GİRİT’İN YUNANİSTAN’A İLHAKI VE MÜSLÜMAN AZINLIK STATÜSÜNÜN OLUŞMASI Melike KARA

Osmanlı Dönemi Girit Türk Tarihi
Cevapla
Kullanıcı avatarı
eyuphuseyin
Site Admin
Mesajlar: 6926
Kayıt: 05 Haz 2019, 22:41
Konum: İstanbul
Teşekkür etti: 1098 kez
Teşekkür edildi: 27 kez
İletişim:

GİRİT’İN YUNANİSTAN’A İLHAKI VE MÜSLÜMAN AZINLIK STATÜSÜNÜN OLUŞMASI Melike KARA

Mesaj gönderen eyuphuseyin » 30 Ağu 2020, 16:44

GİRİT’İN YUNANİSTAN’A İLHAKI VE MÜSLÜMAN AZINLIK STATÜSÜNÜN OLUŞMASI
(Balkan Savaşı Öncesinde Girit’te Siyasi Gelişmeler)

XIX, yüzyılda tüm dünyayı ve özellikle çok unsurlu imparatorlukları derinden sarsan ulusçu düşünceler, Osmanlı İmparatorluğu’nun da çöküşünü hazırlamıştı. Osmanlı devletinin gerek hakim olduğu coğrafya ve bu doğrultuda şekillenen demografik yapısı, gerekse ‘’millet sistemi’’ gibi toplumsal tabana yönelik uygulamaları, XIX. Yüzyıldan sonra birer dezavantaj haline gelmişti.
Aynı yüzyıl içerisinde Yunanistan’ın bağımsızlığını kazanma süreci Osmanlı İmparatorluğu için oldukça önemli sonuçlar doğurdu. Yunanistan devletinin kurulmasının tasarlandığı bölge, neredeyse tamamen Osmanlı devleti sınırları içindeydi. Ayrıca Balkanlar’da ve Akdeniz’de üstünlük kurma mücadelesi veren büyük devletlerin nüfuz alanları da aynı toprakları işaret etmekteydi.
‘’Avrupalı devletlerin farklı çıkarlarının ortak sonuçları bağımsız Yunanistan’ın ortaya çıkışını hızlandırmıştır.’’. İngiltere başta olmak üzere birçok büyük devlet 1815 Viyana Kongresinde belirledikleri politikaları gözden geçirmişlerdi. Bu süreçten itibaren Yunanlılara destek veren önemli güçlerin başında İngiltere ve Rusya yer almıştı. Dönem itibarı ile her iki devletin uluslararası çıkarları açısından Yunanistan bir kilit nokta konumundaydı.
1828-1829 savaşı sonunda imzalanan Edirne Antlaşması ile Yunanistan’ın bağımsızlığı sağlanırken,1830 Londra Antlaşması ile sınırları çizildi. Rumların yaşadığı birçok bölge ile birlikte Girit de bu sınırlar dışında kaldı. Yunanistan’ın bağımsızlığı ile başlayan yeni süreçten sonra Girit, Osmanlı devleti için önemli bir sorun olmuştu. Özellikle megali idea’nın en önemli hedefleri arasında yer alan Girit’e bu dönemden sonra Yunanistan sürekli isyan ve bağımsızlık için destek gönderdi ve adadaki Rumları Osmanlı’dan kopuş için destekledi.
Girit’in Yunanistan’a bağlanmasına değin, bölgede oldukça huzursuz bir ortam oluşmuş ve adadaki halklar arasında bir çatışma ve mücadele dönemi başlamıştı. Girit Hıristiyanları Yunanistan’a bağlanma sürecine değin farklı zamanlarda ayaklanmalar çıkardı. Osmanlı her ayaklanma sonrasında adaya yeni imtiyazlar vererek kopuş sürecini uzattı.
Bastırılan isyanlar sonrasında geçici bir süre sükunet dönemi yaşandı, ancak Yunanistan’a katılmasına kadar geçen süreçte Osmanlı yönetiminin yaptığı reformlar, isyanların sona ermesi için yeterli olmadı.
