir süre yetecek malzeme ihtiyacını karşılamıştır. İsmail Hakkı Uzunçarşılı, Osmanlı Tarihi, III, Ankara 1988, s. 221.
Ma ida thelis na su ğo,oste va zis çe nase
Se hrisoprasina dendra,na thetis na kimase.

Sana ne dememi istersin,yaşayıp var olman için
Altın yeşili ağaçların altında,yatıp uyuman için

Kullanıcı avatarı
eyuphuseyin
Site Admin
Mesajlar: 6926
Kayıt: 05 Haz 2019, 22:41
Konum: İstanbul
Teşekkür etti: 1098 kez
Teşekkür edildi: 27 kez
İletişim:

Re: YENİÇERİ KÂTİBİ HASAN EFENDİ’NİN TEVÂRÎH-İ CEZÎRE-İ GİRİD ADLI ESERİ: TAHLİL VE METİN

Mesaj gönderen eyuphuseyin » 17 Haz 2019, 10:07

1.3.6. Girit Fethinin Uzama Sebepleri

Girit Adası’nın fetih sürecinde Hanya’nın ve çevresindeki pek çok yerin alınıp Kandiye muhasarasının uzaması ve adanın tamamının fethinin yaklaşık çeyrek asır sürmesi mutlaka incelenmelidir. Fethi geciktiren sebeplere baktığımız zaman bunların başında kara ordusu bakımından üstün olan Osmanlı’nın deniz gücü bakımından üstünlüğü Venedik’e vermesidir. Venedik’in denizci bir millet olması, deniz stratejisindeki ileri görüşlülüğü ve Avrupalı devletlerin gönderdiği yardımlarla denizlerde daha da üstün duruma gelmesidir.
Venedik, Osmanlı Devleti’nin Girit muhasarasını başarısız kılmanın yolunun denizdeki başarıdan geçtiğini görüp bu doğrultuda strateji belirledi. Bu stratejiyi Morosini ailesine mensup olan Tommaso yaptı. Venedik Senatosu tarafından onaylanan bu plana göre: Osmanlı donanması Cezâyir, Tunus ve Trablus donanmaları ile buluşmadan Çanakkale Boğazı’ndan çıktığı anda Venedik donanması tarafından önleri kesilecektir. Böylece Osmanlı donamasının bir hat üzerinde gitmesi zorlanacağından dolayı yarım ay şeklindeki savaş düzeni alması engellenecekti. Bu durumda da Venedik donanması Osmanlı donanmasını iki yandan kuşatıp top ateşine tutabilecekti67. Böylelikle Girit Savaşının donanma muharebeleri, Girit’te değil de Boğaz’da olacaktı.
Boğazları kapatan Venedik, Osmanlı donanmasını buradan geçirmeme konusunda büyük ölçüde başarılı oldu. Bozcaada ve Limni, Venedik tarafından işgal edildiğinden dolayı Boğaz, Venedik ablukası altına alındı. Çanakkale Boğazı
önlerinde bulunan Venedik donanmasını uzaklaştırmak için görevlendirilen Kenan
Paşa, ağır bir yenilgiye uğradı, Osmanlı donanması önemli ölçüde tahrip edildi. Bazı kaynaklarda bu olay ikinci bir İnebahtı hezimeti olarak nitelendirilmektedir68. Venedik ablukasını geçmede zorlanan Osmanlı donanması, adaya asker ve malzeme sevk


Hüseyin Paşa ile ilgili zaman zaman şikâyetler de gitmekteydi. Bu şikâyetlerden biri; ellerinde erzak verilmesine dair emir yok iken, Hüseyin Paşa’nın adı kullanılarak bazı kimselerin yiyecek, menzil atı ve klavuz verin diye Gördös Kalesi ve buraya bağlı köy halkına baskı yapıldığı ile ilgilidir. BOA, A. DVNSMHM.d., 90/286, 15 Cemâziye’l-âhir 1056 (29 Temmuz 1646)
67 Eickhoff, “Denizcilik Tarihinde Kandiye Muharebesi, s. 153.
68 Nejat Göyünç, “Kenan Paşa”, DİA, XXV, İstanbul 2002, s. 254.

edemediği gibi İstanbul’da da yiyecek sıkıntısı yaşandı69. Osmanlı Devleti bu yüzden özellikle Kandiye muhasarası esnasında zor anlar yaşadı70. Adaya yeterli asker ve malzeme bulma ve sevk etmede zorlanılmasa idi belki de Kandiye Kalesi Hüseyin Paşa’nın yaptığı muhasaralarda alınacaktı. Böylece Girit seferi de bu kadar uzamayacaktı.
Seferi geciktiren önemli bir diğer sebep ise İstanbul’daki otorite boşluğu ve uzun süren savaşlar dolayısıyla çekilen ekonomik sıkıntılar nedeniyle Girit’e yeterince önem verilememesidir. Girit muhasarasında olan askerlerin yerlerine yenileri gönderilemediğinden askerler arasında huzursuzluk çıkmaktaydı71. Erdel Seferi ve bunun yanında Anadolu’da Abaza Hasan Paşa İsyanı meydana geldiğinden Girit Seferi’ne gerekli önem verilemedi72. İstanbul’daki bu sıkıntılar Köprülü Mehmed Paşa’nın sadrazam olmasına kadar sürdü. Köprülü Mehmed Paşa, gerek Vâlide Turhan
Sultan’a gerek Padişah IV. Mehmed’e bazı şartlar ileri sürüp bunların kabul edilmesi
ile tam yetkileri alarak sadrazam olmuştur. Bu dönemde Abaza Hasan Paşa İsyanının bastırılması, Bozcaada ve Limni’nin geri alınması ve Erdel meselesinin de halledilmesiyle Osmanlı, yeniden Girit’le ilgilenilmeye başladı73.





69 Nuri Adıyeke, “Girit Seferi’ne Konulan Nokta: Kandiye’nin Fethi ve Psikolojik Sonuçları”, XIII. Türk Tarih
Kongresi, III-I, Ankara 2002, s. 154.
70 Serdar Hüseyin Paşa’nın asker ve mühimmat isteklerini yerine getirmek maksadıyla 18 Rabülahir 1059 (1Mayıs 1649)’da İstanbul’dan yola çıkan Kaptan Voynuk Ahmed Paşa, Kara Foça’da baskına uğrayarak büyük zayiat verdi. Bunun yanın da 5 Cemâziye’l-evvel 1060 (6 Mayıs 1650)’da Girit’e yardım götürmek için hareket eden donanma Çanakkale boğazını geçemedi. Kışı boğazda geçiren bu donanmanın peksimet ihtiyacı Selanik’ten on beş bin kantar peksimet gönderilerek karşılanmıştır. BOA. İE.BH. 3/300, 29 Zilhicce 1060 (23 Aralık 1650). Kaptan-ı Derya Âmmarzâde 1058’de Venedik donanmasını yarıp boğazdan çıkamaması üzerine görevinden azledilerek katli emr olundu. Kâtib Çelebi, Fezleke, II, s. 982-983.
71 Girit’e asker bulunamıyor veya gönderilemiyordu. Yeniçerilerin Girit’e gönderilebilmesi için onlara büyük ayrıcalıklar tanınmaktaydı. Girit’e gidip üç sene muhâsarada kalmak şartıyla 1 Muharrem 1062 (14 Aralık 1651)’de ocak kanunlarına aykırı olmasına rağmen ellişer akçe yevmiye ile deftere yazılarak iki bin sipahi askeri gönderilebildi. Bu durum Girit’e asker bulmada zorlanıldığını ve bulabilmek için yeniçeri ocağı kanunların da çiğnendiğini göstermektedir. Tevârîh-i Cezîre-i Girid, P., vr. 79a.
72 Kâtib Çelebi, önemli seferlerin bizzat padişah tarafından yönetilmesi gerektiğini padişahın katılmadığı bu tür seferlerde sonuç almanın imkânsız olduğunu belirtmektedir. Girit seferin uzamasına da padişahın sefere katılmamasına ve ilgisizliğe bağlamaktadır. Kâtib Çelebi, Tuhfetü’l-Kibar Fi Esfari’l-Bihar, Yay. İdris Bostan, Ankara 2007, s. 35.
73 Mücteba ilgürel, “Köprülü Mehmed Paşa”, DİA, XXVI, s. 258-259.

1.1.7. Fazıl Ahmed Paşa’nın Sadrazamlığı ve Kandiye’nin Fethi
Avusturya ve Erdel meselelerini istedikleri şekilde halleden Osmanlı Devleti, çok uzayan ve devlete maddi ve manevi kayıplar yaşatan Girit savaşına kesin bir çözüm getirmek amacıyla bu zamana kadar serdarlarla74 idare edilen Girit seferinin bizzat sadrazam tarafından idare edilmesi kararı alındı ve bu doğrultuda Sadrazam Fazıl Ahmet Paşa görevlendirildi. Sadrazam, sefer için bütün hazırlıkları tamamlandıktan sonra 12 Ramazan 1076 (18 Mart 1666)’da hareket ederek karadan Termiş’e oradan da gemilerle 5 Cemâziye’l-evvel 1077 (1 Kasım 1666)’de Hanya Limanı’na vardı75.
Fazıl Ahmet Paşa, adaya vardıktan sonra baharda yapılacak muhasara için incelemelerde bulunmak üzere 27 Cemâziye’l-âhir 1077 (15 Aralık 1666)’de Kandiye’ye gitti. Burada ordu ileri gelenleriyle görüşüp76 onlardan muhasara hakkındaki görüşlerini dinleyip Cuhud Tabyası ve Ak Tabya bölgelerini gezdikten


74 25 yıl süren Girit Seferi sırasında on serdar görev yapmıştır. Bunlar; Yusuf Paşa 4 Ra. 1055 (30 Mart 1645)
Siyavus Paşa Evâhir-i L. 1055 (9-18 Ocak 1645)
S. Mehmed Paşa Evâil-i Z. 1055 (18-27 Ocak 1646) Deli Hüseyin Paşa B. 1056 (Ağustos-Eylül 1646) Siyavus Paşa 9 R. 1066 (5 Şubat
1656)
Deli Hüseyin Paşa 8 Ca. 1066 (5 Mart 1656)
Kör Hüseyin Paşa 20 B. 1068 (23 Mart 1658)
Tavukçu Mustafa Paşa 11 B. 1069 (4 Nisan 1659)
Ankebut Ahmed Paşa 3 B. 1071 (4 Mart 1661)
Fazıl Ahmed Paş 5 Ca. 1077 (3 Kasım 1666 )
Gülsoy, Girit’in Fethi ve Osmanlı İdaresinin kurulması, s. 76.
75 Sadrazam Fazıl Ahmed Paşa Hanya’ya vardığında tören ile karşılandı. Burada ordu ileri gelenleri, iş erleri ve pek çok kişi yer almakta idi. Burada toplanan kalabalık hep bir ağızdan “devletlü vezîr hoş geldin sefâ geldin yirmi dört seneden beri bizler bu cezîrede yetîm kaldık” diyerek gözyaşları dökmüşlerdir. Tevârîh-i Cezîre-i Girid, P., vr. 91b-93a.
76 Bu görüşme sırasında Kandiye Kalesi muhâsarasında iki defa bulunan Kara Mustafa paşa, Rumeli Beylerbeyi Pehlivan Mehmed Paşa ve daha önce adada Serdarlık görevinde bulunan Freng Ahmed Paşa yer aldı. Abdulkadir Sıddık Yücel, Mühürdâr Hasan Ağa Cevâhirü’t-Tevârih, Erciyes Üniversitesi Soyal Bilimler Enstitüsü Yayımlanmamış Doktora Tezi, s. 327.



sonra tekrar Hanya’ya döndü77.

Baharın gelmesiyle beraber muhasara hazırlıkları tamamlandı. Sadrazam, Kandiye karşısına İnadiye Kalesi yakınlarına kurulan ordugâhta ordu komutanlarını toplayarak muhasara stratejisini belirledi. Buna göre Kandiye Kalesi, Vire Tabyası, Yahudi Tabyası, Domuz Damı tarafından muhasara edilecek ve Ak Tabya tarafına da top yerleştirilerek kale dövülecekti. Kandiye muhasarası 4 Zilhicce 1077 (28 Mayıs 1667)’de başladı.
Lağım savaşlarıyla şöhret bulan Kandiye muhasarası sırasında Venedikliler, Kandiye’yi savunabilmek için kalenin etrafında ileriye doğru üçer kat üst üste lağımlar kazdılar. Osmanlı ordusunun metrisleri ileri sürmesiyle birlikte Venedik, bu lağımları ateşe vererek Osmanlı ordusuna büyük kayıplar verdirdi. Fazıl Ahmed Paşa, bu kayıpları önlemek için her üç kolda da ikişer tabaka olmak üzere üçer lağım kazdırarak Venedik lağımlarının bulunmasını emretti. Venedik lağımlarının bulunup iptal edilmesinden sonra metrisler yürütüldü. Kandiye muhasarası tamamen bir lağım savaşı olarak devam etmekteydi. İlk muhasarada iki taraftan 600’den fazla lağıma ateş verildi. Bu mücadelelerde çoğu lağımcı ve lağım döşeme işinde çalışan beldarlar olmak üzere 8000’den fazla Osmanlı askeri şehit oldu. Fazıl Ahmed Paşa, muhasaraya kış mevsimi dolayısıyla ara vererek orduya kışlama emri verdi. Aynı zamanda Sadrazam, İstanbul’dan da bahar döneminde yapılacak muhasarada kullanılmak için beldar, lağımcı ve mühimmat takviyesi talep etti78.
İkinci muhasara başlamadan önce adaya asker, zahire, cephane ve mühimmat gönderilerek eksikler bir ölçüde giderildi79. Bunun yanında Venedik’ten kalan toplar tamir edildi ve İnadiye Kalesi’ndeki tophanede on bir balyemez top döküldü. Bununla birlikte muhasara sırasında Venedik’in Kandiye’ye yapacağı yardımı engellemek maksadıyla Kandiye Limanı giriş ve çıkışı kontrol edilmeye çalışıldı. Bu maksat


77 Tevârîh-i Cezîre-i Girid, P., vr. 93b.
78 Gülsoy, Girit’in Fethi ve Osmanlı İdaresinin kurulması, s. 135-139, Nazire Karaçay Türkal, Silahtar Fındıklılı Mehmed Ağa Zeyl-i Fezleke, M.Ü. Doktora Tezi, s. 477-478.
79 Bu dönemde adaya gönderilen askerlerin peksimed ve zahire paraların bir kısmı Bursa İzmir ve İstanbul Mizân-ı Harir mukataası 1077-1078 senesi malından karşılandı ve 396000 akçe kullanıldı. 18 Za 1079 (19 Nisan 1669)



doğrultusunda hem Güllük tarafı hem de batı tarafına tabyalar yapılarak toplar yerleştirildi80.
Kandiye’ye ikinci muhasara 20 Muharrem 1079 (30 Haziran 1668)’da ordunun metrislere girmesi ile başladı. Küllük tarafındaki metrislerin kumluk olması burada lağım olma ihtimalini azalttı ve kale hendeklerinin başına kadar kolaylıkla varıldı. Venedik’in kum içerisinde sandıkları birbirine çatarak da lağım oluşturduğu öğrenilmesiyle lağım işletilerek hareket edilmeye başlandı. Rumeli sipahileri, Kızıl Tabya tarafında da metrisleri tabya duvarlarına kadar ilerlettiler. Burada da tabyanın içi boş olduğundan dolayı kazma sesini duyan Venedikliler, lağımları el humbarası ve top atışlarıyla etkisiz hale getirdi. Bunun üzerine lağımların temelden değil de temelin üç kulaç üstünden yürütülmesi kararlaştırıldı81.
Kandiye muhasarasının her geçen gün uzaması Venedik’in işini zorlaştırmaktaydı. Bundan dolayı Kandiye Genarali Morosini çeşitli savaş hilelerine başvurma yoluna gitmiştir. Bu hilelerden biri de, kaleye günde 10-15 şayka yanaştırarak sanki Venedik’ten yardım geldi görüntüsü oluşturarak Osmanlı Devleti ile bir barış yapmanın yollarını aramaktı. Oysa Venedik’ten yardım gelmemekte ve her geçen gün adada barut, mühimmat ve yiyecek sıkıntısı artmaktaydı82.
Venedik, bu muhasaradan kurtulmak için Avrupalı devletler ve Papalık nezdinde de yardım taleplerinde bulunmuştur. Fransa kralına yazılan mektupta: “yardım gönderilirse Kandiye Kalesi’nin kendilerine verileceğini” belirtilmektedir. Bu mektupta eğer yardım gönderilmeyecek olursa Fransız gemilerinin Akdeniz’de dolaşamayacağı da söylenmektedir. Bu yardım talepleri üzerine Fransa’dan 12 bin asker ve 70 parça kalyon, Papalık, Malta ve diğer devletlerden de yardımlar yola
çıktı83. Bu yardım maksadıyla Fransız gemileri 20 Muharrem 1080 (20 Haziran


80 Adadaki ihtiyacı gidermek için iki bin kantar barut ve iki bin gülle, iki bin kebîr humbara ve bin nefer silahdar serdengeçtisi ve bin nefer lağımcı Selanik Limanı’ndan adaya sevk edildi. Türkal, Silahtar Fındıklılı Mehmed Ağa Zeyl-i Fezleke, s. 504.
81 Türkal, Silahtar Fındıklılı Mehmed Ağa Zeyl-i Fezleke, s. 506-507.
82 Venedik barut yardımı karşılığında üç adasını Fransa’ya verdi söylentileri yaygınlaştı. Türkal,
Silahtar Fındıklılı Mehmed Ağa Zeyl-i Fezleke, s. 521.
83 Girit Seferi sırasında özellikle de Kandiye Muhâsarası sırasında Venedik’in Papalık nezdinde Avrupa’dan pek çok kez yardım talepleri oldu. Bu yardım talepleri çoğu zaman boş çevrilmiş veya beklentinin altında olmuştur. Dönem dönemde Papalık öncülüğünde ve Fransa’nın idaresinde yardımlar



1669)’de Hanya önlerine geldi. Osmanlı Devleti’nin, gelen Fransız yardımlarına karşı tedbir alması üzerine Fransız askerleri istediği başarıyı sağlayamayarak 29 Rebiʻü’l-evvel 1080 (27 Ağustos 1669)’de adadan ayrıldı84.
Fransız askerlerinin85 adadan ayrılmasından sonra Osmanlı Devleti bütün gücüyle kaleye saldırmaya başladı. Bu çerçevede yeni lağımlar açılması kararı alınarak kaleyi on üç farklı yerden lağım yürütüldü. Venedik, gelen dış yardımlarla istediği sonucu alamadığı için barış istemekten başka çaresi kalmadı. Bunun üzerine 1 Rebiʻü’l-ahir 1080 (29 Ağustos 1669)’de Sadrazam ile görüşmek için iki elçi gönderdi. Gelen elçilerin kaleye teslim etmeye yetkili olmadıkları anlaşılınca sadrazam bunları kabul etmeyerek geri gönderdi86. Geri dönen elçiler iki saat sonra tekrar gelerek kalenin teslimi için görüşmelere başlayacaklarını bildirdiler.
Bu görüşmeler iki taraf arasında 4 Rebiʻü’l-ahir 1080 (1 Eylül 1669)’de Atlı Tabya bölgesinde yapıldı. Görüşmelere sadrazam adına, Halep Vâlisi İbrahim Paşa, Kul Kethüdâsı Zülfikâr Ağa ve Küçük Tezkireci Karakulak Ahmed Paşa ve Divân-ı Hümâyûn Tercümanı Panayot katıldı87. İki devlet arasında 9 Rebiʻü’l-ahir 1080 (6 Eylül 1669)’de on yedi maddelik bir barış anlaşması imzalandı.

Girit’e ulaştırılmıştır. Avrupa tarafından ulaştırılan bu yardımlarla ilgili geniş bilgi için bkz. Nuri Adıyeke, “Girit Savaşları ve Birleşik Hristiyan Orduları”, Türkler, IX, Ankara 2002, s. 1352-1364.
84 Fransa, Malta, Düka, Algornas, Luka ve Venedik gemileri dahi bütün donanması tahmînen üç yüz kıtʻa sefâʻin kalyon ve çekdirmeleri Kandiye önlerinde göründü. Gelen bu yardımlar Kandiye’deki Venedikliler tarafından sevinçle karşılmış ve şenlikler yapmışlardır. Hikâyet-i Azîmet-i Sefer-i Kandiye, İzmir Milli Kütüphanesi No: 24/510, vr. 51a; Tevârîh-i Cezîre-i Girid, P., vr. 114b-116a; Türkal, Silahtar Fındıklılı Mehmed Ağa Zeyl-i Fezleke, s. 521-535.
85 Fransız askerleri komutanı çekilirken Venedik Generaline söylediği şu sözlerden Venedik’in Osmanlı karşısında kaleyi koruyamayacağı anlaşılmaktadır. “Âl-i Osman askeri bizim bu kadar cumhûrumuzu bozup ve karşı durup ve bunca âteşlerimize göğüs gerip bî-pervâ cevâb verip ve taşra hûlayan askerimizi kırdı. Ve donanma gemilerimizi bunca sakatlık edip ve dahi paturnamızı ve bir iki gemilerimizi gark ve ihrâk-bi’n-nâr eyledi. Maʻlûm oldu ki ziz bu Osmanlı askerine cevâb verip kalʻa yı kurtaramazsınız husûsân Osmanlı Kızıltabya tarafından gedik açtı. Bir gün içerü hûlar sizi bütün kılıçtan geçirip evlâd u iyâllerinizi bütün esîr ve giriftâr eder ve hem sulhden dahi mahrûm olursuz. Hemân çâresi kalʻayı verip sulh olasız” Hikâyet-i Azîmet-i Sefer-i Kandiye, vr. 65b; Tevârîh-i Cezîre-i Girid, P., vr. 122b.
86 Sadrazamın, kalenin teslimi dışında başka bir şartı kabul etmediğini ve gelenin geri gönderilmesi gerektiğini şu ifadesinden anlamaktayız. “bu gelen kayık Ceneral tarafındanmıdır su’âl edesin. Niçün gelmiştir eğer kalʻa ahvâli içün geldik derler ise ne güzel kağıdların alıp cevâbları nedir göresin ve eğer bir gayri yüzden haber verirler ise iʻtibâr etmeyip geri yollayasın”. Hikâyet-i Azîmet-i Sefer-i Kandiye, vr. 70a, Tevârîh-i Cezîre-i Girid, P., vr. 119a.
87 BOA., AE.SMMD. IV 106/12347, 23 Safer 1080 (23 Temmuz 1669); Hikâyet-i Azîmet-i Sefer-i Kandiye, vr. 61a; Tevârîh-i Cezîre-i Girid, P., vr. 119b-120b.



Buna göre: Kandiye Kalesi bütün mühimmat ve cephanesiyle teslim olunacaktır. Suda, İsperlanka ve Granbusa Venedik’te kalacak ve iki tarafın esirleri serbest bırakılacaktır. Kandiye Kalesi’nden gitmek isteyen herkesin gitmesine izin verilecektir. Kilisenin mal ve eşyalarının ve halkın şahsi eşyalarının taşınması için on iki günlük süre verilecektir. Bu süre zarfında Osmanlı askeri kaleye girmeyecek ve iki tarafın askerleri oldukları yerde kalacaklardır. Kale aman ile teslim olduğundan dolayı kaledeki 304 toptan dördü Venedik’e verilecektir. İki taraf arasında barışı sağlamak için güvenilir kişiler tayin olunacaktır.88.
Anlaşmayı her iki tarafın kabulünden sonra kaleye beyaz bayrak dikilmiştir. Kalenin Venedikliler tarafından boşaltılması sağlandıktan sonra üç Venedikli tarafından kalenin anahtarları 2 Cemâziye’l-evvel 1080 (28 Eylül 1669)’de Fazıl Ahmed Paşa’ya sunuldu89. Kandiye’nin alınmasıyla muhasarası çeyrek asır devam eden Girit tamamen Osmanlı hâkimiyetine girdi90. Kalenin teslim alınmasından sonra Fazıl Ahmed Paşa, kalenin fethini bildiren telhisi 7 Cemâziye’l-evvel 1080 (3 Ekim 1669)’de padişaha gönderdi91. Padişah, Kandiye’nin fetih haberini aldıktan sonra fetihten duyduğu memnuniyeti anlatan hatt-ı hümayun ile birlikte sadrazam ve diğer komutanlara da çeşitli hediyeler gönderdi92.
Kandiye’nin fethedilmesinden sonra şehirdeki kiliselerin en büyüğü IV. Mehmed, diğerleri Sultan İbrahim, Valide Turhan Sultan, Sadrazam Fazıl Ahmed Paşa

88 Anlaşma maddeleri için bkz. Hikâyet-i Azîmet-i Sefer-i Kandiye, vr. 62b; Tevârîh-i Cezîre-i Girid, P., vr. 120b-121a; Muahedât Mecmuası, II, Ankara 2008, s. 141-145.
89 Kalenin anahtarlarını getiren Venedikliler Sadrazam’a,“devletlü vezîr bunun takdîrde sâʻati bugün imiş hak taʻâlâ hazretleri pâdişâhınıza ve sen ve cümle askerinize Kandiye kalʻasın mübârek eylesin” dediler. Sadrazamda gelenlere serâser hılʻatler giydirip ve şapkaların aldığı kadar altın ile doldurup onlar ile gelen beş Venedikli askere de birer kaftân ile ikişer yüz altın verdi. Kalenin anahtarlarını getiren Venedikliler, iyi donanmış atlara bindirilip şenlikler ve alaylar ile gönderildiler. Hikâyet-i Azîmet-i Sefer-i Kandiye, vr. 71b, Tevârîh-i Cezîre-i Girid, P., vr. 124a.
90 Kandiye muhasarası sırasında 1115 paşa, 25639 Yeniçeri, 7796 yeniçeri beyleri, 27645 timâr erbabı,
4963 serdengeçti, 4962 cebeci, 2296 topçu, 29965 lağımcı şehit olmuştur. Bu rakamlarda kaynaklarda farklılıklar bulunmaktadır. Kandiye Kalesi’nden alınan malzeme listesi ve şehit sayılarıyla ilgili bkz. Evliya Çelebi, Seyahatnâme, VIII. Kitap, Yay. Haz. Seyid Ali Kahraman-Yücel Dağlı, İstanbul 2003,
s. 196-198; Hikâyet-i Azîmet-i Sefer-i Kandiye, vr. 86b-87b;
Tevârîh-i Cezîre-i Girid, vr. 134b-135a;
Târîh-i Mu’teber, İ.Ü. Nadir Eserler Kütüp., Ty. No: 6062, vr. 86b-87a.
91 Padişaha gönderilen telhis metni için bkz. Hikâyet-i Azîmet-i Sefer-i Kandiye, vr. 68a-68b, Tevârîh-i Cezîre-i Girid, P., vr. 125a-126a
92 Padişah’ın hatt-ı hümayunu için bkz. Hikâyet-i Azîmet-i Sefer-i Kandiye, vr. 72a-72b; Tevârîh-i Cezîre-i Girid, P., vr. 126b.



ve diğer komutanlar adına camiye çevrildi. Aynı zamanda Fazıl Ahmed Paşa, fetih dolayısıyla Kandiye Kalesi’ne de bir cami yaptırdı93. Fethin ilk Cuma günü Sadrazam bir teşekkür konuşması yapmış ve ilk cuma namazını da Hünkâr Camiinde kılmıştır94. O kışı Kandiye’de geçiren Fazıl Ahmed Paşa, kale duvarlarını tamir ettirerek adanın imar ve iskân işlerini tamamlatmıştır. Fetihten sonra tutulan tahrir kayıtlarından anlaşıldığına göre Kandiye şu yapılardan oluşmaktadır: elli altı mahallede 1051 ev 313 dükkân, 66 manastır, 5 adet kilise 37 mahzen, 12 cami, 10 bahçe, 10 sekiz bostan, dört kışla, 4 cephanelik, 7 değirmen, iki karakol, birer hapishane, debbağhane ve ambar binası bulunuyordu. Kandiye’nin en büyük mahalleleri sırasıyla Hristo İskuludi, Evdime Terya, Kera Ispata Polyotisa ve Hristo Kefale mahalleleridir95.
Osmanlı hâkimiyeti altına giren Girit Adası, merkezi Kandiye olmak üzere imtiyazlı bir eyalet haline getirilerek beylerbeyliğine de Ankebut Ahmed Paşa atanmıştır. Adanın tekrar tahririnin tutulması için yeniçeri ocağı kâtiplerinden Defterzâde Mehmed Efendi görevlendirilmiştir. Yapılan bu tahrire göre Girit, Kandiye, Hanya, Resmo ve İstiye olmak üzere dört sancağa ayrıldı. İlk iki sancağa gönderilen muhafızlar vezirlik rütbesini haiz olmakla birlikte bazen Hanya mutasarrıflığına mirimiranlar ve Resmo’ya da vezirler tayin edilmiştir96.






93 Kiliseden camiye dönüştürülen bu camilerin özellikleri ile geniş bilgi için bkz. Seyahatnâme, VIII. Kitap, s. 210-211.
Kandiye’nin fethinden sonra Fazıl Ahmed Paşa, Kandiye Kalesi’nde bir cami yaptırdı. Ahmed Paşa’nın yaptırdığı bu cami için bazı yerler vakfedildi. Vakfedilen bu yerler, Kandiye sancağında Menekoça Nahiyesinde Ayavarvara, Ayatom ve Resmo sancağında Milapotama Nahiyesinde Makartes isimli köyleridir. Bu vakfedilen yerlerin gelirleri yapılan bu caminin görevli maaşları, tamir ve diğer masrafları için kullanılacaktır. BOA, C.EV, 151/7533, 29 Rebiʻü’l-ahir 1081 (13 Kasım 1670)
94 Sadrazam bu yaptığı konuşmada; “Ey hâzır-ı meclis olan ihvânlar elhamdülillâhi teʻâlâ çekilen derd ve meşakkatler zâil olmayıp hak tebâreke ve teʻâlâ hazretleri lütf ü kerem ve ihsân ü inâyetiyle dilhâhımız üzere maksad-ı merâmımızı atâ ve ihsân eyledi. Lillâhi’l-hamd ve’ş-şükr hazâ min-fazli rabbi ve lâkin bi-hasebi’l-iktizâ elbette tertîb-i nizâm içün nice defʻa hâtırınızı hedm ettim. Karındaşlar cümlenizden ricâ ve niyâzım budur ki derûn-ı sâf ile maʻzûr görüp helâl edesiz. . İtâʻat-i ulü’l-emr ile dünya ve âhiret devletine nâil olup berhûdâr olasız. Kudretlü pâdişâhımın nân ü nemeki size helâl olsun…” demiştir. Hikâyet-i Azîmet-i Sefer-i Kandiye, vr. 73a-73b, Tevârîh-i Cezîre-i Girid, P., vr. 126a-126b.
95 Ersin Gülsoy, “Kandiye”, DİA, XXIV, s. 304.
96 Tukin, “Girit”, s. 87.
Ma ida thelis na su ğo,oste va zis çe nase
Se hrisoprasina dendra,na thetis na kimase.

Sana ne dememi istersin,yaşayıp var olman için
Altın yeşili ağaçların altında,yatıp uyuman için

Kullanıcı avatarı
eyuphuseyin
Site Admin
Mesajlar: 6926
Kayıt: 05 Haz 2019, 22:41
Konum: İstanbul
Teşekkür etti: 1098 kez
Teşekkür edildi: 27 kez
İletişim:

Re: YENİÇERİ KÂTİBİ HASAN EFENDİ’NİN TEVÂRÎH-İ CEZÎRE-İ GİRİD ADLI ESERİ: TAHLİL VE METİN

Mesaj gönderen eyuphuseyin » 17 Haz 2019, 10:11

2. GİRİT’İN FETHİYLE İLGİLİ BAZI ESERLER VE ARŞİV BELGELERİNE GÖRE GİRİT SEFERİ

2.1. Girit’in Fethiyle İlgili Eseler

Yaklaşık çeyrek asır süren Girit’in fethi Osmanlı tarihinde önemli bir yer tutmaktadır. Bilhassa Kandiye’nin fethiyle ilgili pek çok eser kaleme alınmıştır. Bizim çalışmamızı oluşturan Hasan Efendi’nin kaleme aldığı “Tevârîh-i cezîre-i Girid” isimli eser, bunlardan birisidir. Bu eserlerin çoğu sefere bizzat katılan kişilerin kaleme aldığı gazâvatnâmelerdir97.
Girit’in fethiyle ilgili eserlerin çoğunluğunu uzun yıllar süren Kandiye’nin fethi ve bu fethi gerçekleştiren Sadrazam Fazıl Ahmed Paşa’nın mücadelelerini anlatan eserler oluşturmaktadır. Girit fethiyle ilgili yazılan bu eserler konu itibariyle birbirlerine benzeseler de her kaynağın Girit tarihinde ayrı bir yeri ve önemi vardır.
Târîh-i Girid; Hanyalı Nuri’nin Girit’in fethinden bahseden eseridir. Bu eserin başında müellifin hal tercümesi vardır. Eserin son kısmında da Kandiye ve Hanya muhafızları yer almaktadır98. Kandiye muhâfızları, “Fethinden beri Kandiye kalʻası muhafızı olan vazir-i aʻzam hazretlerinin ismi şerifi başlığıyla” “Târîh-i Ikrıtiş” (Girid) isimli eserde de
yer almaktadır99.
Fütühat-ı Hanya; 1055 (1645) Girit fethinde Hanya Kalesi’nin alınmasından bahseden müellifi belli olmayan bir eserdir100. Bu eser ile çalışmamızın esasını teşkil eden “Tevârîh-i Cezîre-i Girid” adlı eser arasında Hanya’nın fethinin anlatıldığı ilk kısımda benzerlikler bulunmaktadır.
Girid Seferi; 1055 (1645) Kaptan-ı derya Yusuf Paşa’nın Girit seferini hikâye eden müellifi belli olmayan bir eserdir101.

97 Gazavatnâme özellikle Osmanlıların hıristiyan devletlere karşı yaptıkları savaşları anlatan eserlerin genel adıdır. Mustafa Erkan, “Gazavatnâme”, DİA, XII, İstanbul 1996, s. 440.
98 Agah Sırrı Levend, Gazavât-nâmeler, Ankara 2000, s. 125.
99 Târîh-i Ikrıtiş (Girid), İ.Ü., Nadir Eserler Kütüphânesi, Ty. No. 2356, vr. 349.
100 Fütûhât-ı Hanya, Hafız Ahmed Paşa (Köprülü Ktb.) No. 337/4.
101 Levend, Gazavât-nâmeler, s. 114-15.

