Giritli Mübadillerin İki Dillilik Hadisesinin Türk Romanı Üzerindeki Sosyokültürel Etkileri Ayhan AYPAK

Girit İle ilgili Akademik Yayınlar
Kullanıcı avatarı
eyuphuseyin
Site Admin
Mesajlar: 6926
Kayıt: 05 Haz 2019, 22:41
Konum: İstanbul
Teşekkür etti: 1098 kez
Teşekkür edildi: 27 kez
İletişim:

Re: Giritli Mübadillerin İki Dillilik Hadisesinin Türk Romanı Üzerindeki Sosyokültürel Etkileri Ayhan AYPAK

Mesaj gönderen eyuphuseyin » 24 Eki 2020, 15:09

Giritli Müslümanların Mübadele Sonrasında Anadolu’da Konuştukları Dil, Konuşulan Dilin Özellikleri ve Mübadillerin Yeni Vatana Uyum Süreçlerine Sosyokültürel Açıdan Etkileri

Giritli Müslümanlar her ne kadar Anadolu’ya göçlerini anavatana bir gidiş olarak nitelendirmeye çalışsalar da incelenen romanlarda bu çabanın psikolojilerini rahatlatmak istemekten öteye gitmediği görülmektedir. Öyle ki romanlarda mübadeleden önce ya da sonra Giritliler asıl vatanlarının hiç görmedikleri, yalnızca dinledikleri Anadolu değil Girit olduğunun bilincindedirler. Bu durum romanlarda açıkça gözler önüne serilmektedir. Giritli Mübadiller yeni vatanlarına uyum sağlamaya çalışsalar da bu durum sadece unutamadıkları nostaljik duygulardan kaynaklanmayıp Türkçe bilmeyip kendi aralarında Giritçe konuşmalarından, buna bağlı olarak tarihsel süreçten bu yana karma bir kültüre sahip olmaları yeni vatana adaptasyonlarında ve diğer vatandaşlarla uyumlarındaki güçlükler romanlarda bir problem olarak karşımıza çıkmaktadır.

Kuşaklar ya da Ayvalık Yaşantısı romanında Girit’ten Ayvalık’a yerleşen Kavas Ahmet’in lisanındaki kırıklıklardan yola çıkarak Girit’ten Ayvalık’a hatta Anadolu’ya gelen tüm Giritlilerin çok az (30-40sözcük) Türkçe bildiklerinden Giritçe konuşmalarının ve bazı yaşam alışkanlıklarının farklı olduğundan dışlanıp Yarım Gavur olarak nitelendirildiklerini ve bu sebeple içe dönük bir kültür yaşadıklarını, içe dönük kültürün tabii sonucu olarak da Türkçeyi tam anlamıyla öğrenemedikleri, Giritçe etkisiyle aksanlı konuştukları Türkçeye ait birkaç kelimenin özellikleri romandan alınan kesitte şu şekilde anlatılmıştır:

“Kavas’ın yarım yamalak Türkçesinin kulağa hoş gelen yerleri de vardı. Bazı sözcükleri yarım söylemesindendi bu hoşluk… Ama yerine ‘ma’ gel yerine ‘cel’ diyordu. Acayip bir ‘Yok yahu!...’ deyişi vardı. Keskin ve gür bir sesle ‘Yok yahu!’ derken aynı anda başını öne arkaya sallıyor, gözlerini açıyordu. Girit mübadillerinin çoğu böyle konuşurdu. Giritliler yıllar yılı kuşatma altında yaşamışlar, İstanbul hükümetinin koruma ve desteğinden uzak kalmışlar, dinleriyle milliyetleri dışında her şeylerini yitirmişlerdi. Yirmi-otuz Türkçe sözcükle anavatana ayak basmışlarsa, bu sayı geçen zaman içinde en fazla altmış yetmişe çıkmıştı. Çünkü Girit’teki yaşamları burada da uzun yıllar aynı şekilde sürmüştü. Oradaki Hıristiyan’ın ‘Turkos, Muhammetyanos, Musulmanos’ diye küçümsediği Giritlilerle buradakiler de aynı ırktan, aynı dinden olanlar alay ettiler… Dilleriyle alay ettiler, alışkanlıklarıyla alay ettiler… Bu dışlama, Giritlinin içedönük yaşamını daha da pekiştirdi. Mahalle kahvesinde Giritli Giritliyle oturmaya özen gösterdi sohbetini hemşerisiyle yaptı, sorunlarını onunla halletmeye çalıştı. Anayurda geldikleri halde böyle itilip kakılmaları yüzünden gurbette gibiydiler.” 14


Yine Kuşaklar ya da Ayvalık Yaşantısı romanında Giritli Müslümanların Mübadele sonrasında dil bilmedikleri için toplumun yanı sıra devlet kurumlarında dahi hak ettikleri malları istemek ya da elde etmek şöyle dursun devlet kurumları tarafından ötekileştirilmeleri, Yarım Gavur olarak nitelendirilmeleri romandan alınan kesitte şu şekilde ifade edilmektedir: “…Yani büyük zeytinliklerin, fabrika vesaire gibi büyük işyerlerinin, görkemli evlerin tahsisleri ve bunlar için gerekli kombinezonlar, büyüklerin işiydi. Dedikodular dalga dalga yayılıyordu ama halk çaresizdi, mübadil olmanın ezikliği ve korkaklığı içindeydi. Giritli, Türkçeyi bilmemenin ezikliği içinde, devletle baş edilemeyeceğini düşünerek suskundu.”








12 Adıgüzel, H. 2014: Elveda Girit: İstanbul: İleri Yayınları s. 25-26
13 Adıgüzel 2014 s.245
14 Yorulmaz 2006: Kuşaklar ya da Ayvalık Yaşantısı, s. 29-30
Ma ida thelis na su ğo,oste va zis çe nase
Se hrisoprasina dendra,na thetis na kimase.

Sana ne dememi istersin,yaşayıp var olman için
Altın yeşili ağaçların altında,yatıp uyuman için

Kullanıcı avatarı
eyuphuseyin
Site Admin
Mesajlar: 6926
Kayıt: 05 Haz 2019, 22:41
Konum: İstanbul
Teşekkür etti: 1098 kez
Teşekkür edildi: 27 kez
İletişim:

Re: Giritli Mübadillerin İki Dillilik Hadisesinin Türk Romanı Üzerindeki Sosyokültürel Etkileri Ayhan AYPAK

Mesaj gönderen eyuphuseyin » 24 Eki 2020, 15:12


“… Ama fakir halk, bu umursamazlığa tepki göstermeyi gavur olmakla eşanlamlı sayıyor, ‘Huçumete karışılmaz!’15 deyip köşeye siniyordu.”
“1944 zelzelesinde evi yıkılan Giritli, Kızılay’dan yardım malzemesi alabilmek için birilerine bir dilekçe yazdırıp Kaymakam’a götürdüğünde, sorulan bir-iki soruya yanıt veremeyince, ne ‘yarım gavur’luğu kalmıştı ne de sütü bozukluğu! ‘Vah benim ırkdaşım, dindaşım! Osmanlı ne kadar ihmal etmiş seni! Ne hallere düşmüşsün! Kim bilir ne eziyetler çektin?...’ diye bağırlarına basacağına, kapılardan kovalanmıştı.”16