1864 yılında İngiltere’nin, yönetimi altında bulunan yedi adayı Yunanistan’a terk etmesiyle birlikte, Rumların yaşadığı tüm toprakların birleştirilmesi fikri Girit’te yankı bulmuş ve 1866 yılı baharında adada geniş çaplı bir ayaklanma başlamıştı.1866 ayaklanmasını önemli kılan bir başka nokta Avrupa kamuoyunun ve hükümetlerinin tepkileri ve olaylara fiili olarak müdahale etmeleriydi. Fransa ve Rusya, Rum nüfusun çoğunlukta olduğu adalar için yeni bir yönetim şeklinin belirlenmesi amacıyla, buralarda yaşayan halkın oyuna başvurulmasını Osmanlı devletine önermişlerdi. Bunu içişlerine tam anlamıyla bir müdahale olarak değerlendiren Osmanlı devleti bu öneriyi kesin bir dille reddettiğini bildirdi. Devletlerin Girit isyanı karşısındaki bu tutumları üzerine, Babıali yeni bir müdahaleyi önlemek amacıyla Sadrazam Mehmet Emin Ali Paşa’yı bir komisyonla birlikte adaya gönderdi.
Ali Paşa yaptığı incelemeler sonucunda, adaya özerklik verilmesine taraftar olan bir proje hazırladı. Proje temelinde ‘’ Girit Vilayet Nizamnamesi’’ hazırlandı ve Girit vilayetinde genel bir meclis oluşturuldu. Ancak yapılan düzenlemelere ve alınan önlemlere rağmen adadaki kargaşa devam etti.
1878 Berlin Kongresi sırasında, Yunan temsilcisi Dışişleri Bakanı Deliyannis tekliflerini dile getirirken, Rumlarla meskün tüm toprakların Yunanistan’a katılmasını istediklerini açıklamıştı. Bu olay megali idea’nın ilk kez uluslararası bir kongrede bu şekilde dile getirilmesi açısından önemlidir. Ancak bakan, şimdiki şartlar göz önüne alınarak, isteklerini yalnızca Epir, Teselya ve Girit Adası ile sınırladıklarını bildirmişti. İngiliz hükümeti temsilcileri adanın Yunanistan’a terkine şiddetle karşı çıktılar. Ancak devletler, Berlin Antlaşması metnine, 23.madde ile Osmanlı devletinin 1868 düzenlemelerinde mahalli ihtiyaçları karşılayacak yeni reformlar yapması hükmünü koydular. Bu hüküm kesin bir bağlayıcılık içermemekle birlikte, Osmanlı devletinin kendi iradesi ile yaptığı düzenlemenin uygulamasını büyük devletlerin denetimine terk ettiği anlamına gelmekteydi.
Osmanlı hükümeti gerekli inceleme ve düzenlemeyi yapmak üzere, Gazi Ahmet Muhtar Paşa’yı olağanüstü yetkilerle donatarak bir komisyon ile birlikte Girit’e gönderdi. Adadaki büyük devlet konsoloslarının kontrolü altında, Hanya yakınlarında Halepa adı verilen yerde, Rumların temsilcileri ile Babıali’nin komisyonu arasında bir sözleşme imzalandı. (25 Ekim 1878). Bu nedenle Halepa sözleşmesi adı verilen protokol, Osmanlı devletinin Girit’te uygulamaya geçirdiği en önemli ıslahatlardan biri olmuştur.. Halepa Sözleşmesinin olumlu etkisi ancak on yıl kadar sürebilmiş, sonrasında Müslüman ve Rum halk arasındaki çatışmalar büyüyerek devam etmiştir. Rumların milliyetçi fikirleri olayların büyümesinde temel etken olmuştur.
XIX. yüzyıl sonlarına gelindiğinde adada Manousos Koundouros liderliğinde kurulan İhtilal Cemiyeti (Epitropi), 1895 yılı yaz aylarında ortaya çıkan ve Osmanlı devletini bir hayli meşgul eden Ermeni olaylarından yararlanmayı ummaktaydı. Bu dönemde organize edilecek kapsamlı bir ayaklanma ile Yunanistan’ın desteklediği birleşmeye doğru hedeflenen amaçlar gündeme getirilecekti.