Girid Seferi; 1055 (1645)’de açılan Girit seferini ve 1065 (1655) yılına kadar Çanakkale’deki deniz savaşlarını anlatan eserin müellifi belli değildir. Bu eseri Agâh Sırrı Levend, Gazavat-nâmeler adlı eserinde Kâtip Çelebi’ye ait olduğunu iddia etmektedir102. Eserin giriş kısmı Girid Fethi Tarihi adlı esere benzemektedir.
Girid Fethi Tarihi; Girit seferinden bahseden bu eserin de müellifi belli değildir103. Giriş kısmı Kâtip Çelebi’ye atfedilen Girid Seferi adlı esere benzemektedir. TTK Kütüphanesi Yazmaları No: 3605’te kayıtlı olan eserde104, kaynaklardaki ifadelerin çoğu zaman aynen aktarılmıştır. Yaptığı alıntılarda fazlasıyla yazım hatası yapmış olması müellifin devlet kademesinde yer alan bir kalem erbabı olmadığı izlenimi vermektedir. Satır aralarında yapılan ekler ve bazı cümlelerin üstünün çizilmiş olması eserin müsvedde olduğu izlenimini güçlendirmektedir105.
Bu eserin, çalışmamızın esasını oluşturan Tevârîh-i Cezîre-i Girid adlı eserle de benzeşen kısımlar bulunmaktadır. Bu benzerlikler özellikle Kandiye’nin fethi kısmına kadar yoğundur. Bunun sebebi aynı eserin bir başka nüshası olduğundan değil, o dönem tarihçiliğinde bir metod olarak kullanılan aktarma yönteminden ve ortak kaynakların kullanılması geleneğinden kaynaklanmaktadır. Kandiye’nin fethi, fetih sırasında kullanılan malzeme ve şehit sayılarında da farklık göstermektedir. Bunun yanında Tevârîh-i Cezîre-i Girid’in son bölümünü oluşturan Osmanlı öncesi Girit tarihinin anlatıldığı kısım da farklıdır.
Fetih-nâme; Sipâhizâde Ahmed’in 1055 (1645)’te açılan Girit seferini ve 1658 yılına kadar geçen olayları anlatan eseridir106.
Târîh-i Fazıl Ahmed Paşa; Erzurumlu Osman Dede’nin, Fazıl Ahmed Paşa’nın zeferlerini tasvir ettiği bir eserdir. Eserin başında müellif “Bende-i kemer- beste-i etkıyâ Erzenü’r-Rumi Osman Dede” ibaresiyle adını verir. Eserin sonunda da





102 Levend, Gazavât-nâmeler, s. 115.
103 Ayşe Pul, Girit Savaşı ile ilgili Bir Türk kaynağının Tahlili, A.Ü. Sosyal Bilimler Enstitüsü Doktora Tezi, Ankara 2004, s. 1-240.
104 Pul, Girit Savaşı ile ilgili Bir Türk kaynağının Tahlili, s. 1-240.
105 Necdet Öztürk-Murat Yıldız, Osmanlı Tarihçileri, İstanbul 2013, s. 127.
106 Levend, Gazavât-nâmeler, s. 116.

Baş Tezkireci Mezakki Süleyman Efendi’nin Kandiye fethi hakkında iki kasidesi yer almaktadır107.
Târîh-i Muʻteber; Köprülü Fazıl Ahmed Paşa’nın 1080 (1666-67)’deki Girit Seferini anlatan bir eserdir. Eserin müellifi “Li mühürdâr-ı sadr-ı aʻzam-ı esbak Fatih- i Kandiye” olarak geçmektedir. Eserin başında 1076 (1665)’da Varat Kalesi’nin fethinden sonra Nemçe Çasarına gönderilen ahidnâme sûreti ile Nemçe Çasarı’ndan sulh için gelen ricânâme sûreti yer almaktadır. İ.Ü. Nadir Eserler Kütüphanesindeki nüshasında eserin ismi “Târîh-i Fazıl Ahmed Paşa Feth-i Kandiye” olarak yer almaktadır. Bu eserin sonunda da Girit fethi sırasında kullanılan malzeme ve verilen şehîd sayıları bulunmaktadır108.
Bu eser “Târîh-i Kandiye” eseriyle benzeşmektedir. Çalışmamızı oluşturan “Tevârîh-i Cezîre-i Girid” eseriyle de Kandiye fethi kısmı benzeşmektedir. Fakat eserin sonunda yer verilen Girit’in fethi sırasında kullanılan malzeme listesi ve şehit sayılarında farklılık göstermektedir.
Cevâhirü’l-Tevârîh der Beyân-ı Menâkıb-ı Köprülüzâde Fâzıl Ahmed Paşa; Körülü Fazıl Ahmed Paşa’nın uzun süre mührdârlığını yapan Hasan Ağa’nın yazdığı eserdir109. Bu eserin yazarının Osman Dede olabileceği ile ilgi görüşler bulunmakla beraber Osman Dede’nin eserin yazarı değil düzenleyicisi olduğu sanılmaktadır110. Eser beş fasıl ve ve bir hatimeden oluşmaktadır. Eserin ilk bölümü, Fazıl Ahmed Paşa’nın beylerbeyliğini, ikinci bölüm, Macaristan seferini, üçüncü bölüm, Kandiye seferi hazırlıklarını, dördüncü bölüm, Kandiye Muhasarasını ve muhasara sırasında yaşanan gelişmeleri, beşinci bölüm ise deniz savaşları ve Kandiye’nin fethini konu edinmektedir. Eserin sonunda hattı hümayun ve mektuplar yer almakta111, bir de Fazıl Ahmed Paşa için Baştezkireci Mezakki Süleyman Efendi’nin yazdığı iki kaside




107 Erzurumlu Osman Dede, Târîh-i Fazıl Ahmed Paşa, Süleymaniye kütüphanesi, Hamidiye Koleksiyonu, vr. 83a-86a.
108 Târîh-i Mu’teber, İ.Ü. Nadir Eserler Kütüphanesi, Ty. No: 6062.
109 Babinger, Osmanlı Tarih Yazarları ve Eserleri, s. 238.
110 Ebubekir Sıddık Yücel, Mühürdar Hasan Ağa’nın Cevâhirü’t-Tevârihi, Erciyes Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Doktora Tezi, Kayseri, 1996, s. 2.
111 Yücel, Mühürdar Hasan Ağa’nın Cevâhirü’t-Tevârihi, s. 487-89

bulunmaktadır112. Bu eserin Topkapı Sarayı Müzesi Kütüphanesi’ndeki nüshası “Tevârîh-i Feth-i Kalʻa-i Kandiye li-Köprülü Sadr-ı aʻzam Ahmed Paşa” adıyla kayıtlıdır113.
Kandiye Fethi; Ahmed Hamdi’nin, Fazıl Ahmed Paşa’nın Kandiye fethinden bahseden eseri I. Selim’in Mısır seferinden bahseden “Tuhfetü’l-guzât” adlı eserin üçüncü bölümünü oluşturmaktadır114.
Fetihnâme-i Kalʻa-i Kandiye; Kandiye’nin fethi üzerine Fazıl Ahmed Paşa tarafından IV. Mehmed’e hitaben yazılan bir eserdir115.
Târîh-i Sefer ve Feth-i Kandiye; Fazıl Ahmed Paşa’nın 1666-1669 yılları arasında yaptığı Kandiye muhasarasına yeniçeri gediklisi olarak katılan Mustafa bin Mustafa tarafından kaleme alınan sefer günlüğü şeklinde tertip edilmiş bir eserdir116.

2.2. Temel Kaynaklarda ve Arşiv Belgelerinde Girit Seferinin Yer Alışı
Çeyrek asır devam etmiş olan Girit Seferi kroniklerde geniş bir şekilde yer aldığı gibi seferi anlatan pek çok eser de kaleme alınmıştır. Kaleme alınan bu eserlerin çoğu sefere bizzat katılan kişilerin kaleme aldığı gazâvatnâme türü eserlerdir. Arşiv kayıtlarında da Girit Seferi ile ilgili pek çok belge yer almaktadır. O dönemi anlatan kronikler ve Girit Seferi ile ilgili yazma eserlerin Girit Seferi’ne bakışını verirken bu konuların arşiv belgeleriyle de doğruluğunu teyit etmeye çalışacağız.
2.2.1. Girit Seferi’nin Nedenleri

Akdeniz ticareti güvenliği için önemli bir noktada olan Girit Adası, Malta ve Floransa korsanlarının sığındığı bir yer olmuştur. Akdeniz ticaretine önem veren ve


112 Öztürk-Yıldız, Osmanlı Tarihçileri, s. 127.
113 Nural Tunalıoğlu, Tevârîh-i Feth-i Kal’a-i Kandiye li-Köprülü Sadr-ı aʻzam Ahmed Paşa, A.Ü. Sosyal Bilimler Enstitüsü Yüksek Lisans Tezi, Ankara 1985, s. 3-4.
114 Leved, Gazavât-nâmeler, s.124.
115 Leved, Gazavât-nâmeler, s. 125.
116 Mustafa Bin Mustafa, Târîh-i Sefer ve Feth-i Kandiye, Yay. Haz. Meltem Aydın, İstanbul 2016, s. XV.



adayı alma konusunda fırsat kollayan Osmanlı Devleti, Sümbül Ağa olayı üzerine Girit’e sefer düzenledi.
Girit Seferi’nin görünen nedenini oluşturan Sümbül Ağa’yı taşıyan gemiye Malta korsanları tarafından saldırılması olayı “Tevârîh-i Cezire-i Girid”’de yer almamasına rağmen “Seyahatnâme”, “Târih-i Nâîma”, “Tuhfetü’l-Kibâr Fi Esfâri’l- Bihâr” ve “Fezleke” de ise geniş şekilde yer almaktadır. Bu eserlerde; Daraüssaade ağası olan Sümbül Ağa’nın görevinden azledilerek Mısır’a sürgün edilmesi, Sümbül Ağa’yı Mısır’a götürecek İbrahim Reis kalyonunda Sümbül Ağa dışında yer alanlar, bu geminin Malta korsanları tarafından saldırıya uğraması ve saldırı sonrasında yaşananlar geniş bir şekilde yer almaktadır117.
Sümbül Ağa Olayı’nın İstanbul’da duyulmasıyla Venedik Balyosu’nun çağrılması “Seyahatnâme”’de yer almaktadır. Burada, Osmanlı Devleti gemilerine

117 Seyahannâme’de; Sultan İbrahim Han'ın Darüssaade ağalarından azat edilmiş olan Sümbül Ağa adlı zengin, beş Mısır hazinesiyle ve 50 adet güzel cariyeler, nice güneş parçası köleler ve 40 adet safinatü'l- ciyad (soylu atlar) cinsi küheylan atlar ile Cem-cenab pâdişâh İbrahim Han'dan adı geçen Ağa azatlı ve izinli olup İbrahim Çelebi adında bir denizci re'isin alh kat anbarlı karavana kalyonuna bütün metaını üç ayda doldurup 500 tam silahlı adamları, 300 adet diğer tüccar, 200 gemici ve Mısır'a sürgün esiri' Mehmed Efendi adamlarıyla tamamı 1.300 adet insan ile cuma günü Beşiktaş adlı yerde mütevekkilen alallah deyip yelkenleri açıp top ve tüfenk şenlikleri ederek Mısır'a doğru yola çıktılar. 6 pare Malta küffarı kadırgalarına rast gelip bir gün bir gece büyük savaş edip top darbelerinden kalyon içinde olan atlar boşandı. Atlar Müslüman gāzilere de şaşkınlık verdi. Yine bu hal ile mücahitler vuruşmaya devam ettiler. Liman havada kalyon denizin üzerinde karadağ gibi kalıp 6 adet uğursuz kadırga kalyanun sağını ve solunu döve döve kalyonun direği, kıçı, başı ve dümeni gidip kolu kanadı kırıldı. İçinde olan Müslüman gāzilerden ancak 200 adam kalıp diğerleri tamamen topun darbelerinden şehîd oldular. demektedir. Evliya Çelebi, Seyahatnâme, II. kitap, s. 75.
SümbülAğa Olayı Tuhfetü’l-Kibar Fi Esfari’l-Bihar’da “Girid Seferlerinin Zuhûru ve Sebebi Beyânımdadır”, Naima ve Fezleke’de “Vak‘a-i Ağa-yı Dârüssa‘âde der-Bahr” başlığı ile şu şekilde yer almaktadır. Kızlar Ağası Sümbül Ağa’nın ba‘zı vaz‘ı tab‘-ı pâdişâhîye muhâlif gelüp sarâydan ihrâc ve Mısır’a nefy fermân olundıkda emvâl ü erzâkı ile deryadan teveccüh mukarrer olıcak, alay gemileri gitmiş bulunmağla henüz Karadeniz’den cedîd yapılup gelmiş İbrahim Çelebi nâm re’îsin sefînesi hâzır bulunup bilâ-tevakkuf ol gemiye fermânla girüp cümle raht u bahtı ve hadem ü hasemi atlarını bile tahmîl idüp Mekke-i Mükerreme Kadısı Bursevî Mehemmed Efendi dahi ağa-yı merkūma refîk olmuşidi. Nice huccâc-ı Müslimîn dahi girüp ikdâmdan re’îs gereği kadar top ve sâ’ir âlât-ı harb tekmîline kadir olmayup ancak dört top komuş idi. Bu hâl üzre cumâdelûlâda deryâya salup bu geminin topsuz ve tüfengsiz bu denlü emvâl ile gitdüğü şâyi‘ olup Malta’nın altı pâre çekdirir ile korsanları adalar arasında gezerler idi. İşitdiklerinde fi’l-hâl Mısır yolu üzerinde Kerpe Adası’na varup bir muhtefî yerde vaz‘-ı lenger eylediler. Ağa-yı merkūm dahi, bir muvâfık rûzgârla Rodos limânına varup, “mezbûr gemiler Kerpe’de size muntazırdır” diyü ba‘zı ebnâ-i sebîl haber virüp ehl-i Rodos, “birkaç eyyâm limânda ârâm eylen” didiler. Re’îs dahi, “ol gemiler yükrük gemilerdir. Önlerine düşersek yetişürler ve cengle başa çıkılmaz” diye gördi. Müfîd olmayup, “elbette sal, bu sene hacca yetişmek lâzımdır” diyü ibrâmla bir rûz-ı menhûsda Rodos limânından çıkup Kerpe Adası’na vâsıl oldukda reh- zenân-ı küffâr belâ-yı nâ-gehânî gibi nümâyân olup fi’l-hâl irişdikte koğus toplarına gemiyi nişâne idüp ağa ve ehl-i sefîne nâ-çâr cenge ka’im oldılar. Nâimâ Mustafa Efendi, Târîh-i Naîmâ, Yay. Haz. Mehmet İbşirli, III, Ankara 2007, s. 1011; Kâtib Çelebi, Fezleke, Yay. Haz. Zeynep Aycibin, İstanbul 2016, II, s. 846-847; Kâtib Çelebi, Tuhfetü’l-Kibar Fi Esfari’l-Bihar, s. 125.



saldıran korsanların Venedik limanlarına sığınmasının iki ülke arasında verilen ahidnâmelerde yer almadığı bildirilmektedir118.
2.2.2. Girit Seferi’nin Hazırlıkları ve Sefere Çıkış

1055 senesinde gerçekleşecek sefer hazırlıklarıyla ilgili “Tevârîh-i Cezire-i Girid, Naʻîmâ ve Fezleke’de” sancaklara gönderilen hükümlerde baharda Akdeniz’e yapılacak sefer için hazırlıkların yapılması emredilmiştir119. Bu duyurularda yapılacak seferin Girit’e olduğu gizlenerek Venedik şüphelendirilmemeye çalışılmaktadır. Bu sefer hazırlıklarıyla ilgili Seyehatnâme’de ise Tersâne-i Âmire’deki, Anadolu ve Rumeli eyaletlerindeki hazırlıklar da detaylı olarak yer almaktadır120.
Girit Seferi’ne çıkış töreni “Tevâri-i Cezire-i Girid, Târih-i Naʻîmâ ve Fezleke’de” daha kısa anlatılmıştır121. “Seyahatnâme’de” ise bu anlatım daha da

118 Seyahatnâme’de Sümbül Ağa olayından sonra Venedik Balyozu’nun çağrılması şu şekilde yer almaktadır. "Bre dinsiz mel'unlar, niçin sulha aykırı iş işleyip limanımıza bizim gemilerimizi alan düşmanları, gemilerimiz ile limanlarımıza kodunuz. Büyük atamız Süleyman Han sulhu böylemidir?" deyince balyozlar, konsoloslar ve konsolozlar padişahın huzurunda yer öpüp dediler; "Padişahım! Anlaşmamızda ve sözleşmemizde böyledir ki sizlerin donanınası da diğer kefere krallarının gemilerini alıp limanımıza girse misafirdir, diye riayet edip limanımıza koruz. Yoksa biz ahit bozanlık edip haşa sümme haşa kızlar ağanızın gemisiyle almış olamayız. Bu çirkinliği işleyip limanımıza giren Malta küffarıdır, biz de onlardan usanmışız" deyip yerlere kapandılar. Evliya Çelebi, Seyahatnâme, II. kitap, s. 75.
119 Rumeli ümerâsına ahkâm-ı şerîfe gönderildi ki “evvelbahârda mahrusâ-i Selanik’e varıp âlât-ı piyâde ile mîr-i mîrânları yanında mevcûd ola.” Anadolu Eyâletinde Kastamonu, Saruhan, Hamid, Teke, Ankara, Aydın, Karaman, Kırşehri, Niğde, Aksaray, Sivas, Çorum, Amasya, Bozok beylerine ve sâ’ir askerîye hükümler gönderildi ki “cümlesi Sakız mukābelesine Çeşme demekle maʻruf iskeleye varıp mîr-i mîrânlara me’mur olmağla serdârları olan mirahur-ı sâbık Amasya Beyi Ahmed Paşa yanında mevcûd bulunalar ve Vâli-i Vilâyet-i Karaman Durak Paşa bu cümlesi sefâʻine koyup göndere. Tevârîh-i Cezîre-i Girid, P., vr. 1b-2a; Târîh-i Naîmâ, III, s. 1028; Fezleke, s. 855.
120 Bütün adalardan usta marangozlar gelip tersanenin her gözünde birer kadırga bodostaması kurarak haftada birer kadırga yapılmaya başlandı. Bir başdarda-i hümayun ve on adet kara mavnalar inşa olunup Tersane-i amire insan deryası oldu. Bütün Anadolu ve Rumeli taraflarındaki eyaletlere kapucubaşılar ve asker sürücü vezirler gidip İslam ordusu toplanmada. Hünkâr hasekisi ve sancak beyleri ile Cezâyir, Tunus ve Trablus'a 12.000 altın barut ücreti gidip; "evvelbahârda kapdan paşaya gelip katılasız" diye fermanlar gitti. 200 pare kadırgayı bütün gereçleriyle hazırlayıp İslam askeri ile doldurdu. Ve 50 pare kadırga Unkapanı iskelesine yanaşıp donanma ağası, kul kethüdası, başçavuş, başkumandan muhzırı, tam 36 oda yeniçeri, toplam on bin mevcutlu isim ve resmli yeniçeri, on oda topçu ve on oda cebeci, bunlar da beş bin asker olup yeniçeriler kadırgalara, topçu ve cebeciler mavnalara girip hazır oldular. Beri taraftan Rumeli eyaletinden mutasarrıf 24 sancakbeyi askerleriyle bütün zeamet sahipleri ve timâr sahipleri 22.080 asker cebelüleri ve beldarları ile toplam 27.000 asker olup Boğazhisar'a gitmeye memur oldular. Evliya Çelebi, Seyehatnâme, II, s. 76.
121 Mâh-ı Saferin yirmi ikinci Çehâr-şenbih günü vakt-i asrda sefere meʻmur olan ocak ağalarına ve çorbacılara hılʻat-i sefer giydirilip hemen azîmet ferman ettiler. Kaptan Yusuf Paşa dahi mâh-ı Rebiʻü’l- evvelin dördüncü ruz-ı Yekşenbede ve mâh-ı urdu-behiştin yirmi biri idi. Azîm donanma ve şenlikler ile Malta seferi nâmıyla azm-i gazâ edip cânib-i Bahr-i sefîde bâd-bân-ı küşâya müteveccih oldu.



detaylandırılmıştır. Bu eserde Kaptan Yusuf Paşa’nın padişah ile görüşmesi de yer almaktadır. Bu eserdeki bilgilerden seferin Girit’e değil Malta’ya yapılacak bilgisi ile düşmanın yanıltılmaya çalışıldığını da öğrenmekteyiz122.
Tevârîh-i Cezîre-i Girid, Târih-i Naʻîmâ ve Fezleke’de” Anadolu askerlerinin sefere katılımının Sakız’da olduğu bilgisi yer alırken123 Seyehatnâme’de ise “Gelibolu Kalesi menzili” başlığı ile Gelibolu’da Rumeli askerleri, Çardak iskelesinden de Anadolu askerinin katıldığı bilgisi yer almaktadır124.
Ma ida thelis na su ğo,oste va zis çe nase
Se hrisoprasina dendra,na thetis na kimase.

Sana ne dememi istersin,yaşayıp var olman için
Altın yeşili ağaçların altında,yatıp uyuman için

Kullanıcı avatarı
eyuphuseyin
Site Admin
Mesajlar: 6926
Kayıt: 05 Haz 2019, 22:41
Konum: İstanbul
Teşekkür etti: 1098 kez
Teşekkür edildi: 27 kez
İletişim:

Re: YENİÇERİ KÂTİBİ HASAN EFENDİ’NİN TEVÂRÎH-İ CEZÎRE-İ GİRİD ADLI ESERİ: TAHLİL VE METİN

Mesaj gönderen eyuphuseyin » 17 Haz 2019, 10:20

2.2.3. Hanya’nın Fethi

Girit’in fethine Hanya’dan başlanmıştır. Hanya’dan başlanılmasının temel sebebi konum itibariyle Mora sahilindeki iskelelere yakın olması, bu nedenle desteğin kolay sağlanabilmesidir. Fakat Kâtib Çelebi, Girit’in fethini Hanya ile başlanmasının bir hata olduğunu söylemektedir. Bir memlekete sefer söz konusu olduğunda o memleketin merkezi her neresi ise doğrudan oraya saldırılması gerektiğini bildirmektedir125. Fakat adanın fethine, Hanya’dan değilde Kandiye’den başlanmış

Tevârîh-i Cezîre-i Girid, P., vr. 3a; Târîh-i Naîmâ, III, s.1030; Fezleke, II, s. 857.
122 Başkumandan Yusuf Paşa, Sadrıazam Kara Mustafa Paşa ve Şeyhülislam kalıp padişah, Yusuf Paşa kumandanın elini eline alıp ikisi bir köşeye çekildiler. İbrahim Han; "Bak Yusuf, sen ne tarafa sefere gidersin" dedi. Yusuf Paşa; "İnşaallahu Taala Malta gazasına giderim" dedi. İbrahim Han; "İnşaallah Hayy ve Kayyum Allah'ın izniyle seni Girit gazasına memur eyledim. Olmaya ki bu cevabı bir kişiye açıklayasın…”. Bu minval üzere üç yaylım tüfenk ü top ve gülbang şenlikleri olup ilk başta başdarda-i hümayun avanta edip çalıcı mehterbaşısı segâh faslı ederek Sinan Paşa Köşkü önüne geldiğinde Musahib Yusuf Paşa padişahı ve Sadrıazam Kara Mustafa Paşa'yı selamlayıp geçince bütün gemiler alay alay turna katarı şeklinde Sarayburnu'ndan dışarı çıktılar. Bütün gemiler yelkenlerini açıp bir yaylım top şenlikleri de ettikten sonra bütün gemiler semender kuşu gibi Nemrud ateşi içinde kalıp uygun rüzgâr ile Akdeniz'e doğru yola çıktılar. Bütün İstanbul halkı, bu kutlu günde uğurlu olması için dua etti. Evliya Çelebi, Seyahatnâme, II. kitap, s. 77.
123 Ve Sakız’a dâhil oldukta Anadolu Seraskeri Ahmed Paşa Sivas ve Karaman ve Anadolu beyleriyle dâmen-bûsa gelip mazhar-ı iltifât oldular. Tevârîh-i Cezîre-i Girid, P., vr. 3a; Târîh-i Naîmâ, III, s.1031, Fezleke, s. 857.
124 Burada bütün gemiler demir attılar. Kaleden hoş geldin topları ve bütün donanma gemilerinden selamet topları şenlikleri oldu. Bütün Müslüman gāzileri Gelibolu tersanesine çıkıp herkes kendi işiyle meşgul olup 50 pare Cezâyir, Tunus ve Trablus kalyonlarına Rumeli askerinin memur olanlarını kodular. Karşı Anadolu tarafında Çardak adlı iskeleden sefere memur olan Anadolu, Şam, Haleb ve gayrı on bir eyalet askerleri bütün gemilere yiyecekleri ve içecekleriyle bir gün bir gecede ağzına kadar dolup ikinci günde yine bir yaylım top ve tüfenk şenlikleri oldu. Top ve tüfenk sesinden ve gürültüsünden denizler ve gökler tir tir titredi. Evliya Çelebi, Seyahatnâme, II. kitap, s. 77.
125 Kâtip Çelebi, Kıssadan hisse budur ki başlığıyla şöyle demektedir: “Bir vilayetin önce hükûmet merkezine yapışmak gerek. Fethi mümkün olursa öteki yerler de kolaylıkla ele-gelür, yoksa ona bağlı olan yerlerle uğraşmak boşunadır. Hüsrev Paşa, Şehrizül’ü yapup Hille’ye asker kodu. Bu denlü kayıba uğradı, Bağdat alınmadıkça onları elde tutmak mümkün olmadı. O zaman asker ve serdar Malta

olsaydı bazı sıkıntılar ortaya çıkabilirdi. Kandiye, savunma bakımından daha güvenli ve buraya asker ve malzeme sevki daha zor olduğundan dolayı muhasarada başarısız olunma ihtimali vardı. Seferin başında böyle bir başarısızlık durumunda da adanın fethi daha başlamadan bitebilirdi.
Hanya’nın muhasarası “Tevârîh-i Cezîre-i Girid, Târih-i Naʻîmâ ve Fezleke’de” “Âğāz-ı Muhasara-yı Hanya” başlığı altında benzer ifadelerle anlatılmaktadır126. Evliya Çelebi, Seyahatnâme’de fetih hazırlıklarını daha detaylı anlatmaktadır. Hatta Hanya muhasarası sırasında kaleden iple inip aman dileyen bir kişinin kaledeki durumla ilgili bilgiler vermesini de anlatmaktadır127.
Tevârîh-i Cezîre-i Girid’de Hanya’nın fetihinden sonra kalenin yıkık yerlerinin ve su kemerlerinin onarılması ve bunların bir an önce bitirilmesi çabası anlatılmaktadır128. Bu tamiratlarda askerlerin yanı sıra ada halkı da çalıştırılmıştır. Arşiv kayıtlarından bu tamirat işleri merkezi yönetim tarafından da yakinen takip


kıssasını bilseler ona göre davranırlardı ve Kapudan Yusuf paşa Girit’e vardıktan ilkin Kandiye Hisarını alırdı. Lakin dünya halkının çoğu tarih ilmini masal yerine koyup atasözünü söylerler, ondan ötürü böyle olur.” Kâtib Çelebi, Tuhfetü’l-Kibar Fi Esfari’l-Bihar, Yay. İdris Bostan, Ankara 2007, s. 107.
126 Mâh-ı Cemâziye’l-evvel üçüncü günü akşâm vaktinde asker-i mansûr kal‘a-yı Hanya’ya havâle olan kilisâ-yı Kostantin tepesinde metris kurmağa âğāz eylediler. Evvelâ tell-i merkūmda Rumeli beylerbeyisi Hasan Paşa ve sağ kol ve sol kol alaybeyleri ve Alacahisâr ve Avlonya ve İlbasan beyleri yedi kıt‘a balyemez top ile âmâde olup pişgâh-ı tophanede yeniçeri kethüdâsı Murad Ağa yeniçeri askeri ile metrise girdi. Tevârîh-i Cezîre-i Girid, P., vr. 6b; Kâtib Çelebi, Fezleke, s.861, Târîh-i Naîmâ, III, s. 1035.
127 Daha sonra başkumandan emriyle bütün çadırlar ve otağları Hanya Kalesi'nin doğu tarafı, batısı ve güney tarafına top menzili uzaklıkta İslam ordusu kat kat kurulup dört tarafa karavullar tayin olundu. Bütün beylerbeyileri ve İslam ordusunun ileri gelenleri, kumandanları çadırları, otağları ve eşyalarıyla tayin olunduğu yerlerde konakladılar. Taraf taraf çavuşlar uyarıp bütün gāziler gusl abdestleri alarak herkes helalleşip Bismillah ile ilk başta yeniçeri ocağı gün aydınlığında metrise girdiler. Evliya Çelebi, Seyehatnâme, II, s. 78.
Aman dileyen bu kişi; Sultanım! Küffar içeride iki bölük olup Rumlar kalede kırılmaktan kaleyi Osmanlıya verip haraç veren halk olalım derler…. Bütün küffar liman tarafı güvenli olduğundan orada toplanmışlardır. Şimdi doğru olan odur ki liman tarafına bakan taşrada bir tabya yapıp 10 adet balyemez top ile liman tarafını döğesiz ve içeri Rum mahallesinde birkaç ok ile Rumlara istimalet (gönüllerini çelme) kağıtları atasız. İnşaallah böyle etseniz kalenin fethi kolay olur diye kefere nice buna benzer güzel yollar gösterdi. Evliya Çelebi, Seyehatnâme, II Kitap, s. 79.
128 Kalenin kısa sürede orarılmasıyla ilgili Tevârîh-i Cezîre-i Girid’de şu bilgiler yer almaktadır; Fethin üçüncü günü herkes kale muhâsarasında ne yerden metrise girdi ise fermânı dahi öyle emr edip Murad Ağa feth olunan gediğe Samsuncıbaşı lağımdan atılan duvara Köstendil ve Tırhala askerleri Ali Ağa ile ebvâb-ı hisâra ve Amasya Beyi Ahmed Paşa Hanya’ya gelen su kemerlerine ta‘yîn olunup üstâd mî‘mâr ve neccârlar gedikler ve harâb olan yerleri tecdîde ihtimâm edip altmış günde bu maslahatı gāyete erdi. Tevârîh-i Cezîre-i Girid, P., vr. 21b-22a.

edildiğini öğrenmekteyiz129. Kalenin alınmasından sonra kalenin onarılması, kiliselerin camiye çevrilmesi, ilk cuma namazı ve şehirde yapılanlar Seyehatnâme’de daha geniş bir şekilde yer almaktadır130.
Seyehatnâme’de Girit Seferi’ne neden olan Malta korsanların ele geçirdiği Sümbül Ağa ve maiyetindekilerin bulunması ve bunların akıbetleri konusunda bilgilere yer verilmektedir131. Seyehatnâme’de yer alan bir diğer konu ise Hanya’nın fethinden sonra çevredeki yerleşim yerlerine teslim olmaları maksadıyla güven verici mektupların gönderilmesidir132.


2.2.4. Deli Hüseyin Paşa’nın Hanya Muhafızlığı ve Serdarlık Görevi
Hanya’nın fethinden sonra Hanya muhafızlığı için Deli Hüseyin Paşa görevlendirilmiştir. Hüseyin Paşa’nın Hanya muhafızlığı için görevlendirilmesi Tevârîh-i Cezîre-i Girit’te yer almaz iken Târih-i Naʻîmâ ve Fezleke’de “Reften-i


129 Hanya muhafızı olan paşaya ve Hanya kadısına gönderilen hükümde; Hanya Kalesi’nin tamirinde yer alan kişilerin, yerli halkın ve bu işlerde kullanılacak malzemelerin temini gönderilen akçeden karşılanması, ödenen ücretlerin ve gerekli kereste ve malzemenin deftere işlenerek İstanbul’a gönderilmesi istenmektedir. BOA, C.AS, 501/20935, 29 Zilhicce 1055 (15 Şubat 1646).
130 Daha sonra bütün gemilerde olan mühimmatları ve forsa tutukluları gemilerden çıkarıp deniz kıyısında büyük surahi, uzun namlulu ve sanʻatlı toplar koyup ve nice büyük tabyalar yapıp kirpi gibi toplar ile süslediler. Öncelikle kalenin hendeklerini ve sürülen dağlar gibi topraklarını denizler gibi İslam askerleri, beldar, cerahor, teberdarlar, azebler, forsa ve prangalı esirler ile üç gün üç gecede hendekleri pisliklerden ve metris sıçan yollarından temizleyip kalenin yıkılan yerlerini sağlamlaştırdıktan sonra bütün İslam askerlerini yerli yerine yerleştirdiler. Kale evvelkinden bin kat fazla sağlamlık ve dayanıklılık kazandı, bütün kiliseleri Müslüman mabetleri olup Cenab-ı Allah'a ibadet edilmeye başlandı. İlk cuma Sultan İbrahim Camii'nde kılınıp bütün gāziler fethinde bulundukları için Huda'ya şükrettiler. Kale içinin imar edilmesine başlanıp herkes elinden geldiğince dükkânlarını süslediler. Karanlık gecelerde herkes evlerini ve dükkânlarını kandiller ve meşaleler ile süslediler. Kalenin içi Müslüman gāzilerle dolup yine Rum halkını limanın sol tarafında yerleştirip haraca bağlandılar. Seyehatnâme, II, s. 80.
131 İbrahim Çelebi kalyonuyla alınan Kızlar ağasının bütün güzel cariyelerini ve bütün kıymetli mücevher esvaplarını buldular. Bütün küheylan atları alıp ve nice yüz Mısır hazineliği mal, cebehane ve mülk ü emlak alıp diğer şehîdlerin kanları intikamları alınıp bütün kiliseler Müslüman ibadethanesi oldu. Seyehatnâme, II, s. 81.
132 Bu mektuplarda şöyle demektedir;“Elbette gelip harac verici olup kalelerinizi padişaha teslim edip yine çoluk çocuğunuz ile evlerinizde ve yerlerinizde huzur içinde yaşayıp padişahın devletinin devamına dua edesiz. Yoksa bu ahde razı olmayanın bütün mallarının yağmalanması, çoluk çocuklarının esir edilmesi ve kendilerinin kılıçtan geçirilmesi kesindir.” Seyehatnâme, II, s. 81.