Yine Kuşaklar ya da Ayvalık Yaşantısı romanında Ayankis Hasan’ın ablası Nazire kardeşinin yaptığı işler, yaşamdaki başarılarıyla övünürken kardeşinin Türkçe bilmesi de kendisi için bir kıvanç kaynağıdır:
“Nazire, Hasan’ın Hanya’da içine girdiği ve kısmen de kendisinin yarattığı dünyayla iftihar ediyordu. ‘Kardeşim ne kadar da güzel şeyler öğrenmiş! Ne güzel Türkçe konuşuyor!’ diyerek hep alkışlamıştı onu ama o Türkçe değil, Rumca söylerdi bunları.”17


Girit’ten Cunda’ya ya da Aşkın Anatomisi romanında Kuşaklar ya da Ayvalık Yaşantısı’ndan yapılan alıntı da bahsedilen aynı zamanda Savaşın Çocukları ya da Girit’ten Sonra Ayvalık romanında da Aynakis Hasan’ın ablası Nazire Ayvalık’a yerleştikten sonra Türkçe öğrenemeyişini Aynakis Hasan’ın sevgilisi Marigo’dan olan ve daha sonra babasının izinden giderek Ayvalık’a yerleşen oğlu Haralambos ile yani yeğeniyle yaptığı bir konuşmada romandan alınan kesitte şu şekilde ifade etmektedir:
“Yeni geldin oğlum. İnsan tanımazsın, yol yordam bilmezsin. Türkçeyi iyi öğrenip geliştirene dek çok zaman geçer. Bak ben geleli yirmi beş yıl oldu ama dili tam öğrenebilmiş değilim hâlâ…”18

Yine Girit’ten Cunda’ya ya da Aşkın Anatomisi romanında Ayvalık’ta yaşayan bazı Giritlilerin konuştukları dillerin isimlendirilmesi, günlük hayatta Giritçenin yaygın bir dil olduğu ve Giritçenin Türkçe aksanda etkilediği bazı kelimler alınan kesitte şu şekilde ifade edilmiştir:

“Kahvecisi de garsonu da Rumca konuşuyorlardı. Giritliler bu dile ‘Kritika’ (Giritçe), Midilliler ise Rumca diyorlardı. Ocaktaki kahveci Giritli, garsonuysa Midilliliydi.”
“Dikkatini çeken, merak ettiği bu adamı, üşenmedi, kalktı gitti, Giritli ocakçıdan sordu.

Komşu… Eyisin… Suçur Allahima ben de eyiyim… Celdi, citti19 şeklinde, Türkçeyi Girit Türkleri ağzıyla konuşan, Yusuf adında bir balıkçıydı; Hanya’nın Kumkapı semtinden, Libya kökenli bir Müslüman olduğunu öğrendi.”20





15 Hükümete karışılmaz.
16 Yorulmaz 2006: Kuşaklar ya da Ayvalık Yaşantısı, s. 41-42
17 Yorulmaz 2006: Kuşaklar ya da Ayvalık Yaşantısı, s. 175
18 Yorulmaz 2007: Girit’ten Cunda’ya ya da Aşkın Anatomisi, s. 203
Ma ida thelis na su ğo,oste va zis çe nase
Se hrisoprasina dendra,na thetis na kimase.

Sana ne dememi istersin,yaşayıp var olman için
Altın yeşili ağaçların altında,yatıp uyuman için

Kullanıcı avatarı
eyuphuseyin
Site Admin
Mesajlar: 6926
Kayıt: 05 Haz 2019, 22:41
Konum: İstanbul
Teşekkür etti: 1098 kez
Teşekkür edildi: 27 kez
İletişim:

Re: Giritli Mübadillerin İki Dillilik Hadisesinin Türk Romanı Üzerindeki Sosyokültürel Etkileri Ayhan AYPAK

Mesaj gönderen eyuphuseyin » 24 Eki 2020, 15:15

Romandan alınan kesitte görüldüğü üzere mübadelenin üzerinden yirmi beş-otuz yıl gibi bir süre geçse de Ayvalık’ta yaşayan Giritliler Türkçeyi öğrenememiş ya da öğrendikleri Türkçede kaçınılmaz bir Giritçe ya da Yunanca aksanı olduğu görülmektedir. Aynı romandan alınan başka bir kesitte ise Giritlilerin aksanlı Türkçesi ve Midilli Mübadillerinin de kendilerine has aksanlı Türkçeleri şu şekilde incelenebilir:
“Yine Haralambos, grupların yanlarından geçerken ya da Ali Efendi’nin kahvesinde oturanlardan kimileyin Midilli ağzıyla:
‘Kimdir kız, Aşşe’nin kızı Hanife’nin yanındaki oğlancık?.... Nişanlıdırlar yoksam?...’ tarzında

bir dedikodu ya da Orfanoz’un Kahvehanesi önünden geçerken Girit şivesiyle:

‘Ksanikse, Huseyin Kaptan ceçiyor! Çağir ona!’21 denilerek çağırılmak istendiğini

duyacaktı.’”22


Ahmet Yorulmaz’a ait Ulya romanı, başından birkaç evlilik geçen ve en son Hüseyin adlı bir Türk’le evlilik yapan Yunan asıllı Ulya’nın Yunan tebaasında olmasına rağmen bir şekilde Mübadele gemisine binerek İstanbul’a gelen ve daha sonra Ayvalık’a iskân ettirilen Ulya’nın hikâyesini konu edinmektedir. Ulya Anadolu’ya ayak bastığında kendisi Türkçe bilmediği gibi Türk olmasına rağmen eşi ve diğer gelenler de Türkçe bilmemektedirler. Bu nedenle iskan işlemlerinde iletişim kurmakta güçlük çekmektedirler. Romandan yapılan alıntılarda Türkçe bilmemelerinin iskân ettirilmelerinde ve iskandan sonraki yaşantılarında ne gibi sonuçlara yol açtığı şu şekilde ifade edilmektedir:
“Görevlilerin önüne sırayla gelen mübadiller, örneğin ‘Kahvecis Ali, tu Reşit’i yos’23 diyerek işlerinin biteceğini sanıyorlardı. Memurlar bu kadarını anlıyorlardı anlamasına, ‘Reşit oğlu kahveci Ali’yi, bu söyleme biçimiyle anlıyorlardı ama ötesi yoktu! Türkçeyi tam bilmeyişlerinin sıkıntısını çekiyorlardı. Bu nedenle, Mübadele Komisyonu’nun Tuzla’daki memurları, sinir içindeydiler. Türkçeyi doğru dürüst bilmeyen, Türk soyundan geldikleri söylenen bu Müslümanlarla nasıl baş edeceklerdi? Karısı vardı, çocukları vardı, iki karış toprağı, evi-barkı vardı. Bunları nasıl anlayacaklar, önlerindeki listeyle nasıl bir uygunluk kurabileceklerdi…”24


