Giritli Mübadillerin İki Dillilik Hadisesinin Türk Romanı Üzerindeki Sosyokültürel Etkileri Ayhan AYPAK

Girit İle ilgili Akademik Yayınlar
Kullanıcı avatarı
eyuphuseyin
Site Admin
Mesajlar: 6926
Kayıt: 05 Haz 2019, 22:41
Konum: İstanbul
Teşekkür etti: 1098 kez
Teşekkür edildi: 27 kez
İletişim:

Giritli Mübadillerin İki Dillilik Hadisesinin Türk Romanı Üzerindeki Sosyokültürel Etkileri Ayhan AYPAK

Mesaj gönderen eyuphuseyin » 24 Eki 2020, 14:47

Giritli Mübadillerin İki Dillilik Hadisesinin Türk Romanı Üzerindeki

Sosyokültürel Etkileri


Ayhan AYPAK


Özet


İlgili çalışma 30 Ocak 1923’te Lozan Anlaşması’na bağlı olarak imzalanan Yunan ve Türk Halklarının Mübadelesine İlişkin Sözleşme ve Protokol gereğince Yunanistan-Türkiye arasındaki karşılıklı nüfus değişiminde Yunanistan ve Türkiye’nin birçok yerinden göç eden Mübadillerden bir zümre olan Giritli Müslüman Mübadillerin ve bahsedilen mübadeleden yirmi-otuz yıl geriye dönük Girit’ten Anadolu’ya kendileri göçen Giritli Müslümanların göç öncesi ve sonrasında yaşadıkları iki dillilik problemlerini Türk romanında bir tür haline gelen mübadele romanlarından araştırma niteliği taşımaktadır. İlgili romanlarda yaşanan dil ile ilgili problemler ve sosyokültürel sonuçları farklı romanlar üzerinden çalışılarak bir araya getirilmiştir.


Celal Bayar Üniversitesi, Manisa - ayhanaypak@hotmail.com


Göç ve Kültürel Etkİleşİm
Ma ida thelis na su ğo,oste va zis çe nase
Se hrisoprasina dendra,na thetis na kimase.

Sana ne dememi istersin,yaşayıp var olman için
Altın yeşili ağaçların altında,yatıp uyuman için

Kullanıcı avatarı
eyuphuseyin
Site Admin
Mesajlar: 6926
Kayıt: 05 Haz 2019, 22:41
Konum: İstanbul
Teşekkür etti: 1098 kez
Teşekkür edildi: 27 kez
İletişim:

Re: Giritli Mübadillerin İki Dillilik Hadisesinin Türk Romanı Üzerindeki Sosyokültürel Etkileri Ayhan AYPAK

Mesaj gönderen eyuphuseyin » 24 Eki 2020, 14:49

Giriş

İnsanlık var olduğundan bu yana çeşitli sebeplerden sürekli göç eden yahut göçe maruz kalan toplumlar bu göç dalgalanmalarının sonunda ister istemez sosyal, siyasal, ekonomik kırılmalar yaşamışlardır.

Yakın tarihteki göçlerden biri de 30 Ocak 1923’te Lozan Anlaşması’na bağlı olarak imzalanan Yunan ve Türk Halklarının Mübadelesine İlişkin Sözleşme ve Protokol gereğince Türk topraklarında yerleşmiş Rum Ortodoks dininden Türk uyruklarıyla, Yunan topraklarında yerleşmiş İslam dininden Yunan uyruklarının, 1 Mayıs 1923 tarihinden başlayarak, zorunlu mübadelesine (exchange obligatoire) girişilmiştir.1 1918 Mondros Ateşkes Antlaşması’na kadar İstanbul’da yerleşik olarak bulunan Rumlar ve Batı Trakya’da da Mondros Ateşkesi’ne kadar yerleşik olarak yaşayanlar Mübadele dışı tutulmuştur ve bu durum Etabli Sorunu adıyla Lozan Anlaşması’nda yer almıştır.

Mübadele gereğince Yunanistan’ın Yanya, Selanik, Kavala, Drama, Serez, Midilli, Sakız, Girit başta olmak üzere birtakım yerleşim yerlerinden birçok Müslüman Türk daha önce hiç yaşamadıkları, hatta görmedikleri Anadolu’nun İstanbul, Çanakkale, İzmir, Edirne, Tekirdağ, Bursa, Samsun, Manisa, Ayvalık, Bodrum, Antalya, ve Adana başta olmak üzere birçok şehrine göç ettirilmiş, Anadolu’da adı geçen şehirlerdeki Rumlar da Yunanistan’da Türklerden boşalan şehirlere göç ettirilmiş ve yerleştirilmişlerdir.

Mübadele süreci 1923-1926 arası tamamlanıp 1930 Ankara Anlaşması ile kesinlik kazansa da Mübadele sonucunda yaşanan siyasi, sosyal, ekonomik ve hepsinin toplamında yaşanan sosyokültürel kırılmaların etkileri, her iki millet için de uzun yıllar devam etmiş hatta ikinci ve üçüncü kuşak mübadiller üzerindeki etkileri farklı nostaljik duygularla halen devam etmektedir.

Mübadele üzerine uzun yıllardır Türkiye’de ve Yunanistan’da tarih, sosyoloji, ekonomi ve daha birçok bilim alanında incelemeler, araştırmalar, akademik çalışmalar yapılırken Mübadele ve mübadil hayatlar, hayatın yansıması olan edebiyatta dolayısıyla edebiyat tarihinde de yerini almıştır.