Hüseyin Paşa be-Girid” başlığıyla yer almaktadır133. Burada Budin Beylerbeyi olan Hüseyin Paşa’nın ikinci vezâret hâssı ve Mora sancağı arpalığı verilerek Hanya Muhâfazasıyla görevlendirilmesi ve Anabolu’dan Girit’e giderken fırtınaya yakalanması anlatılmaktadır. Ravzatü’l-Ebrâr da Hüseyin Paşa’nın Girit’e görevlendirilmesiyle ilgili bilgiler vermektedir134.
Hüseyin Paşa’nın, Girit’e vardıktan sonra Hanya çevrsesindeki kaleleri fethetme girişimleri ve adadaki faaliyetleri de eserlerde yer almaktadır. Tevârîh-i Cezîre-i Girit ve Târih-i Naʻîmâ ’da “Feth ve Tahrib Esterni” başlığı ile Esterni manastırının zabtedilmesi daha kısa anlatılırken Fezleke’de “Muhârebe-i Esterni der- Girid” başlığıyla Esterni kalʻasıyla ilgili geniş bilgilere yer verilmiştir135.
Tevârîh-i Cezîre-i Girit ve Târih-i Naʻîmâ ’da “Muhârebe-i Acısu” başlığı ile yer alan muharebeyle ilgili; “Bi-avnillâh asker-i İslâm gâlib gelip küffârın aslah atları ganimet-i firâvân olduktan sonra yetmiş baş ve yirmiden mütecâviz esîr alınıp tamâmen orduya geldiler” denilmektedir. Fezleke’de ise bu muhârebe anlatılırken esir sayısı yirmi binden mütecâviz olarak verilmektedir. Böyle küçük bir bölgede yirmi bin askerin bulunması mümkün olmadığından bu rakam muhtemelen yanlış verilmiştir136.
Hüseyin Paşa döneminde yapılan Resmo muhasarası, Tevârîh-i Cezîre-i Girit
ve Târih-i Naʻîmâ ’da “Muhasara-i Resmo Der-Girid Serdâr
Hüseyin Paşa”


133 Budin Beylerbeyisi Hüseyin Paşa, Girid muhâfazasıyla me’mûr olup ikinci vezâret hâssı ve Mora sancağı arpalığı virilüp hazîne ve mühimmât ile gönderilmişidi. Karadan Anabolu’ya vardıkda geçirmek içün ta‘yîn olunan on bir kıt‘a bey gemileri yanaşup şevvâlin ikinci günü mevcûd olan kul tâ’ifesiyle süvâr olup zahîre şaykaları yedeğe alındı. Ve Benefşe tarafına giderken muhâlif rüzgâr çıkup beynde vâki‘ Çenaris? limânına girdiler. Üç gün mütevâliyen furtuna idüp bir zahîre şaykasına şikest vâki‘ oldı. Birinin dahi direği kırıldı. Biri dahi Keskin Paşazâde kadırgasıyla demirin kırup deryâya açıldı ve nâ- bûd oldı. Bu esnâda sâ’ir gemiler palamar demirler ve kürekler kırup hurde kayıklar pârelendi. Kâtib Çelebi, Fezleke, II, s. 891; Târîh-i Naîmâ, III, s. 1058.
134 Hüseyin Paşa şeref-i iltifât-ı sultânîye nâ’il olmak sevdâsıyla Budin’den yedi günde İstanbul’a vâsıl olup ba‘de yevmîn mülakkıyân-ı şerr ü şûr ilkāsıyla dergâh-ı merâhim-destgâhdan dûr ve Girid Cezîresi’ne güzâr ile me’mûr oldı. İbrahim Özgül, Karaçelebi-zâde Abdülaziz Efendi’nin Ravzatü’l Ebrâr Adlı eseri, A. Ü. Sosyal Bilimler Enstitüsü Yayımlanmamış Doktora Tezi, 2010, s. 379.
135 Suda’nın Hanya cânibinde olan karşısında kâfirin İstorni nâm metîn kal‘a mesâbesinde bir ‘azîm manastırı var idi. Suda’ya havâle olmağla etrâfa meterisler kurup içine üç dört bin tüfeng-endâz kâfir girmiş idi. Fürce buldukca çıkup Hanya’dan Suda’ya top gidecek yollara taşlar döküp sedd itmek kasdında olmağla Saferin yirmi birinci günü ki, ‘îd-i Nasârâ idi, Hüseyin Paşa bir mikdâr piyâde ve süvâr ile varup ol yolları tahliye iderken gürûh-ı küffâr cebe vü cevşen ve bayrakları ile çıkup meterise girdiler. Kâtib Çelebi, Fezleke, II, s. 901.
136 Tevârîh-i Cezîre-i Girid, P ., vr. 33a; Kâtib Çelebi, Fezleke, II, s. 909; Târîh-i Naîmâ, III, s. 1086.

başlığıyla yer almaktadır. Bu konu iki kaynakta da “vüzerâdan Bıyıklı Mustafa Paşa serdâr gāziyle hem‘inân gidip ol gün Aristo nâm mahalle sahrâsına kondular” şeklinde yer verirken Fezleke’de ise bu konuda geçen yer ismi “Ermenev nâm karye” şeklindedir137.
Hüseyin Paşa’ya karşı adada başlatılan isyan hareketi Fezleke, Târih-i Naʻîmâ ve Tevârîh-i Cezîre-i Girid’de yer almaktadır. Eserlerde olayın nedenleri ve gelişimi anlatılmaktadır. Burada, Rumeli Beylerbeyi Surnazen Mustafa Paşa’nın, Rumeli beylerbeyisi olup Girit’e vardığında “eyâletim defterhânesi bana teslîm olunmak lâzımdır. Eyâletimde düşen mahlûlâtı ben tevcîh ederim”” demesi üzerine Hüseyin Paşa‘nın “ben serdârım mahlûlât ve tevcîhât bana mufavvazdır. Senin alâkan nedir. Edebin ile otur138” demesiyle aralarında husumet başladığı anlatılmaktadır. Serdarlık makamını elde etmek maksadıyla Surnazen Mustafa Paşa, yanına Sekbanbaşı Mahmud Ağa’yı da alarak Hüseyin Paşa’nın Venedik’le anlaştı gibi iddialar ile askerleri kışkırtması ile isyanın başlaması ve isyan sonrası gelişmeler de bu eserlerde dile getitilmiştir139.
2.2.5. Sadrazam Fazıl Ahmed Paşa’nın Serdâr-ı Ekrem Olarak Girit Seferi’ne Görevlendirilmesi ve Kandiye’nin Fethi
Avusturya ve Erdel meselelerini istediği şekilde halleden Osmanlı Devleti, çok uzayan Girit savaşına kesin bir çözüm getirmek amacıyla bu zamana kadar vezirlerle idare edilen Girit seferinin bizzat sadrazam tarafından idare edilmesi kararını


137 Kâtib Çelebi, Fezleke, II, s.910; Târîh-i Naîmâ, III s. 1086-1087; Tevârîh-i Cezîre-i Girid, P., vr.33b.
138 Tevârîh-i Cezîre-i Girid, P., vr. 63b; Târîh-i Naîmâ, III, s. 1238.
139 Hüseyin Paşa, bu isyan sırasında askerlerin bir an önce adadan ayrılma isteklerini; “Müslümânlar bu âna dek çekilen zahmet ve meşekkat hebâ olur ve kabza-i teshîre giren memleketlerde kâfire verilip bu kadar cebehâne ve toplar nice olur” diyerek aralarında temsilci seçip durumlarını bizzat anlatmaları için İstanbul’a gönderdi. Hüseyin Paşa, kendisini Venedik ile anlaştı ithamında bulunan Surnazen Mustafa Paşaya; “Bire Allah’dan hayâ etmezler ırz-ı devlet ve nâmus-ı vüzerânın hürmet ve ri‘âyetin bilmezler bu ettiğiniz bî-edeblik nedir ben pâdişâh-ı İslâmın vekîli ve vezîri ve cümlenizin serdârı ve müşîri değilmiyim benim cürmüm ve kusûrum nedir ki bu eziyyet ve hakârete müstahak oldum. Kâfire şâtır gönderdi demişsiniz tutulan şâtırı getirin göreyim” diyerek cevap verdi. Kâtib Çelebi, Fezleke, II,
s. 1015-1016; Tevârîh-i Cezîre-i Girid, P., vr. 65a-66a; Târîh-i Naîmâ, III, s. 1240.

almıştır. Bu iş için Sadrazam Fazıl Ahmet Paşa serdâr-ı ekrem olarak görevlendirilmiştir. Fazıl Ahmed Paşa’nın görevlendirilmesi Silahdâr Tarihi’nde “İbtidâ-yı sefer-i zuhûr bi-sebeb-i feth-i kal‛a-i Kandiye der-akab cezîre-i Girid ve Serdâr Vezîr Fâzıl Ahmed Paşa” başlığıyla yer almaktadır140. Tevârîh-i Cezîre-i Girid’de ise bu konu“Hikâyet-i Azîmet-i Sefer-i Kandiye Berâ-yı Vezîr-i aʻzâm Köprülüzâde Fâzıl Ahmed Paşa” başlığı ile geçmektedir. “Hikâyet-i Azîmet-i Sefer-i Kandiye”’de de bu konu aynı ifadelerle işlenmiştir. Burada, Engürüs Seferi’nden dönen Fazıl Ahmed Paşa’nın Kandiye Seferi için izin ve icazet talep eylemesine ve yaptığı konuşmaya yer verilmiştir141.
Ahmed Paşa, Girit Seferi’ne padişahın Edirne’de bulunması dolayısıyla buradan hılʻatlar giydirilerek uğurlanmıştır. Bu konuyu Tevârîh-i Cezîre-i Girid ve Hikâyet-i Azîmet-i Sefer-i Kandiye’de142 daha kısa yer verilirken Silahdâr Tarihi’nde ise “Mânde-i pâdişâh-ı be-şehr-i Edirne ve reften-i Serdâr-ı a‘zam Ahmed Paşa be- cezîre-i Girid” başlığı ile daha geniş anlatılmıştır143.

140 Bir gün hazret-i şehriyâr-ı sipihr-i idâr hazretleri vezîr-i a‘zam memâlik-güşâ Fâzıl Ahmed Paşa ve şeyhü'l-İslâm ve sadreyn efendileri vesâ’ir vüzerâ, erkân-ı devlet ve rü’esâ-yı askeri huzûr-ı hümâyûnlarına davet ve meclis-i şerîf-i izzetüyle yanlarında feth-i kelâm idüp, “Cezîre-i Girid bi'l- külliyye taht-ı tasarrufumuzda olup, ancak Kandiye kal‘ası bu âna değin kabza-i teshîre getirilmeyüp mâbeynde kalmak lâyık-ı gayret-i sultânî ve münâsib-i hamiyyet-i cihân-bânî değildir. Husûsa kal‘a-i mezbûrun sükkânı olan küffâr-ı nâ-karâr-ı her-bâr Mısır'a ve cemî‘ deryâ-yı sefîde zihâb ü iyâb üzre olan hüccâc ü tüccâr gemilerin alup, halkın esîr-i beste-i zencîr ve niçe yerleri nehb ü gāret ve hasâret itdükleri mesmû‘-ı hümâyûnum olup, bi-eyyi-vechin-kân kal‘amız buranın feth ü teshîri ve sükkânı olan melâ‘în-i hâsirinin kal‘ ü kam‘ murâd-ı şerîf-i mülûkânem olmuştur. İmdi sen ki, vezîr-i a‘zamımsın umûm-i asâkir-i nusretme’âsirime seni serdâr ve cumhûr-ı umûr-ı saltanatımı keff-i kifâyetine menût ve kabzai iktidârına merbût eyledim ve bu umûrda sana bedreka-i tevfî-i hâli kün-fe-yekûn hadi olsun” buyurup, yedine serdârlık hatt-ı şerîfi virdi. Silahdar Târîhi, s. 417.
141 Gāzi ve mücâhid fi-sebîlillâh merhûm Köprülüzâde vezîr-i aʻzam ve serdâr-ı ekrem Fâzıl Ahmed Paşa hazretleri Engürüs cihâdından avdet ve rikâb-ı hümâyûna yüz sürdükten sonra pâdişâh-ı âlem penah hazretlerinin dergâh-ı saltanat medarlarından Kandiye seferine izin ve icâzet ricâ eyleyip “nusretli pâdişâhım devletinde Nemçe’nin ahvâli murâd üzre görüldü. Lâkin Venedik keferesinden dahi intikām alınmak ve Kandiye kalʻası feth olunmağa saʻy-ı ihtimâm oluna olâki cenâb-ı bâri teʻâlâ hazretleri ol kalʻayı feth ve teshîr edip zahmetînden ümmet-i Muhammedî halâs ede. Bu kadar senedir ki saltanat-ı Âl-i Osman’a bayağı velvele verdi. Ve dillere dâstân olup hemân pâdişâhımın yümn-i himmet ve duâ-yı hayrları ile bu mesâlihi dahi görmek gerekdir” dedikde pâdişâh-ı âlem-penâh hazretleri dahi izîn verip andan levâzım-ı seferiyyeye mübâşeret olundu. Tevârîh-i Cezîre-i Girid, P., vr. 89a-89b; Hikâyet-i Azîmet-i Sefer-i Kandiye, İzmir Milli Kütüphanesi, 24/510, vr. 1a-1b.
142 Tevârîh-i Cezîre-i Girid, P., vr. .90a; Hikâyet-i Azîmet-i Sefer-i Kandiye, vr. 3a.
143 Serdâr-ı a‘zam ve sipeh-sâlâr-ı mu‘azzam Fâzıl Ahmed Paşa dahi mâh-ı mezbûrun beşinci Dü-şenbih gün tevdî‘ içün azîm alay ile sarây-ı hümâyûna gelüp Arz Odası'nda pâye-i serîr-i a‘lâya yüz sürdükde avâtıf-ı aliyye şâhânelerinden semmûr kürkleri ve sâde iki kat hılʻat-ı fâhire ilbâs ve başına iki mücevher sorguç nasb ve miyânına bir kabza murassa‘ şemşîr ve tîrkeş ihsân ve bend olunup ve Sancak-ı Şerîf dahi du‘â u senâ ile bizzât mübârek dest-i hümâyûn-ı pâdişâhîden serdâr-ı a‘zam yedine teslîm olunup,


Sadrazam Fazıl Ahmed Paşa Hanya’da törenle karşılanmıştır. Ahmed Paşa’nın törenle karşılanışı Tevârîh-i Cezîre-i Girid ve Hikâyet-i Azîmet-i Sefer-i Kandiye’de anlatılmaktadır. Karşılama töreninde ordu ileri gelenleri ile pek çok kişi yer almıştır. Karşılama töreni için toplanan kalabalık Fazıl Ahmed Paşa’yı hep bir ağızdan “Devletlü vezîr hoş geldin sefâ geldin yirmi dört seneden beri bizler bu cezîrede yetîm kaldık.” diye ağlayarak karşılamışlardır144.
Girit seferi sırasında kalelerin muhasarasında en çok kullanılan silah top ile birlikte lağım olmuştur. Özellikle Kandiye muhasarası lağım savaşlarıyla ünlendiği için pek çok eserde bu konu yer almıştır. Tevârîh-i Cezîre-i Girid, Hikâyet-i Azîmet-i Sefer-i Kandiye ve Seyahatname’de lağım savaşları, bu savaşlarda kullanılan yöntemlere ve verilen kayıplara geniş bir şekilde yer verilmiştir. Lağım savaşlarının en şiddetlilerinin yapıldığı yerlerden biri olan Kızıl Tabya ve Güllük tabyası yirmi beş bin kantar barut kullanılarak sekiz yüz yirmi dokuz lağım atılarak sekiz aylık bir muhasaradan sonra alınabilmiştir 145. Muhasara sırasında atılan lağımların yapımında kullanılan temel madde baruttur. Târîh-i Fazıl Ahmed Paşa adlı eserde Fazıl Ahmed




rikâb-ı hümâyûna kā’im-makāmlık hizmeti yine sâbık kā’im-makām Vezîr-i sânî Kara Mustafâ Paşa'ya lâyık görülmeğin inâyet olduğı semmûr kürkli hila‘-ı sultânîle ri‘âyet buyuruldı. Ol gün bi'l-cümle sefere me’mûr olan rü’esâ-yı askere kānûn üzre umum hılʻatı giydirdükden sonra şehr-i mezbûrun onuncı Şenbih gün umum ordu-yı hümâyûn ve asâkir-i mansûre ile Timurtaş Sahrâsı'ndan nehzat ve me’mûr oldığı Girid ceziresinin fethi niyyetiyle Eğriboz'a doğrı azîmet eyledi. Silahdar Târîhi, s. 432.
144 Ve selâmetle gelip Hanya’ya dâhil olup ümmet-i Muhammed mesrûr olup küffâr-ı dûzah-mekîn mahzûn oldu. Baʻdehuhu sâhib-i devlet Kandiye’yi tahmîn etmek içün bu levâzıma mübâşeret olunup yeniçeri ağası ve kul kethüdâsı ve âna göre bir mikdâr asker ile geşt-i güzâr ederek Kandiye’ye geldiler. Ordu-yı hümâyûna gelip yirmi dört seneden beri ve Kandiye altında taş yasdanıp ve toprak döşenen gāzi ve mücâhid-i fî-sebîlilillâh asâkir-i İslâmı görüp ve azîm alaylar ile duʻâ ve senâ ederek ve gülbank- i Muhammedî çekerek Kandiye altına varıp cânib-i erbaʻasın gereği gibi geşt ü güzâr eylediler. Yine alaylar ile ordu yı hümâyûnda olan mîr-i mîrân ve alay beyleri ve sâir bellü başlı olan zâbitler ve iş erleri cümle maʻan gelip ve cümlesi bir ağazdan “devletlü vezîr hoş geldin sefâ geldin yirmi dört seneden beri bizler bu cezîrede yetîm kaldık” deyu bir mertebe gözyaşları dökdüler ki taʻbîri mümkün değildir. Ve sadr-ı aʻzam hazretleri yağlığın yüzüne tutup belki bir sâʻat mikdârı ağladı. Hikâyet-i Azîmet-i Sefer-i Kandiye, vr. 10b-11a; Tevârîh-i Cezîre-i Girid, P., vr. 93a.
145 Kızıl Tabya ihdâs olunurken küffâr-ı hâksâr ekalli kırk lağım attı. Ve bu esnâda kalʻadan kaçıp gelen kefereler tabya-i mezbûrdan küffârın gayet elemi olduğun haber verirlerdi. Ve kezâlik Güllük tarafı yalısından dahi takayyüd olunup netîce-i kelâm kalʻayı iki yalısı tarafından muhkem takayyüd ile sardılar. Ve bu zikr olunan tabyalar kemâkân sekiz ayda tamâm oldu. Ve müddet-i mezkûrede tarafeynden sekiz yüz yirmi dokuz lağım atıldı. Ve yirmi beş bin kantar barut sarf olunup ve tahmînen sekiz bin İslâm askeri şehîd oldu. Ve yeniçeri ocağından dört yüz elli yedi adam elsiz ve ayaksız amel- mânde olmakla etmek verilip mütekaʻid oldular. Tevârîh-i Cezîre-i Girid, P., vr. 101b; Hikâyet-i Azîmet- i Sefer-i Kandiye, vr. 29b.

Paşa serdâr-ı ekremliği döneminde iki sene dört ay dokuz gün süren Kandiye muhasarasında seksen bin kantar barut kullanıldığı bilgisine yer verilmiştir146.
Fazıl Ahmed Paşa dönemindeki iki yıllık Kandiye muhasarasında kullanılan malzeme ve verilen kayıplarla ilgili Tevârîh-i Cezîre-i Girid, Hikâyet-i Azîmet-i Sefer- i Kandiye ve Seyahatname’de birbirinden farklı sayısal veriler bulunmaktadır. Bu verilerdeki abartılı rakamları bir kenara bırakıp baktığımızda bile Kandiye muhasarasının büyüklüğünü ve şiddetini anlayabiliriz147.
Eserlerde yer alan bir diğer konu da Venedik ile yapılan barış görüşmeleridir. Hikâyet-i Azîmet-i Sefer-i Kandiye, Tevârîh-i Cezîre-i Girid ve Târîh-i Sefer ve Feth-i Kandiye’de de Venedik’in Rebiʻü’l-ahir 1080 (29 Ağustos 1669)’de sadrazam ile barış görüşmesi yapmak için iki elçiyi göndermesi, gelen elçilerin kaleyi teslim etmeye yetkili olmamaları üzerine sadrazam tarafından geri gönderilmesi konusu yer almaktadır148. İki taraf arasında 4 Rebiʻü’l-ahir 1080 (1 Eylül 1669)’de Atlı tabya bölgesinde yapılan görüşmeler ve yapılan anlaşma maddeleri eserlerde yer alan bir başka konudur. İki taraf arasında yapılan görüşmeler Seyahatnâme’de, Silahdâr Tarihi’nde, Hikâyet-i Azîmet-i Sefer-i Kandiye ve Tevârîh-i Cezîre-i Girid’de geniş bir şekilde anlatılmaktadır. Görüşmelere Sadrazam adına, Halep Vâlisi İbrahim Paşa, kul

146 Erzurumlu Osman Dede, Târîh-i Fazıl Ahmed Paşa, Süleymaniye kütüphanesi, Hamidiye Koleksiyonu, vr. 82b.
147 Tevârîh-i Cezîre-i Girid, Hikâyet-i Azîmet-i Sefer-i Kandiye ve Târîh-i Muteber’de şehîd olan lağımcılar 29965 iken atılan lağım sayısı 3960 olarak verilmiştir. Seyahatnâme’de ise şehîd olan lağımcılar 9080, atılan lağım sayısı ise 2660 olarak verilmiştir. Atılan top güllesi Tevârîh-i Cezîre-i Girid, Hikâyet-i Azîmet-i Sefer-i Kandiye’de 199775 olarak verilirken Seyahatnâme’de ise 146475 olarak verilmiştir. Atılan şişe humbarası Tevârîh-i Cezîre-i Girid, Hikâyet-i Azîmet-i Sefer-i Kandiye ve Târîh-i Muteber’de 126885 olarak verilmiş iken Tevârîh-i Cezîre-i Girid’de ise 185624 olarak verilmiştir. Muhâsara sıraasında kullanılan barut miktârı ise Seyahatnâme’de 111312, Tevârîh-i Cezîre- i Girid’de 119212 ve Hikâyet-i Azîmet-i Sefer-i Kandiye’de ise 111313 olarak verilmiştir. Kandiye muhâsarası sırasında toplam verilen şehîd miktârı Tevârîh-i Cezîre-i Girid’de 137210 olarak verilmiş iken Hikâyet-i Azîmet-i Sefer-i Kandiye’de ise 244647 olarak verilmiştir. Evliya Çelebi, Seyahatnâme,
VIII. kitap, s. 196-198, Hikâyet-i Azîmet-i Sefer-i Kandiye, vr. 86b-87b, Tevârîh-i Cezîre-i Girid, P., vr.134b-135a; Târîh-i Mu’teber, İ.Ü. Nadir Eserler Kütüp., Ty. No: 6062, vr. 86b-87a.
148 Sadrazam, kalenin teslimi dışında başka bir şartı kabul etmediğini ve gelen elçinin geri gönderilmesi gerektiğini şu ifadesinden anlamaktayız. “bu gelen kayık Ceneral tarafındanmıdır su’âl edesin. Niçün gelmiştir eğer kalʻa ahvâli içün geldik derler ise ne güzel kağıdların alıp cevâbları nedir göresin ve eğer bir gayri yüzden haber verirler ise iʻtibâr etmeyip geri yollayasın.” Hikâyet-i Azîmet-i Sefer-i Kandiye, vr. 70a; Tevârîh-i Cezîre-i Girid, P., vr.119a.
Gelen elçilere verilen cevap ise “Eger kâğıdınızda kalʻayı virmek var ise alub gönderiniz ve illâ evvelki gibi hîle ve kizb hemân olarak inşâallah birkaç güne dek hâlinüz görürsünüz.” Mustafa Bin Mustafa, Târîh-i Sefer ve Feth-i Kandiye, Yay. Haz. Meltem Aydın, İstanbul 2016, s.136.

kethüdâsı Zülfikâr Ağa ve Küçük tezkireci Karakulak Ahmed Paşa ve Divân-ı Hümâyûn tercümanı Panayot katılmıştır149. İki devlet arasında 9 Rebiʻü’l-ahir 1080 (6 Eylül 1669)’de bir barış anlaşması imzalandı150. İki taraf arasında yapılan barış anlaşmasının maddeleri Seyahatnâme’de yer almaz iken, Silahdâr Tarihi’nde on dört madde Târîh-i Fazıl Ahmed Paşa’da 13 madde, Hikâyet-i Azîmet-i Sefer-i Kandiye’de on dört madde ve Tevârîh-i Cezîre-i Girid’de ise bazı maddeler birleştirilerek yazıldığından on maddeye yer verilmiştir. Maddelerin yer verildiği tüm kaynaklarda bunun gibi birkaç madde daha ifadesi yer almaktadır151.
2.2.6. Girit Seferi’ne Gönderilen Yardımlar ve Yardım Talepleri
Yirmi beş yıl sürecek Girit muhasarası sırasında seferin gidişatını etkileyen en önemli konuların başında ordunun zahire, mühimmat ve asker ihtiyacının karşılanması gelmektedir. Bundan dolayıdır ki kaynaklarda en çok bahsedilen konular arasınada seferin ikmali yer almaktadır. Bu konu eserlerde muhasara ikmali için gönderilen malzemeler, yardım talepleri ve Venedik’e gelen yardımlar olarak yer almaktadır.
2.2.6.1. Yardım Talepleri ve Gönderilen Bazı Yardımlar
Girit Seferi’nin yer aldığı kaynaklarda belki de en çok yer alan konulardan biri hiç şüphesiz yardım talepleridir. Bu yardım taleplerin en yoğun olduğu dönem Hanya’nın fethinden sonra Kandiye muhasarası sürecinde Deli Hüseyin Paşa dönemidir. Bu yardım taleplerine çoğu zaman yanıt verilmemesi ordu içerisinde huzursuzluğa neden olmuştur. Bu dönemdeki yardım taleplerinin çoğunun boş çevrilmesi bizlerin şöyle bir kanıya varmamıza neden olmaktadır. Eğer Hüseyin Paşa



149 BOA., AE.SMMD. IV 106/12347, 23 Safer 1080 (23 Temmuz 1669).
150 Evliya Çelebi, Seyahatnâme, VIII. kitap, s. 204-208; Silahdâr Tarihi, s. 538-540; Hikâyet-i Azîmet- i Sefer-i Kandiye, vr. 61a; Tevârîh-i Cezîre-i Girid, P., vr. 119b-120b.
151 Silahdâr Tarihi, s. 541; Hikâyet-i Azîmet-i Sefer-i Kandiye, vr. 63a; Tevârîh-i Cezîre-i Girid, P., vr. 121a; Tarih-i Fazıl Ahmed Paşa, vr. 74a.

döneminde adadan talep edilen yardımlar gönderilebilseydi Kandiye’nin bu dönemde fethedilmesi muhakkaktı.
Hüseyin Paşa’nın yardım talepleri Seyahatnâme’de yer almaktadır. Burada, adadaki askerlerin feryatnameleri dile getirilirken 1054 tarihinde iken bütün has ve harçlarının 1058 tarihiyle satıldığını belirtilerek Osmanlı Devleti’nin ekonomik olarak sıkıntılı bir dönemde olduğundan bahsetmektedir152.
Serdar Hüseyin Paşa döneminde yardım talepleri için İstanbul’a gönderilen Prizren Alaybeyi’nin Girit’e döndüğünde getirdiği hatt-ı hümâyun ve mektup “Tevârîh-i Cezîre-i Girid, Târîh-i Naʻîmâ ve Fezleke’de’de yer almaktadır. Burada, ordunun yeni bir taaruza kalkmayıp savunmada kalmaları, fetih gerçekleşmese dahi bir adım geri atılmaması emredilmektedir. Yardım taleplerinin de peyderpey gelecek ifadeleriyle geçiştirildiği görülmüştür153.
Serdar Hüseyin Paşa’ya gelen Rumeli ve Anadolu sancak beylerinin durumlarını arz etmeleri, Hüseyin Paşa’nın iki eyalet kolundan üçer kişi ve ocaktan da iki adam seçip durumlarını anlatmaları için bir heyet oluşturup İstanbul’a göndermesi ve onların durumlarını anlatmaları Tevârîh-i Cezîre-i Girid, Târih-i Naʻîmâ ve Fezleke’de yer almıştır154.



152 1054 tarihinde iken bütün has haraçlarını elli sekiz tarihiyle satmaya başladılar. Girdi yok, gelir yok, anlamsız gider çok olup askere mevacib çıkmaz, Girit Adası'na yardım ve hazine gitmez oldu. Girit Adası'nda Serdar Deli Hüseyin Paşa İslam askeri ile ağlayıp, sızlayıp, yanıp yakılarak; “bre bize imdat el-aman diye feryat etmede.” Evliya Çelebi, Seyahatnâme, II. kitap, s. 242.
153 Ve mukaddemâ asker tarafından Asitâne’ye gönderilen Prizren Alaybeyi’si Girid’e varıp hatt-ı hümâyûn ve emr ve mektûb ibrâz ve kırâ’at oldukta mukaddemâ arz olunan umûrun cevâbına müteʻallik “aslâ ta‘arruz olunmayıp ancak kal‘a fethine mukayyed ve askere lüzumu kadar harclık zahîre verilip metrisden ayrılmayasız” denmiş. Vezîr mektûbunda “Çatalbaş bey ile dört beş bin kadar asker Girid’e imdâd ve zahîre gönderilip Bey gemileri ile ve birkaç kıtʻa burton ol askeri geçirmeğe gönderesiz” denilmiş “hülâsâ-i kelâm kal‘a-yı teshîre sa‘y ve ikdâm edeler. Eğer fethi müyesser olmazsa bir kadem geri çekilmeyip yerlerinde bir karâr duralar. İmdâdları birbiri ardınca yetişdirilir bir şeye zarûret çekdirilmez” denilmiş. Tevârîh-i Cezîre-i Girid, P., vr. 70a-70b, Târîh-i Naîmâ, III, 1247; Fezleke, II, s. 1020.
154 Muharremin beşinci günü Rumeli ve Anadolu ve sancak beyleri zuʻemâ ve erbab-ı timâr serdâra gelip “üç senedir cezîrede mahbûs gibi kaldık. İmdâd yok küffârın imdâdı gelirse hâl mükedder olur” deyip şekvâ ettiler. Paşa dahi bunlara istimâlet verip “ahvâl tafsîlen arz olunmuştur ve yine arz edelim” deyip defʻ-i meclis eyledi. İki eyâlet kolundan üçer adam ve ocakdan iki adam gönderip ve ağızdan dahi bu mefhûmu sipâriş ettiler ki “bize imdâd gelmediğinden gayri bin üç yüzden mütecâviz yeniçeriyi kaldırdılar ve firâr edenin nihâyeti yok murâdınız eğer dîn [ü] devlete hizmet ve ırz-ı saltanatı siyânet ise cümle asker gelip ittifakıyla saʻy olunmazsa iş görülmez cüz’i imdâd ile Kandiye alınmaz. Bunda olan Müslümânların durmağa tâkatleri kalmamıştır” deyip arz eylediler. Tevârîh-i Cezîre-i Girid, P., vr. 59b; Fezleke, II, s. 1005.

Osmanlı Devleti, zaman zaman Girit Seferi’ne gönderecek asker tedarikinde de zorlanmıştır. Seyahatnâme’de asker tedariki için yirmi iki ocaktan üç bin yeniçerinin kaküllerini keserek sipahi olup Girit Seferi’ne gönderildiği yer almaktadır155. Asker temin konusu Târîh-i Naʻîmâ ve Tevârîh-i Cezîre-i Girid’de “vakâyiʻ-i Sû-i Tedbir” başlığı ile yer alırken Fezleke’de ise aynı konuya “İmdâd-ı Girid” başlığı ile yer verilmiştir156.
Girit Seferi’ne gönderilen malzeme, silah, mühimât ve askerlerle ilgili sayısal bilgiler arşiv kayıtlarında yer almaktadır. 1056-1057 senesi Girit Seferi Masraf Defteri kayıtlarında bahsedilen senedeki sefer masrafları için Budin, Temeşver, Bosna, Eğri, Kanije nüzül vergileri kullanılmıştır157. Bu defterdeki bilgilerde; beş bin yeniçeri, on dört sancaktan timârlı sipahi ve Anadolu ve Rumeli’den 10760 yörük Girit Seferi’ne katılmıştır158.
Bu Masraf Defteri kayıtlarında; askerin maaşı için ödenen para miktarı159 ile sefere katılan gemi çeşitleri, sayıları ve gemilerde görev yapacak kürekçi sayılarına da


155 Harem-i hasdan kilar, hazine, hasoda, büyükoda, küçükoda, seferliden, zülüflü baltacı, helvahan, aşçı, bostancı ve Galatasarayı'ndan ve İbrahim Paşa Sarayı'ndan kısacası yirmi iki ocaktan üç bin has gılman kanunları üzere sipahi olup Girit yardımına gitmek şartıyla kâküllerini keserek yetişmiş çırak oldular. Bunlar Murtaza Paşa çıkmabaşı oldu. Evliya Çelebi, Seyahatnâme, II. Kitap, s. 244.
156 Gurre-i Muharremde Girid imdâdı içün üç sene muhâfaza şartıyla icâb ve iktizâ eder bir hâl yok iken iki [bin] nefer sipâhi yazılıp hilâf-ı kānûn altışar akçe ile deftere kayd olundu. Mukaddemâ yazılan üç bin nefer dahi minvâl ve muharrer üzere oldu. Selefde serhad kullarının kānûnı başka defter yazılıp eda- yı hizmet ettikten sonra yoklanıp mevcûdu asıl deftere geçerdi. Devlet-i Aliyye’nin sâir kānûnları bu vakitlerde ilgâ olduğu gibi bu husûsda dahi beş bin neferi Girid bahânesiyle kanûn-ı kadîme mugāyir deftere kayd ettiler. Târîh-i Naîmâ, III, s. 1375-1376; Tevârîh-i Cezîre-i Girid, P., vr.79a; Fezleke, II, s.1053.
157 BOA, KK.d.5642, Zilhicce 1057 (Aralık-Ocak 1647-1648), s. 11.
158 Bu sefer için 5 bin Yeniçeri gönderilmiştir. Halep, Kilis, Üzeyir, Hama, Nablus, Ruha, Birecik, Divriğ, Sivas, Kütahya, Karahisar-ı sahib, Ankara, Çankırı, Sultanönü dahil 14 sancaktan Timârlı Sipahi gönderilmiştir. Girit Seferi’ne Anadolu ve Rumeli’den toplam 10760 Yörük savaşa katılmıştır. Rumeli’den katılanlar; Tırhala’dan 790, Karlıili’nden 307, Eğriboz’dan 298, İnebahtı’dan 178, Köstendil’den 827, İpek’den 700, Avlonya’dan 247, Delvine’den 28, Yanya’dan 611, İlbasan’dan 124, Sofya’dan 300, Şehirköy’den 172, İhtiman’dan 25, Cumapazarı’ndan 94, Menlik’ten 31, Çağlayık’tan 12, Timurhisarı’ndan 190; Karadağ’dan 17, Sarıgöl’den 177, Hurpeşte’den 100, Bihlişte’den 63, Filorina’dan 181, Serfice’den 142, Manastır’dan 286, Prespe’den 68, Kaza-i Kefelonya’dan 18, Eğribucak’tan 18, Nesliç’ten 100 olmak üzere Rumeli’den Toplam 5899 kişidir. Anadolu’dan ise; Aydın’dan 1155, Saruhan’dan 614, Karasi’den 386, Suğla’dan 639, Kütahya’dan 556, Karahisar-ı sahip’ten 110, Hamit İli’nden 643, Teke’den 159, Alaiye’den 44, Ankara’dan 210, Menteşe’den 748 olmak üzere toplam 4760 kişidir. BOA, KK.d.5642, Zilhicce 1057 (Aralık-Ocak 1647-1648), s. 3.
159 1056 Reşen Mevâcibin 9796695 akçe, 1057 Masar mevâcibin 19593390 akçe olmak üzere Yeniçeri, Sipahi ve diğerlerine ödenen toplam mevâcibinin miktarı olarak 29391085 akçe ödenmiştir. BOA, KK.d. 5642, Zilhicce1057, (Aralık-Ocak 1647-1648), s. 8.

yer verilmiştir160. Bu defter kayıtlarında ordunun kullanımı için gönderilen hayvanlar ve bunların beslenmesi için gönderilen malzemelerle bunlara ödenen meblağlar da bulunmaktadır161.
Yine bu defter kayıtlarına göre donanma gemileri için ihtiyaç duyulan malzemelerin tedariki cephaneden ve tophaneden verilen malzemeler başlığı altında yer almaktadır162. Bu konu başka arşiv kayıtlarında da bulunmaktadır. Bu belgelerde, Girit Kalesi topları için alınan ve Sakız’a gönderilen ham demir için 176000 akçe ödendiği bilgisi yer almaktadır163. Kandiye Kalesi cephanesindeki tüfek ve tamirat masraflarının Hazine-i Ȃmire’den karşılanması için 27000 akçe gönderildiğini öğrenmekteyiz164.
Girit Seferi sırasında ordunun temel ihtiyacı olan peksimet ve buğday miktarıyla ve bunlar için yapılan harcamalar Arşiv kayıtlarında yer alan bir başka konudur. 1056-1057 senesi Girit Seferi Masraf Defteri kayıtlarında peksimet miktarı ve nerelerden toplandığı bilgisi yer almaktadır165. Bu konuyla ilgili Arşiv belgelerinde