Ulya’da Tuzla’da Ulya ve ailesini Girit’ten mübadeleden önce kaçarak gelen Vafi Efendi’nin Ulya ve ailesine yardım ederken Türkçe konuşacak olmasından mütereddit oluşu şu şekilde ifade edilmiştir:
“Türkçeyi tam bileceklerinden şüpheliydi, Giritçe konuştu: ‘Efendi hoş geldin!... Hanım hoş geldin!... Hanım, bu efendi beni tanımaz, çok yıl oldu ama sen herhalde hatırlarsın diyorum…”25
“Kendisinde Türkçe diye, kapısını çalacaklarla konuşabileceği fazla bir şey yoktu. Bildiği, üç aşağı beş yukarı bu kadardı. Günlerce ezberlemeye çalışmıştı.”26


Yine Ulya romanında Giritlilere Türkçe bilmeyişleriyle ilgili olarak daha önceki bölümlerde de söz edildiği gibi Hıristiyan kökenli oldukları atfedilmesi şu şekilde aktarılmaktadır:
“Bu memurların bazıları Giritlilere, Türkçeyi tam bilmeyişleriyle nedeniyle kızdıklarından, olayların tarihsel gelişim çizgisine ters, kasıtlı hikayeler uyduruyorlardı. Örneğin onlara göre Giritliler, aslında Hıristiyan olup sonradan Müslümanlaştırılmışlardı.”27


Mübadele işlemleri sırasında bir başka ötekileştirme olayı da Sinesaf romanında karşımıza çıkmaktadır. Bu ötekileştirmenin de çıkış noktası büyük oranla dil sorunudur. Mübadiller kendilerine Türkçe söylenenleri anlayamadıkları için hakarete varan söylemlerle
karşılaşmışlardır. İlgili durum romandan alının şu kesitle ifade edilmiştir:

“Kadınlar sağ kapının, erkekler sol kapının önünde sıraya girsinler. Sıranız gelince

içeriye girip üstünüzdekileri çıkaracaksınız orada bulunan dönen dolaba bırakacaksınız.

Herkesin içeride soyunacağını duyan Hatice, ağlamaya başladı yine. Ali Efendi,

ağlayan Hatice’nin elini tutup yanına çekti:

“Sen , erkekler tarafına gideceksin, bırak küçük kızın elini,” diye gürledi adam. Bu insanların dilini anlamamak en acısıydı onlar için.




19 İyisin… Şükür Allahıma ben de iyiyim… Geldi, gittii…
20 Yorulmaz 2007: Girit’ten Cunda’ya ya da Aşkın Anatomisi, s. 163
21 Bak, Hüseyin Kaptan geçiyor, çağır onu.
22 Yorulmaz 2007: Girit’ten Cunda’ya ya da Aşkın Anatomisi, s. 198
23 Reşit’in oğlu Kahveci Ali.

24 Yorulmaz, A. 2010: Ulya: İstanbul: Kırmızı Kedi Yayınevi, s. 110
25 Yorulmaz 2010: Ulya, s. 15
26 Yorulmaz 2010: Ulya, s. 16
27 Yorulmaz 2010: Ulya, s. 29
Ma ida thelis na su ğo,oste va zis çe nase
Se hrisoprasina dendra,na thetis na kimase.

Sana ne dememi istersin,yaşayıp var olman için
Altın yeşili ağaçların altında,yatıp uyuman için

Kullanıcı avatarı
eyuphuseyin
Site Admin
Mesajlar: 6926
Kayıt: 05 Haz 2019, 22:41
Konum: İstanbul
Teşekkür etti: 1098 kez
Teşekkür edildi: 27 kez
İletişim:

Re: Giritli Mübadillerin İki Dillilik Hadisesinin Türk Romanı Üzerindeki Sosyokültürel Etkileri Ayhan AYPAK

Mesaj gönderen eyuphuseyin » 24 Eki 2020, 15:18


Çoğu, Türkçe bilmedikleri için, söylenenleri anlamıyor, birbirlerinin yüzüne bön bön

bakıyordu.

Arkadan, onları seyretmeye gelen çarşaflı bir kadın “Ayol bu gâvurlar aptal da aynı zamanda. Giritliler bunlarmış demek. Tüh tüh! Vay memleketin haline, bunlarla dolduruyorlar vatanı. Bu Giritliler başımıza dert olacak ileride,” dedi.
Görevliler,

“Gâvurlar, buraya gelin,” diye bağırıyorlardı. Sinesaf da Hatice gibi ağlamaya başladı.
“Hani biz Türk’tük anne! Onun için gelmedik mi buraya? Bunlar bize gâvur diyorlar.

Bizi aşağılıyorlar. Orada mı kalsaydık. En azından doğduğumuz yerde ölürdük.


Görevliler onların Rumca konuştuğunu duyunca daha da sinirleniyorlardı.

Atike Hanım, çocuklarının halini gördükçe buraya geldiğine isyan ediyor, çaresizlikten

dudaklarını kanatırcasına ısırıyordu.

Bu aşağılanmalar, hepsinde derin yaralar açmıştı.

Yıllarca konuşmamaya, geçmişlerini saklamaya yemin ettiler sanki”28


Giritlilerin mübadele sonucunda Anadolu’ya ilk ayak bastıkları andan itibaren birçok farklı noktadan ve dil konusundan ötekileşmeye maruz kalmaları yine Sinesaf ya da Düşlerde Kalan Mübadele romanında alınan kesitte şu şekilde ifade edilmiştir:
“Çanakkaleliler gelenleri merak ediyor, sahile iniyorlardı. Üç gün yıkanmamış, tıraş olmamış insanları görünce; garip yaratıklarmış gibi süzüp seyrediyorlardı onları. Günlerdir yıkanmamaktan, yazın kavurucu sıcağından tenleri esmere dönmüştü. Güvertede yatmak zorunda kalanlar ise güneşten daha fazla kararmıştı.
Hassas tenlilerin ciltleri, dağlanmış yara olmuştu.

Oranın yerlileri, Giritlileri ilk gördüğünde, onları siyahi zannettiler.

Kalabalıktan sesler yükseliyordu

“Aaa ne pislermiş!”

“Ne kadar da kara suratlılar!”

“Bunlar gâvurca konuşuyor, Türkçe de bilmiyorlar.” “Hem gâvur hem de pisler.”
“Desene buradaki gâvurlar gitti öbür gâvurlar geldi.”


Sinesaf, Fula’dan öğrendiği yarım Türkçesiyle söylenenlerin bazılarını anlıyor, kendini aşağılanmış duyumsuyordu.

Hanya’da titizliğiyle ünlü Atike Hanı’la kızları, her zaman şık, temiz, akça pakça kızlardı.