Mübadelenin Türk edebiyatına nazaran Yunan edebiyatında hayli erken yer aldığı görülmektedir. Yunan edebiyatında Mübadele, göç gerçekleştikten hemen sonra 1930’larda Yunan romanına girerken Türk edebiyatında birkaç eserde bahsedilmesinin dışında ana konu



1 Yücel Bozdağlıoğlu, “Türk-Yunan Nüfus Mübadelesi ve Sonuçları”, TSA / YIL: 18 ÖZEL SAYI S: 3, Ocak/January 2014, 9-32 - http://dergipark.gov.tr/download/article-file/200497 erişim: 9 Kasım 2018.
Ma ida thelis na su ğo,oste va zis çe nase
Se hrisoprasina dendra,na thetis na kimase.

Sana ne dememi istersin,yaşayıp var olman için
Altın yeşili ağaçların altında,yatıp uyuman için

Kullanıcı avatarı
eyuphuseyin
Site Admin
Mesajlar: 6926
Kayıt: 05 Haz 2019, 22:41
Konum: İstanbul
Teşekkür etti: 1098 kez
Teşekkür edildi: 27 kez
İletişim:

Re: Giritli Mübadillerin İki Dillilik Hadisesinin Türk Romanı Üzerindeki Sosyokültürel Etkileri Ayhan AYPAK

Mesaj gönderen eyuphuseyin » 24 Eki 2020, 14:51

olarak Mübadele ancak 1990’larda Türk romanına girebilmiştir. Bu durumunun sebebinin Yunanistan’ın 1830’larda ulus devlet olarak kurulumunu tamamlamasının ardından Yunan romanının aynı yıllarda gelişim gösterirken Türk edebiyatında roman türünün ancak Tanzimat Dönemi’yle 1872’de Şemsettin Sami’nin Taaşuk-ı Talat ve Fitnat romanı ile ilk örneğinin verilmesinin ve Türk edebiyatının romanla geç tanışmasının sonucu olduğu düşünülse de bu edebiyat tarihi açısından çıkarılabilecek bir sonuç olabilir. Oysa Türk edebiyatında Mübadelenin geç işlenmesinin sebeplerini araştırmak için siyasi tarih ve sonuçlarına bakmak gerekmektedir. Mübadeleden sonra Yunanistan’ın nüfusunun zaten az olması ve gelen göçmenlerin sayıca fazla olması ülkenin demografik ve ekonomik yapısını derinden etkilemiştir. Yunanistan’a giden iki üç aileye bir ev düşmüş, türlü ekonomik sıkıntılar yaşanmış bunun sonucunda Yunanistan’dan Avrupa ve Amerika’ya yeni göç hareketleri ortaya çıkmıştır. Tüm bu olumsuzluklar sonucunda Yunanistan mübadele meselesinin olumsuz etkilerini bir ulusal sorun haline getirmeyi başarmıştır. Türklerin Mübadele diye nitelendirdiği göçü Yunanlar Felaket olarak nitelendirmişler ve bu konuda pek çok sanatsal ve akademik çalışmanın ortaya çıkmasına katkıda bulunmuşlardır. Yunan yazar Dido Satiriyu’nun 1962’de yayınladığı Matomena Homata romanı Türkçe Kanlı Topraklar Üzerinde anlamına gelirken Türkçe çevirisinin adı Benden Selam Söyle Anadolu’ya olmuştur. Olumsuzluklardan ötürü Yunanistan mübadeleyi hatırlamayı tercih ederken Türkiye unutmayı tercih edip ilerleyen yıllarda mübadeleye daha duygusal ve nostaljik bakmayı tercih etmiştir. Bu durum da Türkiye’de bu konudaki çalışmaların sınırlı ve kısır kalmasına yol açmıştır.2 Sonuç olarak iki toplum arasındaki mübadele algısı 1990’lara gelene dek Türk edebiyatında mübadele temalı edebi eserlere fazla rastlanmamasının sebebini açıklamaktadır.
Ma ida thelis na su ğo,oste va zis çe nase
Se hrisoprasina dendra,na thetis na kimase.

Sana ne dememi istersin,yaşayıp var olman için
Altın yeşili ağaçların altında,yatıp uyuman için

Kullanıcı avatarı
eyuphuseyin
Site Admin
Mesajlar: 6926
Kayıt: 05 Haz 2019, 22:41
Konum: İstanbul
Teşekkür etti: 1098 kez
Teşekkür edildi: 27 kez
İletişim:

Re: Giritli Mübadillerin İki Dillilik Hadisesinin Türk Romanı Üzerindeki Sosyokültürel Etkileri Ayhan AYPAK

Mesaj gönderen eyuphuseyin » 24 Eki 2020, 14:52

Türk edebiyatında mübadele tema olarak 1990’larda karşımıza çıksa da kavram olarak ilk kez 1937’de Sabahattin Ali’nin Kuyucaklı Yusuf romanında Giritli mübadillerle karşımıza çıkmaktadır. Yine Sabahattin Ali’nin 1947’de yayınlanan Çirkince hikayesinde Giritli mübadiller konu alınmıştır. 1990’lara gelene dek Türkiye’de yaşanan birçok sosyal ve siyasal kırılma Türk romanına girerken mübadele, Feride Çiçekoğlu’nun 1992’de yayınlanan Suyun Öte Yanı romanına dek tema olarak ele alınmamıştır. Onu takip eden yıllarda Ahmet Yorulmaz’ın Savaşın Çocukları/Girit’ten Sonra Ayvalık (1997) ve onu takip eden nehir roman serisi Kuşaklar ya da Ayvalık Yaşantısı (1999) ve Girit’ten Cunda’ya ya da Aşk’ın Anatomisi (2002); Yaşar Kemal’in dört ciltten oluşan Bir Ada Hikayesi roman serisi farklı etnik kökenlere sahip bireylerin bir arada yaşamını anlatırken mübadeleyi dört romanda da vurgulamasıyla mübadele kavramı Türk romanında yerini almıştır. Bahsedilen romanların açtığı yolda mübadele tema olarak birçok romanda karşılaşılan bir tema haline gelmiş hatta popüler bir roman türü haline gelmiştir.