160 Eğriboz’dan gelen 30 kadırga, Sakız’dan gelen 5 Mavna, 22 kadırga, Akdeniz’deki gemi sahiplerinden 40 gemi, her gemide 40 kişi olmak üzere toplam 1000 nefer ile katılmışlardır. Ücretli tüccar gemileri 40 gemi ve 6200 nefer, Cezâyir ve Tunus ve diğer yerlerden 18 çekdiri ve 5000 nefer, 5 kıta zahîre gemisi, zahire taşımak için İstanbul’daki 20 rençber gemisi katılmıştır. Toplam kürekçi 13960 kişi, Sakız’da gemide çalışan 15464 nefer, Anadolu’dan gelen kürekçi: 4860, İstanbul’dan gelen kürekçi 600, Kapıcıbaşı Mustafa Ağa’nın gönderdiği 200 kürekçi olmak üzere toplam gelen kürekçi 4872 kişidir. Eksik olan kürekçi ise 592 kişidir. BOA, KK.d.5642, Zilhicce 1057 (Aralık-Ocak 1647- 1648), s. 4-6.
161 Bargir 1000, Camus 250, Karasığır 750, Hınta 200000 kile, Şair 50000 kile, Nemek 40000 kıyye, Hınta 200000 kiledir. Hınta 4000000 akçe, şair 800000 akçe, koyunlar 2000000 akçe, nemek (Tuz) 40000 akçe, bargirler 1000000 akçe, camus ve karasığırların maliyeti de 300000 akçedir. BOA, KK.d.5642, Zilhicce 1057 (Aralık-Ocak 1647-1648), s. 7.
162 Donanma gemileri için ihtiyaç duyulan malzemelerin bazıları; kirpas 9009 kıta, Zift 1720,5 kantar, katran 233 kantar, üstüpü 784 kantar, lenger 197 tane, misir (çivi) 211160 adet, resen (ip) 4580 adet, pamuk ipliği (pembe) 506,5 adettir. Sefer için cebehaneden verilen malzemelerin bazıları ise şunlardır; Barut 3500 kantar, küre 4000 adet, tüfenk 400 adet, küllük 310 adet, tataryayı 500 tane, elkeseri 378 adet, ham demir 100 kantar, burgu 566 adet, balta 380 adet, küskü 10 adet, kazma 8000 adet, ravgan (yağ) 1 adet, urgan 8000 adet, meşin kese 4300 adet, kurşun 400 kantardır. Sefer için Tophaneden verilenler malzemelerin bazıları ise demir kundak 10 adet, demir tekerlek 20 tane, tahta tekerlek demirli 20 adet, demirli tombazlık 20 adet, yuvarlak (gülle) 13200 adettir. BOA, KK.d.5642, Zilhicce 1057 (Aralık-Ocak 1647-1648), s. 8-9.
163 BOA, İE.AS 5/435, 6 Şevval 1076 (11 Nisan 1666).
164 BOA, AE.SMMD. IV 106/12346, 20 Safer 1080 (20 Temmuz 1669).
165 Selanik’ten 20000 kantar, Eğriboz’dan 20000 kantar, Galos’dan 10000 kantar, Ezdin’den 10000 Mübaşir Mustafa tarafından da 20000 kantar, İstanbul ve Gelibolu’dan 35113 kantar, Mısırdan 5000

yer alan diğer bilgilerden bazıları şunlardır; Girit Seferi’ne zahire tadariki için görevlendirilen Mustafa tarafından üç bin kile buğday satın alınıp Girit’e gönderilmiştir166. Ferman çerçevesinde sefer için talep edilen miri peksimetin 1422 kilesi Karaferye kazasına tabi olan Çitroz Nahiyesinde işlenerek Çitroz İskelesinden Sakız iskelesine götürmek için gemiye yüklenmiştir. Bu peksimetlerin taşınması ve diğer masraflar için gemi Reisi Mehmed Ağa’ya 78600 akçe ödenmiştir167. 1077 senesinde Sığla sancağına gönderilen bir hükümde ise Girit Seferi için 1077 senesi nüzul bedelinden toplanacak hınta paralarından olan 15555 Esedi kuruşun bir an önce toplanması emredilmiştir168. Girit ceziresindeki askerlerin peksimed ve zahire paralarının karşılanması için Bursa, İzmir ve İstanbul Mizân-ı Harir mukataası 1077- 1078 senesi gelirinden 396000 akçe kullanılmıştır169. Mısır Valisi Ömer Paşa’ya hitaben yazılan bir buyrulduda ise Girit’e Mısır’dan gönderilecek olan buğday ve peksimet miktârını ve bunların gemiyle yapılacak taşıma ücreti hakkında bilgiler yer almaktadır170. Girit seferinde peksimet yapımında kullanılacak 280 çuval buğday 29 Zilhicce 1080 (20 Mayıs 1670)’de kiralanan Konstantin’in gemisiyle İzmir’den Çanak Limamı’na gönderilmiştir171. Adada un ihtiyacını gidermek için 8 Cemâziye’l-evvel 1060 (9 Mayıs 1650)’ta Galos kadısına gönderilen ferman ile Galos’tan 60 bin İstanbul kilesi buğday talep edildiğini öğrenmekteyiz172.
Girit’te görev yapan ordununn diğer ihtiyaçlarını gidermek için yapılan yazışmalar Arşiv kayıtlarında yer alan bir diğer konudur. Yeniçerilerin çuha ihtiyacını gidermek maksadıyla Selanik Çuha Eminine gönderilen mektup bu konuya

kantar, Kapıcıbaşı Mustafa Ağa tarafından tahsis edilen 15275 kantar olmak üzere toplam 27781 Kantar peksimet gönderilmiştir. BOA, KK.d.5642, Zilhicce1057, (Aralık-Ocak 1647-1648), s. 4-6.
166 BOA, A. DVNSMHM.d. 91/453, 9 Şevval 1056 (18 Kasım 1646)
167 BOA, AE.SMMD. IV 94/11086, 8 Receb 1061 (27 Haziran 1651).
168 BOA, C.AS 69/3238, 5 Muharrem 1077 (8 Temmuz 1666)
169 BOA, AE.SMMD. IV 54/6296, 18 Za 1079 (16 Nisan 1669).
170 Girid ceziresine irsali ferman olunan buğday ve peksimetlerin İskenderiye Limanı’nda mevcut bulunan Şeytanca Mehmedin Patariç tabir olunan gemisine 217 rub mısıri buğday, 535 İstanbul kilesi olup ve peksimet darasıyla bayat 200 kantar ve 79 kantar-ı istanbuli olup daradan başka 1234 kantar peksimet bu gemiye yüklenmiştir. Gemiye yüklenen buğday ve peksimedin navul bedellerinin İskenderiye Limanı’nın gümrük emini olan Yahudi Avraham tarafından ödenmiştir. BOA, C.ADL 9/570, 10 Ramazan 1073 (2 Temmuz 1656)
171 BOA, AE.SMMD. IV 58/6755, 29 Zilhicce 1080 (20 Mayıs 1670).
172 BOA, İE.ML 19/1813, 8 Cemâziye’l-evvel 1060 (9 Mayıs 1650)

örneklerden biridir. Burada Girit’e gönderilmek maksadıyla Selanik’te işlenmesi emrolan çuhanın eksik olanların tamamlanıp bir an önce gönderilmesi emredilmektedir173.
Hanya muhasarası esnasında yardım talepleri ve yapılan yardımlar dönemi anlatan eserlerde de yer almaktadır. Târih-i Naʻîmâ, Fezleke ve Tevârîh-i Cezîre-i Girid’de yardım talepleri ile iki bin yeniçeri askeri, cebhane ve zahirenin gönderildiği bilgisine yer verilmiştir174.
9 Muharrem 1061(2 Ocak 1651)’de donanma tarafından adaya getirilen zahîreler Fezleke ve Tevârîh-i Cezîre-i Girid ve Ravzatü’l-Ebrar’da yer almaktadır. Burada gelen bu zahireler Ayakasra Limanı’na ve Hanya Limanı’na indirilmiştir. İndirilen zahirelerin kiralanan beygirler ile taşınmıştır175
Kaynaklarda Kandiye muhasarası sırasında kaptan Musa Paşa’nın hazine ve zahire naklettiği Fezleke, Târih-i Naʻîmâ ve Tevârîh-i Cezîre-i Girid’de “Kışlak-ı Asker-i İslâm ve Tedbîr-i Muhâsara-i Kandiye” başlığı ile yer almaktadır. Bu gelen yardımlardan dolayı adadaki askerler büyük bir sevinç yaşadığı belirtilmektedir.176. Gönderilen bir fermân ile Hanya Kalesi muhafazasına gidecek olan defterdar paşa ve

173BOA, M.D., No: 91, Hk. 476, İstanbul 2015, s. 265.
174 Ertesi yürüyüş ahvâlini rikâb-ı hümâyûna arz edip asker ve hazîne ve zahîre ricâ eyledi. Ve ümerâ-i bahrdan Şaban Bey çekdirmesiyle gönderdi. Bu haber-i nâ-mülâyim lâhık-ı sem‘-i pâdişâh oldukta ve Van’dan gelen Ahmed Paşa’yı ve Sekbânbaşı Hasan Ağa’yı Mora’ya gönderip “altı bölük halkından ve yeniçeriden ol tarafta olanlar ile muhâfazada olalar. Ve Anadolu ve Karaman Beyleri dahi Gelibolu’dan geçip Benefşe iskelesinde fermân-ı serdâra nâzır duralar” deyû fermân olundu. Yeniçeriye kapı olup iki bin cedîd nefer dört kalyon ile gönderildi ve cebhâne ve zahîre ile mâl-a-mâl burtonlar peyderpey irsâl olundu. Târîh-i Naîmâ, III, s.1046; Fezleke, II, s. 876-877; Tevârîh-i Cezîre- i Girid, P., vr.18b-19a.
175 Muharremü’l-hârâmın dokuzunda devletten gönderilen donanmayı hümâyûn elli günde Girid’in Ayakasra nâm limânına varıp asr vaktinde lenker-i endâz oldular. “Akşâmadek cümle askeri taşra çıkarıp kapudan paşa gemiler ile Sakız’a avdet eyledi” deyû serdâra haber gelince taşra dökülen asker ol mahâll-i vahşet-engîzde on bir gün oturup sekizer guruşa bârgirler tutup ekseri piyâde levâzımı arkasında on gün gidip mâh-ı mezbûrun yirmi birinde orduya dâhil oldular. Evâhir-i şehirde Mısır’dan gönderilen on kıt‘a kalyon dahi gelip Hanya’ya zahîre dökdü. Bi-avnillâhi teʻâlâ me’kulât-ı müstevfî yığılıp Girid halkına refah ve gınâ geldi. Fezleke, II, s. 1037; Tevârîh-i Cezîre-i Girid, P., vr.77a-77b; Ravzatü’l-Ebrar, s. 380.
176 Hüseyin Paşa Resmo ve Kisamo ve Ab-ı Koron ve Milapotame nâm kal‘alara müstevfî asker ve zahîre koyup levâzımını gördükten sonra kapudan paşanın gelecek vakti olmakla kalkıp Hanya’ya teveccüh etti. Ve kapudan Musa Paşa zahîre nakli içün Rumeli yakasına varıp Zi’l-ka‘ade evâhirinde altmış kadırga ve iki kalyon ve yirmi şayka ile hazîne ve zahîre ve yüz elli bârgir nakl edip Hanya limânına gelmekle asker mesrûr oldular. Fezleke, II, s. 919-920; Târîh-i Naîmâ, III, s.1092-1093; Tevârîh-i Cezîre-i Girid, P., vr. 40a-40b.

bağlı sipahilerin mevacibleri, hılʻatleri ve diğer ihtiyaçların yerinde tespit edilmesi istenmektedir177.
Ma ida thelis na su ğo,oste va zis çe nase
Se hrisoprasina dendra,na thetis na kimase.

Sana ne dememi istersin,yaşayıp var olman için
Altın yeşili ağaçların altında,yatıp uyuman için

Kullanıcı avatarı
eyuphuseyin
Site Admin
Mesajlar: 6926
Kayıt: 05 Haz 2019, 22:41
Konum: İstanbul
Teşekkür etti: 1098 kez
Teşekkür edildi: 27 kez
İletişim:

Re: YENİÇERİ KÂTİBİ HASAN EFENDİ’NİN TEVÂRÎH-İ CEZÎRE-İ GİRİD ADLI ESERİ: TAHLİL VE METİN

Mesaj gönderen eyuphuseyin » 17 Haz 2019, 10:28

2.2.6.2. Venedik’e Gelen Yardımlar

Osmanlı Devleti Girit muhasarasına yardım göndermede sıkıntı çekmesine rağmen Venedik ise her zaman yardım alabilmiştir. Adaya yapılan Venedik yardımlarını iki grupta toplamak mümkündür. Bunlardan biri Venedik’ten gelen yardımlar, bir diğeri de Papalık önderliğinde Avrupa devletlerinden gelen yardımlardır.
Venedik yardımlarının adaya her zaman düzenli bir şekilde ulaşması adadaki Venedik savunmasını güçlendirdiği gibi Osmanlı ordusunda moral bozukluğuna neden olmuştur. Bu yardımlar kaynaklarda geniş bir şekilde yer almaktadır. Venedik’e gelen yardımlardan biri Tevârîh-i Cezîre-i Girid’de “Âmeden-i Feth-i Tabya-i Kandiye” Fezleke’de178 ise “Feth-i Tabya” başlığı ile verilmiştir. Burada Venedik’e her bahar olduğu gibi yardım geldiğini anlatmakta ancak yardım gelmeyen Osmanlı ordusunun moralinin bozulduğundan bahsetmektedir179. Yine Venedik’ten Girit’e gelen bir diğer yardım Târih-i Naʻîmâ ve Tevârîh-i Cezîre-i Girid’de “Âmeden-i İmdâd-ı küffâr ve Müte’ellim” başlığı ile verilmiştir. Burada Venedik’in adada Osmanlı Devleti ile anlaşma yapmak üzereyken yardımın gelmesi nedeniyle Kandiye Kalesi’ni savunmaya devam ettiğini de öğrenmekteyiz180.
Girit’e gelen dış yardımlar, Târih-i Naʻîmâ ve Tevârîh-i Cezîre-i Girid’de yer bulmuştur. Burada Kandiye Kalesi’nde Venediklilerin yaptığı kutlamanın sebebinin


177 BOA, AE.SMMD. IV 41/4662, 12 Cemâziye’l-evvel 1077 (10 Kasım 1666)
178 Fezleke, II, s. 971.
179 Küffârın her bâr zahîre ve imdâdı gelip taraf-ı ehl-i İslâmdan imdâd münkatiʻ olmakla metrisler hisâra karîb varmışiken askere fütûr gelmişti. Lâkin serdâr-ı gayret-şiʻâr envâʻ-ı istimâlet ile askeri tahrîs edip gayret ve hamiyet getirdi. Tevârîh-i Cezîre-i Girid, P., vr. 54a
180 Asker-i İslâm zikr olunan ceng günü akşâma karîb Aktabya dedikleri tabyadan küffâr beden başına çıkıp “sizinle sözümüz var top ve tüfenk atılmasın şimden sonra hisârı rızâmız ile veririz deyip tarafeynden serd u sürûr olup yarın adem çıkar sabâha dek dahî ceng olmaya. Yarınki gün sulh vardır” deyip içeriden haber verilip akşâmdan gāziler dahi cengden fâriğ olup ve mesrûr sabâha muntazır oldular. Ol gece Venedik’den on yedi çekdirme ve sekiz kalyon imdâdı ve zahîresi geldiğinden mâʻadâ Malta ve Düka ve Papa gemileri dahi gelip kalʻa limânında lenger-endâz olup küffâra kuvvet-i kalp hâsıl olup ke’l-evvel cenge şüru’ eylediler. Bundan sonra asker-i İslâma kelâl gelip elleri ve ayakları işden soğudu. Târîh-i Naîmâ, III, s. 1126;Tevârîh-i Cezîre-i Girid, P., vr. 56a-56b.

Fransa ve İspanya’dan gelecek yardım haberi olduğu anlatılmaktadır181. Venedik’e gelen dış yardımlarla ilgili bir başka bilgi Fezleke ve Tevârîh-i Cezîre-i Girid’de yer bulmuştur182. Hikâyet-i Azîmet-i Sefer-i Kandiye ve Tevârîh-i Cezîre-i Girid’de de adaya gelen Fransız yardımları anlatılmaktadır183.


2.2.7. Girit Seferi’nin Maktul Paşaları

2.2.7.1. Yusuf Paşa’nın Katli

Hanya fatihi Yusuf Paşa’nın katli, Tevârîh-i Cezîre-i Girid’de yer almaz iken Fezleke’de “Vefeyât Yusuf Paşa184” başlığı ile olay, detaylandırılmadan sadece vefatı anlatılmaktadır. Bu olay Târih-i Naʻîmâ ’da ise, “Katl-i Kapudân Yusuf Paşa, Fâtih-i Hanya” başlığıyla yer almaktadır. Burada; padişahın Yusuf Paşa’ya hemen gidip adanın tamamını almasını istemesi üzerine Yusuf Paşa’nın hazırlıkların daha bitmediğini, hazırlıklar bitmeden bunun mümkün olamayacağını bildirmesi üzerine başlayan tartışmanın neticesinde Yusuf Paşa’nın katledildiği anlatılmaktadır185. Vecihi Tarihi de padişah ile olan tartışmaya “Padişahtan her gelen söze karşı koymaya cüret eder olmuştu” ifadeleriyle yer vermiştir186.





181 Sabâhadek nâkus ve tabıllar çalındı. Adamlar taʻyîn olunup bir yarâr dil ahz olundukda mezbûr gemi Venedik’den gelip müjde haberi getirdi ki mukaddemâ Françe ve İspanya mâbeyn idi. Hâlâ yarışıp musâlaha ettiler. Ve anlardan ziyâdesiyle imdâd olunup muʻaccelen gönderilmek üzeredir. Bu şenlik anın içündir deyip haber verdi. Ve câsûs dahi gönderilmişidi. Ol dahi bu haberi getirdi. Târîh-i Naîmâ, III, s. 1203-1204; Tevârîh-i Cezîre-i Girid, P., vr. 59b.
182 Şa‘banın on üçüncü günü Kandiye’[ye] beş pâre sefîne ile yüz yirmi beş at ve sekiz yüz Frenk imdâda gelip taşra çıkmakla geri tevekkuf iktizâ eyledi. Ol semte muhâfızada olanlara imdâd içün Aşcı Ali Ağa’ya biraz yeniçeri koşulup gönderildi. Fezleke, II, s. 1033, Tevârîh-i Cezîre-i Girid, P., vr. 70a.
183 Bundan akdem Françe’den beş yüz nefer beyzâdeler kendi ihtiyarlarıyla Kandiye imdâdına gelmiş idi. Mahzâ bunlar ceng ahvâlini bilirler. Ve mutlak Kandiye’yi kurtarırız iddiʻâsıyla gelmişler idi. Hikâyet-i Azîmet-i Sefer-i Kandiye, vr. 50a; Tevârîh-i Cezîre-i Girid, P., vr. 111b.
184 Kâtib Çelebi, Fezleke, s. 896-897.
185 Târîh-i Naîmâ, III, s. 1067-1068.
186 Vecihi Tarihi, Yay. Haz. Buğra Atsız, İstanbul 2016, s. 55.



Seyehatnâme’de ise Yusuf Paşa’nın katledilmesi daha geniş bir şekilde yer almaktadır. Burada; kinci ve kıskanç ikiyüzlüler Yusuf Paşa'yı şikâyet ederek padişahı dolduruşa getirdikleri anlatılarak Yusuf Paşa’nın katledilmesi eleştirilmektedir187.
2.2.7.2. Deli Hüseyin Paşa’nın Katli

Hüseyin Paşa’nın katli konusu Tevârîh-i Cezîre-i Girid, Fezleke, Târih-i Naʻîmâ’da yer almazken Silahtâr Tarihi’nde “Katl-i Vezîr Deli Hüseyin Paşa ve tevcîh-i menâsıb-ı ümerâ” başlığı geniş bir şekilde yer almıştır. Burada, Hüseyin Paşa’nın önce katl kararı verildiği sonra kapudânlık inayetiyle affedildiği, daha sonra da Girit’te görevli olduğu süre zarfında Hazîne-i Ȃmire’den aldığı parayı yerinde kullanmadığı ve adaya yapılan kale inşası sırasında ihmali bulunduğu suçlamaları ile önce Yedikule’de habsedilmesi ve sonrada idam edilişi anlatılmaktadır188. Vecihi Tarihi’nde de Hüseyin Paşa’ya atfedilen suçlamalar yer almaktadır189. Silahtâr Tarihi’nde Hüseyin Paşa hakkında idam kararı verilmesinde Köprülü Mehmed


187 Yusuf Paşa ile ilgili şikâyetlerde; "Padişahım Yusuf Paşa lalan, Hanya hazinesinden üç husrevâni küp altın, üç milyon Karun malı ve bir keçelerle sarılmış altın direk aldı, padişahıma denizde damla ve güneşte zerre vermeyip onları gizledi" derler. Öldürüldükten sonra maldan mülkten bir şey çıkmadı. O keçe ile sarılmış altın direk dedikleri bir sarı renkli taş direk idi. Hazineye koyup gerçeğe aykırı bilgi verenlerin dünyada ve ahirette yüzleri kara oldu. Sultan İbrahim Han Sarayburnu'nda Yusuf Paşa ile Girit görüşmesini yaptığında; “Hanya'yı feth ettikten sonra inşaallah sağ salim ve ganimetlerle geldiğinde sana karşılığını veririm diye yemin ettiğinde meğer Şehit ederim demek imiş.” Evliya Çelebi, Seyehatnâme, II, s. 82.
188 Paşa-yı müşârün-ileyh mukaddemâ Girid'den geldükden sonra, vezîr-i a‘zam Yanova kal‘ası üzerinde iken Edirne'den pâdişâh hazretlerine mülâkāt idüp, işâret-i sadr-ı âlî üzre katl olunmağa karâr virilmişiken taraf-ı hümâyûndan kapudanlık inâyetiyle mazhar-ı iltifât olunmuşidi. Mâh-ı Rebî‘ü'lâhir idi, fermân-ı âlî-şân ile huzûr-ı şehinşâhı cihâna ihzâr olunup vardukda, bi'l-müşâfehe hitâb-âmiz ve itâb-âlûde mübâşeret idüp, On beş sene mikdârı zamândan berü, Girid'de olan askerime serdâr olup, beher sene Hızâne-i âmireden mevâcib ü mühimmât nâmıyla alduğın meblağ-ı firâvânın öşr-i âşirin mahalline sarf itmeyüp, iddihâr eylemek ile ta‘tîl-i hizmete bâ‘is olduğundan kat‘-ı nazar muhâsara olunan kal‘anın teshîri mir’ât-ı zuhûrda cilve-ger olmuş iken, teba‘iyyet-i huzûz-ı nefsânî ile ihmâl ü müsâhele itdüğin huzûr-ı hümâyûnumda bi'lkülliyye zâhir ü nümâyân ve beytü'l-mâl-i Müslimînden bu tarî ile ahz itdüğin emvâlin teftîş ve tahsîl-i mevkūf ve fermân iken ihtiyâr ve emekdârlığına binâ’en takayyüd olunmayup, yine nevâle-i hûn-i ihsânımdan hisse-mend ve mansıb-ı Rûm-ili ile behremend itmişidim. Ahz-ı emvâl içün fukarâya itdüğin eziyyet husûsunda hükkâm-ı vilâyetten vârid olup, arz-ı mahzar-ı cerâyim sâbıka ki, ser-defter olup, binâ-i vücûdın tîşe-i kahr ile zîr ü zeber eylemek mûcebdir” buyurdukda, teskîn-i âteş-kîneleri olıcak cevâba kādir olmamağla, bâ-fermân-ı hümâyûn ol sâ‘at bostancıbaşı, Kādrullâh mülakkab Boşnak Uzun İbrâhîm Ağa mübâşeretiyle Yedikule'ye habse gönderilüp, iki günden sonra yine ağa-yı müşârün-ileyh yediyle ol mahalde emr-i pâdişâhî mûcebince mahnûkan katl ve yine andan bâğçelikdeki Mücevher Kapu mukābelesinde defn olundı. Nazire Karaçay Türkal, Silahdâr Fındıklılı Mehmed Ağa Zeyl-i Fezleke, M.Ü. Yayımlanmamış Doktora Tezi, s. 165- 166.
189 Vecihi Tarihi, s. 108.



Paşa’nın hasımlığının etkili olduğu ve sahte şikâyetlerle bu kararın verildiği dile getirilmektedir190.
2.2.7.3. Serdar Tavukçu Mustafa Paşa’nın Katli

1659’da Girit’te serdar olan Tavukçu Mustafa Paşa’nın katli konusu Tevârîh- i Cezîre-i Girid’de “Serdârî-i Vezîr Ankebûd Ahmed Paşa be-Cezîre-i Girid ve katl-i Vezîr” başlığıyla çok kısa olarak yer almaktadır. Silahdâr Tarihi’nde ise “Serdârî-i Vezîr Ankebûd Ahmed Paşa be-cezîre-i Girid ve katl-i Vezîr Tavukcı Mustafâ Paşa ve küsûf-ı küllî” başlığıyla yer verilmiştir. Burada Mustafa Paşa’nın katledilme sebebi olarak Venediklilere karşı aciz kaldığı gibi iddialar yer almaktadır191.
2.2.7.4. Kaptan Âmmarzâde’nin Katli

Donanmayı boğazdan çıkarıp Girit’e yardım götürmede ihmâli olduğu gerekçesiyle idam edilecek olan kaptan Âmmarzâde konusu Târîh-i Naʻîmâ ve Tevârîh-i Cezîre-i Girid’de geniş bir şekilde yer almıştır192. Fezleke’de ise sadece idam




190 Köprülü Mehmed Paşa hasm-ı cânı idi. Vezîr-i a‘zam oldukda, mezbûrun vücûdın dünyâdan zâ’il itmek fikriyle Girid serdârlığından azl idüp, bin altmış sekiz Şevvâli'nde Edirne'de rikâb-ı hümâyûna gelüp, katline karâr-dâde olunmuşiken pîr ve emekdârlığına binâen merhamet-i pâdişâhî olup, kapudanlık virildi ve bin altmış tokuzda Rûm-ili eyâleti tevcîh ve az zamânda vezîr-i a‘zam ilkāsıyla zuhûr iden sâhte şekvâcılar sebebiyle azl olunup, sene-i mezbûre mâh-ı Rebî‘ü'lâhiri'nde İstanbul'a geldükde, huzûr-ı hümâyûna ihzâr ve bi'l-müşâfehe mezâlim [ü] cerâyiminden istifsâr olundukdan sonra Yedikulle'de habs ve katl olunup, cenâzesi Yedikulle dâhilinde olan bâğçede medfûndur. Silahdar Târîhi, s. 204-205.
191 Mâh-ı Receb'in on üçünci Cum‘a gününde, vezîr-i güzîde-tedbîr Ankebûd Ahmed Paşa, Girid Cezîresi’ne serdârlığa yollanup vardukda, selefi serdâr-ı ma‘zûl Vezîr Tavukcı Mustafâ Paşa mukaddemâ basîret üzre olmayup, Hanya etrâfına düşmen ayağın basdırdıp, hasâret itdirtmek töhmetiyle hakkında mûceb-i gazab-ı sultânî olıcak ba‘zı cerâyim-i sâbıkası arz olunmağın, fermân-ı hümâyûnla cezîre-i mezbûrede katl eyleyüp, başını Âstâne-i sa‘âdete irsâl eyledi. Silahdar Târîhi, s. 246; Tevârîh-i Cezîre-i Girid, P., vr. 86a.
192 Girid’de serdâr olan Gāzi Hüseyin Paşa’dan feryâd nâmeler gelip “askerin tâb ü tâkati kalmadı ve mevâcib zahîre ve imdâd ile bir gün evvel donanmanın gelmesi ehemm ve elzemdir” deyu iʻlâm ederdi. Donanma gemileri ise boğazda küffâr gemileri sedd-i râh etmeleriyle mahsûr olup taşra çıkamayıp müdded-i medîde kaldılar. Âsitâne-i Aliyye tarafından mü’ekked emr-i âlî gönderilip kapudana taşara çıkmak ve a‘dâ ile mukābill olmak teklîf olundukça tahvîfi müş‘ir cevâb ile iʻfâl ve Girid’e imdâd erişdirmeğe taksîr ve emr-i gazâda ihmâl eyledi. Sadr-ı aʻzam gördüğü sefâʻin-i küffâr havfiyle bu kadar eyyâm donanma-yı hümâyûnu mahsûr kalıp bir işe yaramadı. Kapudanın katlini telhîs edip kapıcılar kethüdâsı gönderilip Âmmarzâde katl ve Boğaz hisârı muhâfazasında olan Voynuk Ahmed Paşa kapudan nasb olundu. Târîh-i Naîmâ, III, s.1127; Tevârîh-i Cezîre-i Girid, P., vr. 57b-58a.



edildiği ve yerine de Voynuk Ahmed Paşa’nın kaptan olduğu bilgisine yer verilmiştir193.
2.2.8. Sefer Sırasında Yapılan Yazışmalar

Sefer sırasında gönderilen hatt-ı hümayunlar, telhisler ve mektuplar gibi belgelerin suretleri kaynaklarda yer almaktadır.
2.2.8.1. Hatt-ı Hümayun Örnekleri

Girit Seferi sırasındaki başarılardan sonra ve muhasara esnasında askerlerin ve komutanların motivasyonunu arttırmak maksadıyla hatt-ı hümayunlar gönderilmiştir. Padişahtan gelen bu hatt-ı hümâyûnlar yetkililer tarafından okunarak askerin motivasyonu sağlanmaya çalışılmıştır. Hanya’nın fethinden sonra Padişahın Serdar Yusuf Paşa’ya 5 Şaʻban 1055 tarihinde gönderdiği hatt-ı hümayun, Târih-i Naʻîmâ, Fezleke ve Tevârîh-i Cezîre-i Girid’de yer almıştır194.
Girit Serdarı Hüseyin Paşa’ya gönderilen diğer bir hatt-ı hümayunda Kandiye muhasarası için elzem olan üç yere kale yapılması emredilmektedir. Bu hatt-ı hümayun, Târih-i Naʻîmâ, Fezleke ve Tevârîh-i Cezîre-i Girid’de yer bulmuştur195.
Fazıl Ahmed Paşa’ya gönderilen hatt-ı hümayunlar, “hatt-ı hümayun sûreti” başlığında Tevârîh-i Cezîre-i Girid, Hikâyet-i Azîmet-i Sefer-i Kandiye ve Cevâhirü’t- Tevârîh’de görürüz. Bu hatt-ı hümayunlarda Fazıl Ahmed Paşa için padişah “Göreyim seni lalam!” ifadesiyle onu Kandiye Kalesi’nin fethi konusunda şevklendirmeye çalışmaktadır196. Kandiye Kalesi’nin fethinden sonra da Ahmed Paşa’ya gönderilen

193 Fezleke, II, s. 982-983.
194 Şaʻbanın beşinci günü deryâdan Cafer Çelebi kadırgasıyla Hüseyin Ağa gelip hil‘ât ve şimşir ile hatt- ı hümâyûn getirip ümerâ ve ağayân iskelede istikbâl edip tevkīr ve ta‘zîm ile huzûr-ı serdâra getirdiler. Hatt-ı hümâyûn kırâ’at olup cümle asker pâdişâha du‘âlar eylediler. Kâtib Çelebi, Fezleke, II, s. 882- 883, Târîh-i Naîmâ, III, s. 1051, Tevârîh-i Cezîre-i Girid, P., vr. 23b.
195 “Mefhûmunda kal‘a binâsına icâzet ve bir mahâll-i münâsibde iki üç yere kal‘alar binâ olunup ve cedîd askeri vardıkda ol kal‘alara girip muhâfaza edeler. Ve dört beş seneden beri zahmet çeken askere icâzet verile” deyû fermân olunmakla cümle asker mesrûr olup du‘âlar ettiler. Kâtib Çelebi, Fezleke, II,
s. 1022; Târîh-i Naîmâ, III, s.1255; Tevârîh-i Cezîre-i Girid, P., vr. 72b.
196 “Senki Vezîr-i aʻzam ve serdâr-ı ekremim Ahmed Paşasın. Selâm selâmet encâm-ı şahânem ve peyâm-ı meserret resân-ı mülûkânem ile seni teşrîf buyrulduğumdan sonra maʻlûmun olsun ki hâliyâ sen ve kullarım ne halde ve ne ahvâldesiz. Dergâh-ı vâhibü’l-atayadan tazarruʻ ve niyâz ederim ki seni ve dîn [ü] devletim uğurunda taş yastanup ve toprak döşenen gāzi ve mücâhid fî-sebili’llah kullarımın cümlesini mansûr ve muzaffer eyleye. Ve küffâr-ı düzeh-karârı dâ’imâ müdemmer ve makhûr eyleyip



hatt-ı hümâyun, eserlerde “suret-i hatt-ı hümayun” başlığı ile yer almıştır. Burada yirmi beş yıl süren mücadelenin fetih ile neticelendirilmesi nedeniyle duyulan memnuniyet dile getirilmiştir197.
2.2.8.2. Telhis Örnekleri

Cevâhirü’t-Tevârîh’te Sadrazam Ahmed Paşa’nın padişaha gönderdiği telhis örnekleri yer almaktadır. “Telhisnâme-i Sadr-ı Aʻzam Ahmed Paşa be-Rikâb-ı Humâyûn Sadr-ı Aʻzam hazretlerinün kendü eliyle müsvedde eyledüği telhis sûretidür” başlığı ile yer alan telhiste sadrazam, Kandiye muhasarasının durumu ve yapılan çalışmalarla ilgili padişaha bilgiler vermektedir198.

