GAZİ HÜSEYİN PAŞA’NIN SERDARLIĞI

Osmanlı Dönemi Girit Türk Tarihi
Cevapla
Kullanıcı avatarı
eyuphuseyin
Site Admin
Mesajlar: 6926
Kayıt: 05 Haz 2019, 22:41
Konum: İstanbul
Teşekkür etti: 1098 kez
Teşekkür edildi: 27 kez
İletişim:

GAZİ HÜSEYİN PAŞA’NIN SERDARLIĞI

Mesaj gönderen eyuphuseyin » 25 Oca 2021, 15:51

GAZİ HÜSEYİN PAŞA’NIN SERDARLIĞI
İşte bu günlerde, 9 Şaban (20 Eylül 1646) tarihinde saltanat makamından özel bir görevli Hanya Limanı’na gelir. Gazi Hüseyin Paşa’ya padişah fermanı, murassa bir kılıç, iki övünç hil’atı ve özel samur bir kürk getirir. Adet olduğu üzere, karşılama töreni yapılır, padişah armağanları teslim edilip, alınır. Paşa bir hil’atın üstüne samur kürkü giyip murassa kılıcı kuşandıktan sonra, hümayun fermanını ümeranın, âyanın ve diğer subayların saygı duruşunda bulundukları sırada, ayakta okur. Fermanın okunmasıyla, Girit serdarlığının Gazi Hüseyin Paşa’ya verildiği ve Girit fethinin tamamlanması için gereken özen ve gayretin gösterilmesine, ordu için erzaka gerek görüldüğü takdirde Rumeli sahilinden, gemilerle tahsis edilen yerlerden, istenildiği kadar alınabileceği, bu hususta ilgililere özel emir yazılıp gönderildiği öğrenilir. Eski serdar Sultanzade Mehmet Paşa’nın ölüm haberi saltanat makamına ulaştığında padişah, ‘’Asker-i İslam’a serdar olmağa sezâ bir dindar ve kâr-güzâr kulum Girit muhafızı Hüseyin Paşa’yı gazidir. Bir yarar dilâverdir’’ demek suretiyle serdarlığı Gazi Hüseyin Paşa’ya yöneltmiştir.
Ferman töreninden sonra özel görevlinin onuruna şölen tertip edilir. Bu arada paşanın konutu umuma açılır. Herkes mutluluk içindedir. Daha sonra kutlamalar başlar.
Gazi Hüseyin Paşa’nın Girit serdarlığına tayini haberi, erinden en büyük subayına kadar bütün ordunun mutluluğuna neden olur. Hatta fermanın geldiği gün, okuma töreninin ardından bütün subaylar içtenlikle eğlenceler düzenlemeye başlarlar. Paşa o gün ikindiden sonra ümerayla beraber Hanya’daki konutunda sohbet etmekteyken, bir tarftan da askerlerin neşe içinde şenlik hazırlıkları yapmalarını zevkle seyretmektedir. Paşa, serdarlığa tayininin bu denli bir coşkuyla ve herkes tarafından sevinçle karşılandığını gördükçe duygulanmaktadır. Kendisine gösterilen sevgiden o kadar duygulanır ki, yaşarmış gözlerle, yüce Osmanlı askerinin din ve devlet uğruna canını feda etmeye hazır, terbiyeli ve itaatkâr bir asker olduğu hususunda bir konuşma yapar.
Daha sonra Veli Kethüda’yı huzuruna çağırarak Cuma olan ertesi gün ikindi vaktinde bütün askere – Kendi hazinesinden- etli pilav ve helva ile bir ziyafet verilmesini emreder. Ziyafetin verildiği günün akşamı, kandiller yakılıp, şenlikler yapılır. Asker o gece uyumayıp sabaha kadar mutluluk içinde eğlenir. Şenliğin en göz alıcı kısmı Apokoron orduğâhında gerçekleşmiştir. Civar köylerin halkı bile kafileler halinde ordugâha akarak beraberinde getirdikleri odun, çalı çırpılarla etraftaki tepelerde ateşler yakarak askerin sevinç ve eğlencelerine katılırlar.