Mübadele temalı romanlar incelendiğinde bu romanların çoğunun genelde mübadil yakınları yani ikinci ve üçüncü kuşak mübadiller tarafından yazıldığı görülmektedir. Bahsi geçen yazarların nostaljik bir geçmiş arayışından yazma gereksinimleri duymalarından dolayı bazı eserlerde tür kaygısı ortaya çıkmaktadır. Bazı anlatılar anı türüne daha yakın olsa da gerek popüler bir tür oluşundan gerekse anı ve romanın olay ele almasından dolayı pek çok esere roman denilmiştir. Bahsi geçen eserlerin bir kısmında tür kaygısının yanı sıra anlatım hataları, anlatım bozuklukları da göze çarpmaktadır.

Mübadele romanlarının aslında mübadelenin beraberinde birçok yan temayı barındırdığı hatta bazı romanlarda aşk temasıyla eş değer olduğu görülmüştür.

Yunanistan-Türkiye Nüfus Mübadelesi’nin aslında Yunanistan ve Türkiye’nin çok farklı coğrafyalarından göç eden insanları kapsayan bir göç olayı olmasına rağmen Girit Mübadillerini anlatan romanların hayli fazla oluşu dikkat çekmiştir. Bu bağlamda çalışmamızda Giritli Mübadilleri anlatan romanlar incelenmiş ve romanlarda diğer göç ve mübadele romanlarında da karşılaşılabilecek olan yarım kalan aşklar, vatan özlemi, ekonomik sorunlar gibi göç temasını besleyen yan unsurlar bir tarafa bırakılarak Giritli Mübadilleri spesifik olarak etkileyen dil sorunu üzerinde durulmuştur.




2 Bo Yücel Bozdağlıoğlu, “Türk-Yunan Nüfus Mübadelesi ve Sonuçları”, TSA / YIL: 18 ÖZEL SAYI S: 3, Ocak/January 2014, 9-32 - http://dergipark.gov.tr/download/article-file/200497 erişim: 9 Kasım 2018.
Ma ida thelis na su ğo,oste va zis çe nase
Se hrisoprasina dendra,na thetis na kimase.

Sana ne dememi istersin,yaşayıp var olman için
Altın yeşili ağaçların altında,yatıp uyuman için

Kullanıcı avatarı
eyuphuseyin
Site Admin
Mesajlar: 6926
Kayıt: 05 Haz 2019, 22:41
Konum: İstanbul
Teşekkür etti: 1098 kez
Teşekkür edildi: 27 kez
İletişim:

Re: Giritli Mübadillerin İki Dillilik Hadisesinin Türk Romanı Üzerindeki Sosyokültürel Etkileri Ayhan AYPAK

Mesaj gönderen eyuphuseyin » 24 Eki 2020, 14:54

Giritli Mübadilleri anlatan romanlar incelendiğinde, romanların bir kısmı Giritliler henüz mübadil olmadan Girit’te yaşadıkları dönemde geçmekte iken bir kısmı mübadeleden önce Girit’teki iç karmaşıklıklardan,Balkan Savaşı’ndan sonra Girit’in Yunanistan’a bırakılmasından dolayı Anadolu’ya göçen ve daha sonra 1923 Mübadele Sözleşmesi ile Mübadil sayılacak Giritlileri anlattığı, bir kısmının ise mübadeleden sonra Anadolu’ya yani yeni vatanlarına uyum sağlamaya çalışan Giritlileri ve gerek yaşadıkları gerekse anlatılan anılardan dolayı nostaljik duygular besleyen iki ve üçüncü kuşak mübadillerin anlatıldığı sonucuna varılmıştır.

Farklı dönem ve kuşakları anlatan ve başrollerinde Giritli Mübadiller olan romanlarda doğrudan insanı ve beraberinde göç eden insanı etkileyecek birçok yan tema ve konu ile karşılaşılsa da daha önce de bahsedildiği üzere Giritli Mübadillerin bahsedilen birçok kavramı daha da etkileyen dil hadisesinin önemli bir husus olduğu düşünülmektedir.

Çalışmamızda Giritliler diye de bahsedilen Giritli Türkler ya da Giritli Müslümanların gerek Girit’in kozmopolit yapısı gerekse tarihsel süreçte Girit’in Minos Uygarlığı ile başlayan tarihi sürecinin Arap istilası, tekrar başlayan Bizans dönemi daha sonra Ceneviz ve Venediklilere bırakılması, ardından Osmanlı hâkimiyetine geçerek çok farklı dini ve ırki farklıların harmanlanması sonucunda karşılaştıkları ve henüz o dönemde belki farkında bile olmadıkları ancak göç sonucunda Anadolu’ya geldiklerinde yaşadıkları dil sorunu ele alınmıştır.