Ümmet-i Muhammedî envâʻ-ı fütuhât-ı cemile ile mesrûr eyleye. Benim lalam göreyim seni Devlet-i Âliyyemin ve vüzerâ ve mîr-i mîrân ve ümerâ ve sâi’r bu gaza-yı ekberde olan sunûf-ı asâkir kullarımı cümlenizin hazret-i Allah celle şânuhu muʻîn ve nasrınız ve yâver-i dest gîriniz olup cümle müşkül işlerinizi asân ve cünûd-ı aliyyesin muʻîn ve meded-re’sân eyleye. Benim lâlâm hâliyâ hakkında mezîd- i inâyed-i mülûkânem pertev endâz olup hâssa kürklerimden bir top serâsere kaplı sammur kürk ve bir sâde serâser kaftân ve esyâf-ı fâtihatü’l-eknâfdan bir kabza-i murassaʻ şimşîr add ve ve tedmîr-i sâhib kırânı ile seni teşrîf ve iʻzâz eyleyip küçük mirâhor kulum ile ihsân ve irsâl olunmuştur.” Tevârîh-i Cezîre-i Girid, P., vr.98b-99a, Hikâyet-i Azîmet-i Sefer-i Kandiye, vr. 44b-45a; Abdulkadir Sıddık Yücel, Mühürdâr Hasan Ağa Cevâhirü’t-Tevârih, Erciyes Üniversitesi Soyal Bilimler Enstitüsü Yayımlanmamış Doktora Tezi, s. 330.
197 “Senki vezîr-i aʻzam ve serdâr-ı ekremim Ahmed Paşa’sın. Seni selâmet-i selâmbahşâ-yı Pâdişâhânem ile teşrîf ve tevkīr [ü] ikrâm buyurduğumdan sonra hatt-ı hümâyûn ve saʻâdet-makrûnum vusûlünde maʻlumunuz olsun ki hâliyâ vüzerâ-yı izâm ve vükelâ-yı kirâmımsın sen cümleden aʻkal ve erşedi ve aʻdel [ve] emcedi müdebbir-kârdan ve dilîr-i şecâʻat-nişân olduğundan gayri me’mûr olduğun hıdemâta tedbîr-i dil-pezîrinle intizâm verilip zabt u rabtlarında merdâne ve dilirâne hareket edip düşman-ı dîn [ü] devlete göz açtırmayıp muhâsara olunan Kandiye kalʻasının feth ve teshîrine nice tedbîrler edip her husûsun muvâfık-ı rızâ-yı yümn-i iktizâ-yı mülûkânem ve lâyık-ı nâmus-ı saltanat-ı pâdişâhânem üzre himmetler eylediğin ecilden duʻâ-i hayr-ı icâbet-eserime nâil ve inâyet-i aliyye-i meymenet-perverime mazhar olmuşsundur. Yüzün ak olsun ve nân [ve] nemeğim sana helâl olsun ve seninle maʻan me’mur olan vüzerâ-yı izâm ve mîr-i mîrân ve ümerâ-yı kirâm ve yeniçeri ağası ve bölük ağaları ve alaybeyleri ve züʻemâ ve erbâb-ı timâr ve sipah ve yeniçeri ve sâir umûmen asâkir-i İslâm kullarım uğur-ı dîn [ü] devletimde cân ve başların bezl ve fedâ edip yirmi beş yirmi altı seneden beri muhâsara ettikleri Kandiye kalʻasının teshîrine ettikleri ikdâm ve ihtimâm şumûl-i ilm-i hüsrevânem olup cümlesi duâ-yı hayrıma mazhar olmuşlardır. Yüzleri ak ve iki cihânda berhüdâr olsunlar.…” Tevârîh-i Cezîre-i Girid, P., vr. 113a-113b; Hikâyet-i Azîmet-i Sefer-i Kandiye, vr. 48b-49a; Cevâhirü’t- Tevârih, , s. 464; Târîh-i Fazıl Ahmed Paşa, vr. 78b-79a.
198 “Hakk subhânehû ve teʻâlâ hazretleri, şevketlü ve azametlü padşâhımun rûh-ı âlem olan vücûd-ı hümâyûnları ve hâtırlarından masûn u mahfuz idüb, serîr-i seʻâdet-masîr-i sâhib-kirânilerinden dâ’imâ zevk u safâ eyleyüb sâye-i seʻâdetlerin âmme-i ibâdu’llâh üzerinden bir an kul etmeğe imkân olmamış idi. Bu sene li’llâhi’l-hamd melâʻinde evvelki mertebe kesret olmayup guzât-ı İslâm sene-i sâbikadan himmet-i humâyunları ile dahî ziyâde olmağın bu defʻa Güllük’de başka kol ayrılub liman tarafına karîb olan kalʻa tabyasına doğru meters yolın yürüdüb ve liman ağzına karîb suya berâber toplar vazʻ olınmak içün bir kıtʻa tabya dahî mübâşeret olınmışdur. Himmet-i hümâ-hemtâlarıyla mahall-i mezbûre top konduktan sonra gicelerde küçük kayık dahî limana gelmeden kalur. Ancak Kızıl Tabya taʻbîr olınur mahall ki, kalʻanun cânib-i garbîsidür, onun öginde vazʻ olunan toplar biraz dolay şeklidür. Deryâ kenarına munbasıt olmağın uzak düşmişdür. Gice karanlığunda küçük kayık gelüp kalʻanun divvârına



8 Receb 1079 (12 Aralık 1668)’da padişah’ın Yenişehir’de bulunduğu sırada Venedik elçisi padişah ile görüşmek maksadıyla gelmiştir. Padişah, Venedik elçisini huzura kabul etmeden Kandiye muhasarasının durumunu öğrenmek maksadıyla Sadrazam Ahmed Paşa’ya hatt-ı hümayun göndermiştir. Ahmed Paşa’nın bu hatt-ı hümâyuna verdiği cevap Cevâhirü’t-Tevârîh’te Ȃmeden-i hatt-ı şerîf-i mükerrer ve Hikâyet-i Telhisât” başlığı ile yer almıştır. Burada, “kalenin bir tarafından üç yüz ziraʻ kadar yıkıldığı, kaleye girilmesi için on kulaç yer kaldığı, on kulaç yer geçilirse kalenin alınacağı” bildirilmiştir199.
2.2.8.3. Talep ve Şikâyet Belgelerine
Örnekler

Girit Seferi sırasında adada bulunan askerlerin sosyal hayattaki sorunlarını çözmek için verdikleri yazılar, bunlarla ilgili verilen kararlar ve şikâyetler arşiv kaynaklarında yer almaktadır. Bunlar, adada görevli askerlerin kendilerine bırakılan gelir kaynaklarının işletilmesi ile ilgili yaşanan sorunlar, şehit olan asker çocuklarının babalarına ait malların durumları ile ilgili verdikleri talep yazıları ve bazı konularda verilen şikâyet yazılarıdır.
Arşiv belgelerinde yer alan konulardan biri şikâyetler ve bunlarla alakalı hükümlerdir. Girit Seferi’ne giderken Marmara adası yakınlarında gemisi batan kaptanın gemi eşyalarının yağmalandığıyla ilgili verdiği şikâyet yazısı ve bununla ilgili verilen hükümdür200. Bir diğer şikâyet belgesi Girit Muhafızı Hüseyin Paşa ile ilgilidir. Burada, Gördös Kalesi ve çevresindeki köylerde Girit muhafızı Hüseyin Paşa adına bazı kimselerin ellerinde emir yok iken yiyecek, menzil atı ve kılavuz talebinde bulunulduğu ve bu durumla ilgili verilen hüküm yer almaktadır201. Bir diğer şikâyet belgesi ise Anabolu halkının kendilerinden kanunlar dışında istekte bulunulması ile


yanaşmak mümkün olmagile kumbara, havan ile atılur meşʻâl şekli ru-yı aydınlık ider…” Cevâhirü’t- Tevârih, , s. 398.
199 Cevâhirü’t-Tevârih, , s. 419-420.
200 Yusuf’un batan gemisinin kurtarılmasına engel olunduğu, kendisinin İstanbul’a gelip buyruk alıp döndüğünde ise geminin eşyalarının yağmalanması nedeniyle verdiği şikâyet yazısı üzerine Galata kadısına gönderilen hükümde batık geminin çıkarılıp bütün alet ve eşyaların kaptana teslim edilmesi emredilmektedir. BOA, A. DVNSMHM.d., 90/183, 11 Rebiʻü’l-ahir 1056, (27 Mayıs 1646), BOA, A. DVNSMHM.d., 90/202, 27 Rebiʻü’l-ahir 1056 (12 Haziran 1646).
201 BOA, A. DVNSMHM.d., 90/285, 15 Cemâziye’l-âhir 1056 (29 Temmuz 1646).



ilgili şikâyetleri ve bununla ilgili verilen karardır202. Eskiden Beyrut zabiti olarak görev yapmış ve Girit Seferi’nde bulunan Mehmed’den Beyrut halkının şikâyeti ve bununla ilgili verilen karar arşiv kayıtlarında yer alan bir diğer belgedir203.
Girit ile ilgili arşiv belgelerinde yer alan bir diğer konu ise adada görevli kişilerin kendilerine gelir tahsis edilen vergilerin usulüne uygun toplanmadığıyla ilgili belgelerdir. Girit Seferi’nde memur olan Beylerbeyi Siyavuş Paşa’nın bu konuyla ilgili İstanbul’a gönderdiği iki yazı bu duruma örnektir. Bunların birinde Siyavuş Paşa’nın gelirlerinin eskiden olduğu gibi toplanmadığı iddiası204 yer almakta, diğerinde ise Siyavuş Paşa’nın görevlendirdiği mütesellimlere Kastamonu sancağı kadısı tarafından engel çıkarıldığı yer almaktadır205.
Buna benzer bir diğer arşiv belgesi de Girit muhafızı olan Hüseyin Paşa’ya aittir. Bu belgede Hüseyin Paşa’nın sefere gider iken kendi adına görevlendirdiği mütesellimin görevini yapmadığı ve bunun yerine yeni birinin görevlendirildiği ile ilgilidir 206.



202 Anabolu reayasından bazıları ferman gereğince beş kürekli bir kayık ile Girit’e ulak götürmekte ve bu işten dolayı vergilerden muaf olmakta idiler. Bu ulaklar bu kişileri çektiri veya fırkate istiyoruz diye taciz ettikleri bildirilmiştir. Anabolu kadısına verilen hükümde ise bu kişilerden kanunun dışında bir şey talep edilerek rencide edilmemesi, bu kişilerin yaptıkları işler kadar vergiden muaf olmaları bunun dışındaki vergilerini vermeleri emredilmektedir. BOA, A. DVNSMHM.d., 93/43, 27 Şevval 1069 (24 Temmuz 1659); BOA, A. DVNSMHM.d., 93/44, 29 Şevval 1069 (26 Temmuz 1659).
203 Eskiden Beyrut zâbiti olan ve Girit seferinde bulunan Mehmed’den Beyrut halkın şikâyetçi olması üzerine Girit Seferinde serdâr olan Mehmed Paşa’ya gönderilen hükümde Sipahi Mehmed’in Beyrut halkıyla Divân-ı Hümâyunda yüzleşmek için İstanbul’a gönderilmesi gerektiği bildirilmektedir. BOA, A. DVNSMHM.d., 90/205, 27 Ramazan 1056 (6 Kasım 1646).
204 Girit Seferinde memur olan Beylerbeyi Siyavuş Paşa’nın İstanbul’a gönderdiği yazıda kendisine arpalık olarak verilen Kastamonu’da kendisine gelir kaydedilen vergilerin daha önce olduğu gibi toplanmayıp çeşitli bahanelerle azaltıldığı ve kendi gelirinin azalmasına yol açtığını bildirmesi üzerine verilen hükümde kanun ve deftere göre gereğinin yerine getirilmesi bildirilmiştir. BOA, A. DVNSMHM.d., 90/133, 15 Rebiʻü’l-evvel 1056 (1 Mayıs 1646); BOA, A. DVNSMHM.d., 90/134, 15 Rebiʻü’l-evvel 1056 (1 Mayıs 1646).
205 Siyavuş Paşa’ya ait Kastamanu’daki çeşitli şerʻi ve örfi vergilerin Siyavuş Paşa’nın mütesellimleri tarafından toplanmasına Kastamonu sancağı kadıları tarafından engel olunduğu ve el konulduğu anlatılmaktadır. Bununla ilgili verilen hükümde gereğinin uygulanması emredilmiştir. BOA, M.D., No: 91, Hk. 240, İstanbul 2015, s. 153.
206 Hüseyin Paşa, İstanbul’a yazı ile başvurup Kırşehri Sancağı beyi Mehmed Bey’den dokuz bin altı yüz on kuruş alacağı olduğunu, adı geçen beyin sefere giderken mütesellimine bu borcu ödemesini söylediğini, ancak mütesellimin ödemeyi üzerine aldığı halde parayı göndermediğini bildirmektedir. Bundan sonra kendisinin belirleyeceği bir mütesellime ödeme yapılmasını istemektedir. BOA, A. DVNSMHM.d., 90/260, 25 Camaziyelevvel 1056 (9 Temmuz 1646).



Arşiv belgelerindeki yer alan konulardan biri de taleplerdir. Bunlardan biri, Beyşehri sancağında yaşayan iki kardeşin şehit olan babalarının malları ile ilgili taleplerini içeren belgedir207. Buna benzer bir başka belge de Girit Seferi’nde oğlu şehit olan bir babanın oğlundan kalan malların kullanımıyla ilgili yazdığı talep yazısıdır208.
2.2.8.4. Venedik’ten Gönderilen Nâme ve Mektup Örnekleri

Venedik’in Girit Seferi sırasında gerek muhasarayı durdurmak, gerekse Osmanlı Devleti ile barış yapabilmek maksadıyla bazı girişimleri olmuştur. Bu girişimler elçiler veya gönderilen name ve mektuplar vasıtasıyla yapılmaya çalışılmıştır. Fazıl Ahmed Paşa’nın serdar-ı ekrem olarak Girit Seferi’nde görevlendirilmesi üzerine Venedik Cumhuru Osmanlı Devleti’ne name göndererek barış yapma girişiminde bulunmuştur. Bu nâme sûreti Tevârîh-i Cezîre-i Girid ve Hikâyet-i Azîmet-i Sefer-i Kandiye’de “Venedik Cumhûrundan Gelen nâme Sûretidir” başlığı ile yer almaktadır209.


207 İkiside Mehmed ismini taşıyan iki kardeşin İstanbul’a yazdıkları mektupta babalarının Girit’te şehîd olduğunu Beyşehri sancağında bulunan eşya, erzak ve hayvanların kendilerine verilmesi talepleri üzerine Karaman Beylerbesisi ve Defterdârı ile Konya kadısına gönderilen hükümde bunun yapılması emredilmiştir. BOA, A. DVNSMHM.d., 90/466, 9 Zilkaʻde 1056 (17 aralık 1646), BOA, A.
DVNSMHM.d., 90/467, 9 Zilkaʻde 1056 (17 Aralık 1646)
208 Girit seferinde şehîd olan askerin babası olan Mehmed Seci’nin İstanbul’a bir talep yazısı göndermiştir. Yazdığı yazıda ölen oğluna ait olan Sofya’da emanet bıraktığı on iki at ile katırların ve diğer eşyaların şerʻan kendisine intikal ettiğinden dolayı bunların kendi adamına teslim edilmesi istenmektedir. Sofya Mollasına yazılan hükümde Mehmed’in isteğinin aynen yapılması emredilmiştir. BOA, A. DVNSMHM.d., 90/423, 12 Şevval 1056 (21 Kasım 1646).
209 “Şevketlü ve kudretlü ve nusretlü şehin-şâh Sultân Mehemmed Şâh öteyaka ve Rumeli’nin ve Arab ve Acem ve Bağdad ve Basra ve Mısır ve Haleb ve Şam-ı cennet meşâm ve şark ve garp ve dahi buna göre nice memleketlerin ve vilâyetlerin pâdişâhı hazretlerinin hümâyûnlarına bir Allah’ın inâyetiyle Venedik Doj’u Kontarino tarafından tekrîm ve taʻzîm ile duʻâlar takdîmininden sonra allâmü’l-guyûb olan Allahu azîmü’ş-şân hazretine maʻlûmdur ki bu ceng esnâsında Devlet-i Aliyye ile kadîmî dostluğu ve meveddeti tecdîd eylemek arzusu cumhûrumuzdan karâr-dâde olup ve derûnumuzdan dûr olmamışdır. Ve bedhâhların elemi ve reʻâyanın tesellî-i hâtırı içün sulh u salâhın muhabbeti tarafımızdan bu kadar sene hıfz olunup ol sebebden hatt-ı hümâyûn-ı saʻâdet-makrûnumuz ile Âsitane- i saʻâdetinize irsâl olunan Cüvanbaşta nâm gulâm-ı mergûb elçimizi müddet-i medîd ol câniblerde kalmıştır ki ahvâl-i sulh u salâhı göre ve lâkin nice mevâniʻ zuhûr edip bu âna değin husûle gelmemiştir. Biz hod devlet rağbet ve tekrîminde ve ırz-ı nâmus-ı saltanatınızda lâyık-ı kemâl-i riʻâyet ve tâm ve



Yine sulhu sağlamak maksadıyla Venedik tarafından Sadrazam Ahmed Paşa’ya bir mektup gönderilmiştir. Gönderilen bu mektup, Cevâhirü’t-Tevârîh’te “Venedik Cumhurunun Sadrazam Ahmed Paşa’ya Gönderilen Mektup sûretidir” başlığı ile yer almaktadır210. Bunun yanında Cevâhirü’t-Tevârîh’te “suret-i mektûb-ı Sadr-ı Azam be-Doju Venedik” başlığı ile Sadrazam Ahmed Paşa’nın Venedik Dojuna yazdığı mektup, “Mektûb-ı General be-Doja-i Venedik” başlığı ile de Kandiye Generalinin kaledeki sıkıntıları Venedik’e anlattığı bir mektup yer almaktadır. Aynı eserde, “Mektûb-ı Elçi-i Venedik” başlığı ile tutsak olan Venedik elçisinin Sadrazam Ahmed Paşa’ya gönderdiği mektup ve “Sadr-ı azam Hazretleri dahî Elçi-i mezbûra yazdığı mektûbıdır” başlığı ile sadrazamın elçiye verdiği cevap gibi birçok mektup yer almaktadır211.








tesellî-i hâtır olmalarına ve kendi memleketinizi hıfz etmek muktezâsınca takayyüd olunup imkân-ı vech üzre saʻy ve dikkat eylemişiz ki Devlet-i Aliyye’nize lâyık rağbet ve tekrîmimiz taraf-ı hümâyûnları merrebü’l-bâl olup şân-ı şevketiniz âfâkta âlî olmak arzumuz olduğu maʻlûm-ı hümâyûnları ola. Ve geçen senelerde askeriniz Nemçe ve Macar seferlerine meşguller iken Kandiye ve sâir yerlerde olan askerlerimizi hareket ettirmeyip sükût eylemeleri şâhid ve kâfidir ki derûnumuzda olan rağbet ve muhabbetinizi herkes bildi. Ve lâkin cumhûrumuzun hıfzına halel verdin. Ve mümkün olmayan ahvâlleri terk olunup kīl ü kāl defʻ ü refʻ olmasına şefkat-i hümâyûnları ricâ olunur. Ve bundan akdem bu ceng [ü] cidâle bâʻis olan şimşîr-i kazâ cûyânınız ile haklarından geldiğiniz gibi sulh ve salâhın itmâmına merhamet-i hümâyûnları bî-dirîğ buyurula bâkī vesselâm.” Tevârîh-i Cezîre-i Girid, P., vr. 90b-91a; Hikâyet-i Azîmet-i Sefer-i Kandiye, vr. 3b-4a.
210 “Ȃsitane-i devlet ile kadîmî ve menfaʻatlü dostluk ve mahabbeti tecdîd eylemek arzusı cumhurumuzda karâr-dâde olmak ile her vakitte bu arzumuzı izhâr etmeden hâlî olmamışuzdur. Ol sebebden baş kapıcılarımuz izzetli ve muhabbetlü civan bilârin sulh içün elçi taʻyin olınup söyleşmeden hâli olmamışdur ve hâlâ yine tarafımuzdan dostluk talep etmeden kusûrumuz olmadığın âfâka bildürmek içün mümkin olduğu mertebe ve büyük ve dakik maslahata lâzım olduğı imkân u takayyüdi yerine getürüb işbu muhabbet nâmemüz ile maʻan şevketlü ve azametlü pâdişâh hazretlerine ahvâlimüzi bildürmişizdür. Cenâb-ı seʻâdetinüzden ve Devlet-i Aliyenün sâʻir ukalâ ve vükelâsından mercûdur ki bu esnâlarda bizüm dahî dostlığumızı yabana bırakmayup kadîmî dostluğumuz tecdîd olmasına saʻy buyurasız. Zîrâ ol Dev let-i aliyenün reğbet ü izzetini kalplerimizde dâiʻmâ mübeyyendür ve bu kîl ü kâl esnâsında kendüleri müntefiʻ olmak kıyâsında olanlarun igvâlarına kulağımızı dutmayup ıslâh-ı hâle takayyüd idevüz. Bâki ömr ü devlet-bâd.” Cevâhirü’t-Tevârih, , s. 291-292.
211 Cevâhirü’t-Tevârih, , s. 368,374,426.



2.2.9. Kahramanlıklar

Girit Seferi sırasında gösterilen kahramanlıklar eserlerde yer alan bir başka konudur. Bolpaça ve Kanca isimli kahramanların hikâyeleri Tevârîh-i Cezîre-i Girid, Hikâyet-i Azîmet-i Sefer-i Kandiye ve Cevâhirü’t-Tevârîh’te yer almaktadır.
Hanya Kalesi’nde fırkate kaputanı olan Bolpaça’nın Kandiye çevresinde iki düşman firketesine karşı verdiği mücadele, bu mücadele esnasında pek çok adamının şehit oluşu, fırkatesinin zarar görmesi ve gördüğü zararların devlet tarafından ihsanlarda bulunularak karşılanması anlatılmaktadır212. Bolpaça ile ilgili kaynaklarda yer alan bir diğer kahramanlık olayı, Girit’e yardım getiren gemilere Venediklilerin saldırılması üzerine Bolpaça’nın yardıma gitmesi, bu esnada verilen kahramanca mücâledir. Bolpaça’nın bu mücadelesine bizzat Fazıl Ahmed Paşa tarafından da şahitlik edilmiştir213.


212 Ve bu esnâda Hanya kalʻasında Bolpaça denmekle maʻrûf bir yarâr fırkate kapudanı dil almak arzusuyla fırkatesin donatıp Hanya limânından kalkıp Kandiye etrâfında gezerken nâgâh küffârın iki fırkatesi rast gelip firâra âr etmekle mütevekkilen alellah küffârın fırkatelerine çatıp üç sâʻat mikdârı azîm ceng edip ikisin dahi söyündürüp zapt eylemiş iken Kandiye karşısında olan Tavşan Adası’ndan küffârın çekdirmeleri görüp imdâdlarına gelip yetişdiler. Bu sebeble Bolpaça derdmend dahi kaçıp güç belâ gelip Küçük kalʻa altında baştan kara edip kurtulmuştur. Merkūm Bolpaça’nın teknesinde yüz yirmi kadar levendi var idi. Yekûnu otuz levend kurtuldu. Anlardan dahi nısfi mecrûh idi. Ve kendi Bolpaça dahi iki yerinden mecrûh olup netîce-i kelâm küçük kalʻadan bunların cengini görenler bi’l- cümlesi tahsîn ettiler. Ve Bolpaça gelip sâhib-i devlete buluştuğundan sâhib-i devletin bu cengden haberi olmakla Bolpaça’ya vâfir inʻâm ve ihsân eyledi. Ve kendisine bir fırkate taʻmîrine fermân edip ihdâs olundu. Tevârîh-i Cezîre-i Girid, P., vr. 93b-94a; Hikâyet-i Azîmet-i Sefer-i Kandiye, vr. 12a-12b; Cevâhirü’t-Tevârih, , s. 312-313.
213 Bu esnâda kapudan Bolpaça büyücek yedi pâre furkata ile Yalıpetra’dan gelirken Kandiye karşısına gelince gördüler ki Fodula önlerinde ceng vardır. Merkūm bir müdebbir yarâr adam olmakla anlayıp bildi ki “Allahu aʻlem küffâr bizim zahîre getiren çekdirmelerimizi rast getirip ceng ederler” deyip hemân alavanta edip imdâdlarına gelirken küffârın bir filukası Kandiye’yi isteyip? giderken rast getirip tuttu. Meğer küffârın ser-askeri olan kâfir mürd olmuş. Mesfûrun cesed-i mürdârını Kandiye’ye getirir imiş. Hele mezbûr filukayı esîr edip ve bu muhârekeden haberdâr oldu. Netîce-i kelâm filukayı yedeğine alıp Fodula’ya gelince gördü ki kayalarda âteş vardır. Aceb bu âteşler bize alâmetmidir deyu kayalara geldi. Sâhib-i devlet furkataları görünce düşman tekneleri kıyâs edip elem çekdi. Hele maʻan olan askerden ses verip haberdâr olunca sâhib-i devlet göz karartıp Bolpaça’ya “tîz beni ve yanımda olan askeri gemilerin imdâdına yetiştir” deyince Bolpaça “devletlü vezîr âdet [ü] kānûn değildir ki seni böyle âteşe götürem. Ancak fermânın olursa seninle hâzır bulunan askerden alıp giderim” dedikte sâhib-i devlet hazretlerini gitmeden güçle menʻ edip her furkataya tahammülüne göre bir mikdâr asker alıp gitti. Ceng eden gemiler kayalardan top menzili ancak var idi. Netîce Bolpaça yedi tekne ile varınca gece karanlığında gemileri fark edemeyip ancak gördü ki kılıç cengi ederler. Bol Paça dahi kelime-i tevhîd getirip meğer Memi Paşa’nın gemisi altına varmış. Hele Memi Paşa gemisine yüz kadar asker kıç tarafından döktü. Baʻdehu Memi Paşa’yı muhâsara eden üç pâre düşman gemilerinin birine Bolpaça çatıp ve içine döküldüler... Ve bu muhârebede üç bin adam şehîd oldu. Ve Serʻasker Halil Paşa üç yerinden mecrûh oldu. Netîce-i kelâm ancak bu esnâda Bolpaça’nın geldiği lütf-i hak oldu. Zîrâ



Girit Seferi sırasında kahramanlıklarından bahsedilen bir diğer kişi Kanca isimli gazidir. Eserlerde yer alan bilgilerden Kanca’nın Aydınlı olduğu ve yirmi seneden beri Girit Seferi’nde olup yararlı işler yaptını öğrenmekteyiz214.
2.2.10. Şehirler ve Kaleler

Girit’in Osmanlı Devleti tarafından fethini anlatan eserlerde adanın şehirleri ve kaleleri hakkında bilgiler yer almaktadır. Tevârîh-i Ikritiş ve Tevârîh-i Cezîre-i Girid’de Girit ismiyle ilgili bilgiler yer almaktadır215. Ravzatü’l-Ebrâr’da adanın coğrafi konumu ve adanın özellikleri ile ilgili tanıtıcı bilgilere yer verilmiştir216.
2.2.10.1. Hanya

Adada Osmanlı Devleti tarafından ilk fethedilen yer olan Hanya, eserlerde geniş bir şekilde yer almaktadır. Fezleke, Târih-i Naʻîmâ ve Tevârîh-i Cezire-i


çekdirmelere imdâd yetiştirdi. Bizim üç pâre gemiyi düşman zabt eylemiş halâsına bâʻis oldu. Çünki gemilerimiz bu üslub üzere Resmo’ya gittiler. Bolpaça yine doğru fırkateler ile sâhib-i devlete gelip buluştu. Sâhib-i devlet Bolpaça’ya azîm lütf [ü] ihsânlar edip ve küffârdan alınan çekdirme’i Bolpaça’ya fermân olunup Hanya’ya götürdü. Ve filuka ve içinde maʻan alınan kefere’i sâhib-i devlet Bolpaça’ya inʻâm eyledi. Tevârîh-i Cezîre-i Girid, P., vr. 105a-106a, Hikâyet-i Azîmet-i Sefer-i Kandiye, vr. 34b- 35a.
214 cebecilerbaşı Kanca nâm gāzi kendi yoldaşları ile kalʻa altından birkaç kelle ve birkaç dil getirip sâhib-i devlet âna dahi hılʻat giydirip ve üç yüz altın ihsân eyledi. Bu Kanca dedikleri gāzi dilâver aslı Aydınlı idi. Yirmi seneden beri Kandiye altında bayrağıyla214 eşer idi. Ve çok yararlılıkları var idi. Baʻdehu ertesi gün kalʻadan iki nefer kefere firâr edip geldiler. Ve haber verdiler ki küffâr gāyet zebûndur ve zahîreleri dahi yokdur. Ve lâkin lağımlarına ziyâdesiyle mukayyed olmuştur. İki günde bir üçer beşer kefere kaçıp gelirlerdi. Ve gelen keferelerden Müslümân olanlara iktizâsına göre riʻâyet ve ikrâm olunurdu. Ve Müslümân olmayanlara dahi taʻyîn verilip çadır mehter başısı yanında olurlardı. Ve baʻdehu küffâr-ı laʻîn mezbûr Kanca’nın metrisin basmak üzere hücum eyledikte Gāzi Kanca gâfil bulunmayıp gelen kâfirlere kılıç urdu ki iki yüz mikdârı Hırvat keferelerinden ancak beş altı kadar kâfir güçle kurtuldu. Ertesi gün ale’s-sabâh Gāzi Kanca bunca kelle ve esîrler ile sâhib-i devlete gelip sâhib- i devlet dahi kendisine hılʻat-i fâhire giydirip vâfir inʻâm ve ihsân eyledi. Ve bu kadar ceng ve muʻârekede Kanca’nın yalnız üç adamı şehîd olup ve on dört ademisi dahi mecrûh oldu. Tevârîh-i Cezîre-i Girid, P, vr. 97b-98a; Hikâyet-i Azîmet-i Sefer-i Kandiye, vr. 21a-21b.
215 Cezâyir deryâ-yı Rumdan dördüncü iklimde Ikritiş ki tahfîf-i ibâret içün evvelinden hemze’i hazf ve âhirinden kaf kâfa ve gâh dâl ve gâhî tâya kalb [ü] tebdîl kılınmakla Girid denilmiştir. Tevârîh-i Ikrıtiş (Girid), İ.Ü. Nadir Eserler Kütüphanesi, Ty., No: 2536, vr. 2a; Tevârîh-i Cezîre-i Girid, P., vr. 135b.
216 Husûsan ol dost sûret ve düşmen sîret memleketleri muzâfâtından Girid adası ki, dâ’iresi cezire-i Kıbrıs kadar yedi yüz mîl olup envâ‘-ı mezrû‘ât ve esnâf-ı fevâkih ile zemîni reşk-i âsmân ve derecât-ı arzdan otuz sekizinci derecede vâkı‘ olduğı cihetten letâfet-i hevâsı râhat-bahş-ı dil ü cândır. Ravzatü’l- Ebrâr, s. 373.



Girid’de Hanya’nın tarihi ve coğrafi özelllikleri ile ilgili bigiler yer almaktadır. Burada havası, yaylakları, verimli bağ ve bahçelerinden ve yetişen ürünlerinden bahsedilmiştir217.
Hanya Kalesi’nin özelliklerine Tevârîh-i Cezîre-i Girid, Târih-i Naʻîmâ ve Fezleke’de “Vasf-ı kalʻa-i Hanya” başlığı ile yer verilmiştir. Burada, kaleyle ilgili bilgilere yer verilmiş ve kalenin dünyada bir eşi ve benzeri olmadığı anlatılmıştır218.
2.2.10.2. Kandiye

Kandiye’nin fethedilmesinden sonra şehirdeki kiliselerin camiye çevrilmesi Silahdâr Tarihi’nde “Binâ-yı cevâmi‘ ü mesâcîd der-i dâhil-i Kandiye” başlığı ile yer almaktadır219. Burada, en büyük kilisenin IV. Mehmed, diğerlerinin ise Sultan

217 Tevârîhden haberdâr olan ba‘zı rü’esâ-yı küffârdan nakl olunur ki “Hanya bu vechile binâ olunalı seksen sene olup ol hemân hisâr-ı enderûn var idi ki büyük kal‘a binâsından sonra kapıları kaldırılıp burûc ve kuleleri birer kimesneye mesken kılındı”. Bundan akdem şehri tabyalar ve toprak ve hendek muhâfaza ederdi. Hattâ İspanya askeri gelip ol hâl üzere muhâsara eyleyip almağa kādir olmadılar. Sonra ümerâ-yı Venedik bezl-i makdûr edip bu hisâr-ı refi‘i çevirdiler. Ve bu şehrin sahrâsı latîf ve âbı hoşgüvâr ve hâki münbit217 ve kühsârı pür enhâr bağ u bağçeleri bî-nihâye ve eşcârı pür-esmâr ve yaylakları dört sâʻatlik yoldur ki Eylül’ün evveline dek berg-i sefîd ile mestûrdur. Hâkinde sanavber ve kestâne ve turunç ve limon biter. Sanavber ve kestâne yaylak yerlere mahsûs eşcârdır. Turunç ve limon ise ekser sevâhilde olurken bunun bağçelerinde cem‘ olmuştur. Servistân ve gülistân ile bağ ve bağçelerini müzeyyen kılmışdır. Fezleke, II, s. 863; Tevârîh-i Cezîre-i Girid, P., vr. 8a-8b.
218 Kal‘a-i mezbûre binâsında akl-i ukelâ kāsır ve bir hisârdır ki rûy-ı zemînde mânendi yokdur. Ve memâlik-i mahrûsede bu tarz üzere kal‘a görülmemişdir. Ümerâ-i Venedik dört yüz seneden beri bu hisârın imâret ve binâsına ve sâ’ir cebehâne ve mühimmâtına bezl-i makdûr eyleyip kemâl mertebe istihkâm ve metânet vermişler idi. Gerçi irtifa‘ ve vüs‘at ve metânedde memâlik-i mahrûsada kılâ‘ı çokdur. Lâkin bu hisâr-ı mu‘teberin tarzı ve şekli yoktur. Ol bir düz yerde Galata kadar tûlanî vaki‘ olup yedi burç-i refî‘i var ki her biri vüs‘at ve irtifâ‘da birer hisâra benzer. Ve her birinde yirmişer balyemez top konup bin nefer ceng eri adam218 alır. Duvarının arzı beş atlı hem-rikâb reftâ edecek kadardır. Ve duvarda olan dolma toprakda hod yirmi atlı murâd üzere yürür. …. Ve kârgîr kubbeli kurşun örtülü yirmi üç hâne tersânesi vardır ki rûy-ı zemînde bir dahi nazîri yoktur. Her birine nice hazîne sarf olunmuştur. Husûsan buyût ve saraylar ki şehir içinde sâfî mermerden kesilmiş şeddâdî binâlar ve hüsrevânî kâşâneler ki Kasr-ı Havernak yanlarında bir şey değildir. Musanna‘ çeşmeler ve esvâk ve dekâkîn ki gözler görmemiştir. Halk ashâb-ı emvâl ve ehl-i cemâl olmakla ma‘rûflardır. Tevârîh-i Cezîre-i Girid, P., vr. 7b-8a; Kâtib Çelebi, Fezleke, s. 862; Târîh-i Naîmâ, III, s. 1035.
219 Kal‘a-i Kandiye dâhilinde olan on dört büyük manastırın en mu‘azzamı pâdişâh hazretleriçün ve biri merhûm Sultân İbrâhîm Han ve biri Vâlide Sultân ve biri serdâr-ı a‘zam Fâzıl Ahmed Paşa ve biri kethudâsı Mahmûd Ağa ve biri vekîl-i harcı Receb Ağa ve biri merhûm Deli Hüseyin Paşa ve biri Ankebûd Ahmed Paşa ve biri Kapudan Kaplan Mustafâ Paşa ve biri Defterdâr Ahmed Paşa ve biri Şişmân İbrâhîm Paşa ve biri Yeniçeri Ağası Abdi Ağa ve biri Kul Kethudâsı Zülfikār Ağa ve biri Zağarcıbaşı Burunsuz Ahmed Ağa içün câmi‘ ve tezyîn-i ma‘bed kılınup vesâ’ir a‘yân-ı devletten dahi gönli isteyen mahalle münâsib yetmiş dört kilîsâyı mesâcid idüp, derûnlarında çirk-âb-ı küfr-i asnâmı tahîr-i kilâb ile gasl ve ûd u anberle tathîr idüp mahalline göre mihrâb, minber ve mahfil yapılup şirk ü



İbrahim, Valide Turhan Sultan, Sadrazam Fazıl Ahmed Paşa ve diğer komutanlar adına camiye çevrildiği bilgisine yer verilmiştir. Bu camilerin özellikleri ile ilgili en geniş bilgi Seyahatnâme’dedir220. Aynı zamanda arşiv belgelerinde de Fazıl Ahmed Paşa’nın, fetih dolayısıyla Kandiye Kalesi’ne de bir cami yaptırdığı ve bu cami için bazı yerleri vakfettiği bilgisi de yer almıştır221.
Kandiye Kalesi’nin tasviri Târîh-i Sefer ve Feth-i Kandiye’de yer almaktadır. Burada, kalenin uzunluğunun sekiz bin arşın, genişliğinin de dört bin arşın olduğu, kale duvarları ve tabyalar üzerinde iki yüz atlının cirit oynayabileceği söylenmektedir. Hatta kalenin fethinden sonra Fazıl Ahmed Paşa’nın yanındaki iki yüz atlı ile kale duvarlarına çıkıp gezdiği bilgisini de yer verilmiştir222.
Ma ida thelis na su ğo,oste va zis çe nase
Se hrisoprasina dendra,na thetis na kimase.