Hayatlarında böyle bir muameleye Girit’te düşmanlarının yanında bile maruz kalmayan mübadiller, geldiklerine geleceklerine pişman olmuşlardı.”29


Saba Altınsay’ın Kritimu ya da Giritim Benim romanı Girit’te doğup büyüyen, Kuyumculukla uğraşan Yarmakamis İbrahim Bey ve ailesinin Girit’teki hayatlarını ve Mübadele süreçlerini anlatmaktadır. Romanda Giritli Müslümanların Girit Yunanistan’a bırakıldıktan sonra adadaki huzursuz ortamda tedirginlik içerisinde düzenlenen ve Türkçe okunan mevlidi hiç anlamamalarına rağmen inançları doğrultusunda kutsal saydıklarından dinleme arzuları romandan alınan kesitte şu şekilde ifade edilmektedir:
“Cami hıncahınçtı. Uzun zamandır dinlemedikleri mevlidi şimdi, anlamadıkları dilde bile olsa birlikte, camide dinlemek için gelmişlerdi. Sadece onlara ait şeyi, kendilerinden olanlarla bir arada dinlemek huzur veriyordu içlerine. Dışarıdakiler, yabancılar duymasınlar diye sıkı sıkı kapatıyorlardı kapıları. Yan yana, dip dibe oturdukları, birbirlerinin nefesini soludukları o yeri koruyor, esirgiyorlardı. Taştan duvarların ardında yalnızlıklarını azaltıyor ve arttırıyorlardı.”30


Yine Kritimu romanında Girit’te okuma-yazma bilen çok kişi olmamasına rağmen okuma- yazma bilenlerin de Arap harfleriyle Yunanca yazmaları şu şekilde ifade edilmektedir:



28 Bozoklar Ardalı F. 2014: Sinesaf ya da Düşlerde Kalan Mübadele: Anakara: Kanguru Yayınlar, s. 143-144
Ma ida thelis na su ğo,oste va zis çe nase
Se hrisoprasina dendra,na thetis na kimase.

Sana ne dememi istersin,yaşayıp var olman için
Altın yeşili ağaçların altında,yatıp uyuman için

Kullanıcı avatarı
eyuphuseyin
Site Admin
Mesajlar: 6926
Kayıt: 05 Haz 2019, 22:41
Konum: İstanbul
Teşekkür etti: 1098 kez
Teşekkür edildi: 27 kez
İletişim:

Re: Giritli Mübadillerin İki Dillilik Hadisesinin Türk Romanı Üzerindeki Sosyokültürel Etkileri Ayhan AYPAK

Mesaj gönderen eyuphuseyin » 24 Eki 2020, 16:16

“Ragıp Bey’in el yazısına baktı. Temiz, muntazam bir yazısı vardı. Hatta süslüydü biraz.’Kef’lerin yukarıya doğru uzanan kuyruklarını abartıyor, ‘Mim’leri pek güzel, pek zarif yuvarlıyordu. Arap harfleriyle Rumca yazıyordu. Gözleri yazıya daldı.”31


Yine aynı romanda Giritlilerin Mübadele karşısında duydukları endişenin birçok kaynağı olmasına rağmen Türkçe bilmemelerinin temel korku sebeplerinden biri olması romandan alınan kesitte gözler önüne serilmektedir:
“Bundan sonrası zorlukları düşünmekti ki ona kimselerin verecek cevabı yoktu. Mallarının bu zamanda para etmeyeceği, buradakinin oradakini tutup tutmayacağı, yolculuk, hastalar, yaşlılar, tek kelime Türkçe bilmeyişleri, ’oraların’ havasının suyunun yabancılığı, hepsinin omuzlarına devasa bir yük gibi biniyor, eziyordu.”32


İskan işlemlerinde sırasında Türkçe bilmemelerinden dolayı Giritli Mübadillerle ilgilenen memurların Yunanca konuşmaları ama Giritçede ve Elenika denilen Yunancada bazı sözcüklerin anlamlarının farklı olması sonucunda Giritlilerin mağduriyetleri Kritimu romanında şu şekilde ifade edilmektedir:
“İçlerinde iyi Rumca konuşanlar vardı ama anlaşmak zor oluyordu bazen. Giritlilerin ‘tarla’ dediğine onlar ‘arazi’ diyor, ‘çift’ dediğini ‘zeytinlik’ diye yazıyorlardı. İhtiyar heyetlerine çok iş düşüyordu böyle zamanlarda.”33
Yine Kritimu romanında Giritlilerin İskan Heyeti’ndeki memurlarla memurların Yunanca bilmesine rağmen Giritçenin bazı telaffuz özelliklerinin Elenika denilen Yunancadan farklı olmasından dolayı bazı anektodlar şu şekilde verilir:
“Komisyondaki adam başkasına dert anlatıyordu. Rumcası temizdi temizliğine ama Giritlilerin kimi kelimelerde ‘ç’ diye çıkardıkları sesi bu peltek bir ‘t’ ile söylüyor, iyiden iyiye anlaşılmaz oluyordu.”34


Kritimu romanından alınan kesitlerde görüldüğü gibi Türkçe bilmeyen Giritlilere Yunanca yardımcı olunmak istense de Giritçenin farklı bir aksan olmasından bu çabalar da çok olumlu sonuçlar vermemiştir.


Ferda Bozoklar Ardalı’nın Düşlerde Kalan Girit ya da Eleni romanında Girit’ten İzmir’e Mübadele öncesinde kaçan bir ailenin yolculukları ve maceraları anlatılırken ailenin İzmir’deki yaşantılarından da bahsedilmekte olup roman aileden üçüncü kuşak Mübadil olan Fatma’nın kahraman bakış açısıyla anlatılmaktadır. Romanda aynı zamanda kahraman anlatıcı Girit’e ailesinin izlerini bulmaya gitmektedir. Romanda kahraman anlatıcının babaannesiyle Mübadele ve Girit üzerine yaptığı konuşmada Giritçe ve konuşulan aksanlı Türkçe şu şekilde ifade edilmektedir:
“…’Çok zor günlerdi onlar kizim, hatırlamak bile istemiyorum.’ Derdi her defasında, değiştiremediği Giritli aksanıyla. Bir türlü düzeltememişti şivesini: ‘ı’lara ‘i’, ‘a’lara ‘â’

demeye devam ederek. Yarı Türkçe, yarı Rumca konuşarak doğduğu yerlere bir daha gidemeden tüketti ömrünü.”35


Alınan kesitte üçüncü kuşak bir mübadil torununun babaannesine Girit’le ve mübadele ile ilgili bir soru yöneltmesiyle, Giritçenin Türkçe aksana etkileri, göç eden bir insanın Türk ve Müslüman kimliği taşıyıp anavatanına göç ettikleri savunulsa da farklı ülke sınırları içinde kalan doğduğu topraklara özlem duyması dışa vurulmuştur.