Tarihi gerçekliklerin yanı sıra çalışmamızda baz alınan Giritli Mübadilleri içeren romanlar incelendiğinde Giritliler kendilerini Türk ve Müslüman olarak tanımlasalar da romanların pek çoğunda Giritli Müslümanların bildikleri Türkçe kelime sayısının aslında çok az olduğu (bazı romanlarda 50 kelimeyi geçmediği) görülmekle beraber kendilerinin Yunancanın bir şive ya da ağzı olarak tanımlanabilecek Girit Yunancası ya da Giritçe adı verilen dili konuştukları tespit edilmiştir. Kendilerinin bahsedilen dili kullanmaları ada içerisinde yaşadıkları pratik yaşamda yadırganacak bir unsur olmasa da zaman zaman bazı roman kahramanlarının kendilerini Türk ve Müslüman olarak tanımlamalarına rağmen hiç Türkçe bilmemelerinin ya da çok az Türkçe bilmelerinin, namazlarında dahi Giritçe dua etmelerinin bazen şaşırılacak bazense hayıflanılacak bir unsur olarak nitelendirmesinin yanı sıra Giritlilerin Anadolu’ya yerleştikten sonra Türkçe bilmeyip Giritçe konuşmalarının bazen kendilerinin farkında olarak bazen farkında olmadan çok farklı sosyokültürel sonuçlara yol açtığı romanlarda açıkça görülmekle birlikte romanlarda Girit’te yaşayan Türklerin, Türk ve Müslüman kimliğine sahip olup da Türkçe bilmemeleri farklı görüşlerle ifade edilmiştir.
Ma ida thelis na su ğo,oste va zis çe nase
Se hrisoprasina dendra,na thetis na kimase.

Sana ne dememi istersin,yaşayıp var olman için
Altın yeşili ağaçların altında,yatıp uyuman için

Kullanıcı avatarı
eyuphuseyin
Site Admin
Mesajlar: 6926
Kayıt: 05 Haz 2019, 22:41
Konum: İstanbul
Teşekkür etti: 1098 kez
Teşekkür edildi: 27 kez
İletişim:

Re: Giritli Mübadillerin İki Dillilik Hadisesinin Türk Romanı Üzerindeki Sosyokültürel Etkileri Ayhan AYPAK

Mesaj gönderen eyuphuseyin » 24 Eki 2020, 14:57

Giritçenin Giritli Müslümanlar Tarafından Kullanılmasının Gerekçeleri ve Giritçenin Dil-Kültür İlişkisi Açısından Meydana Getirdiği Sosyokültürel Farklılıklar

Giritli Mübadilleri konu alan romanlar incelenirken Yunancanın bir şivesi ya da ağzı olarak nitelendirilebilen Giritçe diye de tabir edilen dil ve bunun beraberinde dil-kültür ilişkisi bağlamında meydana getirdiği sosyokültürel sonuçlar ve bazen de sorunlar sık karşılaşılan bir hadise olarak kayıtlara alınmıştır.
Bu bölümde incelenen romanlardan daha çok Giritli Mübadiller göç etmeden ya da göç ettirilmeden önceki dönemde, henüz Girit’te yaşarken geçen hayatlarında kendilerinin varoluşlarını sorgularken karşılaştıkları dil açmazı ve bunun sonuçları ortaya koyulmuştur.

Romanlarda, Giritli Müslümanların Giritçe konuşmalarının sebepleri bazen yazarın araştırma ya da yorumlarıyla bazen yazarın ilahi bakış açısı ile anlatımıyla bazen ise roman kahramanlarının diyaloglarıyla ifade edilmiştir.

Girit’ten Cunda’ya ya da Aşkın Anatomisi romanında Giritlilerin henüz Girit’te yaşadığı yıllardan Mübadele öncesinde kimlikleriyle tezatlık gösteren dil algıları ve zamanla asimile olarak değişen yaşam ritüelleri, Müslüman ve Hıristiyanların birlikte yaşamları şu şekilde ifade edilmektedir:
“Oysa birlikte mis gibi de geçinip gidiyorlardı. Hatta öyle ki bir avuç kalburüstü Türk hariç bu insanların çok büyük kesimi dillerini bile unutmuşlar: “Türküm, elhamdülillah Müslümanım!” biçimindeki kalıplaşmış cümlenin bile yarısını Türkçe yarısını Rumca söylüyorlardı. Halkın çoğunun Türkçe sözcük haznesi, yirmi-otuz sözcüktü. Namazlarını, belleyegeldikleri Kur’an sureleriyle kılıyorlar, dualarını Rumca yapıyorlardı. Bir yaştan sonra kadınları, Anadolu’dan süregelmiş rengarenk giysilerini bir yana atıp Rum kadınları gibi karalar giyiyorlardı.”3

Romandan alınan kısımda Türklerin dillerini unuttukları, zamanla kendilerini Türk ve Müslüman olarak tanımladıkları kelimelerin bile Türkçeden uzaklaştığını anlatmakla beraber Giritçenin yani Yunancanın İslam dinine uygun ibadet edilse de inanç sistemlerine girdiği ifade edilmiştir. Aynı zamanda kadınların giyimlerinin Anadolu’dan geldiklerindeki gibi renkli kıyafetler yerine Yunan kadınlarının giydiği siyah kıyafetlerle değiştiği ifade edilmiştir. Giritli Türklerde dille başlayan değişimin inanç sistemleri ve giyimlerini örnekleyen alıntı aslında dille gelen asimilasyonun günlük yaşamda basit gibi görülen ve zamanla alışılagelip normalleşen birçok yaşam stilini nasıl değiştirdiğini gözler önüne sermektedir.
Ma ida thelis na su ğo,oste va zis çe nase
Se hrisoprasina dendra,na thetis na kimase.