Adadaki isyan zincirinin genişlemesi ve Yunanistan’ın Girit sorununu Osmanlı devletinin iç sorunu olmaktan çıkararak uluslararası platformda gündeme getirme çabaları; bununla birlikte adadaki ayrılıkçı mücadeleyi destekler tavrı karşısında, Avrupa devletleri adaya doğrudan müdahale yolunu seçtiler.
Avrupa devletleri Girit olaylarında Yunanistan’ın el altından yürüttüğü kışkırtmalara son verilmedikçe, yapılacak herhangi bir ıslahat girişiminin sonuçsuz kalacağı hükmüyle Yunanistan’a şu içerikte bir nota verdiler:
‘’ Büyük Devletler Ada’daki çatışmaları önlemek için girişimlerde bulunmuştur. Çatışmaların sürmesi Avrupa’nın huzurunu bozacaktır. Bu nedenle Büyük Devletler şu iki madde üzerinde anlaşmışlardır; 1.Girit hiçbir takdirde Yunanistan’a verilmeyecektir. 2.Girit’te Osmanlı İmparatorluğu yönetiminde bir muhtariyet idaresi kurulacaktır. Bunun gerçekleşmesi, Yunanistan’ın tahriklerini sona erdirmesiyle mümkündür.’’
Bu notanın ardından Yunanistan tarafından işgal beklentisi içinde olan Girit isyancılarını da caydırmak amacıyla, büyük devletler adaya birer birer savaş gemilerini göndermeye başladılar.
Yunanlıların tahrikiyle ada Hıristiyanlarının köylerde yürüttükleri katliam, Müslümanların şehirlere göç etmelerine neden olmuştu. Bu ortamda isyanı tahrik etmekle yetinmeyen Yunanistan, Albay Vasos komutasında adaya askeri birlikler göndererek işgal hareketine girişti.
Girit’in Yunanistan tarafından işgalinin yanı sıra Osmanlı devletinin Makedonya sınırında yaşadığı olaylar, gerek Osmanlı hükümeti gerekse Avrupa devletlerinin soruna bakışı önemli ölçüde değiştirmişti. Fiili bir işgal ve tecavüz söz konusu olduğu için, Osmanlı hükümeti uluslararası hukuk kuralları içinde Yunanistan ile çatışmaya girme noktasına geldi. Avrupa devletleri ise Girit sorununun yarattığı etki ile doğuda dengelerin yeniden bozulacağı ve kendi hesaplarına henüz hazır olmadıkları bir doğu sorunu’nun yeniden patlak vereceği kaygısını duymaya başlamışlardı. Bu kaygı ile büyük devletler, adaya asker çıkartmaya yöneldiler. Bu yeni dönemle birlikte ada, Avrupalı devletlerin himayesi altına girdi.
Büyük devletlerin adayı işgali, Girit’in Osmanlı’dan ayrılması için geri dönülmez noktalardan biri olmuştur. Asayişi sağlamak ve Yunan işgalini engellemek için adaya giren devletler, aslında Yunanistan’ın adaya hakim olması için gereken son düzenlemelerin yapılmasına vesile olmuşlardı.
Büyük devletlerce ablukaya alınmasının ardından, adadaki ihtilal komitesinin dağıtılması amacıyla, büyük devletler temsilcileri aracılığıyla isyancıların ellerindeki silahların toplanmasına karar verildi. Bu karar adada tümüyle Müslümanlara yönelik olarak uygulamaya kondu. Adadan gelen haberler Müslüman halkın silahlarını vermeye zorlandığı ve vermeyen yörelerin topa tutulacağı tehditlerinin yapıldığı yolundaydı.
1897 yılı Nisan ayında Osmanlı-Yunan sınırında patlak veren savaşın sonucu da bu saptamayı doğrular. Cephede kazanan taraf Osmanlı devleti iken masa başında kazanç Yunan hükümeti'nindir.