Yine Düşlerde Kalan Girit ya da Eleni romanında roman kahramanı Fatma atalarının izini sürmeye Girit’e giderken yaşadığı bir monolog şu şekilde romana yansımıştır:




29 Bozoklar Ardalı 2014: Sinesaf, s.142
30 Altınsay, S. 2011: Kritimu ya da Giritim Benim: İstanbul: Can Yayınları, s. 224
31 Altınsay 2011 s. 252
32 Altınsay 2011 s. 266-267
33 Altınsay 2011 s. 270
34 Altınsay 2011 s. 271
Ma ida thelis na su ğo,oste va zis çe nase
Se hrisoprasina dendra,na thetis na kimase.

Sana ne dememi istersin,yaşayıp var olman için
Altın yeşili ağaçların altında,yatıp uyuman için

Kullanıcı avatarı
eyuphuseyin
Site Admin
Mesajlar: 6926
Kayıt: 05 Haz 2019, 22:41
Konum: İstanbul
Teşekkür etti: 1098 kez
Teşekkür edildi: 27 kez
İletişim:

Re: Giritli Mübadillerin İki Dillilik Hadisesinin Türk Romanı Üzerindeki Sosyokültürel Etkileri Ayhan AYPAK

Mesaj gönderen eyuphuseyin » 24 Eki 2020, 16:19

“ ‘Evet, atalarım bir adalıydı, Girit Adası’ndandı, hatta Türkçe bilmeyen Müslümanlardı.’ Diye geçiriyorum içimden.”36


Düşlerde Kalan Girit ya da Eleni’de Fatma, dedesinin günlüğünü okurken 1892’de Resmo’da yazılan bir notu okurken Giritlilerin gazete okuma kültürlerinin de Yunanca olduğu ile ilgili bir nota rastlamaktadır:
“…O gün de sabırsızlıkla gidip 1867’den beri hem Türkçe hem Rumca yayınlanan ‘Girit Gazetesi’ni aldım.
Çoğu Giritli gibi biz de Rumcayı Türkçeden daha iyi okuyup anlayabildiğimizden, gazetenin Rumca bölümünü açtım. Gazetede yazılanlar hâlâ bugünkü gibi aklımda.”37


Aynı romanda Fatma babaannesinin annesi ve babaannesinin Mübadele sonrasında İzmir’de dil temelli yaşadıkları sıkıntılar ve beraberinde getirdiklerinden şu şekilde bahsetmektedir: “Babaannemin annesini hatırlıyorum. Gözlerinde hep bir hüzün vardı. Dalar dalar giderdi. Bir tek kelime Türkçe bilmediği için torunuyla bile anlaşamazdı. Ben dizinin dibine otururdum, beni okşayarak, Rumca masallar anlatmaya çalışırdı.
Ben Rumca bilmediğimden masaldan hiçbir şey anlamazdım. Buna karşın onun şefkatli okşayışlarına bırakırdım kendimi. Neden onun hiç gülmediğini, gözünde akmaya hazır damlaların neden daima durduğunu anlamazdım bir türlü. O insanlar, geldikleri yerin kültürüyle yoğrulduklarından gittikleri yerde yabancılık çektiler, uyum sağlayamadılar.
Babaanneme, Türkçeyi çok aksanlı konuştuğu için her alışverişe gittiğinde gâvur diyorlardı. Babaannem çok üzülüyordu, alışverişe çıkmaktan nefret ediyordu.”38


Düşlerde Kalan Girit ya da Eleni’den alınan kesitte mübadillerin Türkiye’ye geldikten sonra torunlarıyla dahi iletişim kuramamalarının trajedisi, gâvur diye nitelendirilmemek için alışverişe çıkmaktan bile imtina ettikleri ve bu sebeplerin de Giritlileri kapalı bir kültür yaşamaya ittiği görülmektedir.

Aynı romanda Giritçe bazı kalıplara da yer verilmiştir: “Babaannemden duyduğum gibi Girit dilinde veda etmek istiyorum. ‘Eşeteya, naşis tin iyasu’39”40
Ferda Bozoklar Ardalı’nın babaannesinin yaşam öyküsünden yola çıkarak yazdığı Sinesaf ya da Düşlerde Kalan Mübadele kitabında Mübadele süreci ve daha sonra ailenin İzmir’e uyum sağlamaları, yaşadıkları sosyokültürel çatışmalar konu edinmektedir. Romanda Girit’ten İzmir’e yeni yerleşen Atike Hanım’ın Giritli olmayan bir komşusuyla tanışması ve iletişime geçmesi romanda şu şekilde aktarılmaktadır:
“Atike Hanım, sanki evine daha önceden tanıdığı bir misafir gelmiş gibi bozuntuya vermeden

‘Hoş geldiniz,’ demişti. Yeni gelen kadın, çok az Rumca biliyordu.

Atike Hanım ‘Girit’te, Girit Rumcası konuşuluyor ama anneannem Türkçe konuşmayı bilirdi. Ondan birkaç Türkçe kelime öğrenmiştim,’ diye açıkladı.
‘Annem de komşuda biraz sonra o da gelir, benden daha iyi Türkçe konuşur, onunla daha iyi

anlaşırsınız’ diye ilave etti konuşmasına.

Atike Hanım, anneannesinden öğrendiği kısıtlı lisanıyla, kendi ailesini tanıtmaya koyuldu.”41

Yine Sinesaf’ta mübadillerin Anadolu’ya geldikten sonra ötekileşmeya maruz kalmaları, dil bilmemelerini gizlemeleri, kapalı bir kültür yaşamaları romandan alınan şu kesitle ifade edilmiştir:
“Yıllarca konuşmamaya, geçmişlerini saklamaya yemin ettiler sanki.

Giritli oldukları bilinmesin istiyorlardı ama aksanlı konuşmaları onları ele veriyordu.





35 Bozoklar Ardalı 2014: Düşlerde Kalan Girit ya da Eleni, s. 7
36 Bozoklar Ardalı 2014: Düşlerde Kalan Girit ya da Eleni, s.19
37 Bozoklar Ardalı 2014: Düşlerde Kalan Girit ya da Eleni, s. 35
38 Bozoklar Ardalı 2014: Düşlerde Kalan Girit ya da Eleni, s. 148
39 Allahaısmarladık, sağlık sizinle olsun.
40 Bozoklar Ardalı 2014: Düşlerde Kalan Girit ya da Eleni, s. 156
41 Bozoklar Ardalı F. 2014: Sinesaf ya da Düşlerde Kalan Mübadele: Anakara: Kanguru Yayınlar, s. 72-73
Ma ida thelis na su ğo,oste va zis çe nase
Se hrisoprasina dendra,na thetis na kimase.