Sana ne dememi istersin,yaşayıp var olman için
Altın yeşili ağaçların altında,yatıp uyuman için

Kullanıcı avatarı
eyuphuseyin
Site Admin
Mesajlar: 6926
Kayıt: 05 Haz 2019, 22:41
Konum: İstanbul
Teşekkür etti: 1098 kez
Teşekkür edildi: 27 kez
İletişim:

Re: Giritli Mübadillerin İki Dillilik Hadisesinin Türk Romanı Üzerindeki Sosyokültürel Etkileri Ayhan AYPAK

Mesaj gönderen eyuphuseyin » 24 Eki 2020, 14:59

Yine Girit’ten Cunda’ya ya da Aşkın Anatomisi romanında Giritli Türklerin dil hadisesine bu kez iki farklı dinden karşılıklı olarak yapılan evlilikler kaynak gösterilerek değinilmiştir:

“Bazı Türk erkekleri, cilveli Rum kadınıyla evleniyor, doğan çocuklar Rum annenin aşıladığı görenek ve terbiyeyle yetişiyordu. Fakat kadın, kocasının ve çocuğunun dinsel inançlarına karışmıyor, karışamıyordu çünkü aile yapıları ataerkildi yani erkek egemendi ailede. Türk toplumundaki katı kurallardan bunalmış ergenlik çağındaki kızların da Rum erkeğine aşık olmalarının yolları açıktı; böyleleri de kilisede evlenerek Rumlaşıyordu.” 4

Girit’ten Cunda’ya ya da Aşkın Anatomisi’nden alının kesitte birlikte yaşayan iki toplumun birçok konuda birbirlerini etkilemelerinin kaçınılmaz olduğu görülmektedir. Kadın-erkek ilişkilerinde de birbirlerinden etkilenip aile kurumunu nasıl kurduklarını ve iki farklı milletten ortaya çıkan melez aile yapısının nasıl oluştuğu hakkında genel bir bilgi verilmiştir ancak her ne kadar kurulan ailelerin ataerkil düzene sahip oldukları vurgulansa da evlenen Hıristiyan kadın evlilik sırasında din değiştirsin ya da değiştirmesin aile kurumuna beraberinde getirdiği dili bir çırpıda değiştirememiştir. Girit’te bulunduğu çevrede Türkçenin az bilinmesinden Yunanca konuşma alışkanlığını kolayca değiştiremeyeceği gibi pratik yaşam alışkanlıklarını da çok kolay değiştiremeyeceğinden değiştirse de geçmiş yaşamından izler kalacağından Giritli ailelerde kaçınılmaz bir karma kültür meydana gelmiştir. Kültürü oluşturan en önemli unsurun dil olduğu da göz önünde bulundurulursa bu karma kültürde yine iki dillilik ya da Türkçeye uyum sorunları ile karşılaşılmaktadır.

Kuşaklar ya da Ayvalık Yaşantısı romanında da romanın başkahramanı Aynakis Hasan tarafından Girit’te yaşadıkları dönem Türkçe bilmemelerine rağmen Türkçeyi ana dilleri gibi kabul etmeleri ve bunu bilmedikleri için zaman zaman hayıflandıkları, köyün imamının dahi duayı Rumca yapması gibi şeklen tezat görülen durumlar şu şekilde ifade edilmiştir:
“…Biz dilimizi bile bilmiyorduk mülazımım. Güler misin ağlar mısın… Köyün imamı bile dil bilmiyordu! Sayılı kelimler bilmek iş değildir ki… Arapça olarak ezberlediği Kuran’ı okur, okutur, Kuran’dan okuduklarıyla namaz kıldırır, ayetler okur, duayı ise Rumca yapardı! Anam anamdı ama hepten babamdan da cahildi! Babam Anadolu’dan gelen Osmanlı askerinin oğludur, kökü Konya olur, Amasyalı olur, Muğlalı olur, Arnavut olur, Rumelili olur… Hasılı Osmanlı tebaasından bir Türk’tür o fakat anam için böyle bir şey söylemek zor. Namaz kılan, oruç tutan, kocasına saygılı, çocuk yetiştiren, kadere inanan bir kadın… Ama kökü? Bilmiyoruz… Tıpkı Osmanlı padişahlarının anaları gibi Kuzey Afrikalı bir Berberi mi, Venedik artıklarından mı, yoksa Bizans kalıntılarından mıydı? Tanrı bilir.”5


Kuşaklar ya da Ayvalık Yaşantısı romanından alınan kesitte Türkçe kelimelerin sınırlı olarak bilinmesinin hayıflanılacak bir unsur ve buna bağlı olarak camilerde Arapça namaz kılındıktan sonra duaların Rumca yapılmasının tezat bir durum olduğu ifade edilirken Aynakis Hasan annesinden yola çıkarak yine Girit’in tarihten o zamana dek süregelen kozmopolit yapısı, buna bağlı oluşan insan prototipini ve iki farklı dinden yapılan evlilikler sonucu kadınların zamanla Müslüman olarak görülmesine rağmen aslında kökeninin bilinemediği ifade edilmiştir. Daha önce de bahsedilen gibi ritüelleri etkileyen dil unsurunun bir temelinin de iki toplum arasında yapılan evliliklerle ilişkilendirildiği incelenen romanlardan elde edilen bir sonuçtur.
Savaşın Çocukları ya da Girit’ten Sonra Ayvalık romanında, Giritli Müslümanların sosyal yaşamlarında, din algılarında ve dini vecibelerini yerine getirmedeki farklılıkların, Türk olduklarını savunup Türkçeyi ana dilleri olarak nitelendirilmelerine rağmen Yunanca konuşmaları daha önce de bahsettiğimiz nedenlerden biri olan etnik köken sorunsalıyla ilişkilendirilmesi romandan alınan bir kesitte romanın baş kahramanı Aynakis Hasan tarafından şu şekilde ifade edilmiştir:






3 Yorulmaz, A. 2007: Girit’ten Cunda’ya ya da Aşkın Anatomisi, İstanbul: Remzi Kitabevi, s. 33
4 Yorulmaz 2007: Girit’ten Cunda’ya ya da Aşkın Anatomisi, s. 33-34
5 Yorulmaz, A. 2006: Kuşaklar ya da Ayvalık Yaşantısı, İstanbul: Remzi Kitabevi, s. 52
Ma ida thelis na su ğo,oste va zis çe nase
Se hrisoprasina dendra,na thetis na kimase.