Sana ne dememi istersin,yaşayıp var olman için
Altın yeşili ağaçların altında,yatıp uyuman için

Kullanıcı avatarı
eyuphuseyin
Site Admin
Mesajlar: 6926
Kayıt: 05 Haz 2019, 22:41
Konum: İstanbul
Teşekkür etti: 1098 kez
Teşekkür edildi: 27 kez
İletişim:

Re: YENİÇERİ KÂTİBİ HASAN EFENDİ’NİN TEVÂRÎH-İ CEZÎRE-İ GİRİD ADLI ESERİ: TAHLİL VE METİN

Mesaj gönderen eyuphuseyin » 17 Haz 2019, 10:37

2.2.10.3. Aya Todori Kalesi

Hanya’nın muhasarasından önce Hanya için stratejik bir noktada olan Aya Todori kalelerin muhasârasına başlandı. Biri tepede biri sahilde bulunan Aya Todori kalelerinin özellikleri “Tevârîh-i Cezîre-i Girid ve Fezleke” yer almaktadır223.




dalâl ile memlû iken nû r-ı İslâm ile münevver olup ve mâh-ı mezbûrun sekizinci Cum‘a gün serdâr-ı a‘zam alay ile varup, Hünkâr câmi‘inde cem‘ olunan on beş binden mütecâviz guzât-ı Müslimîn cümle esnâ-i du‘âda nâle-giryân
ile gözyaşları döküldi. Silahdâr Tarihi, s. 546-547.
220 Evliya Çelebi, Seyahatnâme, VIII. Kitap, s. 210-211.
221 Kandiye’nin fethinden sonra Fazıl Ahmed Paşa Kandiye Kalesi’nde bir cami yaptırdı. Ahmed Paşa’nın yaptırdığı bu cami için bazı yerler vakfedildi. Vakfedilen bu yerler, Kandiye sancağında Menekoça, Ayavarvara, Ayatom ve Resmo sancağında Milapotama Nahiyesinde Makartes adlı köylerdir. Bu vakfedilen yerlerin gelirleri yapılan bu caminin tamir ve onarımı için kullanılacaktır. BOA, C.EV 151/7533, 29 Rebiʻü’l-ahir 1081 (13 Kasım 1670), BOA, C.EV 332/16899, 29 Ramazan 1081 (9 Şubat 1671).
222 kalʻanın uzunluğu sekiz bin arşun imiş ve eni dört bin arşun imiş ölçmüşlerdir. İki başı gelüb deryaya karuşur ve ortasınun arz iki bin arşun başlarından ziyâde ve bu dolma kalʻa divarına muttasıl içerüsünden hendek amîkine taşraya gözedüb çıkmış yirmi dört cebel-i râhib gibi tabyaları vardur. Ve bazısının üsti bir dönüm yerden ziyadedir ve andan aşağı iç tarafı kalʻa divarı mâbeyni dolma toprak anın dahi eni elli arşundan ziyadedir. Ve ol mahallerde kalʻa dîvârı üstünden ve tabyalar üstünde bir iki yüz atlu cirid oynaması mümkündür. Ve baʻdel’l-feth seyrine sadr-ı âli hazretleri bir iki yüz atlu kendiler ile meʻan kalʻanın içerüsünden girüb, ol dağ misâlinde olan kalʻa divarının üzerine çıkub gezüb ve etrafın üzerinden atla gezüb seyr eylemişlerdir. Târîh-i Sefer ve Feth-i Kandiye, s. 151.
223 Her iki kalede birer yalın kaya üzerine bina olunmuş, birbirine uzaklığı bir mil kadardır. Duvarların genişliği altı, yüksekliği on ziradır ve mühimmat yönünden zengindir. Tevârîh-i Cezîre-i Girid, P., vr. 5b, Kâtib Çelebi, Fezleke, s. 860.

2.2.10.4. Resmo Kalesi

Resmo Kalesi’nin özellikleri de kaynaklarda yer alan bir diğer konudur. Fezleke, Târih-i Naʻîmâ ve Tevârîh-i Cezîre-i Girid’de “Evsâf-ı Resmo” başlığıyla yer almaktadır. Kaynaklarda, Resmo Kalesi’nin denizde bir yalın kaya üzerine yapıldığı, hanelerinin çoğunluğu kârgîr olan on bin hanesi ve kırk-elli kilisesi olduğundan bahsetmektedir224.






























224 Evvelâ Resmo kal‘ası leb-i deryâda vâki‘ ve iç kal‘ası bir yalın mürtefiʻ kaya üzerinde Galata hisârı vüs‘atinde taşrada kal‘ası tahmine[n] Tophâne’den Sütlüce mâbeyni kadar ve ekser hâneleri kârgîr binâ ve gāyet sık ve ma‘mûr olup on bin bâbdan mütecâviz hâne ve kırk elli kilise ve yüz elliden ziyâde mükellef ve münakkaş saray gibi Frenk hâneleri olup hisârı dahi arîz ve müstahkem ve mühimmâtı mükemmel olduğundan gayri azîm hendeği dahi olup önlerine serâpâ üç âdem boyundan mürtefiʻ hisâr peçe çevrilip azîm direklerden iki üç seren boyunca kazıklar nasb olunup ânın hâricine dahi bir vâsi‘ hendek hafr olunmuş ve önünde kûh gibi tabyalar binâ olunmuştur. Kâtib Çelebi, Fezleke, II, s.911-912; Târîh-i Naîmâ, III, s. 1087; Tevârîh-i Cezîre-i Girid, P., vr. 34b.



3. YENİÇERİ KȂTİBİ HASAN EFENDİ’NİN HAYATI VE ESERLERİ

3.1. Hayatı

Eserin müellifi konusunda farklı görüşler bulunmaktadır. Babinger, müellifi Hasan Giridî225 olarak belirtirken eserin bir nüshasını Rusya’ya götüren Simirnov ise Hasan Kürdî olduğunu iddia etmektedir. Babinger’in, Girit’in fethinden sonra adada görev yapan ve Girit tarihiyle ilgili bir eser kaleme alan kişinin Giridî mahlasını kullanacağından yola çıkarak bunu iddia ettiği sanılmaktadır226. Simirnov ise bu iddiasını Tevârîh-i Cezîre-i Girid adlı eserin devamında yer alan Sefer-i Moskof eserin sonunda müelllifin kendini tanıttığı bilgide Kürdî mahlasını kullanmasına dayandırmaktadır227. Hiçbir kaynakta ve arşiv kayıtlarında Hasan Giridî’ye ait bir bilginin yer almaması ve her iki nüshada da Hasan Kürdi’ye ait olduğu kesin olarak görülen Sefer-i Moskof isimli eserin varlığı, müellifin Hasan Kürdî olabileceği kanaatini güçlendirmektedir.
Hasan Kürdî’nin otobiyogrofisi ile Târîh-i Moskof eserinde kendisiyle ilgili bilgiler yar almaktadır228. Buna göre; Hasan Kürdî annesinin, babası gibi yeniçeri olmasını istemesiyle 1067 (1656–1657) senesinde yeniçeri olmuştur. Yeniçeri olduktan sonra 1082 (1671)’de Yaylak Seferi’ne, 1083 (1672)’te IV. Mehmed ile Kamaniçe Seferi’ne ve 1085 (1674)’te Umman Seferi’ne katılmıştır. Umman Seferi’nden döndükten sonra İsakçı’da yeniçeri kalemine şakird olarak girmiştir.
1093 (1682) senesinde Girit’te Hanya Kalesi’ne Yeniçeri Kâtibi olarak atanmıştır. Osmanlı Arşivi’ndeki Ruʻus Kalemi’ne ait belge ve defterde, Hasan Efendi’nin Girit’e Yeniçeri Kâtibi olarak atanmasıyla ilgili bir kayıt bulunamamıştır. Müellifin, adada görev yaptığı dönem içerisinde Yeniçeri Yoklama Defterleri’nde



225 Frans Babinger, Osmanlı Tarih Yazarları ve Eserleri, Çev. Coşkun Üçok, Ankara 1982, s. 335.
226 Babinger, “Eserin sonunda bir otobiyogrofi varsa da Simirnov bundan kısmen bahsetmemiştir” demektedir. Bu bilgi de bize Babinger’in bu eseri görmediği sadece Simirnov’un hazırladığı katalog bilgisinden yola çıkarak bu iddiada bulunduğunu göstermektedir.
227 Sefer-i Moskof, P., vr. 167a.
228 Sefer-i Moskof, P., vr. 167a-.167b.



kâtib olarak görev yapan baba adları farklı olan birkaç Hasan ismi yer almaktadır229. Bunlardan birinin eserin müellifi olan Hasan Efendi olması muhtemeldir. Hanya’da beş sene görev yaptıktan sonra yine beş sene Resmo’da, ardından beş sene Kandiye’de bulunmuştur. Midilli’ye yine yeniçeri kitabetiyle gönderilmiş ve üç sene burada kalmıştır. 1109 (1697–1698) yılında Eğriboz’a gitmesinin ardından İnebahtı’da Yeniçeri Kâtibi olarak yedi sene görev yapmıştır. 1116 (1704) senesinde yeniçeri ocağı kâtipliğine terfi etmiştir. 1711 yılında ise tahminen yetmiş yaşlarında iken Prut Seferi’ne katılmıştır230.
Hasan Kürdî, hayatını anlattığı bölümün sonunda; Hz. Muhammed döneminde dünyaya gelen biri olarak Hz. peygamberin yüzünü görüp, onun emrinde gaza yapma şerefine erememiş olması, ayrıca osmanlı padişahları içerisinde ayrı bir yer verdiği Fatih Sultan Mehmed zamanına yetişememiş olmasına hayıflanır 231.

3.2. Eserleri

Yeniçeri kâtibi Hasan Efendi’nin iki eseri bulunmaktadır. Bunlardan biri Yeniçeri Kâtibi olarak görev yaptığı yer olan Girit’in fethini anlatan Tevârîh-i Cezîre- i Girid’dir. Bir diğeri de katıldığı Prut Seferi’ni anlatan Sefer-i Moskof’tur.
3.2.1. Sefer-i Moskof

Sefer-i Moskof, 1711 yılında Osmanlı Rus Savaşı’na (Prut Seferi) Yeniçeri Kâtibi olarak katılan Hasan Kürdî’nin sefer günlüğü şeklinde tertib ettiği eseridir. Eserin üç nüshası vardır. Bunlardan biri, St. Petersburg The Institute of Oriental Manuscripts the Rusian Academy of Sciences’de 140.B. 1178 numarada kayıtlı olan nüshadır. Bu nüsha çalışmamızda esas aldığımız Tevârîh-i Cezîre-i Girid adlı eserin ikinci bölümünü oluşturmakta ve vr. 143-163 arasında yer almaktadır. Eserin ikinci nüshası ise; Topkapı Sarayı Hazine Kütüphanesi’nde 1627 numarada kayıtlı olan


229 Yeniçeri Yoklama Defteri’nde; Hasan b. Abdullah, Hasan b. Selim, Hasan b. Hüseyin, Hasan b. Ali isimlerinde görev yapan Yeniçeri Kâtipleri vardır. BOA, D. Ynç. d. 34011, 1100 (1688-1689)
230 Hakan Yıldız, Prut Seferi’ni Beyanımdır, İstanbul 2008, s. Xİİ.
231Tevârîh-i Cezîre-i Girid, P., vr. 167a-167b.



Keyfiyet-i Rusya’dır. Bu eser de vr. 1a-32b arasında yer almaktadır. Üçüncü nüsha ise; Münih’te Bayerische Staatsbibliot-hek, Cod. Turc. 91’de kayıtlı Târîh-i Moskof adlı eserin vr. 1b-32b arasındadır232.
3.2.2. Tevârîh-i Cezîre-i Girid

Hasan Efendi’nin, kaleme aldığı Tevârîh-i Cezîre-i Girid isimli eseri, 1055’te (M. 1645-46) başlayan Girit Seferi’ni konu edinen bir eserdir. Eserin iki nüshası bulunmaktadır. Bunlardan biri St. Petersburg The Institute of Oriental Manuscripts the Rusian Academy of Sciences’de 140.B. 1178 numarada kayıtlıdır. Diğer nüsha ise Topkapı Sarayı Kütüphanesi Y. 82 numarada kayıtlıdır.
Eser “İşbu bin elli beş senesi ibtidâ-i gazâvat-ı cezire-i Girid ve Serdâr Kapudân Yusuf Paşa sene-i sâbıkda zikri mürûr eden Malta gemileri Âsitâne’den Mısır’a giden Dârüssaʻâde Ağâsı sefinesine müstevlî olup aldıkları semʻ-i hümâyûn-ı pâdişâh oldukda küffârdan ahz-ı intikām ü sâra himmet-i şehriyârî olup Akdeniz’[e] sefer fermân eylediler233.” şeklinde başlamaktadır.
Eser “Bâkī fi’l-cümle Venedik’de sâkin olan keferelerin aʻlâsı gadâsı ve bây ü gedâsı kezâlik kırk gün yas tuttular. Hak sübhânehu ve teʻâlâ hazretleri dâ’imâ düşman dîn ü devleti makhûr ve müdemmer eyleye amin, bi hurmeti seyyidi’l-enbiyâ ve’l-murselîn234” şeklinde son bulmaktadır. Metnin sonunda Fazıl Ahmed Paşa’nın üç senelik serdarlığı döneminde Kandiye muhasarasında kullanılan malzemeler ve verilen şehit sayıları yer almaktadır235. Ayrıca “Feth-i Cedîd-i Girid münâsebetiyle Târihî maʻlûmât236” başlığında Girit’in coğrafi konumu, ismi ve Osmanlı öncesi tarihinden bahsedilmektedir.





232 Bu eserle ilgili iki farklı çalışma bulunmaktadır. Bu iki çalışmada da St. Ptersbug Nüshası görülmemiştir. Hakan Yıldız, Prut Seferi’ni Beyanımdır; Öznur Tübençokrak, Keyfiyet-i Rusisye’nin Traskripsiyon ve Tahlili, E.O.Ü., Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yayımlanmamış Yüksek Lisanz Tezi, Eskişehir 2007.
233 Tevârîh-i Cezîre-i Girid, P., vr. 1b.
234 Tevârîh-i Cezîre-i Girid, P., vr. 134b.
235 Tevârîh-i Cezîre-i Girid, P., vr. 134b-135a.
236 Tevârîh-i Cezîre-i Girid, P., vr. 135b-143a

3.2.2.1. Eserin Başlığı

Eserin her iki nüshasında vr. 1b’de başlık olarak “Tevârîh-i Cezîre-i Girid sene 1055” yazmaktadır. (P) nüshasının iç kapağında da farklı bir kalemle ve muhtemelen sonradan yazılmış olan eserin başlığı ve eserin müellifi Hasan Kürdî ismi yer almaktadır. Bundan dolayı eserin isminin Tevârîh-i Cezîre-i Girid olması konusunda herhangi bir tereddüte mahal bulunmamaktadır.
3.2.2.2. Eserin Telif Tarihi

Hasan Efendi’nin Tevârîh-i Cezîre-i Girid isimli Petersburg nüshası, 1197’te (1783) yazılmıştır. Müellifin 1711 Prut Seferi sırasında tahminen 70 yaşında olduğu düşünülürse eserin yazıldığı tarihte 140 yaşlarında olması muhtemeldir. 140 yaşlarında yaşayıp yaşamadığı bilinmediğinden ve yaşasa dahi bu eseri yazması mümkün olmadığından Ptersbug nüshası da müellif nüshası değildir. Bu nüsha da Topkapı nüshası gibi kimin tarafından istinsah edildiği belli olmayan müstensih nüshasıdır.
Topkapı Sarayı Kütüphanesi Y. 82 numarada kayıtlı nüshası 1208 (1793- 94)’de istinsah edilmiştir. İstinsah edeni belli olmayan bu nüsha Petersburg nüshasından on sene sonra yazılmış ve Petersburg nüshasından istinsah edildiği sonraki kısımda yer vereceğimiz nüsha karşılaştırmasından çok açık bir şekilde ortaya çıkmaktadır.
3.2.2.3. Eserin Dili

Tevârîh-i Cezîre-i Girid sade bir Türkçe ile yazılmıştır. Müellif, eserini yazarken faydalandığı kaynaklardaki bilgiyi çoğu zaman aynen aktardığından Hasan Girîdi’nin kendi dil özelliklerinden çok yararlandığı müelliflerin dil özellikleri dikkat çekmektedir. Bu müelliflerin başında Naʻîmâ, Kâtip Çelebi, Mehmed Raşid Efendi gelmektedir. Metinde, aynı kelimenin farklı şekillerde yazıldığı görülmektedir. Örnek olarak, metnin bazı yerinde “filuka” yazılırken bazı yerinde de “filika” olarak yazılmıştır. Bu, müellifin aktarım yaptığı kaynaktaki bilgiyi aynen kullanmasından kaynaklanmaktadır. Yani bu eserde müellifin kendi dili ve üslubundan çok aktarım yaptığı eserlerin müelliflerinin dilleri hâkimdir diyebiliriz.

Eserin (P) nüshası eksiksiz diyebileceğimiz düzgün bir şekilde yazılmıştır. İki yerde vr. P25a ve vr. P42a’da atlanan birkaç kelime metnin yan tarafına düzgün bir şekilde yazılmıştır. Kelime tekrarları yoktur. vr. P6a “ceng [ü] cidâl, vr. P16b “saʻy makdûr” gibi harf atlamaları, vr. P18a’da “kimi mecrûh kimi mecrûh oldu” gibi yanlış yazım ve vr. P 119b’de “Karakulak Ahmed Ağa” “Karakulak Ahmed”, vr. P105b’de “tekne ile varınca gece karanlığında” “tekne ile varınca karanlığında”, vr. P 52b’de “altı pâre balyemez top” “altı balyemez top” şeklinde kelime atlamaların dışında pek eksik yazım da yoktur.
Eksiksizlik konusunda eserin (T) nüshası için aynı şeyleri söylemek mümkün değildir. (T) nüshasını istinsah eden kişiden kaynaklanan bu nüshada pek çok eksiklik dikkat çekmektedir. Bunlar; vr. T68a ve vr. T88b’de üzeri çizilmiş kelimeler, vr. T73a’da “teslîm”, vr.T81a’da “vezîr”, vr. T69a’da “imdâd”, vr. T69a’da “bölük”, vr. T69b’de “paşa”, vr. T70a’da“altı”gibi atlanan kelimeler, vr. T2a’da “ve elli bin âhenin yuvalak”, vr. T 47b’de “Rumeli kolundan iki lağım ve Anadolu kolundan bir lağım atılıp”, vr. T87b’de “mübâdele olunmağa tâlib olup ve vârid olan mektûbunda şevketlü kudretlü pâdişâhımızın başıçün Yedikule’de olan mesfûr kral oğlu ile”, vr. T 95b’de “yedi pâre gemisin ilerü gönderip mâ bâkī yirmi pâre gemisin” gibi atlanan satırlar ve vr. T6a’da “Aya[To]dori”, vr.T10a’da “küffâ[r]” gibi atlanan pek çok harf bulunmaktadır.
3.2.2.4. Eserin Muhtevası

Osmanlı tarihinde fetihle neticelenen uzun süreli savaşlar arasında sayılan Girit Harbi, Hasan Efendi’nin Tevârîh-i Cezîre-i Girid eserinde, ayrıntılı bir bakış açısıyla ele alınmıştır. Seferin düzenlenme nedenleri, sefer kararının alınması, Kaptan Yusuf Paşa’nın komutasında yürütülen savaş hazırlıkları, komuta kademesinde yapılan görevlendirmeler, sıcak savaş sahneleri, savaş sırasında sarf edilen savaş malzemelerinin özellikleri ve miktarı, verilen şehit sayıları, tabiat kaynaklı yaşanan bazı aksaklıklar, casusluk faaliyetleri, elçi ziyaretleri, savaş hileleri, görevinde ihmal gösteren komutanların cezalandırılmaları, plan ve strateji konularında yaşanan ihtilaflar, yıllar içerisinde değişen serdarlar, bunlar arasında bilhassa Kandiye fatihi olarak bilinen Fazıl Ahmet Paşa’nın verdiği mücadele ve ardından izlediği siyaset,

önemli kaleler hakkında verilen genel malumat, Osmanlı’nın fethettiği yerlerde izlediği hoşgörü siyaseti, fetihlerin ardından girişilen imar ve iskân faaliyetleri gibi vaka ve meseleler müellifin Girit Harbi’ne dair dikkatlerini teşkil etmiştir.
Savaşı hemen tüm yönleriyle ele almak gayretinde olan Hasan Efendi, “Tevârîh-i Cezîre-i Girid” adlı eserinde öncelikle savaşın çıkma nedeni hakkında bilgi vermektedir. Buna göre savaş, İstanbul’dan Mısır’a giden, Dârüssaʻâde Ağası Sümbül’ün bulunduğu gemiye Malta korsanlarının saldırmasının devlette yarattığı infial üzerine başlar. Ardından kaptan olan Yusuf Paşa’nın, Girit’e sefer kararını alması ve sonrasında sefer hazırlıkları anlatılır. Söz konusu edilen sefer hazırlıklarından bazıları şunlardır: Sancaklara haber salınması, sefer için yapılan görevlendirmeler, gemi tedarikleri, gemilere yüklenen çeşitli mühimmatın tedarikidir. Bu hazırlıklardan sonra sefere me’mur olan ocak ağalarına ve çorbacılara sefer hılʻati giydirilmesi ve donanmanın sefere çıkışı anlatılır237.
Bunun ardından, Termiş sahilinde karaya çıkan ordu serdarı Kaptan Yusuf Paşa’nın Rumeli Beylerbeyisi Hasan Paşa ve Rumeli ordusunu kabulü anlatılır. Bu kabulde Kaptan Yusuf Paşa, komutanların gönüllerini hoş ederek, gaza ve cihada şevklendirmiştir. Bunun akabinde Benefşe’de fırtınaya yakalanan donanmanın durumuyla ilgili bilgi verilir. Bu fırtına sonrası; bazı gemiler Manya burnuna, bazı gemiler de Çuka Adası’na sığınmıştır. Bu sırada Çuka Adası’na sığınan gemiler, Venedik’ten Girit’e mühimmat taşıyan bir kâfir gemisine de el koymuşlardır238.
Müellif, Hanya’nın muhasarasıyla ilgili gün gün bilgiler vermektedir. Bu sayede Hanya’nın fethiyle ilgili detaylı bilgi sahibi olmamız sağlanır. Buna göre; Cemâziye’l-evvelin üçüncü günü Kostantin Tepesi’ne metris kurulmuştur. Rumeli beylerbeyisi Hasan Paşa ve sağ kol ve sol kol alaybeyleri ve Alacahisâr ve Avlonya ve İlbasan beyleri yedi kıt‘a balyemez top ile ve yeniçeri kethüdâsı Murad Ağa yeniçeri askeri ile metrise girmiştir239.
Muhasaranın dokuzuncu gününde Dukakin, Tunus ve Mısır askerlerinin düşman ile yaptığı ceng anlatılmaktadır. Bu ceng sırasında Serdengeçti Ağası Yahyalızâde Arnavud Hasan şehit olmuş ve serdengeçtiler elliden fazla düşmanı

237 Tevârîh-i Cezîre-i Girid, P., vr. 1b-2a.
238 Tevârîh-i Cezîre-i Girid, P., vr. 3b.
239 Tevârîh-i Cezîre-i Girid, P., vr. 6b.

kılıçtan geçirmiştir. Bu başarıların sonunda serdar da Ali Bey’e ve serdengeçdi ağalarına hılʻatlar giydirmiş ve şehit olan Hasan Ağa’nın yerine Hasan Paşa ağalarından Yusuf Ağa atanmıştır240.
Muhasaranın yirmi birinci gününde, Rumeli erleri ve Mağrib dilâverlerinin mücadeleleri ve gösterdikleri kahramanlıklar anlatılır. Mücadele sırasında denize düşen düşman askerlerinden bir kısmı öldürülmüş, bir kısmı da esir alınıp zincire vurulmuştur241.
Müellif, zaman zaman savaşta kahramanlık gösteren komutanların mücadelelerinden ve komuta ettikleri gemilerin özelliklerinden de bahsetmektedir. Memiş Re’is, Çavuş Re’is ve Caferoğlu, söz konusu komutanlardan bazılarıdır. Değirmenlik Limanı yakınında gerçekleşen bir mücadelede Ebûzer Cafer, kırk iki pâre topçeker gemisi ile görev alır. Bu mücadelede Memiş Re’is öyle bir ceng eyledi ki “felekler ve melekler tahsîn ve aferin okudular” der. Cafer Reis ise bütün gün ve gece sürdürdüğü mücadelenin sonunda birçok adamıyla birlikte şehit düşmüştür242.
Müellif, savaş devam ederken ordu kademesindeki bazı yeni atamalar ve yer değiştirmelerle ilgili bilgi vererek konunun daha iyi öğrenilmesini sağlamış ve yaşanabilecek isim karmaşasının önüne bu suretle geçmiştir. Niğde Beyi kapıcılar kethüdâsı olan Hasan Bey’in vefat etmesi üzerine yerine Rum Mehmed Bey’in atanması, Hanya fethinin müverrihi Pîri Paşazâde Fahri Bey’in Rumeli Defterdâr Kethüdâsı olması, Bosnevi Mahmud Ağa’ya Kethüdâlık verilmesi, katl olunan Âmmarzâde’nin yerine Voynuk Ahmed Paşa’nın kaptan olması söz konusu atamalardan birkaçıdır243.
Harp eden askerin moral ve motivasyonu bazı uygulamalarla yüksek tutulmaya çalışılmıştır. Hanya’nın muhasarası sırasında padişahtan gelen hatt-ı hümayunun okunması, serdarın bizzat hendeğe girerek askere moral vermesi, bu uygulamalarrın en dikkat çekici olanlarıdır. Ordunun morali bazen teamüllere aykırı uygulamalarla da yüksek tutulmaya çalışılmıştı. Hanya’nın fethi sırasında şehit




240 Tevârîh-i Cezîre-i Girid, P., vr. 10a. 241 Tevârîh-i Cezîre-i Girid, P., vr. 12b. 242 Tevârîh-i Cezîre-i Girid, P., vr. 27b.
243 Tevârîh-i Cezîre-i Girid, P., vr. 23a, 57b, 49a.

olanların zeʻâmet ve timârlarının kanun olmamasına rağmen evlat ve biraderlerine verilmesi söz konusu uygulamaya örnek teşkil etmektedir244.
Savaş sırasında şehit düşen beyler ve paşalar hakkında verilen bilgiler, müellifin savaşa dair bir diğer dikkatidir. Kuşatmanın otuz dördüncü günü Hüseyin Paşa ve bazı beylerin bulunduğu sırada düşmanın açtığı ateş sonrası Mirlivâ-yı Üsküb Alaybeyisi Ali Bey ve bu fethin müverrihi Pîri Paşazâde Fahri Bey yaralanmış ve birçok asker şehit olmuştur245.
Muhasaralar sırasında Cezâyir kolundan Prizren Ahmed Bey, Sağ Kol Alaybeyi Mustafa Bey, Alacahisâr Beyi Mahmud Bey, Serdengeçti Ağası Yusuf ve Yeniçeri Serdengeçti Ağası Deli Kurd ve Kaptan Musa Paşa komuta heyetinden şehit düşen askerlerden bazılarıdır246.
Söz konusu Hanya muhasarası elli dört gün sürmüş, nihayetinde Hanya Kalesi 1055 senesinin Cemâziye’l-âhirin yirmi dokuzunda teslim alınmıştır. Eserde fethin ardından Hanya’da yapılan değişikler ve uygulamalar yer almaktadır. İlk olarak şehirde yaşayan ahalinin can ve mal güvenliği sağlanmış, isteyenlerin gemiler ile memleketlerine gitmelerine izin verilmiştir. Saat kulesi ve hisara çıkılıp ezân-ı Muhammedî’nin okunması, şehrin güvenliğini sağlamak için her köşeye birer çorbacı bölükleri tayin edilmesi, serdarın bizzat şehri ve pazarı dolaşıp, dükkânların açılmasını sağlaması, Hanya’da bulunan Santa Nikola kilisesine mihrap ve minber konulmak sûretiyle camiye dönüştürülmesi, camiye Hünkâr Camii ismi verilmesi, iki hamam için bir mutemet tayin edilmesi, savaşta zarar gören su kemerleri ve kalenin onarılması gibi hadiseler fethin ardından yapılan uygulamalara örnek teşkil etmektedir. Fetih, İstanbul’da da sevinçle karşılanmış, haberin ulaşmasının ardından üç gün üç gece müddetince atılan toplar ve fişenklerle kutlanmıştır247.
Eserde Türklerin izlediği hoşgörü siyaseti, fethettikleri yerlerdeki düzeni bozmama ilkeleri gibi bilgileri de bulmaktayız. Bu olaylardan biri Hanya muhasarası sırasında yaşanmıştır. Türk askerleri tarafından Hanya Kalesi yakınlarında olan bağ ve bahçelerden bazı mal ve esirlerin alınması üzerine, Serdâr tedbir amaçlı bu esirleri

244 Tevârîh-i Cezîre-i Girid, P., vr.23b.
245 Tevârîh-i Cezîre-i Girid, P., vr. 16.
246 Tevârîh-i Cezîre-i Girid, P., vr. 16a, 40b.
247 Tevârîh-i Cezîre-i Girid, P., vr. 21a-b.

serbest bırakmıştır. Bunun yanında malların yakılmayıp, ağaçların kesilmemesi ve esirlerin öldürülmemesi yolunda emir buyurmuştur248.
Hanya’nın fethinden sonra çevresindeki küçük adaların alınması yolunda mücadeleler başlar. Hanya’nın kuzeyinde yer alıp iki yüz soltat askeri bulunduğu Kisamo Adası, uğrunda mücadele verilen söz konusu adalardan birisidir. 20 Muharrem 1056 (8 Mart 1646)’da alınan adadan dört yüz kadar kadın ve kız esir alınmıştır. Ardından da Cemâziye’l-âhirin sekizinci günü Abakron Adası fethedilmiştir249.
Müellif eserinde, casuslar aracılığıyla düşmanın yaptığı hazırlıklar hakkında bilgiler de vermektedir. Hüseyin Paşa’nın elde ettiği casusların ona bildirdiklerine göre; düşman en ziyade kalelerin istihkâmıyla uğraşmış, küçe bendler ve tabyalar yaptırmış, toplar, cebhane, barut vesair levazımlar tedarik eylemiştir. Casusların bildirdikleri doğrultusunda düşmanın bir diğer hazırlığı ise; etraftaki köylerden on beş bin kadar reaya ve Venediklilerden de on beş bin kadar soltat ve sekiz yüz atlı asker toplamak olmuştur250.
Savaş sırasında esir olanlarla ilgili bilgiler de eserde yer alan bir diğer konudur. Bunlardan biri Osmanlının esir aldığı düşman generalinin oğludur. Korfu sahrasında Leftere isimli köy civarında on bir kaptan ile birlikte sonradan generalin oğlu olduğu anlaşılan bir çocuk esir alınır. Ardından General, oğlunun serbest bırakılması için Gazi Hüseyin Paşa’ya elçi göndererek ricada bulunur. Generalin özrü kabul edilmeyerek, ricası reddedilmiştir. Bu arada gelen elçiye Rumeli ve Anadolu yeniçeri alayları gösterilerek güç gösterisi yapılmıştır. Venedik’te esir olan Ayamavra Beyi ile çocuğun mübadele edilmesi teklifiyle gelen ikinci elçi de kalenin teslimi dışındaki bir teklifin kabul edilmeyeceği gerekçesiyle reddedilmiştir251.
Diğeri ise Türk tarafından düşman tarafına esir düşen yedi sekiz yaşlarında bir çocuğun etrafında şekillenir. Bir süre yetiştirilen çocuk nihayetinde generalin hazinedarı olmak gibi yüksek bir payeye erişir. Fakat generalin hizmetinde olan diğer Müslüman esirlerin “Sen sulb-i Müslümân evlâdı iken seni aldayıp kendilerine mutâbaʻat ettirip müşrik ettiler. Rûz-ı cezâda huzûr-ı Mevlâda senin hâlin nice olur


248 Tevârîh-i Cezîre-i Girid, P., vr. 5a. 249 Tevârîh-i Cezîre-i Girid, P., vr. 28a. 250 Tevârîh-i Cezîre-i Girid, P., vr. 28b.
251 Tevârîh-i Cezîre-i Girid, P., vr. 48a, 71b.

dediklerinde” bu oğlan çâresi nice olur deyince Müslüman esirler" bir gece seninle firâr edip ehl-i İslâma gideriz.” şeklindeki sözleri üzerine hep birlikte firar ederler. Bu oğlan daha sonra sadrazam huzuruna çıkarılmış ve Kandiye Kalesi savunmasıyla ilgili bildiklerini anlatmıştır. Kendisinden çok fazla istifade edilen bu kişi daha sonra Enderun Ağa’sı olmuştur252.
Sefer sırasında Venedik ordusu birçok kez dış yardım almıştır. Eserde yapılan bu yardımlarla ilgili bilgiler verilmektedir. Malta, Düka ve Venedik’den gelen otuz yedi burton ve dokuz çekdirme söz konusu dış desteğin önemli bir bölümünü oluşturmaktadır. Fransa Kralının önderliğinde donatılan Malta, Düka, Algornas, Luka ve Venedik’e ait üç yüz kalyon ve çekdirmelerinin Kandiye önlerine gelmesi, Girit’in aldığı bir diğer dış yardım olarak dikkat çekmektedir253.
Venedik’in Osmanlıların Girit’e malzeme ve asker sevkiyatını engelleme maksadıyla Çanakkale Boğazı’nda bulundurduğu donanma, eserde Osmanlı’yı zorlayan başlıca engel olarak gösterilmiştir. Bu sayede İstanbul’dan gönderilen yardım gemilerinin Girit’e girişi engellenmiş ve bu Osmanlı Devleti üzerinde psikolojik bir baskı unsuru olarak da kullanmıştır. Bin beş yüz yeniçeri ve otuz kadırga ile Girit’e doğru yola çıkan Yeni kaptan Fazlı Paşa, Sakız yakınlarında Malta gemileri ile karşılaşmış ve Girit’e dahil olamamıştır. Eserde bu konu hakkındaki casus ifadelerine de yer verilmiştir. Burada;“Venedik donanması boğaza varıp kapatmışlardır. Bir kayık geçmek ihtimâli yokdur. Bütün cezîrede olan Türkler yakında me’yûs olup göçerler” demektedir254.
Boğaz’da söz konusu engelle karşılaşan Voynuk Ahmed Paşa, Girit’e gönderdiği mektupta durumu şöyle izah etmiştir: “Küffârın boğazı sedd eylediğinden donanma gemilerini boğazdan çıkarmak mümkün değildir”255. Nihayetinde bu engel, farklı devletlerden kiralanan gemilerle aşılmıştır. Bu durum eserde şu ifadelerle yer bulmuştur: “Voynuk Ahmed Paşa, Foça vak‘asından sonra İzmir’de ücretle tutulan İngiliz kalyonları ve sâ’ir donanma gemileri ile Girid’e varmıştır”256.



252 Tevârîh-i Cezîre-i Girid, P., vr. 100b-101a. 253 Tevârîh-i Cezîre-i Girid, P., vr. 29b, 106a. 254 Tevârîh-i Cezîre-i Girid, P., vr. 50a.
255 Tevârîh-i Cezîre-i Girid, P., vr. 53b.
256 Tevârîh-i Cezîre-i Girid, P., vr. 52a.