Sana ne dememi istersin,yaşayıp var olman için
Altın yeşili ağaçların altında,yatıp uyuman için

Kullanıcı avatarı
eyuphuseyin
Site Admin
Mesajlar: 6926
Kayıt: 05 Haz 2019, 22:41
Konum: İstanbul
Teşekkür etti: 1098 kez
Teşekkür edildi: 27 kez
İletişim:

Re: Giritli Mübadillerin İki Dillilik Hadisesinin Türk Romanı Üzerindeki Sosyokültürel Etkileri Ayhan AYPAK

Mesaj gönderen eyuphuseyin » 24 Eki 2020, 16:22

Türkiye’de doğan, burada okula giden çocukları, Giritli ebeveynlerinden utandı. Evde, rumca konuşulsun istemiyorlardı ama Atike Hanım, ali Efendi gibi yaşları geçkin olarak gelenler, bir türlü Türkçe öğrenemediler. Birbirleriyle Rumca konuşmaya devam ettiler. Başkaları tarafından ayıplanmasınlar diye eşlerini, dostlarını hep kendi çevrelerinden seçtiler.”42


Feride Çiçekoğlu’nun Suyun Öte Yanı romanı aynı adlı filmle de ölümsüzleşmiştir. Roman 1992’de çıkmış olup Mübadele ve Giritlilere dikkat çekip işleyen ilk romanlar arasında sayılabilir. Roman 1980’lerde Cunda Adası’nda geçmekte olup Nihal ve Ertan çifti Cunda’da Giritli Sıdıka Hanım’ın evinde işlettiği pansiyonda konaklamalarıyla başlar. Ertan siyasi bir kaçaktır. Romanda Sıdıka Hanım ve Cunda’da yaşayan diğer Giritliler çerçevesinde Mübadele işlenirken 6-7 Eylül Olayları, Türkiye’deki devrimci hareketi gibi Türkiye’nin siyasi ve sosyal kırılmalarıyla Yunanistan’dan özgürlüğü için Cunda’ya kaçan bir Yunan avukatın hikayesini de anlatır.


Romanda Sıdıka Hanım’ın Yunan aksanlı Türkçesi ve araya karıştırdığı Yunanca kelimeler, Nihal ve siyasi suçlu olan eşi Ertan’ın pansiyonda geçirdikleri süre zarfında dikkatlerini çeker ve yazar anlatıcı Sıdıka Hanım’ın konuşmasıyla ilgili şöyle der:
“ ‘I’ harfi yok, Sıdıka Hanım’ın dilinde, cümleler biraz devrik ve ancak karşısındaki anlamıyorsa arınmış Rumcadan.”43

“Buraya getirirken kirildi mermeri”44

Sıdıka Hanım Girit’ten geleli yaklaşık 70-80 yıl olmasına rağmen konuşmasındaki aksanı

atamamış, romandan alınan kesitte görüldüğü gibi “ı” harfini “i” olarak telaffuz eder.
Aynı romanda Sıdıka Hanım, Nihal’in ailesinin Karaferya’dan geldiğini öğrenince Giritçenin, Yunanistan’ın diğer bölgelerinde konuşulan Yunancadan farklı olduğunu ifade etmek için:

“Onların dili farklıdır bizden. Elenika45 derler. Siz bilir misiniz?”46

Sıdıka Hanım Mübadele ile ayrıldığı ilk aşkı Arap Mustafa’ya ithafen Arap adını taktığı kedisine, Giritçe seslenir:
“Arapaçiim, ela ela Arapopulo, Arapopulo…47”48 “Ela do, Arapopulo, ela do!49”50


“Arapopula, pedakimu…51”52

Sıdıka Hanım, yıllardır konuşmadığı ve Cunda’da yaşayan ilk aşkı Arap Mustafa’ya siyasi kaçak olan Ertan’ı Midilli’ye kaçırması için yıllar sonra gittiğinde aralarında aşklarını Girit’e yaşadıkları dönemdeki gibi Giritçe konuşurlar:

“İnce, narin bir el, taş bir evin kapısını çalıyor usulca. ‘Mustafa… İrtha…’53
Ahşap kapının aralığı. İşlemeli örtünün çevrelediği bu yüz… ‘Matyamu…’54
Mustafa’nın iki gözü Sıdıka’sı… ‘Kalos irthes… hrisomu…’55”56
Ulya romanında Giritlilerin Ayvalık’a geldikten sonra Türkçe öğrenmede güçlük çekmeleri, Türkçe kelimeleri Giritçeye göre uyarlamaları her alanda olduğu gibi dilde de kuşatılma yaşadıkları şeklinde ifade edilmiştir:
“Türkler, her konuda olduğu gibi dilde de öylesine bir kuşatılmışlıkta yaşıyorlardı kidış mahalle anlamına gelen varoş adı bile ağızlarından, Rumların söylediği gibi ‘varusi’ şeklinde çıkıyordu. O evlerin öteki müdavimleri bir-iki kez Hüseyin’e rastlayınca, adını ‘yinekas’a çıkarmışlardı.”57






42 Bozoklar Ardalı 2014: Sinesaf, s.144
43 Çiçekoğlu, F. 2013: Suyun Öte Yanı, İstanbul, Can Yayınları, s. 17
44 Çiçekoğlu 2013 s. 23
45 Çağdaş Yunanca
46 Çiçekoğlu 2013 s. 22

47 Gel Arapçığım…
48 Çiçekoğlu 2013 s. 15
49 Gel buraya Arap çocuğu, gel buraya…
50 Çiçekoğlu 2013 s. 16
51 Arap çocuğu, oğulcuğum…
52 Çiçekoğlu 2013 s. 16
53 Mustafa, Geldim…
54 Gözlerim...
55 Hoş geldin, Altınım.
56 Çiçekoğlu 2013 s. 94-95
57 Ahmet Yorulmaz, Ulya, s.69
Ma ida thelis na su ğo,oste va zis çe nase
Se hrisoprasina dendra,na thetis na kimase.

Sana ne dememi istersin,yaşayıp var olman için
Altın yeşili ağaçların altında,yatıp uyuman için

Kullanıcı avatarı
eyuphuseyin
Site Admin
Mesajlar: 6926
Kayıt: 05 Haz 2019, 22:41
Konum: İstanbul
Teşekkür etti: 1098 kez
Teşekkür edildi: 27 kez
İletişim:

Re: Giritli Mübadillerin İki Dillilik Hadisesinin Türk Romanı Üzerindeki Sosyokültürel Etkileri Ayhan AYPAK

Mesaj gönderen eyuphuseyin » 24 Eki 2020, 16:24

Kuşaklar romanında, Giritli mübadillerin Türkçe ve Yunancayı birlikte kullanmaları romandan alınan kesitte şu şekilde örneklendirilmiştir:
“Şekip, yaşamının kalan kısmını geçireceği Ayvalık’a geldiğinin ilk gecesinde, rakısını bitirene kadar, Kavas’ın meyhanesindekiler birer-ikişer çekip gitmişlerdi. Kayzervari bıyıkları, gür sesiyle dikkatini çeken, kulağına çalınan konuşmalardan adının Osman Çavuş olduğunu öğrendiği, uzun boylu, iriyarı, yeleğinde köstekli saat bulunan, kasketli, külot pantolonlu Girit mübadili, masasının önünden geçerken güleç bir yüzle hem Türkçe, hem Rumca selamlamıştı onu:
‘İyi geceler Doktor Bey… Kalinihta!’