Sana ne dememi istersin,yaşayıp var olman için
Altın yeşili ağaçların altında,yatıp uyuman için

Kullanıcı avatarı
eyuphuseyin
Site Admin
Mesajlar: 6926
Kayıt: 05 Haz 2019, 22:41
Konum: İstanbul
Teşekkür etti: 1098 kez
Teşekkür edildi: 27 kez
İletişim:

Re: Giritli Mübadillerin İki Dillilik Hadisesinin Türk Romanı Üzerindeki Sosyokültürel Etkileri Ayhan AYPAK

Mesaj gönderen eyuphuseyin » 24 Eki 2020, 15:01

“En önemlisi eklemeyi unuttum: Din duygumuz. Biz Girit Türklerinin, tek tek ya da toplu biçimde işlenen cinayetlerden yılmamızı önleyen, bu din duygusu olmuştur. Köylerimizin kuşatılması, ırktaşlarımızın öldürülmesi, papazlarla ve okullarla yapılan Rumlaştırma girişimleri, temelde hep boşa çıkmıştır. Gerçi, yaslarımızda onlara bakarak karalar giydik; Rumcayı anadilimiz yerine koyduk ama dinimizle Türklüğü hiçbir zaman unutmadık. O denli ki, Girit Türkü’ne, hem de Rumca olarak. ‘Türk müsün Mehmet?’ yanıtı hem Rumcadır hem de hazindir: ‘Meryem adına yemin ederim ki Türk’üm.’ Bu iki şeye sarıldık hep. Siz dilediğiniz kadar bir ulusu ulus yapan niteliklerin ilki dil birliğidir, deyin. Genel olarak elbette ki böyledir. Ama biz Giritliler, bu kuralın -olumlu anlamda- dışında kalmış bir topluluktuk. “Biz Türk’üz!” diyor da başka bir şey demiyorduk. Öteki Türk topluluklarını küçümsemek için değil de din ve ulus inançlarımızın ne denli güçlü duygular olduğunu belirtmek amacıyla söylüyorum bunları… Giritlinin kendini tamamen Türk hissetmesinin nedenleri hakkında bir örnek vereceğim: 1645’te adaya çıkan Türk askeri, yanında kadın taşımamız olamazdı; sonradan Anadolu’dan, Rumeli’den Türk kadını gelmiştir, getirilmiştir; fakat kadından yana topumuzun kökeni, Anadolu ve Rumeli kadını değildi herhalde. Padişah III. Ahmet’in annesi bile Rabia Gülnuş Emetullah Valide Sultan, Giritlidir. Girit’in alınması 1669’da tamamlanır, III. Ahmet’in doğumu ise 1673’tür. Bu, şu demektir: Sonradan Valide Sultan olacak kadın, Girit’in zaptı tamamlanmadan çok önce saraya gönderilmiş bir savaş ganimetidir; Venedik, Bizans ya da Kuzey Avrupa kökenlidir.Adaya çıkan Osmanlı Türkü’nün soyundan gelmiştir; demek ki ataerkildir Girit Türkü. İşte bu ataerkillikti bizi ayakta tutan, kadına egemen olan, çocuğunu Türklük-Müslümanlık duygularıyla yetiştirmesini sağlayan.”6


Savaşın Çocukları ya da Girit’ten Sonra Ayvalık romanından alınan kesitte de görüldüğü üzere dil unsuru, kendilerine göre algıladıkları İslam algısı ve bu durumun beraberinde getirdikleri farklı ya da tezat diye nitelendirebileceğimiz durumlardan yola çıkılarak tarihi kökene ait birtakım çıkarımlar yapılmış ve sonucunda o dönemde Girit’te var olan düzenin ataerkil bir düzen olduğu ifade edilerek Giritlilerin Türk ve Müslüman kimlikleri adeta müdafaa edilmiştir.
Ma ida thelis na su ğo,oste va zis çe nase
Se hrisoprasina dendra,na thetis na kimase.

Sana ne dememi istersin,yaşayıp var olman için
Altın yeşili ağaçların altında,yatıp uyuman için

Kullanıcı avatarı
eyuphuseyin
Site Admin
Mesajlar: 6926
Kayıt: 05 Haz 2019, 22:41
Konum: İstanbul
Teşekkür etti: 1098 kez
Teşekkür edildi: 27 kez
İletişim:

Re: Giritli Mübadillerin İki Dillilik Hadisesinin Türk Romanı Üzerindeki Sosyokültürel Etkileri Ayhan AYPAK

Mesaj gönderen eyuphuseyin » 24 Eki 2020, 15:04

Giritli Müslümanların Ana Dil Karmaşasını Bir Sorun Olarak Algılamaları

Giritli Mübadilleri konu alan romanlar incelendiğinde pek çok romanda Giritli Müslümanlar yaşamlarının her alanında Giritçe yani Girit Yunancası konuştukları görülmektedir. Pratik yaşamda insanın konuştuğu dili sorgulamaması gerekirken Giritli Müslüman Türklerin dinler ve milliyetleriyle konuştukları dil ve dil-kültür ilişkisi beraber değerlendirildiğinde ortaya çıkan sosyokültürel farklılıklar zaman zaman roman kahramanları tarafından hayıflanılacak bir unsur olarak nitelendirilmiş. Türk olduklarını ifade etmelerine rağmen Türkçe konuşmamanın ayıp hatta utanç kaynağı olduğuna kadar giden ifadelere rastlanılmıştır.