Büyük devletler 1897 savaşının sonucu ne olursa olsun kararlaştırdıkları şekilde, 18 Aralık 1897’de Girit’te muhtariyet ilan ettiler. Böylece Girit, Osmanlı egemenliği altında muhtar (özerk) bir vilayet oldu. Aslında adadaki Osmanlı egemenliğinin tek sembolü Osmanlı sancağıdır. 1898 yılı Kasım ayında Osmanlı askerlerinin adadan tamamen çıkarılması, Müslümanlar için büyük bir yıkım olmuştu. Bu manevi etkinin yanı sıra, askeri açıdan sona eren Osmanlı egemenliği, siyasi açıdan sona erecek egemenliğin son göstergelerinden biriydi.
19 Nisan 1899’da Prens Georges tarafından Girit Anayasası ilan edildi ve Girit Resmi Gazetesi’nde yayınlanarak yürürlüğe girdi. 114 maddeden oluşan Girit Kanun-u Esasisi, Prens Georges’a yürütmenin başı unvanını veriyordu. Bu anayasa özetle şu hükümleri içermekteydi:
- Girit’in resmi dili Rumcadır (5. Md.)
- Giritliler hangi dine mensup olurlarsa olsunlar kanun karşısında eşit olup aynı haklara sahiptirler (7. Md.)
- Genel güvenlik açısından sakıncalı olmadığı halde her Giritli Girit’te istediği yere gidip gelebilir ve istediği yerde oturabilir (12. Md.)
- Muhtariyet yönetimi ve Girit Anayasasının ilanı, Yunanistan ile birleşme idealinde olan Rum milliyetçilerini tatmin etmemişti. 1905 yılında Venizelos’un önderlik ettiği ayaklanmanın söz konusu idealin gerçekleşmesi amacını taşıması bu tatminsizliğin göstergesidir.
Osmanlı egemenliği altında yaşanan en son gelişme, 1908’de Girit Meclisi’nin Yunanistan’a ilhakını ilan etmesidir. Bu ilhak kararının temelinde, Osmanlı İmparatorluğu’nda meşrutiyetin ilanı, Bulgaristan’ın bağımsızlığını ilan etmesi ve Avusturya’nın Bosna Hersek’i topraklarına katması gibi birbiri ardına gerçekleşen bir dizi olay ve bu olayların yarattığı karışık ortamdan yararlanma düşüncesi yatmaktaydı.
Osmanlı devletinin henüz iktidara gelen meşrutiyet hükümeti bu girişimi şiddetle protesto etti. Aynı süreçte İstanbul basını da Girit sorununa geniş yer verdi.
Adanın kağıt üzerinde de kalsa Osmanlı egemenliği altında olması ve büyük devletlerin çekilmesinin henüz tamamlanmamış olması gibi nedenlerle ilhakın tanınmaması yönünde Yunanistan’a yapılan baskılar sonuç vermiş ve Yunanistan ilhakı tanımadığını belirtmek zorunda kalmıştır.
Yunanistan bu kararı, ada Rumlarında büyük bir hayal kırıklığı yaratsa da yüzyılın başından bu yana çaba harcadıkları hedeflerine resmen ulaşmaları için önlerinde neredeyse hiçbir engel kalmamıştı. 1. Balkan Savaşı beklenen sonucu yaratmış ve 30 Mayıs 1913 tarihinde imzalanan Londra Barış Antlaşması ile ada, Resmen Yunanistan’a bağlanmıştı.
GİRİT KANDİYE'DE MÜSLÜMAN CEMAATİ 1913-1923
MELİKE KARA


Ma ida thelis na su ğo,oste va zis çe nase
Se hrisoprasina dendra,na thetis na kimase.

Sana ne dememi istersin,yaşayıp var olman için
Altın yeşili ağaçların altında,yatıp uyuman için

Kimler çevrimiçi

Bu forumu görüntüleyen kullanıcılar: Hiç bir kayıtlı kullanıcı yok ve 4 misafir