Adamın Türkçesi de Rumcası da ötekilere göre daha iyiydi; bu ilgisini çekti.”58


Yaşar Kemal’in Bir Ada Hikayesi dörtlemesinin üçüncü romanı olan Tanyeri Horozları’nda da Girit mübadili Musa Kazım Efendi’nin Anadolu’ya iskan edildikten sonra Rumca konuşması şu şekilde ifade edilmiştir:
“…Musa Kazım laf arası macerasını anlatmaya başladı. Rumca konuşuyor, Sait Rahmi de birçok İstanbul yerlisi gibi Rumca biliyordu. Musa Kazım macerasını, at çiftliğini, sürgün vapurunun macerasını, ardından da Anadolu’da çektiklerini, bundan önce anlattıklarından daha kapsamlı, en küçük ayrıntısına kadar her şeyi anlattı. Konuşması bir saatten fazla sürdü. Sefir de Sair Rahmi de çok duygulandılar…”59


Güler Göfer’in yayınladığı Girit Toprağından Tarsus’a ya da Çilek Kokulu Üzüm kitabı yazarın Girit’ten Tarsus’a göç hikayesini anlatmakla beraber roman özellikleri gösterse de anı türüne daha yakın bir eser özelliği teşkil edebilmektedir. Eser içerisinde Girit’ten Tarsus’a yerleşen Giritlilerin Giritlice diye de tabir ettikleri Giritçe konuşmaları bazen anne-babaların çocukların anlamaması gereken konularda konuştukları gizli bir dil bazense Girit’e duyulan özlemi dile getirmek adına kullanılan bir dil olarak lanse edilmiştir.

Yazar anne-babasından bahsederken:

“Birbirleriyle Türkçe konuşurken bazen bir bakardık Giritlice konuşmaya başlamışlar, anlardık ki yine bizim duymamızı istemedikleri şeyleri paylaşıyorlar.”60


“Bir araya geldiklerinde Giritlice konuşurlarken hızla akan sözcükler… Hasretlerdi sanki o kelimeleri kullanmaya… Bizimle daima Türkçe konuştular. Ben hâlâ kendime kızarım niye Giritlice öğrenmedim diye… Çok sevdiğim nidaları var. Şaşırdıkları zaman, ‘aaa’ yerine ne diyorlar biliyor musunuz?
‘İiiiii…’ evet çünkü bu dilde ‘i’ harfi baskın. Bir dil bilimci, yıllar sonra bana siz Girit göçmeni aileden geliyorsunuz ‘i’ harfi baskınızdan anladım dediğinde çok şaşırmıştım.”61


Aynı eserde Giritlilerin Türkçe bilmemeleri ya da aksanlı Türkçe konuşmaları yüzünden ötekileştirilmeleri şu şekilde ifade edilmektedir:
“Yalnız Tarsus halkının onları kabul edişi hiç bekledikleri gibi olmamıştı. Tarsuslular; beyaz tenli, mavi ya da ela gözlü bu insanlara alışamamışlardı. Dillerini anlamıyorlardı. Rumca konuşuyorlardı. Türkçe bilenlerin ise kırık Türkçe ile konuşmaları, şiveleri onları kendilerinden görmelerine engel oluyordu. Rum kırmaları diye anıyorlardı kendi aralarında…
Duyuyor ama inanmıyordu Ali Bey ‘Rum Kırmaları!’ lafına. Bu kadar mücadeleden sonra gelinen vatan toprağında bunları duymak kanına dokunuyordu. Dayılarla birlikte oğullarına söz verdirtmişti, bu laflara hiçbir şekilde karşılık vermeyeceklerdi.”62


Ertuğrul Erol Ergir’in Giritli Mustafa romanı, aslen Girit Mübadili bir aileye mensup olan yazarın gerçek anılarıyla harmanlanmış bir roman niteliğindedir. Roman Girit’in Resmo şehrinden Karşıyaka’ya ve Cunda Adası’na yerleşen mübadillerin yaşadıkları uyum problemlerini anlatırken dil meselesine ve yarattığı sonuçlara da değinmektedir.
Romanda Mübadele öncesindeki adadaki huzursuz ortamdan Anadolu’ya kaçmak isteyip de kaçamayan kişilerin orada kalma sebeplerinden birinin de Türkçe bilmeyişleri olarak ifade edilmektedir:
“Evini barkını paraya çevirebilen Türkler, Resmo’yu terk etmekte tereddüt etmiyorlardı. Yalnızca, malı mülkü çok olanlar veya hiçbir geliri olmayan, Türkçe bilemeyen kişiler adada kalıyordu.”63

Aynı eserde Cunda Adası anlatılırken adanın demografik ve filolojik yapısı baz alınarak 1940-1950’li yıllarda sosyokültürel çerçeveden değerlendirilirken şunlar söylenmektedir:





58 Ahmet Yorulmaz, Kuşaklar, s. 34
59 Yaşar Kemal, Tanyeri Horozları, s. 57
60 Göfer, G. 2015: Girit Toprağından Tarsus’a ya da Çilek Kokulu Üzüm: İstanbul: İkinci Adam Yayınları, s. 142
61 Göfer 2015 s. 180
62 Göfer 2015 s. 206-207
63 Ergir, E, 2000: Giritli Mustafa: İzmir, Tükelmat A.Ş., s. 50
Ma ida thelis na su ğo,oste va zis çe nase
Se hrisoprasina dendra,na thetis na kimase.

Sana ne dememi istersin,yaşayıp var olman için
Altın yeşili ağaçların altında,yatıp uyuman için

Kullanıcı avatarı
eyuphuseyin
Site Admin
Mesajlar: 6926
Kayıt: 05 Haz 2019, 22:41
Konum: İstanbul
Teşekkür etti: 1098 kez
Teşekkür edildi: 27 kez
İletişim:

Re: Giritli Mübadillerin İki Dillilik Hadisesinin Türk Romanı Üzerindeki Sosyokültürel Etkileri Ayhan AYPAK

Mesaj gönderen eyuphuseyin » 24 Eki 2020, 16:27

“Sanki burası Türkiye Cumhuriyeti değil de Yunanistan’mış gibi, Girit Rumcasıyla laflayıp duruyorlardı. Başımı çevirip kendilerini tanıyıp tanımayacağımı araştırdığımı görünce de çekinmişlerdi ve Rum şivesiyle zoraki Türkçe konuşmaya başlamışlardı.”64

“Cundalılar, Türkçe bilmiyorlardı. Resmolu haricinde kimseyi de görmediklerinden, Türkçe öğrenmek ihtiyacı da duymuyorlardı.”65

Giritli Mustafa’da Giritlilerin Türkçe bilmemeleriyle ilgili olarak iskan işlemleri sırasında haksızlığa uğramaları diğer romanlardan kesitlerle verildiği gibi bahsi geçen romandan alınan kesitte şu şekilde ifade edilir:

“Mübadele komisyonu Resmolulara adil davranmamıştı. Doğru dürüst Türkçe konuşamamaları da onların hak aramalarını önlemişti. Kaderci olup çıkmışlardı.”