Ahmet Yorulmaz’a ait Savaşın Çocukları ya da Girit’ten Sonra Ayvalık, Kuşaklar ya da Ayvalık Yaşantısı, Girit’ten Cunda’ya ya da Aşkın Anatomisi nehir romanlarının kiminde başkahraman kiminde ikinci dereceli kahraman olarak geçen ve daha önce de yaptığımız alıntılarda adı geçen Aynakis Hasan Giritli Müslümanların Türkçe bilmemelerinden adeta yakınmakta, utanç duymaktadır.


Savaşın Çocukları ya da Girit’ten Sonra Ayvalık romanında Aynakis Hasan kendisi gibi diğer Giritli Müslümanların Türkçe bilmemeleri hakkında şu cümleleri kurmuştur:
“Dil konusunda geveleyip duruyorum, en kabadayımızın elli kadar Türkçe sözcük bildiğini söylersem, sakın ayıplamayın beni. Hele okuryazar olanlarımız o kadar azdı ki iki elin parmaklarını geçmezdi sayıları.”7
Yine Savaşın Çocukları ya da Girit’ten Sonra Ayvalık’ta Girit’te esir düşen Üsteğmen Kemalettin Bey ile Aynakis Hasan arasında Hasan’ın Türkçe bilmemesi üzerine şu muhavere geçer:

“Hasan” dedi. “Türkçen yok gibi bir şey. Olmaz bu. Ayıp şey!”

“Ne yapayım Kemalettin Bey?” dedim. “Köyde kentte bu kadarını öğrenebildim.” “Otuz kırk sözcükle Türkçeyi biliyor sayılmazsın. Bunu ilerletmemiz gerekiyor.”8
Aynı olay Ahmet Yorulmaz’a ait Kuşaklar ya da Ayvalık Yaşantısı romanı, Savaşın Çocukları ya da Girit’ten Sonra Ayvalık romanıyla nehir roman olarak devam ettiğinden Aynakis Hasan’ın Türkçe bilmemesinden duyduğu hayıflanma ve Üsteğmen Kemalettin Bey ile bu konuda aralarında geçen ifade romandan alınan kesitle şu şekilde aktarılabilir:
“… Arkadaşlık ettik. Bu arkadaşlıktan büyük yararlar sağladım. Ondan hayatı öğrendim, mantık ve en önemlisi dilimizi öğrendim. O da nasıl oldu bak … Kendisini ikinci, üçüncü ziyaretimdeydi, Türkçemin ne denli az, yetersiz ve gülünç olduğunu, zabitliğiyle hemen kavradı. ‘Hasanaki’ dedi bana, arada hemen belirteyim, Girit’te bana öyle sesleniyorlardı; neyse efendim, ‘Bildiğin on beş yirmi kelime Türkçeyle bir yere varamazsın; hem Türk olup da dilini bilmemek ayıbın ayıbıdır.’ Dedi. ‘Bir daha gelişinde defter kalem getir; patronundan da dilini öğreneceğini söyleyerek izin al! Haftada iki gün sana birer-ikişer saat izin verirse, çok güzel çözeriz bu problemi.’”9


Bunun üzerine Üsteğmen Kemalettin Bey, Aynakis Hasan’a Türkçe dersleri vermeye başlamıştır. Girit’te yaşayan bir Türk’ün Türkçe bilmemesi o kadar ileri derecededir ki Aynakis Hasan Anadolu’dan gelen bir askerden adeta birer bir ders alarak Türkçe öğrenmiş, Arap harfleri ile Türkçe yazmayı ve okumayı öğrenmiştir.


Kuşaklar ya da Ayvalık Yaşantısı’nda Aynakis Hasan, Kemalettin Bey’e kendisine Türkçe öğretmesinden dolayı teşekkür ederken annesinin Türkçe bilmeyip namaz kıldıktan sonra onun için dualarını Yunanca yaptığını şu şekilde ifade der:
“Ulusçuluk bilincimi pekiştiren, bana dilimi öğreten sensin! Biliyor musun, ayetleri Arapçasından okuyarak namazını kıldıktan sonra, duasını Rumca sözcüklerle yapan rahmetli anam bile seni dualarından eksik etmiyordu.: ‘Yarabbi, Türk askerini kafirlerin elinden kurtar, hayırlısıyla evlerine dönsünler.’ derdi.”10


6 Yorulmaz, A. 2006: Savaşın Çocukları ya da Girit’ten Sonra Ayvalık, İstanbul: Remzi Kitabevi, s. 15-16
7 Yorulmaz 2006: Savaşın Çocukları ya da Girit’ten Sonra Ayvalık, s. 14
8 Yorulmaz 2006: Savaşın Çocukları ya da Girit’ten Sonra Ayvalık, s. 79
9 Yorulmaz 2006: Kuşaklar ya da Ayvalık Yaşantısı, s. 55-56
Ma ida thelis na su ğo,oste va zis çe nase
Se hrisoprasina dendra,na thetis na kimase.