Eserde söz konusu zorluklarla mücadele eden Osmanlı Devleti’nin sıcak mücadele safhasında da en ziyade Kandiye Kalesi’nin fethi ile uğraştığının altı çizilmiştir. Kandiye Kalesi’nde Venediklilerin yaptığı yığınak miktarı, Türk tarafına kaleyi alabilmesi için gerekli olan mühimmat ve Türk ordusunun malzeme eksikliğinden dolayı yaşadığı sıkıntılar eserde yer almaktadır. Söz konusu hususlar eserde şu ifadelerle yer bulmuştur: “Kandiye hisârı sağlam bir kalʻa olup üç dört seneden beri küffâr kalʻaya mühimmat yığmıştır. Lağımları, sekiz yüz kadar topları, on iki bin Frenk cengçi soltatdan gayri otuz bin kadar yerli cengçisi vardır. Muhâsaranın gerçekleşmesi için Türk ordusunda en az kırk balyemez top lazımdır. On beş pâre top ile bu kalʻa muhâsara edilemez”. Girit’te serdâr olan Gazi Hüseyin Paşa, malzeme ve adam eksikliğiyle ilgili İstanbul’a gönderdiği mektupta, “askerin tâb ü tâkati kalmadı ve mevâcib zahîre ve imdâd ile bir gün evvel donanmanın gelmesi ehemm ve elzemdir” diye bildirmektedir257.
Adadaki yaşanan asker ve mühimmat eksikliği ordunun şikâyetlerini de
arttırmıştır. Bu şikâyetler üzerine Paşa iki eyalet kolundan üçer adam ve ocaktan iki adam seçip merkeze göndermiştir. Malzeme eksikliği kaynaklı sıkıntılar seçilen temsilcilerin ağzından şu sözlerle ifade edilmiştir: “Bize imdâd gelmediğinden gayri bin üç yüzden fazla yeniçeriyi kaldırdılar. Ve firâr edenin nihâyeti yok murâdınız eğer dîn [ü] devlete hizmet ve ırz-ı saltanatı siyânet ise cümle asker gelip ittifâkıyla saʻy olunmazsa iş görülmez cüz’î imdâd ile Kandiye alınmaz. Bunda olan Müslümânların durmağa tâkatleri kalmamıştır”258.
İstenen yardımın bir türlü gelmemesi üzerine gönderilen bir başka mahzarda ise; “bu cânibin ahvâli perişândır ve asker kılletinden mevcûd olanların dahi ulûfeleri vakt ü zamanıyla gelip erişmediğinden za‘af-ı hâl kemâlde olup kal‘a almak değil şimdiye dahi alınan kılâʻı dahi muhâfazaya iktidâr yokdur …” denmektedir259.
Eserde, sefer sırasında düşmandan alınan silah ve mühimmat hakkında da bilgi bulunmaktadır. Yaşanan malzeme sıkıntısı bir ölçüde bu şekilde aşılmaya çalışılmıştır. Düşmandan alınan malzemeler arasında; on altışar vukıyye gülle atan altı



257 Tevârîh-i Cezîre-i Girid, P., vr. 47a, 57b.
258 Tevârîh-i Cezîre-i Girid, P., vr. 59b.
259 Tevârîh-i Cezîre-i Girid, P., vr. 81a.

aded şayka topu, beş yüz tüfenk, yüzden fazla humbara ve barut keseleri yer almaktadır. Ayrıca top haneleri ve üç aded kale misâli tabya da alınmıştır260.
Kandiye Kalesi’nin fethinde lağım savaşları büyük önem arzetmektedir. Yoğun olarak kullanıldığını da öğrendiğimiz lağımlar hakkında eserde şu ifadeler yer almaktadır: “Kandiye kalʻası lağım ile şöhret bulmuş bir kalʻadır ki yirmi dört seneden beri cânib-i etrâfını üç kat birbirinin altından lağım eylemiştir. Kalʻa-i mezbûrun cânib-i erbaʻasında lağımdan hâli el ayası kadar yer yoktur”261.
Eserde Kandiye Kalesi muhasarası sırasında gösterilen kahramanlıklar da anlatılmaktadır. Askerlerin, karşı taraftan casus elde etmeleri, karşı taraftan aldıkları kelleri sadrazama getirmeleri gibi faaliyetleri şöyle anlatılmıştır: “Rumeli gāzilerinden bir dilâver yiğit kalʻa altından bir kâfirin başın kesip ve kılıcın dahi maʻan alıp sadr- ı aʻzam hazretlerine getirdi. Ol kâfirin kılıcında yâ fettâh yazılı bulunup fethe işâret-i fal-ı mübârek ve alâmet-i hayırdır. Feth ve nusrete delâlet add edip ol gāziye yüz altın ve bir eyü timâr ihsân olundu. Ve ertesi gün cebecilerbaşı Kanca nâm gāzi kendi yoldaşları ile kalʻa altından birkaç kelle ve birkaç dil getirip sâhib-i devlet âna dahi hılʻat giydirip ve üç yüz altın ihsân eyledi”262.
Girit’e asker nakliyle ilgili bilgiler, müellifin eserde değindiği bir diğer konudur. Kaptan Ali Paşa 1060 senesinde üç sene Girit muhâfazası şartıyla altışar akçe ile yazılan bin nefer sipâhiyi, yeniçeri ocağından dört oda neferi ve ulûfeci bölüklerinden tahmînen dört bin kadar askeri alıp Girit’e götürmüştür. Bir diğer nakil ise; 1061 senesinde gerçekleşmiştir. Donanma-yı Hümâyûn elli günde Girit’in Ayakasra limânına asker indirmiştir. Ayrıca Mısır’dan gönderilen on kıta kalyon Hanya’ya zahire getirmiştir263.
Müellif, Girit seferi sırasındaki ihmaller ve bu ihmallerden dolayı yapılan cezalandırmalardan da bahseder. Bir an önce boğazdaki düşman donanmasını yarıp, Girit’e yardım götürme emirlerine uymayıp ihmal eden kaptan Âmmarzâde katledilmiş, yerine de Voynuk Ahmed Paşa getirilmiştir. Yine Sakız muhâfazasında olan Vezîr Şaban Paşa, ada ahâlisine zulüm etmesinden dolayı idam edilmiştir264.

260 Tevârîh-i Cezîre-i Girid, P., vr. 54b.
261 Tevârîh-i Cezîre-i Girid, P., vr. 100a.
262 Tevârîh-i Cezîre-i Girid, P., vr. 97a-97b.
263 Tevârîh-i Cezîre-i Girid, P., vr. 77a.
264 Tevârîh-i Cezîre-i Girid, P., vr. 57b-58a.


Eserde, Girit seferi sırasında komuta kademesi arasında zaman zaman sürtüşme olduğuyla ilgili bilgiler de yer almaktadır. Bunlardan biri Rumeli Beylerbeyisi Surnazen Mustafa Paşa ve Sekbânbaşı Mahmud Ağa ile Serdar Hüseyin Paşa arasında yaşanmıştır. Adanın geliri ve dağıtılması hakkında yaşanan tartışmada Surnazen Mustafa Paşa “Eyâletim defterhânesi bana teslîm olunmak lâzımdır. Eyâletimde düşen mahlûlâtı ben tevcîh ederim” demiş ve Hüseyin Paşa: “ben serdârım mahlûlât ve tevcîhât bana mufavvazdır. Senin alâkan nedir. Edebin ile otur” diyerek defterhâne sûretini vermemiştir. Bunun üzerine Hüseyin Paşa’yı askerin gözünde küçük düşürmek isteyen Surnazen Mustafa Paşa ve Sekbânbaşı Mahmud Ağa; “Düşen mahlûlâtı satar müstahıkkına vermez”; “Hüseyin Paşa’nın içeri Kandiye’ye gider şâtırın tuttuk. Serdârın küffâr ile gizli işi vardır” şeklindeki ithamlarla bir ölçüde hedeflerine ulaşırlar265.
Eserde Deli Hüseyin Paşa’nın kişiliği ve idamıyla ilgili bilgiler “Vakāyiʻ-i Deli Hüseyin Paşa” başlığında verilmektedir. “Kapısı mükemmel etba‘ı çok masrafı ziyadedir” ifadesiyle tanıtılan Hüseyin Paşa hakkındaki suçlamalarla ilgili delil bulunamadığından idamıyla ilgili şeyhülislâmdan fetva alınamaz. Hüseyin Paşa önce azledilmiş, daha sonra Rumeliden gelen şikâyetler üzerine idam edilmiştir266.
Komuta kademesi bünyesinde yaşanan bir diğer ihtilaf, Sadrazam Ahmed Paşa ile Serasker Halil Paşa arasındadır. Sadrazamın “Zinhâr sakın keferenin yedi gemisinden ziyâde olursa ve yâhud küffârın imdâdı gelir görünürse alarga olup yan çalasız ve gecelik hâlinde ceng etmeyesiz” şeklindeki emrine itaat etmeyen Halil Paşa, düşmanın tuzağına düşmüş, yaralı oluşu ve bazı devlet adamlarının araya girmesi ile idamdan son anda kurtulmuştur267.
Müellif, eserinde Girit meselesine müdahil olan devletlerin aracılığı ile Venedik’ten gelen elçi ziyaretlerine de yer vermiştir. Doksan yaşında olan Venedik elçisi Saferin on dokuzunda Galata’ya gelmiş,“Her sene Kandiye’den yirmi bin guruş cizye nâmına verilip dört yüz bin guruş dahi donanma harcı gönderilip sulh olalım”



265 Tevârîh-i Cezîre-i Girid, P., vr. 63a-64a. 266 Tevârîh-i Cezîre-i Girid, P., vr. 85b-86a. 267 Tevârîh-i Cezîre-i Girid, P., vr. 106a-106b.



teklifinde bulunmuştur. Elçinin bu teklifi kabul edilmemiş ve elçi Edirne’ye gönderilip burada habsedilmiştir268.
Eserde haklarında bilgi verilen Köprülü ailesinden iki devlet adamı; Köprülü Mehmet Paşa ve oğlu Fazıl Ahmet Paşadır. Müellif “Vefât-ı Sadr-ı Âli” başlığında Köprülü Mehemed Paşa’dan bahsetmektedir. Buna göre; Köprü isimli kasabada doğan Mehmed Paşa, hâs oda ağaları zümresine gimiş ve oradan mirâhorluk mensıbı almıştır. Ardından Şam-ı Trablus eyaletine vali olarak atanmış, Boynuyaralı Mehmed Paşa’nın azlinden sonra sadrazamlık görevine getirilmiş ve ölünceye kadar bu görevde kalmıştır. Divanyolu’nda bir hamam, bir dârü’l-hadis, bir kütüphane ve defnedildiği türbe
Paşa’nın hayratı arasında sayılmaktadır269.
Babasının vefatının ardından sadrazam olan Köprülü Fazıl Ahmed Paşa, eserde Girit Seferi merkezinde boy gösterir. Engürüs seferinden sonra da Girit’e sefer kararı almış, Venedik elçisinin sulh teklifini ve Venedik’ten barışın devam etmesi adına gelen mektubu da reddedip sefere çıkmıştır270.
Sadrazam Fazıl Ahmed Paşa’nın Girit’e çıkışı eserde geniş şekilde anlatılmıştır. Buna göre; Ahmed Paşa, Bin Yetmiş Altı senesi Zilkaʻdesi’nde Timurtaş menziline oradan Selanik’e ve Yenişehir’e varmış, oradan da İstefe’ye, Eğriboz’a ve Benefşe’ye ulaşmıştır. Sadrazamın Girit’e geçmesine bazı vezirler donanmamızın kalyonları yok diyerek engel olmak istemişlerdir. Sadrazam bunlara dikkate almayarak kırk sekiz pâre çekdirme ve birkaç fırkate ile Girit’e çıkarak Hanya kalesine ulaşmıştır271.
Hasan Efendi, Fazıl Ahmed Paşa’nın görev yaptığı üç sene zarfında Kandiye kalesi muhasarasında kullanılan malzeme ve şehîd sayılarıyla ilgili bilgiler de vermektedir. Verilen bu tabloda şehîd sayısı 137212 gibi ciddi bir rakamdır. Verilen bu bilgilerin sonunda müellif “Üç senede bu kadar ise yirmi dört senede olanı siz kıyas edin” diyerek Girit fethi boyunca verilen kayıpların çokluğuna dikkat çekmiştir272.
Eserde Fazıl Ahmet Paşa’nın basiretli oluşu ve zafer uğrunda her fırsatı değerlendirmesini bilen zekâsı bir hikâye ile örneklendirilmiştir. Buna göre; düşman

268 Tevârîh-i Cezîre-i Girid, P., vr. 106a-106b. 269 Tevârîh-i Cezîre-i Girid, P., vr. 87b-88b. 270 Tevârîh-i Cezîre-i Girid, P., vr. 89b-90a.
271 Tevârîh-i Cezîre-i Girid, P., vr. 91a-92a.
272 Tevârîh-i Cezîre-i Girid, P., vr. 135a-135b.



tarafının çok önemsediği büyük bir topun zincirlerinden koparılarak Türkler tarafından zaptedilmesi sonucu, düşman generali tarafından “niçün sen bu halka’i bir gereği gibi kavî yapmadın”diyerek azarlanıp elleri kesilen demir ustası bir de kaleden aşağıya atılmıştır. Türk tarafına sığınıp Fazıl Ahmed Paşa’nın huzura çıkarılan demirci ustası söylediği; “devletli vezîr ben kulun temircilik sanʻatında gāyet mahâretim olduğundan gayri top dökmede ve top falyaları taʻmîr etmede ve buna göre dahi nice cebehâne âlâtları taʻmîrine mahâretim vardır” sözleri sonrasında tedavi edilmiş, kendisine topçular ocağından kırk akçe ulûfe verilmiştir. Söz konusu demirci bir süre sonra Müslüman olmuş ve taş ve kaya delmek için saban demirleri gibi burgular ve nice aletlerin yapımını tarif etmek suretiyle fethe yardımcı olmuştur. Bu aletler bilhassa lağımların kazılmasında kolaylıklar sağlayıp karşı tarafa büyük kayıplar verilmesine neden olmuştur. Bu olay üzerine demirciyi kaleden atan General, “Kartala bir ok dokundu yine kendü yelesindendir. Bu musîbet-i uzmîmi dahi bizim kendü amelimizdir” sözleriyle pişmanlığını dile getirmiştir273.
Müellif, Kandiye Kalesi’nin teslimiyle ilgili de bilgi vermektedir. Eserde Venedik’ten gelen heyet ile sulh müzakereleri ve yapılan anlaşma metni de yer almaktadır. Bu görüşmelere Karakulak Ahmed Ağa ve tercüman Panayot katılmıştır. Bu anlaşmada Kandiye’nin teslim edilmesi, esirlerin karşılıklı serbest bırakılması gibi birçok madde yer almaktadır274. Cemâziye’l-evvelin ilk Cumʻa günü Venedik tarafından gelen heyet Seksen kıtʻa anahtarları iki altın tepsi üstünde getirip sadr-ı aʻzam hazeretlerine teslîm ettiler. Sadr-ı aʻzam gelen kâfirlere hılʻatler giydirip ve şapkaları aldığı kadar altın hediye vermiştir. Kalenin anahtarları sadrazamın telhisiyle birlikte İstanbul’a padişah’a gönderilmiştir275.
Müellif, yer verdiği bilgileri desteklemek ve daha etkili kılmak için ayet,

hadis ve yer yer veciz sözlere de yer vermiştir. Bunlardan biri;


َن ِّني ِّم ْؤ ُم ْل ا “Allah'tan yardım ve yakın bir fetih. Müminleri müjdele” ayetidir. Bir diğer ise;اﻻمﺻﺎﺭ ﻋليﻛﻡ ﺴﺗفتح “Önemli şehirler size açılacaktır” hadisidir276.




273 Tevârîh-i Cezîre-i Girid, P., vr. 108b-110b. 274 Tevârîh-i Cezîre-i Girid, P., vr. 120b-121a. 275 Tevârîh-i Cezîre-i Girid, P., vr. 124a-125b. 276 Tevârîh-i Cezîre-i Girid, P., vr. 115a,135b.


Müellif, eserin sonunda “Feth-i Cedîd-i Girid Münâsebetiyle Târihî Maʻlûmât” başlığı ile Osmanlı öncesi Girit; Girit ismi, Adanın coğrafi konumu, yeraltı kaynakları ve Abdullah bin Saʻd bin Ümeyye’nin Mısır valisi iken adayı fethetmesi ve İslam idaresinde adada yaşananlardan bahsetmektedir277.
Müellif, Girit Adası’ndaki bazı kaleler hakkında bilgilerde vermektedir. Bu kalelerden ilki Hanya’ya üç dört mil uzaklıkta, şehrin koruyucu konumunda olan Aya Todori Kalesi’dir278.
Bir diğer kale Hanya Kalesi’dir. Osmanlı Devleti’nde bir benzerinin olmadığının vurgulandığı Hanya Kalesi’nin hisara benzeyen yedi burcu vardır. Her birine yirmişer top konulup, bin asker almaktadır. Duvarları beş atlı yan yana gidecek kadar kalındır. Kârgîr kubbeli kurşun örtülü 23 hane tersanesi ve eşi benzeri olmayan çeşmeleri vardır. Verimli toprakları, kestane, turunç ve limon ağaçlarının bulunduğu bağ ve bahçeleri ile dikkat çekmektedir279.
Resmo Kalesi, eserde hakkında bilgi verilen son kaledir. Deniz kıyısına inşa edilen kale şu ifadelerle anlatılmaktadır: “bir yalın kaya üzerinde yükselen Galata hisârı şeklindedir. Hâneleri kârgîr binâ olup ve gāyet yenidirler. On bin bölümlü hâneleri, kırk elli kilisesi ve yüz elliden fazla işlenmiş saray gibi Frenk hâneleri vardır” Kalenin fethinden sonra kilisenin biri fethin sembolü olarak camiye çevrilmiş ve Sultân İbrahim Camii adı verilmiştir. Zi’l-hiccenin beşinci günü cum‘a namazı burada edâ olunmuştur. Caminin yakınlarına bir medrese ve bir hamam, kalede de yeni bir cami yaptırılmış ve pek çok bina da tamir ettirilmiştir. Bu cami ve yaptırılan diğer eserler için beş köy vakf olunmuştur280.
3.2.2.5. Eserin Kaynak Değeri

Hasan Efendi, Tevârîh-i Cezîre-i Girid adlı eserini yazarken kendi anlatımından çok konuyla ilgili o dönemin önemli müelliflerin eserlerini görerek onlardan aktarmalar yapma yoluna gitmiştir. Hasan Efendi’nin, Târîh-i Naʻîmâ, Kâtib Çelebi’nin Fezleke’si, Raşid Tarihi, Kandiyenin fethini anlatan Hikâyet-i Azîmet-i

277 Tevârîh-i Cezîre-i Girid, P., vr. 135-143a.
278 Tevârîh-i Cezîre-i Girid, P., vr. 5b.
279 Tevârîh-i Cezîre-i Girid, P., vr. 7b-8a.
280 Tevârîh-i Cezîre-i Girid, P., vr. 34b.



sefer-i Kandiye ve Târîh-i Muʻteber ve Osmanlı öncesi Girit tarihinden bahseden
Târîh-i Ikritiş gibi eserlerden aktarımlar yaptığı görülmektedir.
Müellif, bu kaynaklardan yararlanırken bütün bu eserleri harmanlayıp, özümseyip, irdeleyeyip vermekten ziyade o konuyla ilgili o bilgiyi ya olduğu gibi ya da biraz daha özetleyip vermeye çalışmıştır. Bu aktarımı yaparken her konuyu ayrı bir başlık yapmış ve başlıkları kırmızı kalemle yazarak daha belli olmasını sağlamıştır. Bunları yaparken farklı bir konu içindeki Girit’le ilgili bir bilgiyi ayrı bir başlık yaparak vermeyi de ihmal etmemiştir. Buna örnek verecek olursak, Târîh-i Naʻîmâ’da yer alan “Ferâgat-i Murad Paşa ve Sadâret-i Melek Ahmed Paşa” konusu içindeki Giritle ilgili kısmı “Âmeden-i Nakl-i Girid” başlığı altında vermiştir281.
Müellif, Girit’in fethi döneminde yaşayıp, olayları görüp yazan biri değildir. Fakat farklı kaynaklardan aktarım şeklinde de olsa Girit’in fethinin başından sonuna kadar yaşanan bütün olayları vererek, Girit’in fethi konusunda bir eser oluşturmuştur. Özellikle de metnin son kısmında yer alan Girit’in Osmanlı öncesi döneminden bahseden bir bölümün yer alması bu eseri ada tarihi açısından daha farklı kılmıştır.

3.3. Tevârîh-i Cezîre-i Girid’in Nüshaları

Hasan Efendi’nin Tevârîh-i Cezîre-i Girid isimli eseri, 1055 (1645-46) te başlayan Girit Seferi’ni anlatan bir eserdir. Bu eserin bilinen iki nüshası bulunmaktadır. Bunlardan biri; St. Petersburg The Institute of Oriental Manuscripts the Rusian Academy of Sciences’de 140.B. 1178 numarada kayıtlıdır. Diğer nüsha ise Topkapı Sarayı Kütüphanesi Y. 82 numadara kayıtlıdır.
3.3.1. St. Petersburg (P) Nüshası

The Institute of Oriental Manuscripts the Rusian Academy of Sciences’de
140.B. 1178 numarada kayıtlı olan St. Petersburg (P) nüshası aharlı çerçeveli kâğıt 215 mm boy ve 160 mm eninde 167 varakdan oluşur. Nüshanın yazı çeşidi nesihtir. Yazı ebatı; 175 mm boyunda, 95 mm genişliğinde ve 19 satırdan oluşmaktadır282. Nüsha,
Ma ida thelis na su ğo,oste va zis çe nase
Se hrisoprasina dendra,na thetis na kimase.

Sana ne dememi istersin,yaşayıp var olman için
Altın yeşili ağaçların altında,yatıp uyuman için

Kullanıcı avatarı
eyuphuseyin
Site Admin
Mesajlar: 6926
Kayıt: 05 Haz 2019, 22:41
Konum: İstanbul
Teşekkür etti: 1098 kez
Teşekkür edildi: 27 kez
İletişim:

Re: YENİÇERİ KÂTİBİ HASAN EFENDİ’NİN TEVÂRÎH-İ CEZÎRE-İ GİRİD ADLI ESERİ: TAHLİL VE METİN

Mesaj gönderen eyuphuseyin » 17 Haz 2019, 11:43

281 Târîh-i Naîmâ’da III, s.1267; Tevârîh-i Cezîre-i Girid, P., vr. 73b.
282 http://yazmalar.gov.tr/eser/tevar%C3%AE ... irid/90462.



siyah mürekkep ve başlıklar ise kırmızı mürekkep ile yazılmıştır. Kapağın iç kısmında sonradan yazıldığı belli olan farklı bir kalemle Tevârîh-i Cezire-i Girid ve Hasan Kürdi ismi yazılmıştır. Eser sonradan günümüz rakamlarıyla numaralandırılmıştır. Kapak sayfasında ise II. Mahmud’un tuğrası yer almaktadır. Tuğranın altında tuğrayı çeken kişinin Giridî Mehmed Emin olduğunu gösteren iki mısra ve Fi 25 Cemâziye’l- evvel 1233 tarihi yer almaktadır:
Resm-i tuğra-yı şeh-i şevket-karîn Eser-i hâme-i Giridî Mehmed Emîn
Muhtemelen eseri Rusya’ya götüren Simirnov’un283 yazdığı Osmanlıca mahrusa-i Bursa’dan alınmış notu ve “Pablof” rumuzu ve “Pablof” yazan mühür yer almaktadır. Yine kapak sayfasında Rusça muhtemelen kütüphane kaşesinde 1936 N 107 yer almaktadır. Ayrıca sayfanın üç ayrı yerine basılmış “Bravazalı Murad Rüstem” adlı şahsın mührü bulunmaktadır284.
Eserin (P) nüshasında vr. 1b’den başlayarak vr. 134a’ya kadar olan kısmında Tevârîh-i Cezîre-i Girid, vr. 134b’den vr. 143a’ya kadar “Feth-i Cedîd-i Girid münâsebetiyle Târihî Maʻlumât” kısmı, vr. 143b’den vr. 167b’ye kadar “Târîh-i Moskof” kısmı yer almaktadır.
Eserin (P) nüshası eksiksiz diyebileceğimiz düzgün bir şekilde yazılmıştır. İki yerde atlanan birkaç kelime metnin yan tarafına düzgün bir şekilde yazılmıştır285. Kelime tekrarları yoktur. vr. P66b’de Ağa, vr. P23b’de “iltizâmen”, vr. P22b’de ise “gitti” gibi birkaç kelime eksiği, vr. P6a “ceng [ü] cidâl” ve vr. P16a’da “zîr [ü] zemînden” gibi harf eksiklikleri bulunmaktadır.



283 Vasili Dimitriyeviç Smirnov, 1871 yılında Petersburg Üniversitesi, Doğu Dilleri Fakültesi, Arapça- Farsça-Türkçe Bölümü’nü bitirdi. 1873 yılında Petersburg Üniversitesi’ne Doçent olan Smirnov, ölümüne kadar burada tam 49 yıl görev yapmıştır. Burada Türk Edebiyatı ve Tarihi, Osmanlıca ve Türkiye Tarihi dersleri veren Smirnov, Osmanlı coğrafyasına sık sık seyahat etmiştir. İlk seyahatini 1875’de, sonuncusunu ise 1911’de yaptı. Her seyahatinde beraberinde bulduğu elyazmalarını ve yeni çıkan eserleri götürmüştür. Sadece 1892 yılında İstanbul’a yaptığı ziyarette Arapça, Farsça ve Türkçe 75 el yazmasını satın alarak St. Petersburg Devlet Kütüphanesine kazandırmıştır. Böylece çok değerli bir Osmanlıca eserler koleksiyonu oluşturmuştur. Bu eserlerin kataloğu St. Petersburg Şarkiyat Enstitüsü tarafından “Türkçe El Yazmaları Katalogu” adıylayla yayınlanmıştır. 1674 adet el yazmasıyla ilgili olarak 2432 açıklamayı içermektedir. İhsan ÇOMAK, “Vasili Dimitriyeviç Smirnov (1846- 1922)”, Uluslararası Sosyal Araştırmalar Dergisi, V, S. 21, s. 279-281.
284 Tevârîh-i Cezîre-i Girid, P., iç kapak.
285 Tevârîh-i Cezîre-i Girid, P., 25a, 42a.



3.3.2. Topkapı Sarayı (T) Nüshası

Hasan Efendi’nin Tevârîh-i Cezîre-i Girid isimli eserin Topkapı Sarayı Kütüphanesi Y. 82 numarada kayıtlı nüshası (T) 1208’de (1793-94) kaleme alınmış istinsah nüshasıdır. Müstensihi belli değildir. Bu nüsha, aharlı kâğıt 225 mm boy ve 156 mm eninde 196 varaktan oluşur. Nesih ile 80 mm uzunluğunda 21 satır siyah müerekkeb ve başlıklar kırmızı mürekkeb ile yazılmıştır286. Eser yeni harflerle sonradan numaralandırılmıştır. Bu numaralandırmada 39 numarası iki kez verilmiştir. Bunu metinde gösterirken ikinci tekrar edeni [mükerrer 39a] şeklinde gösterdik. Kapağın iç kısnında üç beyit yer almaktadır. İki beyit şiir tekniği, anlam ve imla bakımından ciddi derecede sorunludur287.
Birinci beyit: biz bela meydanına………….. İkinci beyit: kimsenin yok bunda …………. Üçüncü beyit: her işe kıl besmeleyle ibtida
Zikrin olsun dâ’imâ hamd-i hüdâ
(T) Nüshası’nda vr. 1b’den vr. 134a’ya kadar Tevârîh-i Cezîre-i Girid yer almaktadır. vr. 134b’den vr. 158a’ya kadar Tevârîh-i Moskof yer almakta vr. 160a’dan vr. 196a’ya kadar “Acem Şahı ile Hüseyin Şah arasındaki Muharebe” hakkında bir bölüm yer almaktadır.
Eserin (T) nüshasını istinsah eden kişiden kaynaklanan yazım yanlışlıkları bulunmaktadır. Bunlardan bazıları; vr. T68a ve vr. T88b üzeri çizilmiş kelimeler, vr. P95b’de mübâdele olunmağa tâlib olup ve vârid olan mektûbunda “şevketlü kudretlü pâdişâhımızın başıçün Yedikule’de olan mesfûr kral oğlu ile mübâdele olunup bu bîçâre” gibi satır atlamaları vr. T73a’da “teslîm”, vr. T81a’da “vezîr” gibi atlanan kelime, vr. T6a “Aya [To]dori”, vr. T10a’da “küffâ[r]” gibi atlanan pek çok harfdir.
3.3.3.İki Nüshanın Karşılaştırılması

Tevârîh-i Cezîre-i Girid’in daha eski tarihli olan nüshası, 1197 (1783)’te yazılan St. Petersburg (P) nüshasıdır. Topkapı (T) nüshası 1208 (1793) de istinsah
286 http://yazmalar.gov.tr/eser/tar%C3%AEh- ... irid/94331.
287 Tevârîh-i Cezîre-i Girid, T., iç kapak.



edilmiştir. Bundan dolayı metinde esas aldığımız nüsha (P) nüshası olmuştur. (P) nüshası 19 satır (T) nüshası ise 21 satır olmasından dolayı sayfa geçişleri birbiriyle aynı değildir. Her iki nüshanın sayfa geçişleri metinde [P5a] [T5a] şeklinde belirtilerek metni iki nüshaya göre takip etme imkânı sunulmuştur.
Nüsha karşılaştırılmasındaki farklılıklar dipnot numarası verilerek sahife altında gösterilmiştir. Harf farklılıkları nüsha karşılaştırılmasında dikkate alınmamıştır. Nüsha karşılaştırılmasında metin için hangi nüshadaki uygun ise o metne alınmış bu farklılık dipnotda belirtilmiştir. Bu farklılıklar sadece kelime farklılığı ise farklı olan kelime “tâbiʻ P:-T.” şeklinde gösterilmiştir. Burada “tâbiʻ” kelimesinin (P) nüshasında olduğunu (T) nüshasında ise olmadığını ve metne bu kelimenin dâhil edildiğini gösterir. Bir başka gösterme şekli ise “ikişer sıçan yolu yürütmek P: ikişer sıçan yürütmek T.” şeklinde cümleden birkaç kelime birden verilerek farklılığın daha iyi görülmesi sağlanmaya çalışılmıştır.
(T) Nüshasında (P) Nüshasına göre daha fazla yazım yanlışlıkları yer almaktadır. Bu yazım yanlışlıkları özellikle harf eksiklikleri, kelime atlamaları ve satır atlamaları şeklindedir. (T) nüshasında, (P) nüshasındaki bazı eksiklikler düzeltilerek tamamlanmıştır.
Harf eksikliklerine birkaç örnek verecek olursak “P” nüshasında “lenger- ndâz”, “getirilten”, “dâü’l-bevâr”, “küffâ” gibi atlanan harfler “T” nüshasında “lenger-endâz”, “getirildikten”, “dârü’l-bevâr”, “küffâr” şeklinde düzeltilerek yazılmıştır288.
Satır atlamalarına örnek verecek olursak; (P) nüshasında “içinde otuz kadar çantalım dedikleri beyzâdeleri olduğundan mâ ʻadâ donanmayı menhûsunun ulûfesi olmak üzere” şeklindeki ifade (T) nüshasında “içinde otuz kadar ulûfesi olmak üzere” şeklinde yazılmıştır289. Yine (P) nüshasında yer alan“hareket edip kalyonlar oltaya muhtâc oldular. İmdi kalyonlar gayri firâra” ifadesi (T) nüshasında ise “hareket edip kalyonlar gayri firâra” olarak yazılmıştır290. Bir başka örnekte ise (P) nüshasında “her âlatlar ve üstâd yarar topcular tertîb ve taʻyîn olundu. Fi’l-cümle levâzımât-ı umur-ı


288 Tevârîh-i Cezîre-i Girid, T., vr. 4a, 4b, 9b, 10a. 289 Tevârîh-i Cezîre-i Girid, P., vr. 118a; T., vr. 109b. 290 Tevârîh-i Cezîre-i Girid, P., vr. 117a; T., vr. 108b.



cengiye” ibaresi (T) nüshasında “her âlatlar umur-ı cengiye” şeklinde yazılmıştır291. Bu konuya son örnek ise (P) nüshasında “düşman kefereleri kahırlarından çatlayıp başlarında olan şapkaların çıkarıp bedenden aşağı hendeğe atarlardı. Birkaç gün mürûrundan sonra haber alındı ki muhârebe-i mezkûrede küffârdan ekall-i mâ-yekûn binden mütecâviz kefereler helâk oldular” şeklinde iken (T) nüshasında “düşman kefereleri helâk oldular” şeklinde yer almıştır292.
Nüsha karşılaştırılmasındaki bir diğer farklılık ise kelime eksikliği şeklindedir. Buna örnek verecek olursak; (P) nüshasında “Yalnız üç yüz doksan beş” iken (T) nüshasında “Yalnız yüz doksan beş” şeklindedir293. Bir başka örnek de (P) nüshasında “Ohri Beyi Ahmed Bey bir pîr” şeklinde iken (T) nüshasında “Ohri Beyi bir pîr” şeklindedir294. Diğer örnekde ise, (P) nüshasında “kavm-i zâl ile sabâhtan vakt-i zevâle” şeklinde yer alırken (T) nüshasında “kavm-i zâl ile vakt-i zevâle” şeklinde yer almıştır295. Son örnekde ise, (P) nüshasında “muvâfakat ile me’mûr kılınıp zikr olunan” olarak yer almışken (T) nüshasında ise “muvâfakat ile zikr olunan” olarak yer almaktadır296.
Nüsha karşılaştırılmasındaki bir diğer farklılık kelimelerde yapılan değişiklik veya eş anlamlı kelimenin kullanılması şeklindedir. (P) nüshasında “ta‘yîn olundu” şeklinde yazılmışken (T) nüshasında ise “ta‘yîn buyruldu” şeklinde yazılmıştır297. (P) nüshasında yer alan “yelkenleri ile pâre pâre olup altında bulunan” şeklinde iken (T) nüshasında “yelkenleri ile pâre pâre olup elinde bulunan” şeklinde yer almıştır298. (P) nüshasında “hınzırı geri yanından silkip aşağı yıktı” şeklinde yazılmış iken (T) nüshasında “hınzırı geri yanından silkip aşağı aldı” şeklinde yazılmıştır299. Kelime farklılığı ile ilgili son örneğimiz ise (P) nüshasında yer alan “humbara dokunmaz menzilde” şeklinde iken (T) nüshasında “humbara dokunmaz yerde” şeklindedir300.



291 Tevârîh-i Cezîre-i Girid, P., vr. 116b; T., vr. 108a. 292 Tevârîh-i Cezîre-i Girid, P., vr. 119a; T, vr. 100b. 293 Tevârîh-i Cezîre-i Girid, P., vr. 8a; T., vr. 7a.
294 Tevârîh-i Cezîre-i Girid, P., vr. 12a; T., vr. 10b. 295 Tevârîh-i Cezîre-i Girid, P., vr. 24b; T., vr. 22b. 296 Tevârîh-i Cezîre-i Girid, P., vr. 26b; T., vr. 23b. 297 Tevârîh-i Cezîre-i Girid, P., vr. 21b; T., vr. 19b. 298 Tevârîh-i Cezîre-i Girid, P., vr. 27a; T., vr. 24b. 299 Tevârîh-i Cezîre-i Girid, P., vr. 45a; T., vr. 40a. 300 Tevârîh-i Cezîre-i Girid, P., vr. 101a; T., vr. 93a.



Nüsha karşılaştırmasında dikkatimizi çeken bir diğer farklılık ise rakamsal verilerle ilgilidir. (P) nüshasında “Rumeli koluna yedi lağım” şeklïnde iken (T) nüshasında “Rumeli koluna iki lağım” şeklindedir301. (P) nüshasında “Rebîʻü’l-âhirin on altısında” şeklinde yazılmışken (T) nüshasında “Rebîʻü’l-âhirin altısında” şeklinde yazılmıştır302. Bu konuyla ilgili bir başka örnek (P) nüshasında “lâşelerin dahi üç gün” şeklinde iken (T) nüshasında “lâşelerin dahi on gün” şeklindedir303. Bu konuyla ilgili son örneğimiz ise (P) nüshasında yer alan “iş bu bin seksen senesi” şeklinde yazılmışken (T) nüshasında “iş bu bin yüz seksen senesi” şeklinde yazılmıştır304.
(T) nüshasında, (P) nüshasındaki yazım yanlışların düzeltilmesine birkaç örnek verecek olursak (P) nüshasında “Eyâletimde düşen mahlûlâtı tevcîh ederim” şeklindeyken (T) nüshasında “Eyâletimde düşen mahlûlâtı ben tevcîh ederim” şeklindedir305. (P) nüshasında “kimi mecrûh kimi mecrûh oldu” cümlesi (T) nüshasında “kimi mecrûh kimi şehîd oldu” olarak düzeltilmiştir306.

























301 Tevârîh-i Cezîre-i Girid, P., vr. 53b; T., vr. 50b. 302 Tevârîh-i Cezîre-i Girid, P., vr. 60a; T., vr. 53b. 303 Tevârîh-i Cezîre-i Girid, P., vr. 95a; T., vr. 87a. 304 Tevârîh-i Cezîre-i Girid, P., vr. 119a; T., vr. 110b. 305 Tevârîh-i Cezîre-i Girid, P., vr. 63b; T., vr. 56b. 306 Tevârîh-i Cezîre-i Girid, P., vr. 18a; T., vr. 15b.