Giritli Mustafa romanında da Giritlilerin Türkçe bilmemelerinden ötekileştirilmeleri işlenmiştir:

“Halbuki Çanakkale, Edremit, Burhaniye gibi yerlere yerleştirilenler belki daha çabuk Türkçe öğreniyorlardı ama yerli halkın kendilerine ‘Yarım Gâvur!’ diye hitap etmelerini önleyemiyorlardı.”66
Ma ida thelis na su ğo,oste va zis çe nase
Se hrisoprasina dendra,na thetis na kimase.

Sana ne dememi istersin,yaşayıp var olman için
Altın yeşili ağaçların altında,yatıp uyuman için

Kullanıcı avatarı
eyuphuseyin
Site Admin
Mesajlar: 6926
Kayıt: 05 Haz 2019, 22:41
Konum: İstanbul
Teşekkür etti: 1098 kez
Teşekkür edildi: 27 kez
İletişim:

Re: Giritli Mübadillerin İki Dillilik Hadisesinin Türk Romanı Üzerindeki Sosyokültürel Etkileri Ayhan AYPAK

Mesaj gönderen eyuphuseyin » 24 Eki 2020, 16:30

Sonuç

Bu çalışmada, Osmanlı Devletinin son yıllarında Girit’teki baskılardan ya da Cumhuriyet Dönemi’nde 1923 Zorunlu Nüfus Mübadelesi ile Girit’ten Anadolu’nun çeşitli yerlerine göç edip Giritli Türkler, Giritli Müslümanlar ya da kısaca ve yaygın olarak Giritliler olarak tabir edilen toplumu anlatan on roman kaynak alınarak Giritli Mübadillerin İki Dillilik Hadisesinin Türk Romanı Üzerindeki Sosyokültürel Etkileri ana başlığı altında üç farklı konu başlığıyla incelenmiştir.

Giriş bölümünde Giritli Mübadilleri anlatan ve bu romanları değerlendirilirken bahsedilen romanlardan önce Mübadele ya da Giritli kavramının geçtiği kaynaklar araştırılmış, yine girişte Sabahattin Ali’nin Kuyucaklı Yusuf (1937) ve Çirkince (1947) eserlerinde Mübadele ve Giritli kavramlarının geçtiği ifade edilmiştir ancak Giritliler üzerine yoğunlaşıldığında Tanzimat Dönemi Türk Edebiyatı’nda Ahmet Mithat Efendi’nin Taaffüf romanında Giritlilerin adab-ı muaşeretinden, daha o dönemlerde bile dikkat çeken farklı Türkçelerinden bahsedilmektedir.
Romanın kahramanlarından Saniha Hanım’ın babası Daniş Bey Giritlidir. Romanda Giritli Müslümanların Türkçelerinin diğer Müslümanlardan farklı olduğu vurgulanmıştır:

“Lâkin Paşaköylüler ile Girit ahâli-i müslimesi arasında hîn-i mukayesede azîm bir fark vardır. Tabîat-ı mevkiyye Girit ahalisi üzerinde pek büyük bir tesir göstermiştir. Cezire ahalisinin mine’l-kadîm muttasıf oldukları fetanet ve zekavet üzerine ahali-i İslamiyye’nin mütehallik oldukları mehâsin-i tabiatı da zammetmiştir. Türkçe tekellümlerindeki şîve-i lâtif akvam-ı saire-i İslamiyye’den hiçbirisine benzemez. Yine cezirenin ahali-i kadimesindeki şiveye benzer.”67

Görüldüğü üzere roman Osmanlı döneminde İstanbul’un bir köyünde Giritli Müslümanlar olarak adlandırılan topluluğun orada yaşayan diğer Müslümanlardan farklılık gösterdikleri ve özellikle dillerinin farklı olduğu vurgulanmıştır. Bu durum da göstermektedir ki çalışmada 1990’dan sonraki mübadele temalı romanlardan yaklaşık 120-130 yıl önce, henüz Tanzimat edebiyatında geçen bir romanda dahi Giritli Müslümanların yaşam tarzları ve dilleri dikkat çekmektedir.

Yine Giritli Mübadilleri anlatan romanlar araştırılmadan önce Mübadele yıllarında İzmir’de Mübadillere yardım toplamak için sergilenen Giritli Muhacir Kızı68 adlı bir piyesle Giritli kavramı ile karşılaşılmıştır.

Giriş kısmında mübadele ve mübadelenin Türk romanına kavram ve tema olarak girişinden bahsedilmiş olup incelenen romanların yazar, dil ve üslup, tür kaygısı gibi hususiyetleri verilmiştir.

Giritli Mübadilleri anlatan romanlarda aşk, gibi genel geçer kavramların yanında göç romanlarında ortaya çıkan vatan özlemi, doğulan topraklara özlem, geride bırakılan ata kabirleri gibi kavramlarla karşılaşılırken Giritli Mübadillerin tarih boyu çok farklı medeniyetlere ev sahipliği yapmış bir ada olan Girit’ten gelmelerinden ve daha birçok farklı etkenden barındırdıkları sosyokültürel farklılıklar neticesinde Girit’teki yaşantılarında farklı sorunlarla karşılaştıkları gibi Anadolu’ya geldikten sonra da yeni vatana uyum süreçlerinde ötekileşme, yabancılaşma gibi kavramlarla karşı karşıya kalmışlardır. Romanlar incelendiğinde barındırılan sosyokültürel farklılıkların ve bu sosyokültürel farklılıkların bir sonucu olarak ortaya çıkan yabancılaşma ve ötekileşme kavramlarının temelinde dil ya da iki dillilik sorunsalının olduğu tespit edilmiştir.


64 Ergir 2000 s. 96
65 Ergir 2000 s. 98
66 Ergir 2000 s. 99

67 Ahmet Midhat Efendi: Taaffüf: Cinlihan-Taaffüf-Gönüllü: Yayına Hazırlayan: Necati Birinci, Ali Şükrü
Çoruk, Erol Ülgen: Ankara: TDK: 2000, s. 91
68 Arı, K. 2014: Büyük Mübadele: İstanbul: Tarih Vakfı Yurt Yayınları, s. 102
Ma ida thelis na su ğo,oste va zis çe nase
Se hrisoprasina dendra,na thetis na kimase.

Sana ne dememi istersin,yaşayıp var olman için
Altın yeşili ağaçların altında,yatıp uyuman için

Cevapla

Kimler çevrimiçi

Bu forumu görüntüleyen kullanıcılar: Hiç bir kayıtlı kullanıcı yok ve 12 misafir