Sana ne dememi istersin,yaşayıp var olman için
Altın yeşili ağaçların altında,yatıp uyuman için

Kullanıcı avatarı
eyuphuseyin
Site Admin
Mesajlar: 6926
Kayıt: 05 Haz 2019, 22:41
Konum: İstanbul
Teşekkür etti: 1098 kez
Teşekkür edildi: 27 kez
İletişim:

Re: Giritli Mübadillerin İki Dillilik Hadisesinin Türk Romanı Üzerindeki Sosyokültürel Etkileri Ayhan AYPAK

Mesaj gönderen eyuphuseyin » 24 Eki 2020, 15:07

Girit Türklerinin Giritçe konuşmaları kendi içlerinde bir sorun meydana getirmese de sonraki bölümlerde de bahsedilecek olan Düşlerde Kalan Girit ya da Eleni romanında da günlüklerle geriye dönerek 1800’lerin sonunda Girit’te yaşamış Cemal’in yeni tanıştığı arkadaşıyla yaşadığı diyalogda Türkçe bilmemesini Yorulmaz’ın nehir romanlarında da karşılaşıldığı gibi utanç olarak nitelendirmesi romanda şu şekilde geçmektedir:

“ ‘Arkadaşım Cemal Türk’tür’ diyerek tanıttı beni tanıtırken Moris.

‘Çok memnun oldum seninle tanıştığıma. Ben de Türkiye’den geldim. Türkçeyi Rumcadan daha iyi konuşuyorum’ demişti büyük bir samimiyetle.

‘Türkiye’deki Museviler Türkçe mi konuşuyorlar?’ diye hayretle sormuştum.

‘Aramızda Ladino konuşurduk lakin Türkiye’de yaşadığımız için günlük hayatta hep Türkçe konuşmak zorunda kalıyorduk tabii ki. İstiyorsan seninle bundan sonra Türkçe konuşabiliriz bana Rumcadan daha kolay geliyor.’
Utanarak ‘Ama ben Türkçeyi iyi konuşamıyorum, Girit Rumcası konuşuyorum’ diye cevap vermiştim.

‘Sen ne biçim Türk’sün? Türkçe konuşmayan Türk olur mu?’

‘Burada yaşayan Rumlar da tam Elenika konuşamıyor. Biz burada içinde çok az Türkçei çokça da Rumca olan Girit Rumcası konuşuyoruz.’
‘Ben sana Türkçe öğreteyim, sen de bana Girit Rumcası öğret olur mu?’ dediğinde çok memnun olmuştum.’”11
Alınan kesitte görüldüğü gibi Girit’te yaşayan Cemal, İzmir’den Girit’e taşınan Musevi bir arkadaşıyla dil meselesinde ikileme düşmüş ve Girit’e gelen bir Musevi Girit’te Türk kimliğiyle yaşayan bir Müslüman’ın Türkçe bilmemesine hayretle bakmış ve bu durum karşısında Cemal utanmıştır. Yaşanan durum, daha önce de çalışmada bahsedilen Yorulmaz’ın nehir roman serisinde Üsteğmen Kemalettin Bey ve Ayankis Hasan’ın yaşadığı diyalogla oldukça benzerlik göstermektedir ki sonucu da benzer olur aynı Kemalettin Bey’in Aynakis Hasan’a Türkçe öğretmesi gibi, İzmir’den gelen çocuk da Cemal’e Türkçe öğretecektir.


Hüseyin Adıgüzel’in Elveda Girit romanı tamamen Girit’te geçmekte olup diğer Mübadele romanlarına göre farklı olarak Girit’e, Giritlilere, Giritli Türk ve Müslümanlara Anadolu’dan Girit’e taşınan ve Girit’te Türklük ve Müslümanlığın savunuculuğunu üstlendiği iddia edilen Bektaşi Tekkesi çerçevesinden bakmaktadır. Romanda; Bektaşi Tekkesinin ulusal bilince, dile ve İslam’a sahip çıkması, yaygın olarak kullanılan Giritçenin Türk ve Müslüman sahip kişilerce kullanılmasının üstü örtülü bir şekilde doğru olmadığını anlatması, romandan alınan kesitlerde şu şekilde ifade edilmektedir:
“Baba Erenler bir an düşündü; bu tekke, ada Türklerinin neredeyse tümünün, Sünnisi ve Alevi- Bektaşisi ile tek ümit kaynağı idi. Türkçenin gittikçe kullanımdan düşürülmeye çalışıldığını ilk fark eden ve her yerde Türkçe konuşulmasını isteyen ilk ocaktı. Rum isyanlarında ilk sığınılan yerdi. Bir bakıma adada Türklüğün kalesi tekkelerdi.”12
“Zaten yıllar boyu, adada Türklüğün ve Türkçenin tek savunucusu olan tekkeler, bugün de görevlerini hakkıyla yerine getiriyordu.”13





10 Yorulmaz 2006: Kuşaklar ya da Ayvalık Yaşantısı, s. 60
11 Bozoklar Ardalı F. 2014: Düşlerde Kalan Girit ya da Eleni: Anakara: Kanguru Yayınlar, s. 136-137
Ma ida thelis na su ğo,oste va zis çe nase
Se hrisoprasina dendra,na thetis na kimase.

Sana ne dememi istersin,yaşayıp var olman için
Altın yeşili ağaçların altında,yatıp uyuman için

Cevapla

Kimler çevrimiçi

Bu forumu görüntüleyen kullanıcılar: Hiç bir kayıtlı kullanıcı yok ve 8 misafir