Ertesi gün ikindiden sonra, Hanya Kalesi’nde, Apokoron ordugâhında, civar hisar ve ileri karakollarda bulunan askere de ziyafetler çekilir. Coşkuyla kutlanan törenlerden sonra, fethin devamı konusu gündeme gelir. Uygulanacak olan planın tartışılması için Apokoron ordugâhında bir askeri şûra tertibine karar verilir. Serdar-ı Ekrem Gazi Hüseyin Paşa, 11 Şaban cumartesi günü padişah fermanı gereğince Sekbanbaşı Murat Ağa’yı, kendi yerine Hanya muhafızlığına tayin ederek Apokoron ordugâhına gider. Askeri şûra Pazar günü, özel olarak kurulan çadırlarda toplanır. Mahmut Kaptan Paşa’nın da bu toplantıya katıldığı kaynaklarda belirtilmiştir.
Şûra da ilk konuşulan konu Suda muhasarası olur. Suda adacığındaki kalenin sağlamlaştırılmış tahkimatları ve bulunduğu yerin sarplığı üzerine konuşmalar yapılır. Burada baş gösterecek olan büyük zorluklar tartışılarak, çok uzun sürmesi muhtemel ve ikinci derecede önem taşıyan bir muhasara ile uğraşılacağına, daha elverişli ve önemli olduğu anlaşılan Resmo Kalesi’nin fethi yoluna gidilmesi yeğlenerek, onun fethine karar verilir.
Bir aydan beri tamamen rafa kaldırılmış olan Suda muhasarasının yeniden kurcalayıp gündeme getirilmesi dikkat çekicidir. Öyle anlaşılıyor ki, bu sorun serdar tarafından maksatlı olarak ortaya atılmıştır. Bazılarının görüşüne göre serdarın gayesi, toplantıda hazır bulunan kaptan paşanın, devamlı kaçındığı muhasaranın denizle ilgili tarafını üstlenmesini sağlamaktır. Ancak bu görüşün pek inandırıcı olduğu söylenemez çünkü eski serdar Sultanzade’nin ölümünden sonra da muhasaraya devam edildiği halde, kaptan paşa o zaman da savaşa katılmamıştır. Kaptanı ikna edemeyeceğini bilen serdarın gayesi, ordunun iki kuvvetli kolunu teşkil eden Küçük Hasan ve Osman Paşaları Suda muhasarasına besledikleri şiddetli arzudan vazgeçirmek ve elbirliğiyle Girit fethinin tamamlanmasına özendirmek arzusundan ibaret olsa gerek. Serdar Gazi Hüseyin Paşa, işbirliği isteyen böyle bir savaşta kaptan paşaya güvenemediğinden kumandanların fikrini ilk önce Resmo’nun fethine çevirmek istemiş olmalıdır.
Suda muhasarası konusundan sonra Resmo Kalesi’ne yapılacak sevkiyatın incelenmesi müzakereye konulur. Apokoron Hisarı harekât üssü kabul edildiğinden bir kat daha tahkimine, Suda Limanı’ndaki Venedik gemilerinden gelebilecek olan saldırıya karşı liman kenarlarına hâkim noktalarda yeni siperler kazılmasına ve buralara asker yerleştirilmesine ve buraya sevk edilecek olan harp malzemesi ile zaruri ihtiyaç maddelerinin nakli için reayadan ücreti karşılığında öküz, katır kiralanmasına karar verilir. Apokoron harekât üssü kumandanlığına da Çukadar Mustafa Paşa tayin edilir.
Şûrada alınan, fethine gidilecek Resmo Kalesi’nin hazır kuvvetleri, güzergâhın durumu ve civarın keşfi ile ilgili kararlar belli değildir. Yalnız adı geçen Acısu ırmağı civarındaki çatışmanın bahsi sırasında keşif lafı geçmiş fakat daha sonra ne yapıldığı anlaşılamamıştır. 15 Şaban Çarşamba günü Apokoron ordugâhında saflar harekete geçmek üzere dizilmiş, harp araç ve gereçleri ve diğer eşyalar katırlara yükletilmiş ve beş adet top ile 12 kalenborna öküzlere koşulmuş hareket emrini beklemeye başlar.
Nihayet emir verilince, Osmanlı ordusu heybet ve ihtişam ile ilk adımını atarak Apokoron ordugâhından yürüyüşe başlar.Anadolu Beylerbeyi Çifteler’li Çerkes Osman Paşa sağ tarafta, Rumeli, Beylerbeyi Küçük Hasan Paşa ve Karaman beylerbeyi sol tarafta birlikleriyle yürüyüşe katılırlar. Kaptan Musa Paşa ve vezirlerden Bıyıklı Mustafa Paşa da Serdar-ı Ekrem Gazi Hüseyin Paşa ile at başı beraber yola çıkarlar. O gün Armenos ile Zaofori köyleri arasındaki ovaya varılıp orada istirahat edilir. Ordunun hareket saati belli olmadığı için, yürüyüşünün kaç saat sürdüğü bilinmemektedir.