4. TEVÂRİH-İ CEZÎRE-İ GİRİD’İN KAYNAKLARI


4.1. Kaynakları

Müellif, Tevârîh-i Cezîre-i Girid adlı eserini yazarken kendi anlatımından çok konuyla ilgili o dönemin önemli müelliflerin eserlerini görerek onlardan aktarmalar yapma yoluna gitmiştir. Hasan Efendi’nin, Târîh-i Naʻîmâ, Kâtib Çelebi’nin Fezlekesi, Raşid Tarihi, Kandiye’nin fethini anlatan Hikâyet-i Azîmet-i Sefer-i Kandiye ve Târîh-i Muteber, Osmanlı öncesi Girit dönemiyle ilgili ise Târih-i Ikritiş gibi eserlerden aktarımlar yaptığı görülmektedir.
Hasan Efendi, Tevârîh-i Cezîre-i Girid adlı eserini yazarken Kandiye’nin fethi bölümüne kadar büyük ölçüde Târîh-i Naʻîmâ’dan yararlanmıştır. Naʻîmâ’dan yararlanmaya 1055 senesi “İbtidâ-i gazavât-ı Cezîre-i Girid ve Serdârî-i Kapudân Yusuf Paşa307” başlığıyla başlar ve en son yararlandığı konu ise 1658 senesi “Kapudân Şuden-i Deli Hüseyin Paşa” başlığıdır308. Müellif, Târîh-i Naʻîmâ’nın bittiği yerden itibaren Raşid Tarihi’nden faydalanmıştır. Raşid Tarihi’nden iktibas etmeye “Tebdil- i Serdâr-ı Cezîre-i Girid309” ile başlar ve son olarak da “Sedâret-i Köprülüzâde Fazıl Ahmed Paşa” konusuyla bitirir310. Hasan Efendi, Kandiye’nin fethi kısmını yazarken büyük oranda “Hikâyet-i Azîmet-i Sefer-i Kandiye” isimli eserden yararlanmıştır. “Feth-i Cedîd-i Girid münâsebetiyle Târîh-i Maʻlumât”311 kısmını da Tevârîh-i Ikritiş’ten yararlanmıştır.
4.1.1. Târîh-i Naʻîmâ

Mustafa Naima Efendi, 1655 yılında Halep’te doğmuş, 1704 yılında teşrifatçı ve vakʻanüvislik görevi verilmesi ile Osmanlı Tarihi'nin ilk resmî vakʻanüvisi olarak tarihe geçmiştir. 1591-1659 yılları arasındaki olayları ayrıntılarıyla anlattığı Mustafa

307 Naima Mustafa Efendi, Târîh-i Naîmâ, Yay. Haz. Mehmet İpşirli, III, Ankara 2007, s.1028; Tevârîh- i Cezîre-i Girid, P., vr. 1b.
308 Târîh-i Naîmâ, IV., s. 1784, Tevârîh-i Cezîre-i Girid, P., vr. 84b.
309 Râşid Tarihi, I, s. 13.- Tevârîh-i Cezîre-i Girid, P., vr. 86a.
310 Râşid Tarihi, s. 18, Tevârîh-i Cezîre-i Girid, P., vr. 89a.
311 Tevârîh-i Cezîre-i Girid, P., vr. 134b.



Naima Efendi’nin temel eseri Târîh-i Naʻîmâ olarak da bilinen “Ravzatü'l-Hüseyn fî hulâsati ahbâri'l-hâfikayn”'dir312.
Târîh-i Naʻîmâ adlı eserinde genellikle sade fakat nükteli bir dil kullanan Naʻîmâ, olayların iç yüzünü aydınlatarak bir devrin tarihini ve aynı zamanda sosyal hayatını tasvir etmiştir. Mustafa Naima Efendi eserini yazarken Karaçelebizade, Hüseyin Vecîhî, Ahmed Şârihülmenârzâde ve Katib Çelebi gibi tarihçilerin eserlerinden yararlanmıştır313. Eserin çok sayıda yazma nüshası bulunmakta olup Osmanlı döneminde üçü tam olmak üzere dört defa İstanbul’da basımı yapılmıştır. Eserin iki büyük ciltten oluşan birinci baskısı 1147 (1734)’de 500 nüsha olarak Müteferrika Matbaası’nda yapılmıştır. Eksik olan ikinci baskı ise 1259 (1843)’da yapılmıştır. Üçüncü baskısı Matbaa-i Âmire’de 1280 (1863-1864)’de sayfaları çerçeveli olarak yapılmış ve altı cilttir. Çerçevesiz baskı olarak bilinen dördüncü baskı da 1281 (1864-1865)’de Matbaa-i Âmire’de altı cilt olarak yapılmıştır. Bu baskıda bazı ifadelerin basitleştirildiği, anlaşılmayı kolaylaştıracak küçük ibarelerin eklendiği görülmektedir314. Günümüzde Mehmet İpşirli tarafından hazırlanan çalışma, Türk Tarih Kurumu tarafından 4 cilt olarak basılmıştır315.

. Çalışmamızın müellifi, “Tevârîh-i Cezîre-i Girid” adlı eserini yazarken Kandiye’nin fethi bölümüne kadar büyük ölçüde Naʻîmâ Tarihi’nden yararlanmıştır. Naʻîmâ’dan yararlanmayı 1055 senesi “İbtidâ-i gazavât-ı Cezîre-i Girid ve Serdârî-i Kapudân Yusuf Paşa”316 başlığıyla başlar ve en son yararlandığı konu ise 1658 senesinde “Kapudân Şuden-i Deli Hüseyin Paşa”317 Deli Hüseyin Paşa’nın kaptan tayin edilmesidir.

Hasan Efendi, Naʻîmâ Tarihi’nden yararlanmayı farklı yöntemlerle yapmıştır. Bunların başında birebir aktarma, konuyu kısaltıp özetleyerek aktarma ve azda olsa bazı değişiklikler yaparak aktarma şeklindedir.


312 Mehmed İbşirli, Târîh-i Naîmâ, I, Ankara, 2007, s. XVI-XVIII.
313 Babinger, s. 269.
314 Mehmed İbşirli, “Naima”, DİA., XXXII, İstanbul 2006, s. 316-318
315 Târîh-i Naîmâ, I-IV.
316 Târîh-i Naîmâ, III, s.1028.
317 Târîh-i Naîmâ, IV, s.1782.

4.1.1.1. Birebir Aktarma

Hasan Efendi, Tevârîh-i Cezîre-i Girid’i yazarken Naʻîmâ’dan yararlanma yöntemlerinden birisi de birebir aktarmadır. Müellif, Naʻîmâ’daki konuyu, ifadeleri değiştirmeden olduğu gibi aktarmıştır. Bu yönteme birkaç örnek verecek olursak;


Tedbîr-i Tesviye-i Hendek

Lağımlar bulunmakla böyle tedbîr olundu ki leb-i hendekte beş top koyup yürüyüş yerine torba ve harar ve zeytun eşcârı ile dolup yüksek olmuştu. Ancak bir mikdâr duvarı kalmışdı. Anı indirmeğe ve andan yürümeğe ikdâm oluna. Mir-i mîrân ve ağa tabyası ortasında tertîb ü âmâde olunup ale’s- sabâh duvara havâle olundu. Ve bir vechile harâb eylediği küffârın derûnuna ateş düşüp ol dahi top ve humbara ve tüfenk ile topları ibtâline sarf-ı mikdâr eyledi. Ancak bir topa bir mikdâr dokundurub ana dahi zarar olmadı ve Avlonya askeri gece kapu önünde olan tabyaya yürüyüp vardıklarında top ve tüfenkle hayli gāzi şehîd oldu. Cümleden biri Hasan Beyzâde Hüseyin Bey Avlonya’dan bir mâh-ı cihân ârâ ve şecîʻ vü bahâdır mahbûb-ı zibâ ol cengde düştü. (Târîh- i Naʻîmâ, III, s. 1044)

Tedbîr-i Tesviye-i Hendek

Lağımlar bulunmakla böyle tedbîr olundu ki leb-i hendekte beş top koyup yürüyüş yerine torba ve harar ve zeytun eşcârı ile dolup yüksek olmuştu. Ancak bir mikdâr duvarı kalmışidi. Anı indirmeğe ve andan yürümeğe ikdâm oluna. Mir-i mîrân ve ağa tabyası ortasında tertîb ü âmâde olunup ale’s- sabâh duvara havâle olundu ve bir vechile harâb eylediği küffârın derûnuna âteş düşüp ol dahi top ve humbara ve tüfenk ile topları ibtâle saʻy makdûr eyledi. Ancak bir topa bir mikdâr dokundurub ana dahi zarar olmadı ve Avlonya askeri gece kapu önünde olan tabyaya yürüyüp vardıklarında top ve tüfenkle hayli gāzi şehîd oldu. Cümleden biri Hasan Beyzâde Hüseyin Bey Avlonya’dan bir mâh-ı cihân ârâ ve şecîʻ vü bahâdır mahbûb-ı zibâ ol cengde düştü. (Tevârîh-i Cezîre-i Girid, P., vr. 16b)
Hılʻat-ı Umûm-ı Zâbitân

Serdâr-ı ekrem meremmât-ı hisârda iken ve fethin sekizinci günü deryâ beylerinden beş adet bey kadırgalarıyla ve beş şayka ile Eğriboz’a gönderildi ki anda olan beylik zahîreyi askere yetiştireler ve bu fethin on beşinci günü serdâr saraydan çıkıp otağa geldi. Evvelâ yeniçeri askerinin ulûfeleri verilip divân tertîb olundu. Vüzerâ ve ümerâ ve ağayân ve sâ’ir zâbitler fetih hılʻatleri giyip tamâm nevâziş ve eltâftan sonra cümlesi dâmen-bus edip yerli yerlerine gittiler. (Târîh-i Naʻîmâ, III, s.1050)

Hılʻat-ı Umûm-ı Zâbitân

Serdâr-ı ekrem meremmât-ı hisârda iken ve fethin sekizinci günü deryâ beylerinden beş adet bey kadırgalarıyla ve beş şayka ile Eğriboz’a gönderildi ki anda olan beylik zahîreyi askere yetiştireler. Ve bu fethin on beşinci günü serdâr saraydan çıkıp otağa geldi. Evvelâ yeniçeri askerinin ulûfeleri verilip divân tertîb olundu. Vüzerâ ve ümerâ ve ağayân ve sâ’ir zâbitler fetih hılʻatleri giyip tamâm nevâziş ve eltâftan sonra cümlesi dâmen-bus edip yerli yerlerine gittiler. (Tevârîh-i Cezîre-i Girid, P., vr. P22b)




4.1.1.2. Konuyu Özetleyerek Verme

Müellif’in Târîh-i Naʻîmâ’dan yararlanma yöntemlerinden bir diğeri de Naʻîmâ’da anlatılan konunun teferruatına girmeden özetleyerek vermesidir. Bu yönteme vereceğimiz örnekler ise;




Nakl-i Top be-Hisâr-ı Kandiye

…Baʻdehu Hanya’dan on sekiz merhâle de dokuz aded top dahi hezâr zor zâr ile nakl ettiler. Bu bâbda çekilen
zahmet ve olan ikdâm u ihtimâma dost
değil belki düşman bile ta‘accüb ider idi. (Târîh-i Naʻîmâ, III, s.1108)

Nakl-i Top be-Hisâr-ı Kandiye

……….Baʻdehu Hanya’dan on sekiz merhâle de dokuz aded top dahi hezâr zor zâr ile nakl ettiler. (Tevârîh-i Cezîre-i Girid, P., vr. 46b)

Azîmet-i Karden-i Asker-i İslâm bâ- Sefâ’in-i Donanma
…… Lütfu kirdikâr ile mezbûr beyler üzerine düşüp bî-zahmet ve bî-ceng ahz u kabz edip hakkâ bu husûs bir fâl oldu ve geminin içinden hayli kâfir çıkıp küreğe kodular. Ve hem esnâ-i râhda merhum Kapudân Bekir Paşa’nın
oğluna eyâlet-i Tunus verilip icâzetle
payitâht-ı Mağrib zemîne azîmet
eyledi. Rebiü’l-âhirin on ikinci günü yevm-i Cumʻa idi. Debdebe-i şâhâne ile Navarin’e varılıp yedi kıtʻa kalyon anda hazır bulundu (Târîh-i Naʻîmâ, III, s. 1031-32)

Azîmet-i Asker-i İslâm [be] Donanmayı Yusuf Paşa
……. Lütfu kirdikâr ile mezbûr beyler üzerine düşüp bî-zahmet ve bî-ceng ahz u kabz edip hakkâ bu husûs bir fâl oldu. Ve geminin içinden hayli kâfir çıkıp küreğe kodular ve andan Avarin’e varılıp yedi kıtʻa kalyon anda hâzır bulundu. (Tevârîh-i Cezîre-i Girid, P., vr. 2b-4a)







Azîmet-i kerden-i asker-i İslâm bâ- sefâʻin-i donanma
Serdar-ı ekrem Yusuf Paşa Tersâne-i
Âmirede leşker-i bahrî ki Cezâyir kalemi ile müsemmâdır, yoklanıp mavnalara ve kadırgalara tevzîʻ ü taksîm ettiler. Kürekçiler ve sâʻir
mühimmât tekmîl olunup evvel bahâr-
ı hücceste-âsârın dahi evâ’ili erişmiş
idi. ……. (Târîh-i Naʻîmâ, III, s.1030)

Azîmet-i Asker-i İslâm [be] Donanmayı Yusup Paşa
Tersâne-i Âmirede leşker-i bahrî Cezâyir kalemi ile müsemmâdır yoklanıp mavnalara ve kadırgalara tevziʻ ü taksîm ettiler. Kürekçiler ve
sâʻir mühimmât tekmîl olunup
evvelbahârın dahî evâ’ili erişmiş idi.
……. Tevârîh-i Cezîre-i Girid, P., vr. 2b)

Âmeden-i Katl-i kapudân Âmmarzâde
…. ve Sakız muhâfazasında olan vezîr Şaban Paşa dahi Cezîre ahâlisine zulm ü teaddî etmekle ve baʻzı umûr-ı gazâya müteʻallik hizmette taksîri olmağın bostancılar hasekisi gönderilip
cezâsı verildi. Kezâlik Anadolu’ya
asker sürmeğe taʻyîn olunan Vezîr
İbrahim Paşa’nın fukâraya taʻaddîsi
zâhir olmakla ihzâr ve habs baʻdehu
Yedikule’de katl olundu…….. (Târîh-i Naʻîmâ, III, s. 1127-28)

Âmeden-i Katl-i kapudân Âmmarzâde
….. ve Sakız muhâfazasında olan vezîr Şaban Paşa dahi Cezîre ahâlisine zulmü teaddî etmekle ve baʻzı umûr-ı gazâya müteʻallik hizmette taksîri olmağın
bostancılar hasekisi gönderilip cezâsı
tertîb olundu. (Tevârîh-i Cezîre-i Girid,
P., vr. 57b-58a)




4.1.1.3. Şiirlerden Yapılan Alıntılar

Hasan Efendi, Naʻîmâ’dan yararlanırken Naʻîmâ’daki ayrı yazılan mısraları bazen almamıştır. Buna örnek verecek olursak;


Bu husûsda serdâra asker hayli elem verdi.
Çünin est resmi sarây-ı duder
Zünyâl mutrib resed nevhager
Küffâr-ı hâksâr gurûr bağlayıp Perşenbe günü hendekte bir hüner arzına saʻy eyledi. Ya‘ni gafil basup gāzileri girü redd etmek kasdında oldı. Gāziyân-ı Rüstem neberd ise kemîn- gâhda hâzır dururlar idi. Melâ‘ine hücûm edip yine hisâra koydular. (Târîh-i Naʻîmâ, III, s.1041)

Bu husûsda serdâra asker hayli elem
verdi. Küffâr-ı hâksâr gurûr bağlayıp Penç-şenbih günü hendekte bir hüner arzına saʻy eyledi. Yâ‘ni gâfil basıp gāzileri küdûrda geri red etmek kasdında gāziyân-ı rüstem ise kemingâhda hâzır dururlar idi. Melâ‘ine hücûm edip yine hisâra koydular. (Tevârîh-i Cezîre-i Girid, P., vr. 13b)


Bazen de mısraları metin içine almıştır. Buna örnek verecek olursak;


Kalʻada olan toplar ve eslihâ defter ile kabz olundu. Alât-ı harb ve silâh makūlesinden ashâbına şey’ verildi.
Mısra: “Feth-i kebîr ve lütf-ı amîm”

tarih düşüp bâb-ı hisâra nakş olundu. Münhedim olan burç-ı hisâr teremmüm ve tecdîd olundu. (Târîh-i Naʻîmâ, III, s.1091)

Toplar ve eslihâ defter ile kabz olundu. Alât-ı harb ve silâh makūlesinden ashâbına şey’ verildi. “Feth-i kebîr ve
lütf-ı amîm” tarih düşüp bâb-ı hisâra nakş olundu. Münhedim olan burç-ı hisâr termim ve tecdîd olundu. (Tevârîh-i Cezîre-i Girid, P.,vr. 38b)

Bazende Naʻîmâ’daki mısraları Tevârîh-i Cezîre-i Girid’de yeni bir konunun başlığı olarak vermiştir. Buna örnek ise;


Çünîn bâd hemîşe düşmen-i dîn
Mazhar şüden-i şüceʻân u hüner-verân be-lutf u
İhsân ve mihân şuden-i cebbânân ve bi-
gayretân
İbtidâ kabzâ-i küffâra giriftâr olan mavnayı kayık ile varıp tahlîs edip getiren Küçük Mehemed huzur-ı serdâra gelip dâmen-bûs oldukda serdâr-ı ekrem iskemle üstünde oturur idi. Gel şehbâzım pâdişahın etmeği sana helâl olsun. (Târîh-i Naʻîmâ, III, s.1744)

Mısrâʻ: Çünîn Bâde Hemîşe Duşmen-i Dîn Şecâʻat ve
Hünerverân-ı Asker-i Lütf İhsân

İbtidâ kabzâ-i küffâra giriftâr olan mavnayı kayık ile vârıp tahlîs edip getiren Küçük Mehmed huzur-ı serdâra gelip dâmen-bûs oldukta serdâr-ı ekrem iskemle üstünde oturur idi. “Gel şehbâzım pâdişahın etmeği sana helâl olsun.” (Tevârîh-i Cezîre-i Girid, P., vr. 83a)

4.1.1.4. Farklı Başlık Altındaki Bilgileri Yeni Bir Başlık Altında Verme
Müellifin yararlandığı bir başka yöntem ise Naʻîmâ’nın ayrı başlıklar altında verdiği iki bendi tek başlık altında toplayarak nakletmektir. Müellif, Naʻîmâ’daki Serdâr Mehmed Paşa’nın vefatını yeni bir başlıkta “Muharebe-i der-Metris” başlığı altında vermiştir. Bu örneklere bakacak olursak;


Vefât-ı Serdâr Mehemmed Paşa Muhârebe der-Metris


…. Girid’e müteʻallik iştigâl tehallülü
ile işgâl ettim dedi. Tâki sadâretten azl
olunup Girid’e gitmekle unutturdu. Çün serdâr Mehmed Paşa fevt oldu. Defterhâne mühürlenip Hüseyin Paşa ve Kapudân Musa Paşa umûra nâzır olup Küçük Hasan Paşa Rumeli kolunda ve Çiftelerli Osman Paşa Anadolu kolunda olan toplar üzerine durup umûr-ı muhâsara ve muhârebe de aslâ kusûr ve fütûr getirmeyip belki evvelkiden ziyâde saʻy ve ihtimâm ettiler. Küffârın çekdirir ve burtona ve mavna makūlesi yüzden mütecâviz sefâ’ini Suda imdâdına dönüp durur ve ekseri Hanya karşısına çıkıp görünür idi. (Târîh-i Naʻîmâ, III, s. 1084)

……. Çün serdâr Mehmed Paşa fevt oldu. Defterhâne mühürlenip Hüseyin Paşa ve Kapudân Musa Paşa umûra nâzır olup Küçük Hasan Paşa Rumeli kolunda ve Çiftelerli Osman Paşa Anadolu kolunda olan toplar üzerine durup umûr-ı muhâsara ve muhârebe de aslâ kusûr ve fütûr göstermeyip belki evvelkiden ziyâde sayʻ-i ihtimâm ettiler. Küffârın çekdirme ve burtona ve mavna makūlesi yüzden mütecâviz sefâʻin Suda imdâdına dönüp durur ve ekseri Hanya karşısına çıkıp görünüverdi. (Tevârîh-i Cezîre-i Girid, P., vr. 31b-32b)




Mezbûr Mehmed Paşa küffâr tabyasına mukābil bir tabyaya binâ ettirip esnâ-yı cengde mecrûh ve şehîd oldu. ………
Garîbe

Surnazen Mustafa Ağa’ya
Rumeli Eyâleti verilip karadan Girid’e me’mûr olup yolda rast geldiği tezkire ile alınan emvâl-i ummâlden yüz binden otuz binini alıp harc-i râh etmeğe buyruldu verilip mîrîsi kapanmış ummâl ve cizyedârlar paşa-yı mezbûrun cevrinden havfa giriftâr oldular. (Târîh-i Naʻîmâ, III, s. 1200- 1203)
Mezbûr Mehmed Paşa küffâr tabyasına mukābil bir tabyaya binâ ettirip esnâ-yı cengde mecrûh ve şehîd
oldu. Surnazen Mustafa Ağa’ya
Rumeli Eyâleti verilip karadan Girid’e me’mûr olup yolda rast geldiği tezkire ile alınan emvâl-i ummâlden yüz binden otuz binini alıp harcırâh etmeğe buyruldu verilip mîrîsi kapanmış ummâl ve cizyedârlar paşa-yı mezbûrun cevrinden havfa giriftâr oldular. (Tevârîh-i Cezîre-i Girid, P., vr. 59a)





Ferâgat-i Murad Paşa ve Sadâret-i Melek Ahmed Paşa
……mah-ı mezburun on dördünde Sunʻizâde azl ve Hocazâde Ali Efendi İstanbul kadısı oldu. …..
Evâsıt-ı Şaʻbanda Serdâr Hüseyin
Paşa’dan Deli Bayram nâm kimesne geldi ki sâbıka silahdâr Paşa’nın
çaşnigir başısı imiş. . (Târîh-i Naʻîmâ,
III, s. 1267)


Âmeden-i Nakl-i Girid

Evâsıt-ı Şaʻbanda Serdâr Hüseyin
Paşa’dan Deli Bayram nâm kimesne geldi ki sâbıka silahdâr Paşa’nın
çaşnigir başısı imiş. Mektûblar götürüp mazmûnunda Zadra’dan Kandiye’ye üç bin mikdârı kâfir geçip serdâr dahi asker ile Kandiye mukābelesinde yeni binâ olunan kalʻa önünde mâbeynleri dört bin adım tamâm bir mil-i şerʻîdir. (Tevârîh-i Cezîre-i Girid, P., vr. 73a)




Âmeden-i Muhâsare-i Kandiye Sâniyen
………..Vusûl buldukta ashâb-ı devlet
nâçar sükût ettiler ve illâ su’i-kasd mukarrer idi.
Garîbe

…….Şevvâlin üçüncü günü Haydar
Ağazâde Mehmed Paşa kapudân olup sekbanbaşılık verilen Kör Hüseyin Ağa ile ma‘an Girid’e me’mûr oldular. Zîrâ Haydar Ağazâde’ye Sultân verilip şânı terfi‘ olundu. Vezîr olacaktır deyip erâcif şüyû‘undan vezîr-i a‘zam müsteşʻîr olup kapudânlığa def‘ eyledi. (Târîh-i Naʻîmâ, III, s. 1243-46]
Âmeden-i Muhâsare-i Kandiye Sâniyen
………..Vusûl buldukta ashâb-ı devlet
nâçar sükût ettiler ve illâ sû’i-kasd
mukarrer idi. Şevvâlin üçüncü günü
Haydar Ağazâde Mehmed Paşa kapudân olup sekbanbaşılık verilen Kör Hüseyin Ağa ile ma‘an Girid’e me’mûr oldular. Zîrâ Haydar Ağazâde’ye Sultân verilip şânı terfi‘ olundu. Vezîr olacaktır deyip erâcif şüyû‘undan vezîr-i a‘zam müsteşʻîr olup kapudânlığa ref‘ eyledi. (Tevârîh- i Cezîre-i Girid, P., vr. 66b-70a)




Ahvâl-i Cezîre-i Kandiye der-Girid

….Silistre eyâletini vezîr Sarı Kenan Paşa’ya verdiler.
Azl-i Vezîr-i aʻzam Süleyman Paşa

……..Cemâziye’l-evvelin ikinci günü
Süleyman Paşa azl ve mühr-i hümâyûn
kapıcılar kethüdâsıyla serdâr Hüseyin
Paşa’ya ihsân buyrulup eğer senin vücûdun Girid Cezîresi’nde lâzım değil ise karadan gelesin….. Kâ’immâkâmlık hılʻati Surnazen Mustafa Paşa’ya ilbâs olundu.
Defterdârlık

Çün Süleyman Paşa izhâr-ı acz ile
pençe-i mihned tahlis-i girîbân oldu.
Defterdâr Halıcızâde Mehmed Paşa dahi maslahatgüzârlıkdan izhâr-ı acz edip nefsinde elinden iş gelmeyeceği cânib-i saltânatın maʻlûmu olmağın ertesi azl olup defterdarlık merhûm vezîr Mustafa Paşa kethüdâsı Laffâf Karagöz Mehmed Ağa dedikleri laza tevcih olundu. (Târîh-i Naʻîmâ, IV, s. 1644-48])

Vâkiyiʻ-i Ahvâl-i Cezîre-i Kandiye der-Girid
…. Ve Silistre eyâletini vezîr Sarı Kenan Paşa’ya verdiler. Cemâziye’l- evvelin ikinci günü Süleyman Paşa azl
ve mühr-i hümâyûn kapıcılar
kethüdâsıyla serdâr Hüseyin Paşa’ya
ihsân buyrulup “eğer senin vücûdun Girid Cezîresi’nde lâzım değil ise karadan gelesin. Eğer hareketinde dîn ü devlete zarar terettüb edecek mahzûr ihtimâli var ise hizmet-i muhâfazada olasın” deyip hatt-ı hümâyûn ısdâr olunup mühür ile maʻan irsâl olundu. Kâ’immâkâmlık hılʻati Surnazen Mustafa Paşa’ya ilbâs olundu.
Defterdarlık çün Süleyman Paşa izhâr-
ı acz ile pençe-i mihned tahlis-i girîbân
oldu. Defterdâr Halıcızâde Mehmed Paşa dahi maslahatgüzârlıkdan izhâr-ı acz edip nefsinde elinden iş gelmeyeceği cânib-i saltânatın maʻlûmu olmağın ertesi azl olup defterdarlık merhûm vezîr Mustafa Paşa kethüdâsı Laffâf Karagöz Mehmed Ağa dedikleri laza tevcih olundu. (Tevârîh-i Cezîre-i Girid, P., vr. 80b-81b)



4.1.1.5. Eksik Veya Yanlış Aktarma

Müellif, bazı yerlerde Naʻîmâ’daki bir bilgiyi aktarırken ya eksik aktarmış ya da atlamıştır. Bu konuyla ilgili örnekler ise şöyledir:



Azîmet-i Asker-i İslâm be-Cânib-i Girid
On üç gün evvel makāmda murâd üzre mühimmât görülüp Rebiʻü’l-âhirin yirmi beşinci günü Çehâr-şenbih idi. (Târîh-i Naʻîmâ, III, s. 1032)
Azîmet-i Asker-i İslâm be-Cânib-i Girid
On gün ol makāmda murâd üzre mühimmât görülüp Rebiʻü’l-âhirin yirmi beşinci günü Çehâr-şenbih idi. (Tevârîh-i Cezîre-i Girid, P., vr. 4a)





Âmeden-i Habs-i Balyos-i Venedik

…… Bu mektûblardan küffârın zaʻfı ve
Cezâyir ve Mağrib guzâtının vusûlde te’hirlerinin hikmeti maʻlûm olmağın balyos demire urulup her nesi vâr ise mîrîye kabz olundu ve tercümanları boğulup deryâya atıldı. (Târîh-i Naʻîmâ, III, s. 1206)

Âmeden-i Habs-i Balyos-i Venedik

…… Bu mektûblardan küffârın zaʻfı ve
Mağrib guzâtının vusûlde te’hirlerinin hikmeti maʻlûm olmağın balyos demire urulup her nesi vâr ise mîrîye kabz olundu. Ve tercümanları boğulup deryâya atıldı. (Tevârîh-i Cezîre-i Girid, P., vr. 60a-60b)




3.1.1.6. Kaynakta Gösterilen Referansları Aynen Verme

Müellif, Naʻîmâ’yı kullanırken çoğu defa onun referans olarak verdiği kaynak bilgilerini de aynen aktarmıştır. Buna örnek verecek olursak;

Âmeden-i Tafsîl

Müverrih der ki vezâretle kapudân olan şehîd-i müşarün-ileyh Hezargradî ve Voynuk Ahmed Paşa ki Voynuk lakâbıyla şöhret şiʻârdır. Foça vak‘asından sonra İzmir’de ücretle tutulan İngiliz kalyonları ve sâ’ir donanma gemileri ile Girid’e vardıkta kâfirin donanması deryâya açılıp nâ- bedîd oldu. (Târîh-i Naʻîmâ, III, s. 1237)

Âmeden-i Tafsîl

Müverrih der ki “vezâretle kapudân olan şehîd-i müşarün-ileyh Hezargradî ve Voynuk Ahmed Paşa ki Voynuk lakâbıyla şöhret şiʻârdır.” Foça vak‘asından sonra İzmir’de ücretle tutulan İngiliz kalyonları ve sâ’ir donanma gemileri ile Girid’e vardıkta kâfirin donanması deryâya açılıp nâ- bedîd oldu. (Tevârîh-i Cezîre-i Girid, P., vr. 62a)







Katl-i kapudân Âmmarzâde

Vecihî merhum der ki Girid’de serdâr olan gāzi Hüseyin Paşa’dan feryâd nâmeler gelip askerin tâb ü tâkati kalmadı ve mevâcib zahîre ve imdâd ile bir gün evvel donanmanın gelmesi ehemm ve elzemdir deyu iʻlâm ederdi. (Târîh-i Naʻîmâ, III, s. 1127)

Âmeden-i Katl-i kapudân Âmmarzâde
Vecihî merhum der ki Girid’de serdâr olan Gāzi Hüseyin Paşa’dan feryâd nâmeler gelip “askerin tâb ü tâkati kalmadı ve mevâcib zahîre ve imdâd ile bir gün evvel donanmanın gelmesi ehemm ve elzemdir” deyu iʻlâm ederdi. (Tevârîh-i Cezîre-i Girid, P., vr. 57b)

4.1.1.7. Konu Başlıklarında Yaptığı Değişiklikler

Hasan Efendi Naʻîmâ Tarihi’ndeki bazı başlıkları değiştirmiştir. Bu değiştirme ya kelimeyi yanlış yazma veya ilave kelime ekleyerek kendine göre bir düzenleme şeklindedir. Bu konuya örnek ise;


Mukātele-i Küffâr der-pîş-i Hisâr-ı Hanya (Târîh-i Naʻîmâ, III, s. 1052)

Mukātele-i der-pîş-i Hisâr-ı Hanya (Tevârîh-i Cezîre-i Girid, P., vr. 24b)





Hurûc-ı Küffârân-ı Hisâr ve İnhizâm ve Firâr (Târîh-i Naʻîmâ, III, s.1 121)

Âmeden-i Hurûc-ı Küffârân-ı Hisâr ve İnhizâm ve Firâr (Tevârîh-i Cezîre-i Girid, P., vr. 51a)



Hurûc-ı Küffâr ve Kâr-zâr der-Tabya (Târîh-i Naʻîmâ, III, s. 1122)

Âmeden-i Hurûc-ı Küffâr-ı-Tabya (Tevârîh-i Cezîre-i Girid, P., vr. 53a)




Rezm-i Küffâr-ı der-Kühsâr ve Galebe- i Asker Aʻdâ-i Şikâr (Târîh-i Naʻîmâ, III, s. 1037)

Rûz-ı Küffâr-ı der-Kühsâr ve Galebe-i Asker-i Aʻdâ-Şikâr (Tevârîh-i Cezîre-i Girid, P., vr. 9a)



4.1.2. Kâtib Çelebi Fezleke

XII. yüzyııl âlimlerinden olan Kâtip Çelebi’nin pek çok eseri bulunmaktadır. Bunlar arasında en önemli eseri olan Fezleke’yi hem Türkçe hem de Arapça yazmıştır. Tarih alanında yazdığı ilk eser olan Fezleke’yi Kâtip Çelebi ilk olarak Arapça yazmıştır. 1642′de tamamladığı Arapça Fezleke’nin tam adı, Fezleketi Akvâlü’l-Ahyâr fi İlmi’t-Tarih ve’l-Ahbar dir. Mukaddimenin ardından üç bölüm ve bir de hatimeden oluşmaktadır318. Dört bölümden oluşan kitapta tarihin anlamı, konusu ve yararı anlatıldıktan sonra bu alandaki temel eserlerin bir bibliyografyası verilmiş, ardından da klasik İslam tarihçiliğine uygun olarak dünyanın yaratılışından 1639′a kadar kurulan devletler ve meydana gelen önemli olaylar kısaca sıralanmıştır. Arapça Fezleke’nin devamı niteliğindeki Türkçe Fezleke 1591-1654 arasındaki olayları anlatan bir Osmanlı tarihidir. Olayların kronolojik sıralamasının ardından her yılın sonunda o yıl içerisinde ölen devlet adamları ve bilginlerin yaşam öykülerinden ve eserlerinden de kısaca söz eder319.
Hasan Efendi Tevârîh-i Cezîre-i Girid adlı eserini yazarken Kâtip Çelebi’nin Fezlekesi’nden yararlanıp yararlanmadığını incelediğimiz zaman Naʻîmâ’da olduğu gibi bazı konuların Fezleke ile de aynı olduğunu görmekteyiz. Naʻîmâ’da olmayan bir bilgiyi Fezleke’den aktardığı görülmektedir. Fezleke, müellifin asıl yararlandığı kaynak olan Naʻîmâ’nın ana kaynakları arasında yer almaktadır. Hatta birçok bendde Naʻîmâ, bazı ufak degisiklikler hariç, aynen Katib Çelebi’den nakilde bulunmuştur320. Bu durum Fezleke ile Naʻîmâ Târîhi arasındaki benzerlik bazı yerlerde okuyucuda, neredeyse aynı eserin iki farklı nüshasını okuyormuş hissi uyandıracak kadar yakındır. Bundan dolayı Fezleke ile de Tevârîh-i Cezîre-i Girid’i karşılaştırma gereği duyduk. Bu karşılaştırmayı yaparken Zeynep Aycibin’in “Kâtip Çelebi Fezleke” isimli eserinden yararlandık.
Tevârîh-i Cezîre-i Girid müellifi Fezleke’den birkaç farklı yöntemle yararlanmıştır. Bunlara bakacak olursak;


318 Kâtib Çelebi, Fezleke, Yay. Haz. Zeynep Aycibin, İstanbul 2017, I, s.LVI-LVII.
319 Orhan Şaik Gökyay, “Kâtib Çelebi”, DİA., XXV, İstanbul 2002, s. 38.
320 Kâtib Çelebi, Fezleke, I, s. CLXXXIII.
Ma ida thelis na su ğo,oste va zis çe nase
Se hrisoprasina dendra,na thetis na kimase.

Sana ne dememi istersin,yaşayıp var olman için
Altın yeşili ağaçların altında,yatıp uyuman için

Cevapla

Kimler çevrimiçi

Bu forumu görüntüleyen kullanıcılar: Hiç bir kayıtlı kullanıcı yok ve 20 misafir