Ertesi gün, yani Perşembe günü, seher vakti buradan hareket edilip Derbent adlı yere gelinerek, buradan da Dramya köyünün önündeki ovaya varılır. 18 Şaban Cumartesi günü Dramya ovası’ndayken bir ulak gelerek, sahilde Haraka ismi verilen kayalık bir yerde 1000’i aşkın sayıda Venedikli askerin pusuda ordunun geçmesini beklediklerini haber verir. Serdar pusudakileri kovup uzaklaştırma görevini kendi kethüdası Veli Kethüda’ya vererek, çarhacılarla düşman üzerine sevk eder. Veli Bey ilerleyip çayı geçtikten sonra çarhacıları iki birliğe ayırarak, birinci birliğe ‘’ Allah Allah’’ narasıyla hücum emrini verir. Venedikliler daha ilk hamlede bozulup, koşarak kayalıklar içine kaçarlar. Bu bozgunun ardından dört Venedik müfrezesi daha çıkagelir. Onların da akıbeti aynı olur; onlar da sarp ve yüksek bir yerde bulunan bir kuleye sığınmak üzere koşuştururlar. Venedikliler o derece şaşkına dönmüşlerdir ki bir kısmı firar esnasında ne tarafa gideceğini şaşırıp orduğâhın içine dalmıştır.
Veli Bey çarhacıları yüreklendirerek takibe çıkarır. Çarhacılar da büyük bir hırsla arkalarına düşüp yetişebildikleri Venedikliler’i öldürerek, 30 kadarını da esir alıpordugâha dönerler.
Hatırlanacağı gibi, ordu henüz Apokoron Ovası’nda sefer hazırlıkları ile meşgulken, Venedikliler orduya gözetleme noktası olacak olan Dramya köyü ile Acısu ırmağı arasındaki yolun beş noktasında siperler hazırlayıp, her birine 1000’i aşkın asker yerleştirmişlerdi. Halbuki ordu o yoldan geçerken hiçbir saldırıya uğramaz. Acaba Küçük Hasan Paşa, Acısu ırmağı civarındaki karakol birliklerini bozguna uğrattıktan sonra sözü edilen beş noktadaki düşman askerleri de Haraka mevkiine mi gelmişti? Fakat burada da taarruza çıkan beş müfrezenin tamamının sayısının ancak 1000’in üstünde olduğu söyleniyor. Yoksa askerlerin sayısı azaltılmış mıydı? Bu konuları netleştirecek daha detay bilgi bulunamamıştır.
Ordunun Resmo Kalesi’nin 15 kilometre batısında ve deniz kenarındaki Dramya Ovası’nda durup dinlenmesi beş gün sürer. Bu ova, her kenarı üç kilometre olan bir üçgen şeklindedir. Dramya köyü ise ovanın doğusunda 47 metre yüksekliğindeki bir tepe üzerindedir. Altıncı günün sabahında, yani 23 Şaban tarihinde, ovadan hareket edilerek ‘’ yol üzerinde olan reâyayâ riâyet edip istimâlet vererek’’ aynı günde Resmo bağları’na gelinir.
O gün mukaddem ki fermân-ı müekked bir fermanı zuamâdan Sipâhi Mehmet Ağa ve Kapucular kethüdası ile geldi. Ledeyye I kıraa ‘ Bu sene-i mübârekte asker-i İslâm ve donanma gemileri ikrizâ ettiğine göre kışlandırılıp karşı yakada hazır olan yüzbin kiyel zehâir ve mühimmat-ı sâireden gayri dahi ne miktar hazine ve zahire lâzım olursa arz ve ilâm oluna. Bây-ı hâl-i envâi hidemat-ı meskûre ve sa’y-i mevfure vücuda getirile meali mâlûmoldu’

USTAZADE YUNUS BEY’İN GİRİT FETHİ TARİHİ
EDİTÖR Ali Ekrem ERKAL

Ma ida thelis na su ğo,oste va zis çe nase
Se hrisoprasina dendra,na thetis na kimase.

Sana ne dememi istersin,yaşayıp var olman için
Altın yeşili ağaçların altında,yatıp uyuman için

Kimler çevrimiçi

Bu forumu görüntüleyen kullanıcılar: Hiç bir kayıtlı kullanıcı yok ve 5 misafir